Alexandre Dumas kitaplarından Son Şövalye kitap alıntıları sizlerle…
Son Şövalye Kitap Alıntıları
İnsan ancak yaşamaktan mutlu olduğu zaman ölümünü ertelemek ister.
daima yüreğimizden yaralanırız.
İnsanların vicdanlarını ancak Tanrı yargılayabilir.
İnsan niyet eder, ama işleri Şeytan düzenler
Onu kıskanmayın; onu hiçbir zaman sevmedim; kaldı ki ölüler kıskanılmaz.
Yaşam denilen bu büyük kavgada, güzellik kadına, bir âşığın ya da bir eşin gözlerini şenlendirsin diye basit bir hediye olarak değil, bir saldırı ve savunma aracı olarak verilmiştir.
Yenemiyorsanız yenilin, ama yeter ki dövüşün.
Öyle sempatik görünümlü insanlar vardır ki, sadece mevcudiyetleriyle bile en kötü niyetlilerin üstesinden gelirler
Bir insanı tam olarak ölçebilmek için, onu azametinin tepesindeyken değil, zaaflarının en derininde gözlemlemek lazımdır.
Bir dostun gözleri, dostunun meziyetlerine büyüteçle bakar; kusurlarına bakarken de bu mercekler ustalıkla ters çevrilir
Yirmi iki yaşında, yani varoluşun insana çiçeklerle bezenmiş bir bahçe gibi açıldığı çağda
Bizim gibi zavallı aşağı yaratıkların zayıflığı da tam bu noktada, diye cevap veriyordu René: Semavi cisimlerin dengesiyle evrensel uyumu oluşturan bir Âlemler Tanrısı yerine, kendi hayalimizde kişisel bir Tanrı yarattık ve herkes ona atmosferdeki büyük felaketlerin değil, küçük kişisel mutsuzluklarımızın hesabını soruyor. Tanrı’ya dua ediyoruz: beşerî dehamızın anlayamadığı, beşerî çizgilerin ölçemediği, hiçbir yerde görülmeyen, bununla birlikte eğer varsa her yerde olan o Tanrı’ya dua ediyoruz; kızılderilinin totemine, zencinin nazarlığına dua etmesi gibi, ona eskilerin sürekli el altında tuttukları bir karış boyunda ufak bir heykelciğe, evlerini koruyan tanrılarına dua ettikleri gibi dua ediyoruz. Ona işimize gelip gelmediğine bağlı olarak, “Şunu neden yaptın? Bunu neden yapmadın?” diye soruyoruz. Tanrımız bize cevap vermiyor, bizden çok uzakta; zaten bizim küçük tutkularımızla da uğraşmıyor. O zaman ona karşı haksız davranıyoruz, sanki başımıza bu belaları o göndermiş gibi ona sitem ediyoruz; sadece zavallı olmakla kalmayıp kendimizi dinsiz ve kâfir kılıyoruz.
”Muhtemelen bir baba, yedi yaşında bu dünyadan göçen zavallı kızının kabrine şunları yazdırıyordu: Toprak! Hiç ağırlık etme ona! O sana hiç yük olmadı ki! ”
Geçmişte yaşanan korkuların bir faydası da şudur: Gelecekteki tehlikelere karşı tetikte olunmasını sağlar
Kadınların ilk tepkileri daima merhametten yanadır
Hindistan denizlerinde gün batımları muhteşemdir. Sonra, kızıl küre okyanusun içinde kaybolur kaybolmaz, toz olarak tekrar belirip göğün lacivert sayfasında altın yaldızlı kum taneleri gibi yayıldığı görülür.
Deniz ise gözleri ufka yöneltir ve bize en az yaratılışın geri kalanı kadar ilginç bir manzara sunar.
Deniz ise gözleri ufka yöneltir ve bize en az yaratılışın geri kalanı kadar ilginç bir manzara sunar.
”Kara savaşı sadece cesaret, deniz savaşı ise kahramanlık ve bilim ister. ”
“Adalet ne güzel şeymiş meğer: Huzurunda kibar davranmamı istiyor, ama bana adil davranmak istemiyor.”
Ümit etmek ölmek üzereyken bile iyidir
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Birbirine üç yüz fersah mesafede doğan, birbirlerini tanımasalar da, daha sonra karşılaşacak, fikir birliği yapacak, fikir ayrılığına düşecek, yeniden bir araya gelecek olan bu iki adamdan biri eğitimi sırasında kolejin o büyük ve kasvetli duvarlarının gölgesinde generalleri ve devlet adamlarını yaratan o katı yönetmeliklere boyun eğecek, diğeri ise liman kıyılarında avare avare dolanıp rüzgârlar ve dalgalarla dostluk ederken, hayalperestlerin ve şairlerin yaratıcısı olan o iki büyük hocayla, Doğa’dan başka kitabı, Tanrı’dan başka eğiticisi olmadan yetişecekti.
Ayrıca birinin daima bir hedefi olmuştu ve ne kadar yüce olursa olsun bu hedefe ulaşmıştı; diğerinin ise sadece arzuları olmuştu ve bu arzuları hiçbir zaman gerçekleşmemişti. Biri mekânı ölçmek, diğeri sonsuzu fethetmek istiyordu.
Ayrıca birinin daima bir hedefi olmuştu ve ne kadar yüce olursa olsun bu hedefe ulaşmıştı; diğerinin ise sadece arzuları olmuştu ve bu arzuları hiçbir zaman gerçekleşmemişti. Biri mekânı ölçmek, diğeri sonsuzu fethetmek istiyordu.
Sizden bütün istediğim, sakinliğimi elimden almayın: Sakinliğim kuvvetimdir
Daima yüreğimizden yaralanırız
Karakterler tabiat tarafından geçirilecek dönemlere göre yoğrulur
Güzel, doğal olarak çirkinden tiksinir
Eserlerinin insanı olan benim gözümde, insanların ancak eserleriyle var olduğunu kanıtlamak istiyorum size
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Ve ben karımın giyimin kuşamı için altı yüz bin frank verirken, Piramitler ve Marangu da can veren yürekli askerlerin dul karılarına ve çocuklarına yüz frank maaş bağlıyorum! Üstelik hepsine de veremiyorum!
Fakat bir sefere kaçarak başlanmaz ki!
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Tanrı aşk vereceğine baht versin.
Devrim bahsinde derinlemesine kazmayın, kendisinin ve özgürlüğün mezarını kazar!
Minnettarlığın nerede bulunduğunu insan nasıl bilsin?
Eşkıyayız, ama biz de insanız.
Adaleti sevdim, haksızlıktan kaçındım, işte bunun için sürgünde ve sefalet içinde ölüyorum.
Güneşte bile lekeler vardır mösyö.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Toprak! Hiç ağırlık etme ona!
O sana hiç yük olmadı ki!
O sana hiç yük olmadı ki!
Vardım, artık yokum.
İşte bütün hayatım ve bütün ölümüm.
İşte bütün hayatım ve bütün ölümüm.
Hiçbir sebebi yok; fakat öyle sempatik görünümlü insanlar vardır ki, sadece mevcudiyetleriyle bile en kötü niyetlilerin üstesinden gelirler.
İnsan ancak yaşamaktan mutlu olduğu zaman ölümünü ertelemek ister.
Gerçek bazen çok acıdır, ama neredeyse daima her şeyin devasıdır.
Kendinize dikkat edin, ortalık hançer dolu.
Mangal gibi yüreği olmak işte budur delikanlı, daima yüreğimizden yaralanırız.
Utanç verici teklifleri reddeden, kafa değil yürektir.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Ölümden çekinenin sevgisi az olur.
Bir insanı tam olarak ölçebilecek için, onu azametinin tepesindeyken değil, zaaflarının en derininde gözlemlemek lazımdır.
Yenemiyorsanız yenilin, ama yeter ki dövüşün.
( Alphonse Marie Louis Prat de Lamartine )
İnsanın kendi seçtiği felaket daima en tahammül edilebilir olanıdır, bu felaketi size boyun eğilmesi imkânsız olan kara bahtınız dayatır.
Gökte ve yerde beşerî felsefenin henüz düşlemediği pek çok şey var!
( William Shakespeare )
Ölüm buyursun gelsin; zaten ondan medet umuyordum, fakat bu kadar bağışlayıcı olacağını bilmiyordum.
Ah! diye karşılık verdi Jane, zamanım olsaydı kendimi öldürmezdim, kendiliğimden ölürdüm.
Semavi cisimlerin dengesiyle evrensel uyumu oluşturan bir Âlemler Tanrısı yerine, kendi hayalimizde kişisel bir Tanrı yarattık ve herkes ona atmosferdeki büyük felaketlerin değil, küçük kişisel mutsuzluklarımızın hesabını soruyor.
..her şey size Sev! derken, sevmeyi kendine yasaklamak, doğanın bütün güçlerine karşı tek başına mücadele etmektir.
Hiçbir tercihim yok; yürüdüğüm herhangi bir yolda, rüzgârın havalandırdığı bir toz parçası olacağım.
İlk harekete güvenmeyin, daima cömertçedir.
(Marie-Henri Beyle )
Artık yeryüzünde kralla işimizi bitirdiğimize göre, şimdi gökteki kralla hesaplaşmamız gerek.
Adalet ne güzel şeymiş meğer: Huzurunda kibar davranmamı istiyor, ama bana adil davranmak istemiyor.
Komplo düzenlemek isteyen kişi her şeyden önce ölmekten çekinmemelidir.
( Seneca )
Seni daima seveceğim, fakat sen, ölüler diyarında, sana eski aşklarını unutturacak o Lethe suyunu sakın içme.”
Ah! İnanın hayır! Tarihten gına geldi; Seneca gönderin bana; kumarbaz gibiyim.
Zaten bu adamla asla anlaşamayacaktık o geçmişten ibaret, bense geleceğim.
Biri mekânı ölçmek, diğeri sonsuzu fethetmek istiyordu.
Bir şey imkânlarımın ve fiiliyatımın dışında olduğu hükmüne bir kere varmışsam, ona en ufak bir dikkat göstermem; sizden bütün istediğim, sakinliğimi elimden almayın: Sakinliğim kuvvetimdir.
İn partibus infidelium
Kâfirler diyarından
Yerimi almaya, intikamını almaya ve ölmeye daima hazır ol.
Fakat on altı yaşındasın ve öğretmenin bedbahtlık. Bu şartlarda çabucak erkek olunur.
Karakter tabiat tarafından geçirilerek dönemlere göre yoğrulur.
Her şeye dayanır; sıcağa, soğuğa, rüzgâra, yağmura, fırtınaya, demire ve altına.
Barış içinde bırakmıştım, savaş içinde buldum; zaferler bırakmıştım, bozgunlar buldum; İyalya’nın milyonlarını burada bırakmıştım, her tarafta soyguncu yasalar ve sefalet buldum.
Ve sevildiğimi de varsayarsam, önünde ölüm meleğinin nöbet tuttuğu o cennet kapısı bana açılıyordu.
Pençelerimizi görünce aslan olduğumuzu anlayacaklar.
Her yanımız hançer dolu!
İkimiz de kendi sevdiğine, yeryüzünde ayrılmaktan pişmanlık duyacağına, gökte kavuşmayı umduğuna içsin.
Biz yakalandığımız zaman sadece kurşuna diziliyoruz, sizse yakalandığınızda giyotin sehpasında ölüyorsunuz.
Onun kılıcıyla yaptığı kadarını ben gözlerimle yapardım.
Bırakın olaylar varacağı yere varsın, bırakın tahtlar sarsılsın, bırakın taçlar yerlerde sürünsün; genellikle parayı seyirciler öder, ben size, yaptıklarımı seyredersiniz diye para ödeyeceğim.
Bu adamın ne çekindiği ne de arzu ettiği bir şey var. Böyle adamlar ürkütücüdür Bourienne.