İçeriğe geç

Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi Kitap Alıntıları – Albert Memmi

Albert Memmi kitaplarından Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi kitap alıntıları sizlerle…

Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi Kitap Alıntıları

“Sıkıntısız yaşamak için insanın kendisinden ve dünyadan uzaklaşarak yaşaması gerekir.”
Peki sömürgeleştirilen insan nasıl olurdu da kendi kendini bu denli acımasız biçimde hem inkâr edip, hem de aşırı taleplerde bulunabilirdi. Nasıl olurdu da sömürgeciden bu kadar nefret edip yine de bu denli tutkuyla hayran olabilirdi?
Bana dünyanın birçok yerinde sömürge polisinin hapishane hücrelerindeki militan milliyetçilerin kitaplarına nasıl el koyduğu anlatıldı.
Bütün sömürgeleştirilen insanların ortak pek çok tarafları olduğunu keşfettikçe, tüm ezilenlerin bazı açılardan birbirlerine çok benzedikleri sonucuna vardım.
Sartre, Fransız solunun kült figürüdür. İğrenmek kendini aklamak değildir, der, sessizlik ise suçu arttırır. Varoluşsal olarak hareket etmeli ve ezilenlerin isyanına katılmalıyız.
Memmi ve Sartre dosttular, gerçi Memmi, Sartre’nin savaş sonrası yıllarda Avrupa solunda moda olan Marksist düşünceye baglılığını paylaşmıyordu. Memmi, Marksizmi fazla romantik, fazla akıldışı ve fazla modaya uygun buluyordu ve Marksizme kuşku duymadan inananlardan ürküyordu. İnsani duyguların gücüne duyduğu sağlıklı saygı nedeniyle, Memmi, bazı Marksist düşünürlerin katı determinizmi karşısında geri plana çekiliyordu, tıpkı gerici sağın doğmatizmden aynı derecede acı duyduğu gibi.
Susan Gilson Miller
Sokakta bir haksızlığın yaşandığını gördüğüm zaman, fiziksel anlamda hastalanacak kadar, panikleme noktasında acı çekiyorum Kurbanla öźdeşleşme sorunu bu Haksızlığa dayanamıyorum, adaletsiz bir toplumda sakince yaşayamıyorum.
Ben bir sömürge toplumunda yerliyim, anti-semitik bir evrende bir Yahudi, Avrupa’nın eğemem olduğu bir dünyada bir Afrikalı.
Sömürge durumu düzeltilemez; bir kölelik zinciri gibi, ancak kopartılabilir.
İnsan denilmeye layık sömürge insanı da yoktur, çünkü sakin normallik kisvesi altında onlar da kölelik hastalığıyla bozulmuştur.
Susan Gilson Miller
Sömürge insanının tam olarak iyileşebilmesi için yabancılaşması tamamıyla yok olmalıdır.
Yollar, yalnızca orada oldukları için ona açıktır.
Sömürge durumu, sömürge ilişkilerini ortadan kaldırmadan değiştirilemez.
Sömürge insanının eşikten geçememesi için her yola başvurulur ve o da bu yolun çıkmaz olduğunu, asimilasyonun olanaksızlığını anlar ve kabul eder.
Sömürge insanının ezilmesi, sömürgecinin değerleri arasında yer alır. Sömürge insanı bu değerleri benimser benimsemez, kendi mahkumiyetini de aynı şekilde benimsemiş olur. Kendisini kurtarmak için -en azından o böyle olduğuna inanır- kendini yok etmeyi kabul eder.
Benliğin reddi ve ötekine yönelik sevgi tüm asimilasyon adayları arasında yaygındır. Üstelik bu kurtuluş girişiminin iki bileşeni birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Sömürgeci sevgisinin altında, utançtan kendinden nefret etmeye uzanan karmaşık duygular yer alır.
Sömürge insanının vücudu ve yüzü hoş değildir! Böyle bir tarihsel şansızlığın ağırlığı zarar görmeden taşınamaz. Sömürgecinin yüzü ezenin iğrenç yüzüyken, kurbanının yüzü kesinlikle sükunet ve uyum taşıyamaz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sömürgeci boyun eğdirmek ve sömürmek için sömürge insanını tarihsel ve toplumsal, kültürel ve teknik akışın dışına itti.
Bir halkın mirası başka hangi yollarla aktarılır? Çocuklarına verdiği eğitimle ve yeni deneyimlerle sürekli zenginleşen o harika depo olan dille. Gelenekler ve edinilen şeyler, alışkanlıklar ve fetihler, yapılan işler ve geçmiş kuşakların eylemleri bu şekilde miras olarak bırakılır ve tarihe kaydediler.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bellek sadece zihinsel bir olgu değildir. Tıpkı bir bireyin belleğinin kendi tarihinin ve fizyolojisinin ürünü olması gibi, bir halkın belleği de kurumlarına dayalıdır. Sömürgeleştirilenin kurumları ise ölmüş ya da taşlaşmıştır.
Sömürge insanının kendisine soralım: Halk kahramanları kimlerdir? Büyük halk liderleri, bilgeleri kimlerdir? Çok çok bize birkaç ad söyleyebilir, onu da karmakarışık bir halde söyler, kuşaklar boyunca geriye gittikçe bu sayı daha da azalır. Sömürgeleştirilen, belleğini adım adım yitirmeye mahkum olmuştur adeta.
Sömürge toplumu, iç dinamiklerin artık yeni yapılar yaratmayı başaramadığı hastalıklı bir toplumdur. Yüzyılların sertleştirdiği yüzü, altında havasızlıktan yavaş yavaş boğularak öldüğü bir maskeden başka bir şey olmaz. Böyle bir toplum kuşak çatışmalarını çözemez, çünkü dönüştürülebilmesi olanaksızdır. Ergen sömürge insanının isyanı, bırakın hareketlilik ve toplumsal ilerlemeye evrilmeyi, ancak sömürge toplumunun bataklığına batabilir. (Mutlak bir isyan halini almadığı sürece.)
Sömürgeci en gerici özelliklerden yana tavır alır.
Sömürge halkların kendilerinin bilincine en son varan insanlar olması bir tesadüf değildir.
Sömürge insanı ulusal uyruk olmanın hiçbir vasfından yararlanmaz: ne kendinin bağımlı, tartışmalı ve boğulan uyruğundan, ne de sömürgecininkinden. Ne birine bağlanabilir, ne ötekine sahip çıkabilir.
Sömırgeleştirme ne kadar kısa sürerse sürsün, özgürlüğün anısını bile hatırlamaz; özgürlüğün neye mal olduğunu unutmuştur.
Sömürge insanının aldığı en ağır darbe, tarihin ve site yaşamının dışına çıkarılmasıdır. Sömürgeleştirme ondan savaşta da barışta da her tür öğür rolü gasp eder; onun ve dünyanın kaderine katkıda bulunan her karar, tarihsel ve toplumsal het sorumluluk ondan alınır.
Lanetlilik portresi silinmez bir şekilde kazınmıştır.
Irkçılık, suçlayanın yararına, suçlananın gerçek ya da hayalî bir özelliğinin adsallaştırılmasının ifadesidir.
Sömürgeleştirme sonsuzdur.
Sömürgeciyle sömürgeleştirilen arasında temel ayrımcılık, bir sine gua non sömürge yaşamı kurmakla kalmaz, bu yaşamın değişmezliğinin temellerini de atar. Belirli bir başlangıç tarihi olan tarihsel bir ilişkiyi, adını koyarak sonsuzlaştırmayı yalnızca ırkçılık sağlar. Sömürgelerde ırkçılığın olağanüstü yaygınlığı buradan kaynaklanır; hep kolonyalistin hem de her sömürge yerleşimcisinin, entelektüel ya da edimsel het hareketinde ırkçı ton mevcuttur.
Irkçılık önemsiz bir ayrıntı değil, sömürgeciliģin aynı özden gelen bir parçası olarak ortaya çıkar.
Kolonyalistin tüm çabası bu toplumsal hareketsizliği korumaya yöneliktir ve ırkçılık bu amaç için en kesin silahtır. Böylece değişim olanaksız hale gelir ve her tür isyan saçmalık olur.
Gerçek şudur: Tüm baskı bir insan grubuna topyekün olarak yöneltilir ve a priori o grubun tek tek tüm üyeleri anonim şekilde bu baskının kurbanı olur.
Sömürgecilik kiliseyi nasıl kullandıysa, kilise de sömürgeciliği öyle kullandı.
Sömürgeleştirilenin değersizleştirilmesi onunla ilgili her şeye yayılır.
Kolonyalist hemen her zaman kendisini sömürme insanının sistematik aşağılanmasına da adar.
Sömürge faşizminin yalnızca sömürgeyle sınırlı olmaması da şaşırtıcı değildir. Kanser yayılmaktan başka bir şey arzulamaz. Kolonyalist sadece saldırgan ve gerici ya da hiç değilse muhafazakar hükümetleri destekleyebilir.
Faşizm, birkaç kişinin yararına bir zulüm rejimi değilse nedir?
Her sömürgeci ulus, faşist eğilim tohumunu bünyesinde taşır.
Kolonyalistten yalnızca sömürgede korkulur ve hayranlık duyulur, çünkü kolonyalistin bir anayurdu vardır, orada yaşayanların ise yoktur.
Sömürgede her şey olmasına karşın kolonyalist kendi ülkesinde bir hiç olacağını bilir.
Gaspçı gasp edileni ortadan kaldırmaya yönelecektir, çünkü onun yalnızca varlığı bile gaspçılığını hatırlatmaktadır, giderek şiddetlenen zulüm de onu iyice zalim yapmaktadır.
Genellikle küçük sömürgecinin debdebesinin ya da yalın gururunun ardında, çapsız insanlar çıkar karşımıza.
Gerçek solcu halkın ulusal taleplerini desteklemelidir.
Sömürgeciliğin ve sömürge insanının etinde bıraktığı yaraların yok olmasını beklemek gerekir. Dinin karanlığından daha sonra kurtulacaklardır.
Sömürgeleştirilenler arasından göreve alınan otorite hizmetlileri, kadrolar, şefler, polisler, sömürgeleştirilenin siyasal ve toplumsal konumundan kaçmaya çalışan bir sömürge insanı kategorisi oluşturur. Ama bunu yaparken, çıkarlarını kıskançlıkla korumak için kendini sömürgecinin hizmetine sunmayı seçerek, sonunda onun ideolojisini benimsemiş olur, hatta onlar ve kendi karşısında bile bu ideolojiyi benimser. Sonuçta bunların hepsi, azçok aldatılarak, aźçok yarar sağlayarak, en ağır bir şekilde sömürge insanını ezen adaletsiz sistemi kabullenirler (hatta onu savunur ya da boyun eğerler).
Kurbanın gözünde olduğu kadar kendi gözünde de bir gaspçı olduğunu bilir.
O ne kadar kolay nefes alırsa, sömürgeleştirilen insan o kadar boğulur.
Marx’ın bir zamanlar dediği gibi, burjuva toplumunun yıkımını kendi içinde taşımasıdır.
Jean-Paul Sartre
Sömürgeleştirilenlerde yurtseverliği yaratan sömürgeciliktir. Ezen sistem tarafından hayvan düzeyinde tutulan yerlilere hiçbir hak verilmez, yaşama hakkı bile. Durumları her gün daha da kötüleşir. Bir halkın nasıl öleceğine karar vermekten başka çaresi yoksa; bir halk kendisini ezenlerden sadece umutsuzluk hediye almışsa, kaybedecek neyi olur? Bu halkın bahtsızlığı cesareti haline gelir.
Jean-Paul Sartre
Muhafazakarlık vasat insanların seçilmesine neden olur.
Jean-Paul Sartre
Sömürgecilik, şiddet yoluyla boyun eğdirdiği insanlara insan haklarını esirger ve onları zor gücüyle, Marx’ın haklı olarak alt insan dediği bir sefalet ve cehalet durumunda tutar. Irkçılık davranışların, kurumların ve sömürgeci üretim ve değiş tokuş yöntemlerinin içine işlemiştir. Siyasal ve toplumsal kurallar birbirini pekiştirir. Yerli alt insan olduğu için İnsan Hakları Bildirgesi ona uygulanmaz.
Jean-Paul Sartre
İşgücü maliyetini azaltmak için nüfusun artmasını tercih eden sömürgeci sistemdir.
Jean-Paul Sartre
Sömürgecilik sömürgeleştirilene yıkım getirirken, sömürgeciyi de çürütür.
Bütün baskılara koşulsuz karşıyım. Bana göre baskı insanlığın en büyük afetidir. İnsanın -hem ezenin hem de ezilenin- en iyi enerjilerini kirletir.
Gerçekleşmemiş zaferlerle ve ödünç cesaretle övünmek kadar aptalca bir şey yoktur.
Sömürge ayrıcalığı yalnızca ekonomik değildir. Sömırgeciyle sömürgeleştirilenin yaşamını gözlemleyince, sömürgeleştirilenin her gün yaşadığı aşağılamanın, nesnel boyunduruğunun salt ekonomik olmadığı hemen keşfedilir.
Sömürgeci, sömürgeleştirilmiş kalabalığın üzerine ateş açarken kendi işçilerine nasıl sahip çıkabilirdi? Sömürgeleştirilen nasıl kendisini bu kadar acımasızca inkar eder ve gene de bu kadar aşırı taleplerde bulunabilirdi? Nasıl hem sömürgeciden nefret edip hem de ona bu kadar tutkuyla hayran olabilirdi?
Sömürge halkın toplumsal ve tarihsel irade yitimi.
Faşizm, birkaç kişinin yararına bir zulüm rejimi değilse nedir? Bir sömürgenin tüm yönetsel ve siyasal mekanizmasının başka bir amacı yoktur. İnsan ilişkileri en ağır sömürüden, eşitsizlik ve aşağılama üzerine kurulu polis otoriteliğiyle güvence altına alınan sömürüden kaynaklanmıştır.
Sömürgenin genel havasını belirleyen de vasat şehir halkı olur. Bunlar sömürge insanının gerçek partnerleridir. Çünkü sömürge yaşamına ve karşılığa en çok ihtiyaç duyanlar vasatlardır. En tipik sömürge ilişkisi onlarla sömürge insanı arasında oluşur. Bu ilişkilere sömürge sistemine statükolarına sıkı sıkıya yapışırlar. Çünkü sömürgedeki tüm var oluşların buna bağlı olduğunu hissederler her şeyleriyle kesin olarak sömürge üzerine kumar oynamışlardır. Her kolonyalist vasat değilse bile her sömürgeci bir ölçüde sömürge yaşamının ve bu yaşamdan yararlananların çoğunluğunun vasatlığını kabul etmek zorundadır
Tüm aklı başında ve sorumluluk sahibi bireyler özgürlüğü gerçekten severler ve kutsal sayarlar.

Bu durumda ya özgürlüğü sevmiyoruz ya da aklımız başımızda degil

Zulüm ezenin ezilene duyduğu nefretin göstergesidir. Bir yerde yöneticilerden kaynaklı zulüm varsa nedeni bu nefrettir.
Yapılanlardan hoşnut olmamak kendini aklamak değildir. Sessizlik ise suçu artırır. Varoluşsal olarak hareket edilmeli ve ezilenlerin isyanına katılmalıyız. Çünkü bu isyan kapitalist sistemin parçalanmasının son aşamasını müjdeler
Sömürülen hiçbir şeye sahip değildir. Artık bir şey de değildir işin en kötü tarafı bir şey olmayı umut dahi edemez
Sömürü düzeni İyi ile kötü arasında değil kötü ile huzursuzluk arasındadır
Irkçılık dünyanın her yanında sömürgeciliğin bir parçası olmuştur
Bu sistem, hem ölümü hem de kurbanların çoğalmasını ister. Sömürülen, yaşamla ölüm arasındadır ama ölüm her zaman daha yakındır
Muhafazakârlık vasat İnsanların seçilmesine neden olur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir