İçeriğe geç

Sons and Lovers Kitap Alıntıları – D. H. Lawrence

D. H. Lawrence kitaplarından Sons and Lovers kitap alıntıları sizlerle…

Sons and Lovers Kitap Alıntıları

Hiçliklerini ve onları her zaman taşıyabilen kocaman canlı bir selin var olduğunu bilmek iç rahatlığı veriyordu. Eğer böylesine görkemli, büyük bir güç onları tepeden tırnağa etkileyip kendisiyle özdeşleştirebiliyorsa ve her bir çimeni, ağacı, canlıyı dik tutan o muazzam çalkantı içinde onların yalnızca bir tohum tanesinden başka bir şey olmadıklarını gösterebiliyorsa, neden kendileriyle ilgili endişeye düşsünlerdi?
Love begets love
Bir şeyler yapmak istiyorum. Herkes gibi bana da fırsat verilmeli. Kız olduğum için neden eve kapatılıp bir şey yapmama izin verilmesin? Böyle giderse hayattan ne bekleyebilirim ben?
Niçin hep böyle üzüntülüsün? Sevincin bile bir hüzün alevi gibi.
Annesinin koynunda uyumaktan çok hoşlanırdı. Sağlık uzmanları ne derse desin, uyku sevilen birisiyle paylaşıldığı zaman gene de en tatlı şeydir. O sıcaklık, o güven duygusuyla ruh huzuru ve yanındakine dokunmanın getirdiği müthiş rahatlık, uykuya hem ruhu, hem de bedeni iyileştirebilecek bir özellik verir.
Senin için tertemiz yaptım evi. Yerinden kıpırdamana gerek yok. Otur kitaplarını oku.
Bezen hayat yakalar insanı, taşır gövdesini yol boyunca, tamamlar tarihçesini de, gene sahici değildir bu, insanda şöyle bir değilip geçilmiş hissi bırakır.
You mustn’t mind people so much. They’re not being disagreeable to you, it’s their way. You always think people are meaning things for you. But they don’t.
“Gerçek acı, gidecek hiçbir yeri, söyleyecek hiçbir şeyi, yapacak hiçbir işi olmamasıydı.”
“Onu yerden yere çalan bu yaşama da, yerden yere çalan bu ölüme de sahip çıkamazdı.”
“Sevgi bir özgürlük duygusu vermelidir, tutsaklık değil.”
“Sen yalnızca kendi içinde bulunduğun koşulları bilirsin, başka insanlarınkini çok iyi bilemezsin.”
“İnsanın bir kadına duyduğu duyguların gücünü ve sıcaklığını tam kestirmesi, bu duygular biri ile uzaklaşıp gidinceye dek olası değildir.”
“İnsanlar arasındaki ayrıcalıklar sınıflarında değil, kendi içlerindedir.”
“Bir hayvanmışçasına her söyleneni yapmak zorunda olmaktan nefret ediyordu.”
“Oğlum, evleninceye dek oğlumdur; kızım, yaşamı boyunca kızımdır.”
“Yaşamını, seni sevecek biri olmaksızın tükettiğini düşünmek hoşuma gitmez.”
“Bir kadın için savaşmayı, onun kendi için savaşmasına yeğleyeceğinize hiç kuşkum yok.”
“Hep ardınızda bıraktığınız şeyleri özlediğinizi göreceksiniz.”
“Dünyada somut kalan ve soyutlaşarak erimeyen tek yer, annesinin olduğu yerdi.”
“Kendini feda etmek gurur veriyordu ve gündelik yaşama katlanmada kendine güvenemediğinden, vazgeçme söz konusu olduğunda güçlüydü.”
“Bir dakikacık gülebilseydin bana
Bir şeyler bağlarından kopmuş, özgür kalmış gibi gelirdi o zaman ”
“Yaşayanlarla ilgilenmeliydim, ölülerle değil.”
“Kaba birine verilebilecek en iyi yanıt susmaktır.”
“Kabul edilmek ya da reddedilmek için yabancılara sunulmak anlamsız bir acıydı.”
“Onu en çok inciten, duyguları en güçlü noktasındayken bile içindeki o sevgi yoksunluğuydu.”
“Sağlık kuralları bir yana, sevilen biriyle paylaşıldığında uyku çok güzeldi.”
“Bekleyeceğim, beklediğim şey hiç gelmeyecek olsa bile ”
Mantıksız bir çocuktu Paul. Doyunca elindeki bardağı kıran bir çocuk gibiydi. Miriam ona bakarak; onu yakalayıp içindeki bir tutarlılığı sıkıştırabileceğini düşündü. Ama çaresizdir. Sonra bağırdı:
Dayanamıyordu -şu beklemek yok muydu.
Paul da neler olduğunu anlayamıyorum. Doğal olarak çok gençti ve ilişkileri öylesine soyuttu ki, göğsündeki ağrıyı hafifletmek için Miriam’ı bağrına basmak istediğini anlayamıyordu. Korkuyordu ondan
Sevgi bir özgürlük duygusu vermelidir, tutsaklık değil.
Neden utanıyorsun? Tanrı’nın önünde utanmıyorsun, insanların önünde utanmak neden?
Çünkü insanlar arasındaki ayrıcalıklar sınıflarında değil, kendi içlerindedir.
Çocuklar yatar ve karanlığı solurlardı. Ve sonra en sonunda babalarının çizmelerini fırlatıp, çoraplarıyla yukarı çıktığını duyarlardı. Hep dinlerlerdi. Neden sonra, rüzgar izin verirse, annelerinin sabah için çaydanlığı doldurduğunu duyar ve rahatlıkla uykuya dalabilirlerdi.
Love begets love.

Sevgi, sevgi doğurur.

Bir dakikacık gülebilseydin bana -yalnız bir dakika. Bir şeyler bağlarından kopmuş, özgür kalmış gibi gelirdi o zaman.
Kendini kazanmış, açık ve eksiksiz, ayakları üstünde duruyor gibiydi.
Aşk, ahırda bir köpek olmaktır.
Umarım ama sevgi bir özgürlük duygusu vermeli, tutsaklık değil.
Doyunca elindeki bardağı fırlatıp kıran bir çocuk gibiydi.
Tatlı sözlerle kandırıp baştan çıkarıyor, her şeyden ruhunu çekip alıyorsun.
Okşamaların güzelliğini anımsayacaksın.
Duyguları bu denli değişecekse neden onunla evlendi öyleyse?
Ağzı da şehvetliydi.
Acı çeken ve çok gelişmiş ruhu, gıdasıymış gibi sarılıyordu ona.
Her şeyin dinsel bir değer kazandığı bu hava, gizli bir çekicilik gibi geliyordu ona.
Paul, William’ın ölümünü kavrayamıyordu; yaşam böylesine telaş içinde sürüp giderken, böyle bir şey olası değildi.
Ne var ki, bu kız onun sevgisine bir bez kukladan fazla layık değil.
Şimdi bana aşık ama ölsem üç ayda unutur.
“Hiçbir palyaço beni kızdırmayacak,
Kaba birine verilecek en iyi yanıt, Susmaktır,”
Cennete tırmanır gibiydiler.
Hafif, özel, aydınlık ve sevgiyle güzelleşmiş bir gülümseyişti.
Onlar kötü niyetli ve bayağı.
Sağlık kuralları bir yana, sevilen biriyle paylaşıldığında, uyku çok güzeldi. O sıcaklık, güven ve dinginlik; birinin öbürüne dokunuşunun verdiği o kesin rahatlık duygusu uykuyu örer, bedeni ve ruhu tümüyle iyileştirirdi.
Sakinken de yürekli ve yaşam dolu görünürdü ama bunları hakkı olmadan yapıyormuş gibiydi.
Durgun yüzünde ağzı, çektiği acılardan, düş kırıklığından sımsıkı kilitlenmiş gibiydi. Hep başkaları için kendi haklarından vazgeçmişti.
Kollarında güzel bir çocuk yatıyordu. Güzel mavi gözleri, içindeki en gizli düşünceleri çekip çıkarmak istermişçesine hiç kırpılmadan ona bakıyordu.
Yabanıl duygular içindeydi.
Fikirleri garip, hoş ve masalsıydı.
Ona duyduğu sevgi her şeyin üstesinden gelerek, sıcacık, içini kapladı.
Sıcak etkiliyordu onu ve geleceğe baktığında yaşamının görüntüsü diri diri gömülmüş duygusunu veriyordu.
Ellerini avuçlarına alacak birini bekliyor, bu nedenle hepimize tepeden bakıyor.
Yaşamın değersiz ve mutsuz bir iş olmadığını düşündüğün sürece gerisi önemli değil, mutluluk ya da mutsuzluk.
Çünkü insanlar arasındaki ayrıcalıklar sınıflarında değil, kendi içlerindedir.
Dindar olmak her zaman dindar olmak demek değildir. Bana öyle geliyor ki karga da gökyüzünde uçarken dindardır ama yalnızca gittiği yere sürüklendiğini duyduğu için öyledir. Ölümsüz olduğunu duyduğu için değil.
Çünkü bir adam bisikletine atlar ve işe gider ve bir sürü değişik şey yapar; ama kadın düşünür.
Miriam’a işinden söz etmek Paul’un en haz duyduğu şeydi. İşinden söz ettiği ve işini açıkladığında, tüm tutkusu, tüm yabansı kanı, Miriam’la bu ilişkiye katılıyordu. Miriam, Paul’un düşlerini ona daha da yaklaştırıyordu.
Bir dakikacık gülebilseydin bana -yalnız bir dakika. Bir şeyler bağlarından kopmuş, özgür kalmış gibi gelirdi o zaman.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir