İçeriğe geç

Söylev Kitap Alıntıları – Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk kitaplarından Söylev kitap alıntıları sizlerle…

Söylev Kitap Alıntıları

Bana sordular: “Paramız var mıdır, silahımız var mıdır?”
“Yoktur” dedim.
“ O halde ne yapacaksın?” dediler.
“ Para olacak, ordu olacak ve bu millet bağımsızlığını kurtaracaktır” dedim.
Görüyorsunuz ki hepsi oldu ve olacaktır.
Ben ne Fransızların ve ne de herhangi yabancı bir devletin korumasına gönül indiren kişilerden değilim. Benim için en büyük korunma yeri ve kaynağı ulusun bağrıdır.
Biz cahil dediğimiz zaman , mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim , hakikati bilmektir . Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi , hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir
Ulusumuz, ruhundaki yiğitlik direnciyle tarih boyunca sürüp gelen yaşam ve varlığını ne oluruna bırakacak, ne de böyle cellatça yargılara hiçbir zaman kurban etmeyecektir.
Oysa ki bütün yurdun ve koskoca bir ulusun ölüm ve kalımı söz konusu olurken, yurtseverim diyenlerin kendi sonlarını düşünmesine yer var mıdır?
Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez!
Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

Halbuki Türk’ün haysiyeti, gururu ve kaabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!

O halde, ya istiklal ya ölüm!

Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa layık görülemez.
“Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir! O halde, ya istiklal ya ölüm!”
“Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa layık görülemez.”
Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.
Eğer felaket başa gelmeden önce, onu önleme ve ona karşı savunma çarelerini düşünmek gerekir.
Efendiler, her başarısızlığın sonunda birtakım dedikoduların ortaya çıkması beklenmelidir.
Hükümetin dini olamaz!
Padişah ve halife olan kişi, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor.
Farkında olmadığı halde başsız kalmış olan ulus, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte. Felaketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevre ve algıladıkları etkilere göre kurtuluş çaresi gördükleri önlemlere başvurmakta Ordu, ismi var cismi yok bir halde. Komutanlar ve subaylar, Dünya Savaşı’nın bunca sıkıntı ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmakta olduğunu görmekle içleri kan ağlamakta.
Hayat demek, mücadele ve çarpışma demektir. Hayatta başarı, mutlak mücadelede başarıyla mümkündür.
Geziye çıkıyordum. İstasyonda çok kalabalık içinde karşılaştık. Kendisine ilk sorum şu oldu: Paşam, niçin Hilafet Ordusu komutanlığını kabul ettin? Suphi Paşa bir an duraksamadan, Size yenilmek için yanıtını verdi.
Generalin bazı garip sorularıyla da karşılaştım. Mesela, Millet akla gelebilecek her türlü girişim ve fedakârlığa başvurduktan sonra da hâlâ başarı sağlanmazsa ne yapacaksın? Verdiğim cevapta -hatıramda aldanmıyorsam- demiştim ki: Bir millet mevcudiyetini ve istiklâlini kurtarabilmek için düşünülebilen her türlü teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra başarıya ulaşır. Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Öyleyse millet yaşadıkça ve fedakârca teşebbüslerine devam ettikçe başarısızlık da mevzu-u bahis olamaz.
“ Bir ulus, varlığı ve bağımsızlığı için düşünülebilen girişimleri ve fedakarlığı yaptıktan sonra başarılı olur. Ya başarılı olamazsa demek , o ulusun ölmüş olduğuna karar vermek demektir. Dolayısıyla, ulus yaşadıkça ve özveriyle girişimlerini sürdürdükçe başarısızlık söz konusu olamaz.

Mustafa Kemal Atatürk

“Gelecek için kalkınma ve birlik savaşı açmaya mecburuz. Sınırlarında bu kadar çok evlâdı ölen zavallı memleketimizin düşünce ve medeniyet savaşında kaç tane şehidi var. Biz Türkiye’nin hayırlı evlâtlarından, yarının kurucuları olmalarını istiyoruz.”
1- Vatanın bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.
2- İstanbul hükümeti üstlendiği sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum ulusumuzu yok olmuş gibi göstermektedir.
3- Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararlılığı kurtaracaktır.
Osmanlı soyunun ve saltanatının sürdürülmesine çalışmak, elbette Türk milletine karşı en büyük kötülüğü yapmaktı. Çünkü millet her türlü özveriye başvurarak bağımsızlığını sağlasa da, saltanat sürdüğü sürece bu bağımsızlığa güvence gözüyle bakılamazdı. Artık vatanla, milletle hiçbir vicdan ve düşünce bağı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin bağımsızlığının ve onurunun koruyucusu durumunda bulundurulması nasıl uygun görülebilirdi?
Millet ve ordu, kurtuluş yolları düşünürken, bu alışkanlık nedeniyle, kendinden önce yüce hilafet ve saltanat makamının kurtuluşunu ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halife ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavramaya yetenekli değil. Bu inanca aykırı düşünce ve görüşlerini açığa vuracakların vay haline! Hemen dinsiz, vatansız, hain, istenmez olur.
Bu cemiyete(İngiliz Muhipleri Cemiyeti) üye olanların başında Osmanlı padişahı ve yeryüzü halifesi sanını taşıyan Vahdettin, sadrazam Damat Ferit Paşa, iç işleri nazırı Ali Kemal ve Sait Molla bulunuyordu.
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
   Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
   Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Mustafa Kemal Atatürk

Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.
Panislamizm, Panturanizm siyasetinin başarıya ulaştığı ve dünyada uygulanabildiği, tarihte görülmemiştir.
“!..İnsanlıkta din konusundaki uzmanlık ve derin bilgi, her türlü yanlış inançlardan arınarak gerçek bilim ve tekniğin ışıklarıyla tertemiz ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır..!”
“!..Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir..!”
Aciz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında milletin de hareketsizliğe sürüklenmesini ve bir kenara çekilip kalmasına yol açarlar.
Uzun yüzyılların uyuşturucu yönetim ve eğitiminin etkisinden bir toplumun,bir günde,bir yılda kurtulabileceğini düşünmek ve kabul etmek doğru değildir. Böyle olduğu için, durumu ve gerçeği bilenler, elinden geldiği ölçüde kendi ulusunu uyarıp aydınlatarak kurtuluş yolunda ona kılavuzluk etmeyi en büyük insanlık görevi bilmelidirler.
Yemek esnasında, “Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz dedim!” Hazır bulunan arkadaşlar, hemen fikrime iştirak ettiler.
Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
“ Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

Mustafa Kemal Atatürk

“ Burada şunu da belirteyim ki, bendeniz ne Fransızların ve ne de herhangi bir yabancı devletin sahip çıkmasına tenezzül eden kişilerden değilim . Benim için en büyük korunma yeri ve yardım kaynağı ulusumun bağrıdır.”

Mustafa Kemal Atatürk

Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele ve çarpışma demektir. Hayatta başarı, mutlaka mücadelede başarıyla mümkündür. Bu da, manevi ve maddi kuvvete, güce dayanır bir durumdur.
“Burada şunu da bilginize sunayım ki, ben ne Fransızların ne de herhangi bir yabancı devletin yardımlarına tenezzül edecek kimselerden değilim. Benim için en büyük barınma yeri ve yardım kaynağı milletimin sinesidir.”
Çok içtenlikle söyleyeyim ki millet, her türlü iradesini kullanabilecek güçtedir.
“Ben ulusun vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini, bir ulusal sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulatmak zorundaydım.”

Mustafa Kemal Atatürk

Türk’ün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!..

O halde, ya bağımsızlık ya ölüm !

İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.

Mustafa Kemal Atatürk

Başarı için pratik ve güvenilir yol her evreyi vakti geldikçe uygulamaktı.
İnsaf ve merhamet dilenmekle ulus işleri, devlet işleri görülemez; ulusun, devletin onur ve bağımsızlığı korunamaz
İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur. Türk ulusu, Türkiye’nin gelecekteki çocukları, bunu bir an akıllarından çıkarmamalıdırlar.
O halde, ya bağımsızlık ya ölüm!
İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.
“Bir millet varlığını ve istiklâlini kurtarabilmek için düşünülebilen her türlü teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra başarıya ulaşır. Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğu hükmüne varmak demektir. Öyle ise, millet yaşadıkça ve fadakârca teşebbüslerine devam ettikçe başarısızlık da söz konusu olamaz.”
Oysa, Türk’ün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!..
O halde, ya bağımsızlık ya ölüm!
Egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Egemenlik ve saltanat güçle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk ulusu’nun egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı. Bu tasallutlarını altı yüzyıldan beri devam ettirmişlerdir. Şimdi de, Türk ulusu bu saldırganların hadlerini ihtar ederek ve egemenlik ve saltanatını isyan ederek, kendi eline edimli olarak almış bulunuyor.Bu bir olup-bittidir. Söz konusu olan, ulusa saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız bırakmayacak mıyız sorunu değildir. Sorun, zaten olup bitmiş bir gerçeği belirtmekten ibarettir. Bu ne olursa olsun olacaktır. Burada toplananlar, meclis ve herkes, sorunu doğal görürlerse, uygun olur. Yoksa, gerçek yine gerektiği biçimde belirecektir. Ama olasıdır ki kimi kafalar kesilecektir.
“İslam dininin, yüzyıllardan beri yapılageldiği üzere bir siyaset aracı olarak kullanılmaktan kurtarılması ve yüceltilmesinin şart olduğu gerçeğini de görmüş bulunuyoruz.”
O mutlu gün geldiğinde, bütün ulusla beraber, en büyük mutluluklara ermekle onurlanacağız.
Meclis’in mahalle kahvesi olmadığını söyledim.
Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.
İstanbul’un işgali üzerine Mustafa Kemal’in işgal devletlerine gönderdiği protesto telgrafından:

… Davamızın haklılık ve kutsallığı, bu güç zamanlarda Tanrı’ dan sonra en büyük yardımcımızdır. (16.03.1920)

Gerçekleri bilen,kalbinde ve vicdanında manevi ve kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insanlar,için ne kadar yüksek olursa olsun,maddi makamların hiçbir değeri yoktur.
Artık vatanla, ulusla hiçbir vicdan ve düşünce bağı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve ulusun bağımsızlığının, onurunun koruyucusu konumunda bulundurulmasına nasıl göz yumulabilirdi?
Efendiler, bilirsiniz ki hayat demek, mücâdele ve müsâdeme demektir. Hayatta muvaffâkiyet, mutlaka mücâdele muvaffâkiyetiyle mümkündür. Bu da mânen ve maddeten kuvvete, kudrete istinat eder bir keyfiyettir.
“Siyasi kavgalar çoğu neticesizdir.
Fakat toplumsal çalışma her zaman için verimlidir.
Bizim aydınlar buna çalışmalı.
Neden Anadolu’ya gelip uğramazlar?
Neden milletle doğrudan doğruya temasta bulunmazlar?
Memleketi gezmeli, milleti tanımalı.
Eksiği nedir görüp göstermeli.
Milleti sevmek böyle olur.
Yoksa lafla sevgi fayda vermez.”

1919

Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir.
Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. (Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır.) O alan, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, bırakılamaz. Onun için küçük büyük her birlik, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler, ona bağlı olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmak ve direnmek zorundadır.
Birtakım Efendiler de, başkomutan millete angarya yaptırıyor demişler. Halbuki kanunun memlekette angarya yasakladığını söylemişler. Bu doğrudur efendiler; fakat ihtiyaç, tehlike bize her şeyi meşru göstermektedir. Ordunun ihtiyaçlara, millete angarya yaptırmayı gerektiriyorsa, bunu yapıyoruz ve en doğru kanun budur. Milletin ve ordunun yenilmemesi için, kanun bunu engeldir diye, gerekli gördüğü tedbiri almaktan çekinmeyen edeceğim.
Gerçi asıl olan millettir, toplumdur. Onun da genel iradesi mecliste kendini gösterir. Bu her yerde böyledir. Fakat fertlerde vardır. Meclis, memleket ve devlet işlerini dertlerle şahıslarla yapmaktadır. Her devletin işlerini yürüten şahıs ve şahıslar meydandadır. Gerçeği, anlamsız birtakım düşüncelerle inkarın yeri değildir.
Bütün maddi ve manevi varlığını vatan savunmasına vermekte ağır davranan ve titizlik göstermeyen milletler, savaş ve muharebeyi gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılmazlar.
13 eylül 1921 günü Sakarya Irmağı’nın doğusunda düşman ordusunun eser kalmadı. Böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, nugünler de dahil olmak üzere, 22 gün 22 gece aralıksız devam eden büyük ve kanlı Sakarya Meydan Muharebesi yeni Türk Devleti’nin tarihine dünya tarihinde pek az rastlanan büyük bir Meydan Muharebesi örneğini kaydetti.
Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğunu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yenilen düşman cephe savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören Birlikler ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar da yanmaya karşı koymaya mecburdur.
Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimize olan güven ve inancım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Şu dakikada, bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı, bütün millete karşı, bütün dünyaya karşı ilan ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir