İçeriğe geç

Sözü Yola Koymak Kitap Alıntıları – Vedat Akıllı

Vedat Akıllı kitaplarından Sözü Yola Koymak kitap alıntıları sizlerle…

Sözü Yola Koymak Kitap Alıntıları

Değer verdiklerimiz ve gerçekte değer vermemiz gerekenler arasındaki fark kadar uzağızdır kendimizden
Vizontele filminin o meşhur repliğinde Siti Ana soruyordu; Nedir Bu? Televizyon.
Ne işe yarayacak? Dünyayı ayağımıza getirecek. Siti
Ana o harika felsefi soruyu soruyordu, SEBEP?
Küreselleşmenin
geldiği noktada bugün dünya bir bunalım halini yaşamaktadır. Dünya
insanın avucunun içindedir, teknoloji ile her şeye ulaşabilmektedir,
ancak dünyaya ulaşan insan kendinden uzaklaşmıştır. Ayağımıza gelen dünya bizi mutlu kılamamıştır. Küreselleşme insanlığa; küresel çaresizlik, küresel çırpınma, küresel adaletsizlik, küresel yok olma ve nihayet küresel bunalımdan öte bir şey sunamamıştır
Her şeye zam geldi , keşke insan olmaya da zam gelse de kimse kendini kolay pazarlayamasa.
Hüzün bir düşünme biçimi; melankoli düşme.
Hüzün derinliktir; melankoli irtifa kaybı.
Hüzün kendine kaçış; melankoli kendinden kaçış.
Hüzün emniyettir; melankoli huzursuzluk.
Hüzün Allah’a yaklaştırır, melankoli Allah’tan uzaklaştırır.

Hüzün teslimiyettir; melankoli isyan.
Hüzün bizdendir, bizimledir; melankoli bizden ayrıdır ve de bizden uzaktadır.
Hüzün doğuludur; melankoli batılı.
Melankoli bağımlılıktır; hüzün özgürlüktür.
Melankoli absürdün hiçliğidir; hüzün “hiç”liğinde var olmaktır.
Hüzün cennete dairdir; melankoli cinnete.
Hüzün sükûnettir; melankoli yıkım.
Hüzün sağlıktır; melankoli marazi hastalık.
Hüzün kalbi fark ediştir; melankoli kalbi yitiriş.
Hüzün ruhla yükseliştir; melankoli ruhun düşüşü…

Geceye sığınır ya insan, karanlıklara… Karanlıklar gizler diye mi geceye sığınır insan? Geceye gömülür bazen, bazen gömer geceyi
içine, gecenin karanlığında aydınlanır. Gece ışık olur insana, yol bulur gecenin ışığından. Gecenin karanlığında göz pınarlarından dökülen birkaç damla yaşın tonlarca ağırlığıdır, insanı bütün ağırlıklarından kurtaran. Yüklerinden kurtulur insan, kuş gibi hafifler. Yalnızlık ferahlatır yüreği, umut olur, huzur olur, sadra şifa olur…
Paranın, servetin, şöhretin, makamın, kışkırtmaları ile her şeyin sektöre döndüğü
günümüzde, her insan tekinden hayatın her alanında ahlaktan feragat
üzerine kurulu bir hayatı yaşaması istenmektedir. Ahlaksızlığın darağacında ruhumuzu ve özümüzü satmamız isteniyor.
Oysa ulaşılabilen hiçbir nokta, yitirilen ahlakın yerini tutmayacaktır. Ahlaki olmayı
önemsemeyenler vicdanlarında mahkûm olacaklardır. Dünyada insanın, insan da dünyanın doğabilmesi ahlakla mümkün olabilecektir
Bir duruşu olmalı insanın, önce durmasını bilmeli. Düşünebilmek için, görebilmek, tefekkür edebilmek için önce durmasını bilmeli…
Sonra durduğu yere bakmalı, nerede olduğunu, konumuna
bakmalı, mevziine bakmalı… Mevzuuna kavuşturmalı sonra duruşunu, konusuna, meselesine kavuşturmalı
Kötülerin ve kötülüğün her tarafımızı kuşattığı,
Kötülüğün akla gelmeyecek her türü ile arzı endam ettiği bir dünyada, iyiler, “iyi” olmazsa; İnsan düşecek, insanlık düşecek, güzellik ve iyilik düşecek ve insan kaybedecek
Bu hayat bizim hayatımız değil, bu yaşadıklarımız, bu karşılaştıklarımız, şirazesi kaymış bu dünya, çorbaya dönmüş bu hayat bizim hayal ettiğimiz hayat değil. Hayat bizi mutmain kılmıyor. Hep bir huzursuzluk, hep bir eksiklik yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız toplum her geçen gün daha yaşanılmaz hâle geliyor.
Bu hayat bizim
hayatımız değil, bu doğru ancak bu hayat bizim tercihimiz. Çarkın dişlilerinin arasında ezilen biziz, ancak gariptir ki çarkların arasında
gönüllü bir vida olmayı kabullenerek çarkı son sürat çeviren de biziz
Zaman; geçmişi ve geleceği
bizimle yani şimdiyle birbirimize bağlar.
Yaşayabileceklerimizi yaşanılabilir kılabilmek, yaşamış olduklarımızdan edindiğimiz tecrübeler doğrultusunda yaşıyor olduklarımızın yani şimdimizin,
içinden geçtiğimiz bu “dem”in anlamlandırılması ile mümkün olabilecektir…
Sunhanallah diyoruz ancak hayret etmiyoruz, Allah’ın sanat,kudret ve hikmetine karşı duygusuz kalabiliyoruz. Her namazdan sonra tekrarlamış olduğumuz, sübhanallah tesbihatının bizden istediği esasen hayata hayret makaminda bir bakış değil midir?
Her çağda Şartlar ne kadar ağır ve umutsuz olursa olsun, İnananlar için Muhakkak bir Nuh’un Gemisi vardır.
Anlamın anlamını kavrayamadan.Hayat yaşanılmaz anlamı anlamadan
Sözü muhabbete çeviren,özlerin hem dert olmasıdır.hemhal olmasıdır.Muhabbet öyle her ağıza gelen sözün söylenmesi değildir.Sözünü tartmadan söyleyen kişinin alacağı cevaptan incineceği de söz ağızdayken insanın sözün efendisi,ağızdan çıktıktan sonra da insanın sözün esiri olacağı da bilinir.
Sözü ile vardır insan, ne söylediğimiz,ne yapmak istediğimize götürür.İdrakimizin yansımalarıdır sözlerimiz.Dolayısıyla neyi inşa edeceğimizi de sözümüzle ortaya koyarız.
Geleceği düşünmek bize acı veriyor, geçmiş bizi geri çekiyor.İşte o yüzden şimdiki zaman avuçlarımızdan kayıp gidiyor.
İnsan varlığını zaman içinde anlamlandırır.Var olmak zaman içinde anlam kazanır.
Her kitap bir davettir.Nereye gitmek istiyorsanız oraya davet eder.Sığınaktır,saklanmak istediğinizden korur.Aynadır sizi gösterip muhafaza eder.
Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bir ülkede düşünce adamı çıkmaz.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Bugün toplum olarak marifete iltifatla yaklasamadigimiz, işini iyi yapan insanları taltif edemediğimiz, yani kadir kıymeti bilinmesi gerekenin kadir kıymetini bilemediğimiz için yetenekli insanları eleyen bir toplumsal hayatı yasiyoruz. Başarının taltif edilmesi bir yana, neredeyse başarının cezasız kalmadigi bir toplumsal durumu yaşıyoruz.
Eksikliğini görmüş oldugunuz hususlarda teklifiniz yoksa tenkidiniz lafı guzaf olmanın ötesine geçemeyecektir.
Oysa dar kapılar;sabır kapısıdır, sükut kapısıdır,yalnızlık kapısıdır,zorluk kapısıdır. Ancak bu kapının sıkıntılarına, zorluklarına katlananlara rahmet kapıları açılacaktır.
Değerli kilamadigimiz, değerle bulusturamadigimiz an ın bizi götüreceği yer can sıkıntısıdır.
İbnu’l vakt olmak yani, vaktin çocuğu, her anı suurlu ve özde yaşayan olmak. Vaktin adamı ile zamane adamını karıştırmamak gerekir. Zamane adamı yaşadığı her devrin adamıdır, devrinin gerekliliklerini yerine getirir, vaktin adamı vaktin hakkını verendir. Hakkıyla yasayandir.
İnsanlar kıyıcıydılar kitaplara kaçtım.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Ne çok yağmur yağıyor, günahlarımızı yıkar gibi.
Okumak, bilgiye araçtır, zihne ilaçtır, zekâya harçtır. Düşünceye yoldur, karanlıktan çıkabilmek için ışıktır okumak. Huzurdur, sükûnettir ve en asil eğlencedir. Okumak hayatı keşif
çabasıdır, var olmanın anlamını aramaktır, bilgi ile d/olmaktır..
Hiçbir zaman kapısını kapatmayacak dosttur okumak. Yaşamın tüm kirlenmişliğine ve
kirletme saldırılarına karşı; bizi, kendimizi, içimizi onarma faaliyetidir okumak
Kimsesizliğimizde kimsedir kitap, yüreğimizi ferahlatır, zihnimizi açar, yol olur, yoldaş
olur, arkadaş olur kitap. Ve her kitap yeni bir başlangıçtır, sımsıcak bir merhabadır hayata
-Her çağda, şartlar ne kadar ağır ve umutsu olursa olsun, inananlar için muhakkak bi Nuh un gemisi vardır. “Allah var, iman var, Ümit vardır diyoruz. Diriltiyoruz umudumuzu. Açılıyor yüreğimiz, ferahlıyoruz, genişliyoruz, rahatlıyoruz
-“Bir ömür daha lazım, vefatımızdan sonra
Çünkü bu ömrümüzü sadece umutlanmakla geçirdik.”
“Yazmak ağrı dağından daha ağır bir dağı yüklenmektir.” der,

https://1000kitap.com/yazar/nuri-pakdil

Belki yağmura da gerek kalmazdı,
İnsanlar bu kadar kirli olmasaydı.

https://1000kitap.com/yazar/turgut-uyar

Eylül kırk yaşıdır insanın. Yaşanamamışlardır, özlemdir, yorgunluklardır, yılgınlıklardır, kırılganlıklardır Eylül.
Değerle yaşamak, bizatihi değeri yaşamakla mümkün olabilecektir.
Unutulmamalı ki; değerlerine uygun hareket etmeyenler, hareketlerine uygun değersizliklere bürünürler
Allah’ın var neyin yok , Allah’ın yok neyin var”
-Neyi kaybettiğimizi hatırlamak zorundayız, yoksa bulduklarımızla mutlu olmayacağız.
Cümle yerde Hak nazır, göz görek göresi
-“Öyle seveceksin ki kelimeleri sana yetecek” yetmiyor kelimelerimiz bizi tatmin etmiyor, sadra şifa sunmuyor. Çünkü bizim değil, bize ait değil.
Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan lezzet alır.
Akılları pazara çıkartmışlar herkes yine kendi aklını seçip almış denilir. Peki o zaman nasıl bir bakış açısı esasında doğru olacaktır?
İnsanı ancak Allah Özgür kılar.

https://1000kitap.com/yazar/Sezai-Karakoc

Yaşamış olduğumuz hayat ne kadar bize ait?
Vizyontele filminin o meşhur repliğinde Siti ona soruyordu;
Nedir bu?
Televizyon.
Ne işe yarayacak?
Dünyayı ayağımıza getirecek.
Siti ana o harika soruyor soruyordu,
SEBEP .
Hal dilinden uzaklaştığımız için konuşmalarımız gürültüden öte bir şey ifade etmiyor.
Halden hale giriyoruz ama hâl diline geçemiyoruz bir türlü.
Sözün özü kendimize dönüp, ey insan, insan ol diyeceğiz.
Teknolojinin Bu kadar geliştiği bir zaman diliminde, herkesle konuşan herkesi dinleyebilen, herkese ulaşabilen, herkesi izleyebilen insan kendisine ulaşamamaktadır.
Meclisin dışına ittiğimiz sözü, meclisin içindekilere de söyleyebilmeliyiz.
Söz odur ki bilgi ile zenginleştirilmiş olsun.
-Geleceği düşünmek bize acı veriyor; geçmiş bizi geri çekiyor, işte o yüzden şimdi ki zaman avuçlarımızdan kayıp gidiyor.
“Bir kitap, içimizde ki donmuş denize indirilmiş bir baltadır.” Böyle diyordu kafka.
Kimsesizliğimizde kimsedir kitap
Başlangıçta, her şeyin başlangıcında önce
s/öz vardı. İlk sözle var ‘ol’du her şey.
Söz özü dile getirmeli, öz sözle dile gelmeli, sözü g/öz/el kılmanın yolu özle ilişkilendirmekten geçer. Öze ilişkin olmayan, özü ortaya koyamayan söz, lâf-ü güzaf olmaktan kurtulamayacaktır. Öyleyse sözü boşluktan kurtarıp, kıymete büründürmek için özleştirmek, hakikatle, hikmetle, irfanla buluşturup söylemek gerekecektir. O zaman söz hakikate yol bulabilecektir…
Sahip olduklarımızın, bizlere bir katma değeri yoksa sahip olmalarımızı, kendimizden bir şeyleri, güzellikleri eksiltme üzerine
kurmuş isek, yaşadığımız savrulmadır. Unutulmamalı ki; değerlerine uygun hareket etmeyenler hareketlerine uygun değersizliklere bürünürler.
Değer verdiklerimiz ve gerçekte değer vermemiz gerekenler arasındaki fark kadar uzağızdır kendimizden
Hüzün derinliktir, melankoli irtifa kaybı.
Hüzün kendine kaçış, melankoli kendinden kaçış.Hüzün emniyettir, melankoli huzursuzluk
Fakr gerçekte ihtiyaç demektir, ihtiyaç sahibi demektir. Fakir ise muhtaç. Sözlükler böyle tanımlar
Bilgiyi bilince dönüştürebilmenin yolu akleden kalpten geçecektir. Akıl yüreğe düşecektir, kalp ile düşünecektir. Hikmete ulaşacaktır.Ancak o zaman bilgi ile d/olmuş olacak, bilgi bilince dönüşmüş olacaktır
İnsan inşa ile mükellef, imar ile mükellef. “İmar” düşüncesi ile inşa edilebilirse ancak “mamur” olana ulaşılabilir
Çirkinliği görünür kılmak, kötülüğü her daim gündemde tutmak; iyiliği ve güzelliği hayatın dışına öteleyecek, uzaklaştıracaktır
Söz özden gelmeli ki kulağın ötesine geçebilsin, kalpten gelmeli yani, salt dilden gelen kulağın ötesine geçemeyecektir
Bir arınma çabasıdır, yaşamın tüm kirlenmişliğine ve kirletme saldırılarına karşı; bizi, kendimizi, içimizi onarma faaliyetidir okumak
Ta karanlıkların içinden bir umut yükselsin istiyoruz, istiyoruz ve diliyoruz ki;
bir aydınlık alsın bizi çıkarsın, gidersin karanlıklarımızı, bir yol olsun, bir umut olsun, bir ümit olsun ve zifiri karanlıklarımızdan şafağa ulaştırsın bizi…
Her şey bir zaman içinde oluyor. Biz zaman içinde oluyoruz veya ölüyoruz.
‘Ol’durmak ve öldürmek arasındadır zaman. Sahi zamanı olduruyor muyuz, öldürüyor muyuz? Tüketiyorsak, zamanı, zamanı
öldürülen bir hale getiriyorsak, zamanı öldürüyorsak, zamanla ölüyoruzdur. Öldüğümüz zamanda, ‘ol’mamızın imkânını bize sunacak olan, zamanı öldürmekten kurtarıp oldurmakta
Dünyayı imar edilecek bir alan, kendilerini bunu yapmaya memur olarak görenler; kendilerini ihya ve inşa ederek hayatı güzelleştirmekle görevli görürler.
İnsan inşa ile mükellef, imar ile mükellef. “İmar” düşüncesi ile inşa edilebilirse ancak “mamur” olana ulaşılabilir. İhya ve inşa için idrak gerekiyor, inşa edilenin hakiki bir inşaya dönüşebilmesi idraki temizlemekle, zihni güzelleştirmekle mümkün olabilecektir.
İdrak ve inşa, tasavvur ve tasarım. İdrakimiz doğrultusunda inşa ediyoruz. Tasavvurumuz tasarımımıza dönüşüyor.
Bir arada yaşayamıyoruz, bir arada olamıyoruz, farklılıklarımızı zenginliğimiz haline getiremiyoruz. Bir kılamıyoruz, biz kılamıyoruz, ‘biz’i büyütemiyoruz. Yakın olamıyoruz birbirimize. Ayrılığı, gayrılığı çoğaltan, bizi birbirimizden uzaklaştıran her ne varsa kutsuyoruz.
Öfkeyi çoğaltıyoruz, nefreti, kini çoğaltıyoruz. Sevgiyi, saygıyı ya da en azından tahammülü ha babam uzaklaştırıyoruz hayatımızdan.
İnsandan insana, kalpten kalbe giden yolu bir türlü diriltemiyoruz.
Yükü ağırdır yolcunun, o yüzden zora
talip olandır yolcu. Yol üzre yol vardır, yoldan çıkaracak, yolcuyu cazibesiyle tarumar edecek, “dünya nimetleri” vardır. Yolda; yoldan çıkmadan, yol kesici olmadan bir yürüyüştür esas olan.
Yolda olmanın kendisi esasen bir meseledir. Ya da mesele yolda olmaktır, mesele yola, yolun sıkıntılarıyla beraber katlanabilmektir, mesele yolu yormadan, yolu bozmadan, kendini bozmadan yürüyebilmektir. İşte o zaman y/ol “ol”a dönüşecektir, değilse yolun oldurduklarından değil öldürdüklerinden olacağız
Güzel eylemeden, güzel olamayacağız, güzelliğe ulaşamayacağız. Eylediğimiz her güzellik bizi daha da güzelleştirecektir. O yüzden güzel eylemeliyiz ki, hayat güzel olsun. İnsan güzellikle buluşabilsin.
Modernizmle alıp vermediğimiz ne?
Esasen modernizmle alıp
veremediğimiz yok, modernizme verip alamadıklarımız var.
Başka bir hayatı mümkün kılabilmemizin yolu yaşamış olduğumuz hayatın çarklarının dışına çıkabilmekte.
Başka bir hayat için; başka bir bakış, başka bir medeniyet, başka bir duruş başka bir mekân, başka bir zaman anlayışına ihtiyacımız var.
Bizi değiştiren dünyanın karşısında bize has bir duruşu ortaya koyarak “dünyayı değiştirme” çabamızı anlamlı kılabiliriz
Sayıların gücüne inanıyoruz, çokluklar belirliyor tarafımızı, güçlünün yanında oluşumuz bu yüzden.
Rakamların işgali altındayız; adamlarımız dört dörtlük artık mesela ya da on numara. Adamın kötüsüne ‘beş kuruşluk adam’ muamelesi yapmamız bundan. Kaç paralık adam olduğunu soruyoruz, evet kaç paralık adam. Görünen o ki kaç paralıksa ona göre davranacağız. Çok paralık adamsa eğer kaç
paralık adam diye soramayacağız
Adamlığı olmayan zengini, zenginliği olmayan adama tercih edişimizin sebebi parasal.
Nasıl kendimizin, kendi hikâyelerimizin bizim açımızdan biricikliği var ise ötekinin de kendi hikâyelerinin biricikliğine saygımızın olması gerekiyor.
Kendi hikâyelerimizi başkalarının hikâyelerin
yok sayarak var kılamayız. Birilerinin yokluğu üzerine kendimizi var kılamayız.
Biz düşersek öteki de düşecek, ya da öteki düşerse biz de düşeceğiz. Zira insan düşerse, insanlık düşerse hepimiz kaybedeceğiz.
Anlaya anlaya, başkasını, kendimizi, bizi, birliğimizi öreriz.
Bir yerde değiliz. Her yerdeyiz… Hiçbir yerde… Bir kaybolmuşluk, bir boşluk, bir huzursuzluk hali Cevapsız kalmış bir soru gibi yapayalnız çöldeyiz suyu arıyoruz… Bulduğumuz tatmin etmiyor bizi. Neyi kaybettiğimizi bilmiyoruz, aradığımız kaybettiğimiz değil…
İnsan neyi kaybettiğini hatırladığı kadardır madem, hatırlayarak başlayacaktır.
Neyi kaybettiğini hatırlayacaktır ilkin.
Neyi kaybettiğini hatırlamadan yeniden yola koyulamayacaktır. Vardığı yeri
anlamlandıramayacaktır. Neyi kaybettiğimizi hatırlamak zorundayız, yoksa bulduğumuzla mutlu olamayacağız
Sessizliğe sığınır insan, konuşmalardan, konuşmalarından, konuşanlardan kaçarak insanın en uzun cümlesine, sessizliğine sığınır.
Sukut makamındadır artık hayat. Söz yerini sukuta, uğultu sessizliğe bırakır.
Sukut; hüznüdür ruhun… Ve hüzün sukuta teslim olur. Çaresizliğinde yalnızlığın, merhemi olur sukut…
Çekip gitmek ister ya insan,
tanıdık bütün simalardan kaçarak,
bildik bütün isimleri unutarak,
hayatın telaşından uzaklaşarak
çekip gitmek ister ya…
Bazen kaçmak ister ya insan.
Ama bir soru vardır, nereye, diye.
Hayata koşanlara inat, hayattan kaçıştır bazen kurtuluş.
Kaçarak dünyadan dünyasına sığınmak ister. Dünyasını dünyadan kurtarır.
Dünyaları olmaz belki ama dünyası olur…
Hayat bir film şeridi gibi gözünüzün önünden akıp geçiyorsa..
Hayal kırıklıklarınız ve de hayat kırıklıklarınız üzerine daha fazla düşünüyorsanız…
Daha çok artıyor ise yalnızlığınız,
daha çok susmaya başlamışsanız,
daha bir yorgun hissediyorsanız…
“Biz”den uzaklaşarak kendine
dönüyorsan, ince şeyler üzerine düşünmeye daha fazla vakit ayırıyorsan “kırk”landığındandır
Düşmesin yüzün,
Düşmesin hayallerin,
Düşmesin güzel günlere olan inancın.
Düşsen de, “düş”ün hep olsun,
Düşüncen olsun, efkârın olsun, hüznün olsun.
Yalnız bir şey, olmasın umutsuzluğun.
Düşmesin güneşin, ayın, gecen ve sabahın,
Düşmesin anın, sıkılmasın canın hiçbir zaman.
Yüzü düşmesin umudun, yüzü düşmesin umudunun…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir