İçeriğe geç

Sonsuza Uzanan Köprü Kitap Alıntıları – Richard Bach

Richard Bach kitaplarından Sonsuza Uzanan Köprü kitap alıntıları sizlerle…

Sonsuza Uzanan Köprü Kitap Alıntıları

Ve hiçbir zaman bulamadığımızı özler dururuz.
Düşüncemizi değiştirirsek, çevremizdeki dünya da değişir.
Onun şu anda uçtuğu benim gökyüzümdü, beni yerde nasıl bırakabilir?
Gerçek şu ki biz bu gezegenin üzerinde yalnızız, diye düşündüm, her birimiz tümüyle yalnızız ve bunu ne kadar çabuk kabul edersek bizim için o kadar iyi olur.
Yaşamında bulunmasını istediğin kimselerin hep orada kalacaklarına asla kesin gözüyle bakma.
Kendi yaşamında, senin için, senin kadar önemli birisine yer ayırmadığın sürece her zaman yalnız kalmaya, aramaya ve kaybolmuşluğa mahkumsun
Kaybetmek, garip bir biçimde kazanmaktır.
“Savaş. Öldürmeye ve yok etmeye o kadar çok para harcıyoruz ki! Bu haklı göstermek için de adına savunma deyip hoşlanmadığımız diğer insanlar ve ülkeler hakkında korku ve nefret duyguları yayıyoruz. Eğer bizim uygun görmediğimiz bir hükümeti deniyorlarsa ve yeterince zayıfsalar onları eziyoruz. Özgür irade onlar için değil, yalnız bize ait.
Bundan sonraki yaşamını, yakınlıktan en az senin kadar korkan kadınlarla, yüzeysel ‘nasılsınız’larla geçirmekte özgürsün.
Tek bir insana koskoca bir umut yatırımı yapıp, sonra da tümüyle yitiriyorsun. Önce kim olduğunu bildiğimi varsayıyorum, sonra da bütünüyle farklı birisi olduğunu anlıyorum.
seni özlüyorum. sen tam buradasın ve ben seni özlüyorum!
Yalnızlığın tersi birliktelik değildir, Yakınlıktır.
Dünyadaki kalış süremizi tamamladıktan sonra önemli olan tek şey sevmeyi ne kadar başarabildiğimiz ve sevgimizin niteliğinde.
İkimiz de birbirimize dokunduğumuz için daha iyi insanlarız.
Kabul etmeliyim ki, birbirimizi umursamanın ne büyük zevk olduğunu sana öğretmedim.
Gerçek hayal ürünü olamayacak kadar akıllara durgunluk vericiydi.
Hiç tanışmadığın birini özlediğini duyumsadığın oldu mu?
Aslında öğrenmek budur: Oyunu kaybetmemiz değil, nasıl kaybettiğimiz, bu nedenle nasıl değiştiğimiz ve diğer oyunlara uygulamak için, ondan bizde daha önce hiç olmayan hangi şeyi aldığımız önemlidir. Kaybetmek, garip bir biçimde, kazanmaktır.
Düşleri yıkan tek şey ödün verip uzlaşmaktır.
Hoş bir anın bedelini ödemenin en iyi yolu tadını çıkarmaktır.
Aynaya baktığında bir şey kesindir: Gördüğümüz şey biz değiliz.
Ne denli aydınlanırsak, herhangi biriyle herhangi bir yerde birlikte olmamız o denli güçleşir. Ne kadar çok öğrenirsek, kendi başımıza yaşamayı o kadar kabullenmeliyiz.
Kendimizi şeylere ve insanlara çok güçlü bağlarsak, onlar gittiğinde bizim de bir parçamız kopup gitmez mi?
Her kadın bir gün için özeldir.,ama özel olmak olanliga dönüşür, bıkkınlık yerleşir, saygı yokolur,özgürlük kaybolur.ozgurlugumuzu yitirdikten sonra,yitirecek başka neyin kalıyor ki?
İki kişi arasındaki can sıkıntısı, fiziksel olarak bir arada olmalarından değil, zihinsel ve ruhsal olarak uzak olmalarından kaynaklanıyor.
Devleti durduracak tek şey yasal eylemdir. Eğer hukuku onlardan daha iyi bilirsek, onları mahkemeye verebileceğimizi ve kazanacağımızı bilirler.
Lütfen şunu unutma, ‘Yönetimle Savaşılamaz’ sözü bir devlet propagandasıdır. Eğer insanlar yönetimle savaşmaya karar vermişse
Onların kazanmasına hiç ama hiçbir şey engel olamaz.
Lütfen bir şeyi unutma, Richard. Eğer birinin yanında, hayatının içinde kalmasını istiyorsan, onun hep yanında olacağından, hiç gitmeyeceğinden emin olma sakın.
İki kişi arasındaki can sıkıntısı, fiziksel olarak bir arada olmalarından değil, zihinsel ve ruhsal olarak uzak olmalarından kaynaklanıyor.
Değişmeye niyeti olmayan bir yıldıza göre seyrederseniz, kendinizi yalnızca rotadan çıkmış bulmakla kalmazsınız, kaybolursunuz.
Duymak, diye düşündüm, çoğu zaman beklediklerimizi dinleyip gerisini kaçırmaktır.
“Neden bu kadar gönülsüz? Onun gibi zeki bir kişi nasıl oluyor da, sonsuzluk içinde yanıp sönen bir ampülden daha önemli varlıklar olduğumuzdan emin olamıyor?”
“O günü düşündüm Yirmi yıl önce mi, yoksa dün mü? Aklımıza, zamana neler oluyor?”
“Notlar anımsatıyor. Bana bu dünyada bir turist olduğumu unutmama yardımcı oluyorlar. Burada gülünç geleneklerin olduğunu ve benim bu yerde ne kadar eğlendiğimi anımsatıyorlar. Bunu yaparken, geldiğim yerin nasıl olduğunu hemen hemen çıkartabiliyorum. Bizi çeken bir mıknatıs var. Bizi bu dünyanın sınırlarını oluşturan çitin üzerinde çekiyor. İçinde, bu çitin ötesinden geldiğimize ait garip bir duygu var.”
“Bu geceki notlar sana bir şey söylüyorlar mı?”

“Henüz bilmiyorum. Bir kısmı bu gezegenin yuvam olmadığını söylüyorlar. Bu dünyada bir turist olduğunu hiç düşündün mü? Bir sokakta yürürken aniden çevrende bir kartpostalın hareket ettiğini düşündüğün oldu mu? Buradaki insanlar böyle yaşıyorlar, ‘yağmurdan’ ve ‘kardan’ korunmak için büyük ev-biçimli kutularda yaşıyorlar. Dışarıyı görebilmeleri için kutuların yanlarına delikler açılmış. Gezmek için köşelerinde tekerleri olan daha küçük renkli kutular kullanıyorlar. Bu kutu-kültürüne gereksinimleri var, çünkü herkes kendinin ‘beden’ adı verilen kutulara kilitlenmiş olduğunu düşünüyor. Kolları ve bacakları, kalemleri ve aletleri kullanmak için dilleri, nasıl göreceklerini unuttukları için de gözleri var. Garip küçük bir gezegen. Keşke burada olsaydın. Yakında yuvanda. Sana da hiç böyle geldi mi?”

“Birileri sana sokağın karşısına geçmen için bir milyon kırıntı önerseler ve kırıntıların senin için bir anlamı yoksa, sokağı geçer miydin? Yüz milyon kırıntı önerseler neye yarar?”
“Sahip olduğumdan daha fazlasını nasıl kaybederdim? Kağıt üzerinde demek istiyor olmalıydı. Kağıt üzerinde kayıp. İnsanlar sahip olduklarından daha fazlasını yitiremezler.”
“Eğer bir yol bulsaydık, diye düşündüm, eğer burası tanışmamış insanların, hoşuma gidiyorsun ve seni tanımak istiyorum, diyebildikleri bir dünya olsaydı. Eğer hoşlanma karşılıklı değilse, “Hayır teşekkürler”, diye bir kod da olsaydı.

Ama öyle bir dünya henüz kurulmamıştı. Yarım dakikalık yolculuk tek bir söz edilmeden bitti. Kapı yumuşak biçimde açıldı.

Keşke gitmek zorunda olmasaydın, diye düşündüm, onunkinden iki kapı ötedeki odama girerken. Keşke kaçıp gitmek zorunda olmasaydın.”

“Onu tanımak ne büyük zevk olurdu. Ama çok uzakta İlginç değil mi Richard, bu kadar sonsuz bir uzaklıkta olması? İkiniz yetmiş beş santim uzakta duruyorsunuz, ama aradaki boşluğu köprü kurup merhaba demenin bir yolu yok.”
“Ne kadar tatsız olurlarsa olsunlar, başımıza gelmesine neden olduğumuz olaylar, ne öğrenmemiz açısındam gereklidirler; kaç adım atarsak atalım, gitmek için hatalı denemezdi.”
Aşk, sahip haline gelmiş eş, gardiyana dönüşmüş sevgili tarafından içi boşaltılmış bir kelimeydi.
– Ne kadar şanslıyız sen ve ben evleri zamansızlık olan :bir gün (ya da daha kısa bir süre) içinde doğup ölmek gizemlerle gülüp eğlenmek için, miskokulu dağlardan şimdiki sonsuzluğa ulaşmıs olanlar.
Yalnızlığın zıttı birliktelik değildir. Karşılıklı yakınlık ve anlayıştır.
Düşüncemizi değiştirirsek , çevremizdeki dünya da değişir.
Elbette ki seni sevmek istiyorum, ama sevdiğim zaman ne yapacağını nasıl bilebilirim.
“Önemli olan tek şey, yeryüzündeki zamanımızın sonuna geldiğimizde, sevmeyi ne kadar başarabilmiş olduğumuz ve sevgimizin niteliğidir.”
Eğer güzelliklerinin kendileri olduğunu sanıyorlarsa, boş bir yaşama kucak açıyorlar demektir. Herşey bakışlara bağlıysa, aynaları seyrederek kaybolur ve kendini hiç bulamazsın.
Birini çabucak tanımak istediğim zaman, kitaplığına bakmam yeter.
Ölüm bizi hayatın ayırdığından daha fazla ayırmaz.
Seçtiğimiz her yaşam biçiminde en önemli şey nedir, diye düşündüm.
Sevdiğimiz kişiyle samimiyeti paylaşmak kadar basit bir şey olabilir mi?
Gerçek şu ki, bu gezegende yalnızız, diye düşündüm. Hepimiz tam anlamıyla yalnızız ve bunu ne kadar erken kabul edersek, bizim için o kadar iyi olur.
“İki kişi arasındaki can sıkıntısı, fiziksel olarak bir arada olmalarından değil, zihinsel ve ruhsal olarak uzak olmalarından kaynaklanıyor,” …
Bir keresinde bana, sevecek birini bulmanın sırrı, önce beğeneceğin birini bulmaktır, demişti.
“Bence iki insanın birlikte değişip gelişmesi ve birbirini eksiltip yıpratmak yerine zenginleştirmesi mümkündür. Eğer doğru kişilerse, birle birin toplamı ‘sonsuz’ olabilir.”
Birinde doğru olduğuna güvenebileceğim tek şey, kendisine karşı dürüst olmasıdır.
“Benim gücümün sırrı,” (…) “yalan söylemememdir.”
Kendimizi nesnelere ve insanlara bu kadar güçlü bağlarsak, onlar gittiğinde, bizim bir parçamız da gitmez mi?
“Dünyanın en yakışıklı erkeği olabilir”, (…)
“Ama söyleyecek bir şeyi yoksa, patlamış mısır kadar kof bir şeye dönüşür çabucak. Öte yandan en ufak bir çekiciliği olmayan bir adam, kendisi için önemli olan şeyleri ve bunlara niçin önem verdiğini anlatırken iki dakika içinde öylesine güzelleşir ki, onu kucaklamak istersin.”
Aslında öğrenmek budur, diye düşündüm; oyunu kaybedip kaybetmemek değil, ama nasıl kaybettiğimiz ve bu nedenle nasıl değiştiğimiz ve bundan diğer oyunlarda uygulamak için, daha önce hiç sahip olmadığımız neyi kazandığımız.
Kaybetmek, tuhaf bir biçimde, kazanmaktır.
O günü düşündüm… yirmi yıl önce miydi yoksa dün mü? Zihnimizde zamana neler oluyor?
“Kitapları nasıl başladıklarını görmek için açmaya bayılırdım.”
“Güzel bir anın bedelini ödemenin en iyi yolu o anın keyfini çıkarmaktır.”
“En fazla değer verdiğim iki şey; samimiyet ve eğlenme yeteneği kimsenin listesinde yokmuş gibi görünüyordu.”
Biz kendimize, gerçek gücümüzü kullanamayacağımızı öylesine iyi bir şekilde anlatıyoruz ki, bir süre sonra gerçekten de kullanamayacağımıza inanıyoruz.
Hata diye bir şey yoktur. Başımıza açtığımız olaylar, ne kadar tatsız olursa olsun, öğrenme ihtiyacında olduğumuz şeyi öğrenmemiz için gereklidir. Hangi adımı atarsak atalım, gitmeyi seçtiğimiz yerlere ulaşmamız için gereklidir.
Düşünceli insanların hepsi güzel midir?
Yaşamına ne getirmek istiyorsan, onun zaten orada olduğunu hayal et.
Sana bir istek verilmişse, onu gerçekleştirmek için gerekli olan güç de verilmiştir mutlaka.
… attığım her adım karşılaşmak için geçmemiz gereken köprüye bir adım daha yaklaştırıyor beni. Çok geç olmadan gelir misin? Ne olur?
“Yirmi yıl önceki ben’e bir mektup yazıyorum: Keşke Sen Olduğum Zamanlar Bilseydim Dediğim Şeyler!”
“Mutlu musun? Şu anda tam olarak dünyada en çok yapmak istediğin şeyi mi yapıyorsun?”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir