İçeriğe geç

Sosyoloji Notları ve Konferanslar Kitap Alıntıları – Cemil Meriç

Cemil Meriç kitaplarından Sosyoloji Notları ve Konferanslar kitap alıntıları sizlerle…

Sosyoloji Notları ve Konferanslar Kitap Alıntıları

&“&”

İdeolojiler de kilise gibi yobaz yetiştirir.
‘‘Tımarhanedekiler, dışardakiler kendilerini akıllı sansın diye içeri tıkılmış talihsizlerdir.’’
İnsanın insanlaşması kutsala inanması ile başlar. Tehlikeli olan, kutsalla alakası olmayana kutsallık atfeden düşüncedir.
İnsanın insanlaşması kutsala inanması ile başlar. Tehlikeli olan, kutsalla alakası olmayana kutsallık atfeden düşüncedir.
Bir çokları susar. Sükûtun ne trajediler sakladığını bilmeyiz
Bir milleti yoketmenin en kestirme yolu inançlarını yoketmektir.
Dünyanın en büyük medeniyetini kurmuş bir ülkenin çocuklarıyız. Karşımızda bir cihan-ı husumet vardır.
Genç nesiller Tanzimat’tan beri karşılaştığı ihaneti görünce bir sığınak aradılar. İslamiyet’i bilmiyorlardı tarihlerinden utanmışlardı.
Gençlere İslamiyet’i öğretmemiştik, ecdatlarına hakaret etmeyi öğretmiştik.
İntelijansya Türk-İslam medeniyeti yoktur, Hun medeniyeti, Tatar medeniyeti vardır, ecdadımızdır diyor ve Osmanlı’yı tarihten kazımak istiyorlardı. İntelijansya Osmanlı’yı inkar etmek etmek için bazen İran’a, bazen Yunan’a, bazen Turan’a kaçtı.
Bir düşünce ne kadar bizimkine benzemiyorsa, bizimkini o kadar tamamlar.En büyük dostlarımız bizim gibi düşünmeyenlerdir."
Sadi dünyanın bütün toprakları bir damla kan dökülmesine değmez der.
En büyük dostlarımız bizim gibi düşünmeyenlerdir. Darwin Nevîlerin Menşei"ni hazırlarken kendi düşüncesini doğrulayan notları kütüphanesinin en uzak yerine sokardı, kendi düşüncesini cerhedenleri ise, her an yazıhanesinin üstünde bulundururdu.
Kitaptan başka dost yoktur.
Tarih çeşitli sınıftan insanların kendilerini seyretmek için yarattıkları bir aynadır.
İdeolojiler kinlerimize takılan maskelerdir.
Zeka ancak, engeller, ızdıraplar karşısında gelişir. Felsefenin kuşu alaca karanlıkta uçar" der Hegel.
Türkiye’de her asırda birkaç insan düşünür. Bunlar ya susturulurlar yahut dertlerini anlatacak bir kitleden mahrumdurlar.
Düşüncenin gelişmesi için tezle antitezin çarpışması lâzımdır.
Marquis de Sade (1740-1814), ihtilâlden önceki Fransa’nın markisidir, bir aristokrat, hapishâne ve timarhânede geçen 25 yıl. Hasta, fakat büyük bir kafa. Insan tektir, uzviyetinin bütün imkânlarıyla yaşamak için yaratılmıştır. Başkası yoktur, tek kanun hayatın kendisidir. Insan başkasının izdırap ve çığlıklarından zevk almak için yaşar. Allah da mazlumlar ve esirler yaratıyor. İnsan Allahlaşmak istiyorsa, zalimleşmelidir. Cinayetin meşruluğunu ve ateizmi en mantıkî delillerle ilk defa belirtiyordu. Sade’ın büyük tarafı bu isyanı değildir.
Birçok Batılı psikolog için Doğu: mistiktir, rasyonel düşünce Batı’ya hastır. Weber kapitalizmi Calvin ahlâkına bağlar, mantıkla alay eden bir mantık. “Akıldan ne kadar uzaklaşılırsa, insan o kadar mutlu olur” der Calvin. Ilk günah Hıristiyanlığın esası. Protestan Hazret-i İsa’nın şefaatine muhtaçtır. Bunun ölçüsü de kazandığı paradır. Oysa rasyonalizm Batı’nın inhisarında değildir. Vahyi bile akılla izah eden İbn Hâldun, dünyanın en rasyonalist mütefekkiridir.
Akademi ile salon arasında bir muhalefet yoktu. Malherbes Fransızca’yı yabancı kelimelerden ayıklamış, fakirleştirmiş, fakat pure (saf) haline getirmişti. Vaugelas, Fransız dilinden taşra kelimelerini ve teknik kelimeleri kovdu. Malherbes dilde otorite olarak halkı tanıyordu. Vaugelas, 18. yüzyıl rasyonalizmin dilini kullanmalı demişti. Tefekkür dili, matematik mücerretliği ister dedi. Bu yüzden lûgata halkın kelimeleri, yabancı kelimeler alınmadı. Vaugelas dilin delisi idi. Akademide büyük şairlerin rolü pek azdır. Gerçi onların da sözü dinleniyordu ama, sonunda hep Vaugelas hâkim oluyordu. Vaugelas Fransızca’nın kemâle erdiğini söylüyordu. Koyduğu esasların, Fransızca yaşadıkça yaşayacağını söylüyordu.
İlk defa bilgi sosyolojisine aydınlık getiren adam Saint-Simon’dur. Maddi istihselle manevi istihsal bir bütündür. Sosyal fizyoloji hareket halindeki cemiyetin ilmidir, tezadlarıyla insan cemiyetinin ilmidir. Askeri cemiyetler de istihsal vasıtası kılıçtır. İlmi düşünce yoktur, akılla inanç yoktur, çünkü bir tali-i harp vardır ve insan kaderi bir tanrının emrindedir. Dolayısı ile ideoloji düşünce hâkimdir.
Tarafsız olmak yalanların en iğrenci. Yaşayan her uzviyet taraf tutar, taraf tutmamak oportünizmlerin en âdîsidir.
İnsanların Machiavelli’ye duyduğu nefret nereden geliyor? Barutu mu icat etti Machiavelli, yoksa polisi mi? Hayır. Ama insan denen canavarı bütün zemberekleri ile gözler önüne seren bir anti-şarlatandı. Tarihin dışında yaşayan kalabalıkların nasıl çelik bilekli ve çelik yürekli olduklarını haykırıyordu.
Fransız tiyatro yazarı ve oyuncusu Molière son yazdığı Hastalık Hastası" oyununu oynarken sahnede kan kusmaya başlar, yere yığılır. Herkes bunu oyunun bir parçası zannederek ayakta alkışlamaya başlar. Molière ölüme alkışlar içinde gider. Aynı gece saat 10’da veremden ölür . Soren Kierkegaard "Meseller " kitabında şöyle diyordu; "Sanırım dünyanın sonu, her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek."Savaşlar, açlıklar, salgınlar, ölümler, katledilen hayvanlar. Yanan bir dünya, kan kusan bir doğa. Ve bir tiyatro gibi sanki olup bitenden habersiz seyreden biz insanlar.
Beni kitaplara kaçıran ne çok insan var.
Dünyayı değiştiremeyeceğimize göre kendimizi değiştirmek lazım. Herkesin macerası bu. İnsan kendini yalnız hissedince felakete düşer. Yalnız değildir, herkes aşağı yukarı aynı durumda.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Cahiliye devri edebiyatı Kur’an-ı Kerim’le bitmiştir. İmrûl Kays’ın kızı babasının şiirini Muallâkat-ı Seba’dan indirmiştir. Güneş doğunca yıldızlar söner. Edebi ve ilahi hakikattır, öbürü beşeri.
Redhouse yazdığı bir mektupta: Avrupa’nın Doğu’yla dost olabileceğini sanıyordum. Gördüm ki Avrupa kinin ve çıkarın ülkesidir, Avrupalı olduğum için utanıyorum" der.
Dünya romanının kaderini çizen Balzac’tır. Balzac’ın romanı bir nevi sosyolojidir. Sosyoloji henüz kundaktadır. Romancı bütün yönleriyle Fransız toplumunu romanlaştırmıştır. Onun 97 romanı, tek bir romandır. 2000 kahramanla bütün Fransız toplumunu canlandırmıştır… Balzac’tan sonra romanın yapabileceği birşey kalmamıştı.
Gerçek düşünce vecittir, imandır, ilim değildir.
Batı, aşkı ve şövalyeliği Asya’dan öğrenir. Ortaçağ’da felsefe kilisenin emrinde bir câriyedir. Vazîfesi, dogmaları akla daha yakın hâle getirmek.
Her yeni fikir, statükonun duvarlarında bir gedik açar. Bu itibarla vazifeleri statükoyu devam ettirmek olan hükümetler ve bilhassa diktatörler hiçbir yeni fikirden hoşlanmazlar.
Düşünmek, evvelâ düşünceleri düşünmek, sonra da onların tesirinden kurtulmaktır.
Kendisine tarih olarak ecdada hakaret öğretilmiş, bedbaht ve hafızasız bir neslin sosyalizme teslim olmaması beklenemezdi. Ruh anomisi içinde olan gençlik, harabeler içinde doğdu. Nereye gidecekti? Ali Suavi’den Ziya Gökalp’e kadar hepsi Osmanlı’yı silmek istedi. 700 yıl zaferden zafere koşan ve insana haysiyeti öğreten bir medeniyeti, bir barbarlar medeniyeti olarak görmeye başladık. Maziye hürmet, irticaların en büyüğü olarak takdim edildi. Babalarımız budala idi, dedelerimiz mecnun. Avrupa’nın bize sunduğu yalanlar içtimai hayatımıza intibak etmeyecek olan yalanlardı. Aslımızdan kopmuş, perişan ve muzdarip bir kitle idik…
Hiçbir hakikat kendi insanımız tarafından söylenince itibar kazanmaz.
Hafızanın kânunu, aşkın kanunudur. İnsan ancak sevdiğini öğrenir.
Çalıştığı hâlde karnını doyuramayan insan düşünemez, vakti yoktur düşünecek.
Düşman bir dünyâ içindeyiz. Bu düşman dünyâya karşı, her türlü yobazlığa, husûmete paydos. Ecdâdımızın fethini irfanla tamamlayalım. Avrupa insanı bizden büyük değildir; dün de değildi, yarın da olmayacaktır…
Elbetteki Batı’yı tanımak zorundayız. Evvelâ düşman olarak, sonra kendi kendimizi tanımak için. Önce kendimizi, fakat, kendimizi tanımak için de birlikte Batı’yı tanımalıyız.
Batı’yı bütünüyle doğru kabul edemeyiz. Hakîkatta hiçbir düşünce düşman değildir, her düşünce kanımıza karıştırılmak, millîleştirilmek şartıyla doğrudur.

İman mutlaktır, ilim parçadır.

1826 Devlet-i Aliyye’nin intihar târihidir. Yeniçeri ile berâber ulemâ da yalnız kalmıştı. Dünyâ başkalaşmıştı. Ulemâ sukût etti ve halk tarihin dışına çıktı.
Türk insanın sesini duyuran yeni bir sınıf çıktı: Müstagripler.

Bunlar kendi ülkelerinden, mukaddeslerinden, mâzilerinden kopmuşlardır.
Bu bedbahtlar için Türk’e ve İslâm’a ait her değer suçtur.

Bu kadar cîvanmert bir medeniyetin Avrupa karşısında mağlup olması mukadderdir. İgnace de Loyola ve Machiavelli’nin çocuğudur Avrupa.
Kapitalizm, Protestan ahlâkının çocuğudur Weber’e göre.

İkinci bir ahlâk, Yahûdi ahlâkıdır, tefeci ahlâkıdır.

Osmanlı İmparatorluğu yoktur, Devlet-i Aliyye vardır. Türk-İslâm medeniyeti bütüncüdür, hidâyetten mahrum kavimleri bile himâye eder.
Belki de Tanrı, insanın soysuzlaştığını görerek öldü.
Çok diplomalı vardır, az münevver vardır. Hakiki anlamda münevverden yoksunuz.
Türkiye asırlardır her türlü düşünce hürriyetinden mahrum bırakılmıştır, sınıflar billûrlaşmamıştır, bir proleter yığınıdır.
Durkheim eğer insanları mutluluğa kavuşturamayacaksa, sosyolojiyle bir saat meşgul olmaya değmez" diyor.
Osmanlı Devleti Devlet-i Aliyye’dir ve imparatorluk değildir. Bu devleti zorla imparatordur, emperyalisttir diye takdim etmek ya büyük bir cehaletin, yahut da bir ihanetin sonucudur.
Kendini tanıyan Rabbini de tanır.
Çok diplomalı vardır, az münevver vardır. Hakiki anlamda münevverden yoksunuz.
Belki de Tanrı, insanın soysuzlaştığını görerek öldü.
…Nefis müdafaası idrâke, şuura ve ilme dayanır. Dünyanın en büyük medeniyetini kurmuş bir ülkenin çocuklarıyız.
Birbirini gerçekten seven iki kişiden biri ölürse eğer; Gerçekte ölen, hayatta kalandır.
Bir düşünce ne kadar bizimkine benzemiyorsa,
bizimkini o kadar tamamlar. En büyük dostlarımız
bizim gibi düşünmeyenlerdir.
Batı ruhunun mayası Hıristiyanlık bile Doğu’dan gelmiştir.
Bilinçsiz ilim, insan ruhunun düşmanıdır demiş, Rabelais.
İlimler tevazuyla başlar.
Bir imam-hatiplinin inandığı bir dava için mücadele etmesi, bir sosyalistinkinden daha mukaddestir. Çünkü şimdi tek şey yasaktır… Osmanlı tarihinin şerefli bir tarih parçası olduğunu, Abdülhamid’in büyük bir hükümdar olduğunu söylemek yasaktır. Bugün sosyalizmin önü açıktır, ama gerçek bir Türk sosyalizminin kurulması için evvela Türk insanının bu küçüklük kompleksinden kurtulması lazımdır.
Her namuslu adam daha namuslu bir dünyanın kurulması için bir lağım banyosundan geçmelidir… Kendi kafasıyla düşünmek, kendi gözleriyle görmek zorundadır.
Düşünmek, evvelâ düşünceleri düşünmek, sonra onların tesirinden kurtulmaktır.
Hepimiz gurbetteyiz. Kökü mazide olmayan her insan memleketine ve başka memleketlere yabancıdır.
İnananlar kardeştir." İnananlar yani hakikati birlikte arayanlar.
Düşman bir dünyanın ortasında yalnız iktisaden değil, fikre de sömürüldük. Avrupa yanlış tanıttı bize bir çok şeylerini. Ateizmin düşüncenin en büyük fethi olduğunu zannetmek, bunların başında geliyordu.
Fransa’yı Fransa yapan, fikre gösterdiği saygıdır. Alman bombaları Londra’yı bir ateş denizi yaparken, İngiltere parlamentosunda şöyle bir karar çıkıyordu: hiç kimse düşüncelerinden dolayı rahatsız edilemez, düşünceler çoğunluğun düşüncesine aykırı da olsa.
Çağdaş düşünce Batı’da Machiavelli ile, Doğu’da İbn Haldun’la başlar.
Karanlık bir gökte pırıl pırıl bir yıldız, mağrur ve münzevi İbn Haldun. Öbür bütün düşünürler bir yıldız kümesine mensuptur.
Toynbee’e göre 17 büyük medeniyet kurulmuştur, bunlardan 7’si kalmıştır, onların içinde yaşamaya namzet olan yalnız doğu medeniyetleridir.
Mehmet Rauf (Eylül) Batı tekniğindedir, fakat Türk cemiyetinin bütününü vermekten uzaktır. Roman ciddiye alınmamıştır, bir taklit eseridir, gölgedir, şahsiyetsizdir. Bununla beraber bu gelişme seyri tabiîdir.
Düşünce mumyalaştığı gün cesetleşir.
Sokrat gençliğin ahlâkını bozmak, Tanrılar’a saygısızlık öğretmekle suçlanmaktadır.
Zaten kendisi de, “Ben uyuşuk vatandaşlarımı harekete zorlayan bir at sineğiyim” der.
Kendini müdafaaya yeltenmez, “Müdafaam hayatımdır” der.
Kendisine “Ne ceza verelim?” diye sorulunca şu cevabı verir:
Öldürmek: Tanrılar’ın temsilcisiyim ben, beni öldürürseniz Tanrılar’ı öldürmüş olursunuz.
Sürgün: İhtiyar Sokrat pek iyi bir elçi olmaz Atina için.
Hapis: Ne münasebet. Ha buldum! En iyisi beni senato reisinin sarayında ölünceye kadar el üstünde yaşatın der ve tabiî baldıranla öldürülür.
Batılılaşmak bize ne kazandırıyor? Şahsiyetsizlik, erimek, yok olmak.
Birçok Batılı psikolog için Doğu: mistiktir, rasyonel düşünce Batı’ya hastır. Weber kapitalizmi Calvin ahlâkına bağlar, mantıkla alay eden bir mantık. “Akıldan ne kadar uzaklaşılırsa, insan o kadar mutlu olur” der Calvin. Ilk günah Hıristiyanlığın esası. Protestan Hazret-i İsa’nın şefaatine muhtaçtır. Bunun ölçüsü de kazandığı paradır. Oysa rasyonalizm Batı’nın inhisarında değildir. Vahyi bile akılla izah eden İbn Hâldun, dünyanın en rasyonalist mütefekkiridir.
Belki de Tanrı, insanın soysuzlaştığını görerek öldü.
Faşizm iktisaden gelişmemiş bir ülkenin sosyalizmidir, sığı olduğu için kalabalıkları rahatlıkla sürüklemek imkânına sahiptir.
Marquis de Sade (1740-1814), ihtilâlden önceki Fransa’nın markisidir, bir aristokrat, hapishâne ve timarhânede geçen 25 yıl. Hasta, fakat büyük bir kafa. Insan tektir, uzviyetinin bütün imkânlarıyla yaşamak için yaratılmıştır. Başkası yoktur, tek kanun hayatın kendisidir. Insan başkasının izdırap ve çığlıklarından zevk almak için yaşar. Allah da mazlumlar ve esirler yaratıyor. İnsan Allahlaşmak istiyorsa, zalimleşmelidir. Cinayetin meşruluğunu ve ateizmi en mantıkî delillerle ilk defa belirtiyordu. Sade’ın büyük tarafı bu isyanı değildir.
Kitap yaşayan reel insanların dışında
bir cemiyet kurmaktır.
….
Herkesi çağıramazsın!
Bir has bahçedir."
… ~…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir