İçeriğe geç

Sonsuz Kaçış Kitap Alıntıları – Joseph Roth

Joseph Roth kitaplarından Sonsuz Kaçış kitap alıntıları sizlerle…

Sonsuz Kaçış Kitap Alıntıları

&“&”

Ben arada sırada sinemaya giderim. Ağlamak için. Evet, sinemaya gitmemin tek nedeni budur…
Sanki bu kentte kimse yaşamıyordu. Sadece pazar günleri ölüler mezarlıktan çıkıp buraya tatile geliyordu.
Acaba yüreği var mıydı ?
Ben bu dünyaya çok yabancı biri olduğumu hissediyorum.
İnsanlar çoğu kez çoşkuyla yaşam yolunda yürürlerken yazgılarının attığı adımları görmesini unuturlar.
Yaşam boyu karşılaştığımız kadınlar yüreğimizden çok düşlemimizi ilgilendiriyor…
Sabah uyandığımda kimi şeyleri unutabileceğimden korkuyorum.
Ben aşktan nefret eden biriyimdir. Nedir aşk denen şey?
Hüzün bazı insanların ruhunda sevinçten çok çoşku uyandırır.
…işi, aşkı, isteği, ümidi, hırsı ve hatta bencilliği bile yoktu. Dünyadaki hiç kimse onun kadar gereksiz değildi."
…ismi olmayan bir adam ya da bedeni olmayan bir gölge gibi. İnsan kendini hayalet gibi hissediyor."
…insan içinde bulunduğu anda yaşar."
Rüzgara kapılmışım ve savrulmaktan korkmuyorum."
Her küçük dalga, daha büyüğünün ve daha tehlikelisinin kız kardeşidir."
Kıyıda duran bir adam için bütün sular aynıdır."
… her şey çok boş, anlamsız."
Biz sudaki damlalarız ya da ateşteki kıvılcımlar. Onsuz bir hiçiz."
Geçmişi; sonsuza kadar terk edilmiş bir ülkeydi ve orada geçirdiği zamanlar anlamsızdı."
İnkâr etmek ya da reddetmek yerine kafasını sallardı.
Yaşlı beyefendi kalitenin irade meselesi olduğu ve paranın hâlâ ahlakla kazanıldığı zamanlardan geliyordu.
İnsan çok yakın olduğu şeylere ilgisini yitirir."
Devrimin bedeni yoktur. Devrim ateşse bedeni yanmaktır ya da okyanussa sel. Biz sudaki damlalarız ya da ateşteki kıvılcımlar. Onsuz bir hiçiz."
Kadınlar, kalbimizden çok hayallerimizi harekete geçirirler. Onların temsil ettikleri dünyayı ve bize ifade ettikleri kederi severiz."
Franz Tunda, işi, aşkı, isteği, ümidi, hırsı ve hatta bencilliği bile yoktu. Dünyadaki hiç kimse onun kadar gereksiz değildi.
Bu dünyada kendini evinde hissetmiyordu.
Bu dünyada yoksulluk adam olamama, zayıflık, ödleklik ve ahlaksızlık demekti.
Aslında ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. İnsanın bir amacının olması lazım değil mi?
Bu dünya düzeninde çalışmam önemli değil ama gelirimin olması gerekli. Geliri olmayan bir insan, ismi olmayan bir adam ya da bedeni olmayan bir gölge gibi. İnsan kendini hayalet gibi hissediyor.
Zaten bana dünyaya kızdığım için para ödemeyeceklerse bu dünyada bana uygun bir iş yok.
Herkes burada yerleşik kurallara göre ve kendi isteği dışında yaşar.
Ormanın derinliklerindeymiş gibi insan içinde bulunduğu anda yaşar.
Mezara kadar insanlık.
Ben ya cesurum ya da maceraperestim. Rüzgara kapılmışım ve savrulmaktan korkmuyorum.
Bize temas eden kadınlar, kalbimizden çok hayallerimizi harekete geçirirler. Onların temsil ettikleri dünyayı ve bize ifade ettikleri kederi severiz.
+ Neden ağlıyorsun?
– Ağlıyorum çünkü her şey çok boş, anlamsız.
Devrimin bedeni yoktur. Devrim ateşse bedeni yanmaktır ya da okyanussa sel. Biz sudaki damlalarız ya da ateşteki kıvılcımlar. Onsuz bir hiçiz.
Geçmişi; sonsuza kadar terk edilmiş bir ülkeydi ve orada geçirdiği zamanlar anlamsızdı.
Savaş bitti, devrim oldu.
İçe akıtılan tüm gözyaşlarından en değerlisi, insanın kendisi için dökebilecekleridir.
Bazı insanların kalbinde keder sevinçten daha büyük bir coşku yaratır.
İnsanlae çoğu kez coşkuyla yaşam yolunda yürürlerken yazgılarının attığı adımları görmesini unuturlar.
Sanki o bu dünyanın dışında kalmış bir dilenciydi kalın camında öteki yanın pek görünmediği bir pencerede durmuş mutlu insanları seyretmeye çabalıyordu.
Acaba olumsuz bir şeyi bana olumlu maskesi altında mı sunuyorlar.
Bir insan için kıyısında durduğu denizin nerede olduğu hiç de önemli değildi
Sınırları olmayan dev ateş. İşte devrim de öyle bir şeydir ! Gövdesi yoktur. Onun gövdesi içinde yanan ateştir. Akan dev bir nehirse taşkınlığıdır.
“Aşkla devrim arasında hiçbir bağlantı yoktur” dedi İvan.
O günlerde, kollarını en yakın kayalıklara uzatıp tutunacak bir yer arayan boğulmakta olan bir insanı andırıyordu."
Ona göre kadın cinsi, can çekişen bir dünyanın kalıntısıydı."
Kadınlar vardır, özlemlerini severler, yaşamlarında ona çok zaman ayırmasını da."
İnsanın yuttuğu gözyaşları içinde en güzelleri kendi yaptıklarına ağlarken döktüğü gözyaşlarıdır."
Cephedeyken bazı belgeleriyle nişanlısının bir fotoğrafını ceket astarının içine dikmişti."
Ben aşktan nefret eden biriyimdir. Nedir aşk denen şey? Sen onun tarifini bile yapamazsın! Mutlaka yalan şeyler yazan kitaplarda, şiirlerde veya her eve alınan dergilerin birinde okumuş olacaksın! Aşkmış!
Kişi yaşayana, sağlıklıya, hastaya, hatta ölmüş olana ihanet edebilir. Günün birinde ortadan yok olanın ise uzun süre hep yolu gözlenir, her an dönmesi beklenir.
Hüzün bazı insanların ruhunda sevinçten çok coşku uyandırır.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu parçalanmıştı, artık yoktu. Tunda’nın vatanı kalmamıştı.
Bazı insanların kalbinde keder sevinçten daha büyük bir coşku yaratır.."
Mesleği yok, kimseye âşık değil, keyifsiz ve ümitsiz. Ne hırslı, ne de bencil.

Bu dünyada onun kadar gereksiz bir başkası yok

27 Ağustos 1926. Saat öğleden sonra dört. Dükkânlar tıka basa insan dolu. Kadınlar büyük alışveriş merkezilerine akın ediyor, çalışmasını pek sevmeyenler pasta salonlarında çene çalıyor. Fabrikalarda çarklar dönüyor. Seine nehrinin kıyısında dilenciler bitlerini ayıklıyor.
Bütün dünyada parasızlık erkeklik değildi, güçsüzlüktü, budalalıktı, korkaklıktı ve başkalarına yük olmaktı.
Ancak bir zamanlar Avrupa’da özgürlüğün doğduğu ülkenin başkentinde bugün insanlar kuru ekmek kabuklarına bile para vermek zorunda.
Otelde kalan bir müşterinin fakirleşmesi kızın gözünde hainlikten başka bir şey değildi.
“Kendini politik çalışmalara veren bir müzisyen zamanla verimli olamaz. Sanat çok kutsal bir şeydir! Ona hizmet eden kendini bir papaz olarak görmelidir.
Almanyada ve İngiltere’de, İsveç’te, Danimarka’da, Norveç’te birçok Protestan ağırlıklı Avrupa ülkesinde kadınlar el sıkışırken erkeğin kolunu aşağı doğru bastırırlar. Onlara göre bu cinslerin eşitliğinin bir gösterisiymiş. Nazik davranırken mikrop bulaşmamasını engellediği için de insan sağlığına olumlu katkısı varmış.
ben bu dünyaya çok yabancı biri olduğumu hissediyorum.
Sanırım bu dünyada hiç kimse sana, bir şeyi niçin yaptığını veya yapmadığını gönül rahatlığıyla söyleyemez.
Bir insan için kıyısında durduğu denizin nerede olduğu hiç de önemli değildi. Çünkü denizler her yerde aynıydı, kıyıya vuran küçük dalga, büyük dalganın kardeşiydi.
Geçerli düzen zamanla ölümü, o büyük kızıl ölümü ele geçirdi. Bir dilenci gibi evden eve gitti, insanların kapılarını çaldı, ölüleri sadaka gibi topladı. Onları kırmızı tabutlarda gömdüler, korolar açık mezarlara şarkılarını haykırdı, sonra yaşayanlar yine işlerine döndüler, masalarının başına geçip istatistikler yapmaya, yazıp durmaya, partiden atılanlarla, partiye yeni alınanları cetvellere geçirmeye devam ettiler.
İster devrim, ister kapitalizm, isterse sosyalizm olsun, insanlar, bir ülkünün peşinden yan yana yürüdükleri sürece ortak aşkı yaşarlar.
Çağlar geçtikçe çok dindarlar ölünün ruhuna mum yakmıştır. Askerler imparatorun uğruna yaşamlarını cephede bırakmıştır. Şimdi biz devrim yolunda neler kurban edeceğiz? Bana sorarsan, insanların artık kurbanlardan vazgeçmesinin zamanı geldi.
Nişanlısının cebindeki fotoğrafı onun için bir zamanlar oturmuş olduğu bir caddeyi gösteren kartpostal gibiydi.
İnsanın yuttuğu gözyaşları içinde en güzelleri kendi yaptıklarına ağlarken döktüğü gözyaşlarıdır.
Hüzün bazı insanların ruhunda sevinçten çok coşku uyandırır.
Sanırım bu dünyada hiç kimse sana, bir şeyi niçin yaptığını veya yapmadığını gönül rahatlığıyla söyleyemez."
Bir insana yaşamında ülküden çok hedef gereklidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir