Ray Bradbury kitaplarından Something Wicked This Way Comes kitap alıntıları sizlerle…
Something Wicked This Way Comes Kitap Alıntıları
Şu andan itibaren farklı düşünmeyi öğren. Bazen kasabada en mutlu görünen, en geniş gülümsemeli adam en büyük günah yükünü taşıyan adamdır. Gülümseme ve gülümseme vardır; karanlık olanı aydınlık olandan ayırt etmeyi öğren.
İnce buzda paten yapmak en iyisidir, hafifçe. Durursaniz, dikkatinizin ağırlığı kabuğu kirabilir. Kabuğun içine batarsiniz, öylesine derin, öylesine uzak derinliklerde bogulursunuz ki, bütün geçmiş orada mezar taşı mermerlerine kazılı durmaktadır. Buzlu su damarlarınıza şırınga edilecektir. Aynanın kenarında mıhlanmışsanız, orada, bakışlarınızı Zaman’ın duzeltmelerinden ayıramadan, sonsuza dek orada kalırsınız.
İnsanlar, dedi Jim, tüm yaşamlarını ortada bırakmazlar.
Jim’in sorunu, dünyaya bakması ve gözlerini çevirememesiydi.
Satıcı yavaşça çimenliğe yanaştı.
Oğlum, dedi. Senin adın ne?
Ve saçları devedikeni kadar sarımsı beyaz olan birinci çocuk bir gözünü kapattı, başını eğdi ve satıcıya bir yaz yağmuru damlası kadar açık, parlak ve berrak tek gözüyle baktı.
Will, dedi. William Halloway.
Fırtına beyefendisi döndü. Ya senin?
İkinci çocuk kıpırdamadan, bir isim uydurup uyduramayacağını tartarak, güz çimleri üzerinde karın üstü yattı. Saçları karışık ve gürdü, cilalanmış atkestanelerinin parlak rengindeydi. Kendi içinde uzak bir noktaya sabitlenmiş gözleri neceftaşı yeşiliydi. Sonunda alaycı ağzına kuru bir çimen yaprağı koydu.
Jim Nightshade, dedi.
Fırtına satıcısı sanki bunu başından beri biliyormuş gibi kafasını salladı.
Nightshade. Şahane bir isim.
Ve çok uygun, dedi Will Halloway. Ben 30 Kasım’da, gece yarısından bir dakika önce doğmuşum. Jim gece yarısından bir dakika sonra doğmuş, yani 31 Kasım’da.
Cadılar Bayramı, dedi Jim.
Sesleriyle, oğlanlar bütün hayatlarının hikayesini anlattılar; yan yana evlerde oturan, hastaneye beraber koşan, oğullarını -biri sarışın, biri esmer- saniye farkıyla dünyaya getiren anneleriyle gururlanarak. Aralarında ortak bir kutlama tarihi kararlaştırmışlardı. Her yıl, Will tek bir pasta üzerindeki mumları gece yarısına bir dakika kala yakıyordu. Jim, gece yarısından bir dakika sonra, ayın son günü başladığında, mumları söndürüyordu.
Oğlum, dedi. Senin adın ne?
Ve saçları devedikeni kadar sarımsı beyaz olan birinci çocuk bir gözünü kapattı, başını eğdi ve satıcıya bir yaz yağmuru damlası kadar açık, parlak ve berrak tek gözüyle baktı.
Will, dedi. William Halloway.
Fırtına beyefendisi döndü. Ya senin?
İkinci çocuk kıpırdamadan, bir isim uydurup uyduramayacağını tartarak, güz çimleri üzerinde karın üstü yattı. Saçları karışık ve gürdü, cilalanmış atkestanelerinin parlak rengindeydi. Kendi içinde uzak bir noktaya sabitlenmiş gözleri neceftaşı yeşiliydi. Sonunda alaycı ağzına kuru bir çimen yaprağı koydu.
Jim Nightshade, dedi.
Fırtına satıcısı sanki bunu başından beri biliyormuş gibi kafasını salladı.
Nightshade. Şahane bir isim.
Ve çok uygun, dedi Will Halloway. Ben 30 Kasım’da, gece yarısından bir dakika önce doğmuşum. Jim gece yarısından bir dakika sonra doğmuş, yani 31 Kasım’da.
Cadılar Bayramı, dedi Jim.
Sesleriyle, oğlanlar bütün hayatlarının hikayesini anlattılar; yan yana evlerde oturan, hastaneye beraber koşan, oğullarını -biri sarışın, biri esmer- saniye farkıyla dünyaya getiren anneleriyle gururlanarak. Aralarında ortak bir kutlama tarihi kararlaştırmışlardı. Her yıl, Will tek bir pasta üzerindeki mumları gece yarısına bir dakika kala yakıyordu. Jim, gece yarısından bir dakika sonra, ayın son günü başladığında, mumları söndürüyordu.
Ve Jim, sonunda bir kedi gibi gerindi ve başını çevirdi. Yeşil gözleri irileşip kısıldı.
Uyuyan bir dünyada kalan yalnızca üç kişi, nadir bulunur bir erkek kedi üçlüsü olarak, uzanıp ayın tadına vardılar.
Kötünün ne olduğunu bilmeden iyi olamayız ve zamana karşı yarışıyor olmamız çok yazık.
Çünkü iyi olmak korkutucu bir iştir; insanlar onu gerer ve bazen ikiye bölerler.
Şu andan itibaren farklı düşünmeyi öğren. Bazen kasabada en mutlu görünen, en geniş gülümsemeli adam en büyük günah yükünü taşıyan adamdır. Gülümseme vardır, gülümseme vardır; karanlık olanı aydınlık olandan ayırt etmeyi öğren.
Eylülü ele alın, kötü bir ay: Okul başlar. Ağustosu düşünün, iyi bir aydır: Okul henüz başlamamıştır. Temmuz, eh, temmuz gerçekten iyidir: Okulun hiçbir şansı yoktur. Haziran, hiç şüphe yok, haziran içlerinde en iyisidir, çünkü okul kapıları tümden kapanır ve eylül bir milyar yıl ötededir.
Ama şimdi ekimi ele alın. Okul açılalı bir ay olmuştur ve siz dizginlere alışmış, sakin sakin ilerliyorsunuzdur.
Ama şimdi ekimi ele alın. Okul açılalı bir ay olmuştur ve siz dizginlere alışmış, sakin sakin ilerliyorsunuzdur.
Ne istersiniz? dedi kafenin sahibi.
Hiçbir şey. Bay Dark Will’in babasını izledi. İki oğlan arıyorum.
Kim aramıyor ki? Charles Halloway ayağa kalktı, parayı ödedi, uzaklaştı.
Hiçbir şey. Bay Dark Will’in babasını izledi. İki oğlan arıyorum.
Kim aramıyor ki? Charles Halloway ayağa kalktı, parayı ödedi, uzaklaştı.
Yıldırım şehri mıhladığında, on altı battaniyeyle bir yastığın altına çöreklenmiş olmak istiyordu.
Bize katılır mısınız? diye sordu Robert, Bayan Foley’nin elini tutarak. Daha sonra?
Harika! dedi Jim.
Jim, dedi Will. Bütün gün dışarıdaydık. Annen hasta.
Unuttum. Jim ona en saf yılan zehiriyle doldurulmuş bir bakış fırlattı.
Harika! dedi Jim.
Jim, dedi Will. Bütün gün dışarıdaydık. Annen hasta.
Unuttum. Jim ona en saf yılan zehiriyle doldurulmuş bir bakış fırlattı.
Ah, Will, keşke eve gidebilseydik, keşke yemek yiyebilseydik. Ama artık çok geç, gördük! Daha fazlasını görmemiz gerek! Değil mi?
Tanrım, dedi Will perişan bir halde. Sanırım öyle.
Tanrım, dedi Will perişan bir halde. Sanırım öyle.
Balonun geri dönmesini, Cadı’nın işaretini yıkadıklarını tahmin etmiş olmasını ve çatıda yeniden iz bırakmak için süzülerek inmesini diledi. Neden? Çünkü.
Ve bu şekilde koştular. Yıldız ışığında üç hayvan gibi. Siyah bir su samuru. Bir kedi. Bir tavşan.
Ben, diye düşündü Will, ben tavşanım.
Ve rengi beyazdı ve çok korkuyordu.
Ben, diye düşündü Will, ben tavşanım.
Ve rengi beyazdı ve çok korkuyordu.
Her şeyden önce ekimdi, oğlanlar için eşsiz bir ay. Bütün aylar eşsiz olmadığından değil. Ama kötüsü vardır ve iyisi vardır, korsanların dediği gibi. Eylülü ele alın, kötü bir ay: Okul başlar. Ağustosu düşünün, iyi bir aydır: Okul henüz başlamamıştır. Temmuz, eh, temmuz gerçekten iyidir: Okulun hiçbir şansı yoktur. Haziran, hiç şüphe yok, haziran içlerinde en iyisidir, çünkü okul kapıları tümden kapanır ve eylül bir milyar yıl ötededir.
❝Baba, bir daha gelir [ ] mi?❞
Ölüm benim üzüntümü memnun paçavralar olarak giyerse kahrolayım!
Bana şantaj yaptılar!
Ama rüzgâr onların ayak izlerini çimenden uçuruyordu ve
artık kendilerinden kaçmak için sonsuza dek koşabilirlerdi.
artık kendilerinden kaçmak için sonsuza dek koşabilirlerdi.
❝Kötü, sadece bizim ona verdiğimiz güce sahiptir.❞
❝Durdur her şeyi sonsuza dek, unut her şeyi sonsuza dek,❞
❝[ ] vaktimiz kısa, ebediyet uzun.❞
❝Eğer insanlar sonsuza dek kötü kalmak isteselerdi, kalabilirlerdi [ ]❞
❝Parmaklarımı şıklatmamla,
Uğursuz bir şey gelir bu yana.❞
Uğursuz bir şey gelir bu yana.❞
❝[ ] balonlar ölmez değil mi?❞
❝Ölüm başka her şeyi üzücü kılar. Ama ölümün kendisi sadece korkutur.❞
❝Seni üzmeyen [ ] herhangi bir şey var mı?❞
❝Bir kitap okurum ve beni üzer. Bir film seyrederim: üzülürüm. Oyunlar mı? beni tamamen zorlarlar.❞
❝Baba,❞ dedi. ❝O kadar üzgün konuşma.❞
Çok geç olarak insanın mükemmel olmayı bekleyemeyeceğini öğrendim, sen de dışarıya çıkmak, düşmek ve herkesle birlikte ayağa kalkmak zorundasın.
Zaman gelir, zevklerimize masalar değil yalaklar uygun düşer.
❝[ ] insanlar gerçekten günahı severler,❞
❝[ ] neden mutlu değilsin?❞
❝[ ] hiçbir insan kendi başına bir kahraman değildir.❞
[ ] şuraya bak, [ ] Herkes bizden nefret ediyor!
❝[ ] biz buraya ait değiliz!❞
Kırmızı harfli tabelada şöyle yazıyordu: BOZUK! UZAK DURUN!
❝Her zaman yanımda olacaksın, değil mi, [ ] Beni korumak için?❞
Sabahın üçü. Bu bizim ödülümüz. Sabahın üçü. Ruhun gece yarısı. Gelgit geçer, ruh çekilir. Ve bir tren, umutsuzluk saatinde gelir
Sürekliliğe körüzdür, her şey bozulur, düşer, erir, durur, çürür veya kaçar.
Siz Zaman’ken, Zaman’dan söz etmeye ve evrensel anları, geçerlerken, sıcaklık ve devinime dönüştürmeye ne gerek vardır? Erkekler nasıl da kıskanır ve çoğunlukla nefret ederler bu sıcak saatlerden, sonsuza dek yaşayacaklarını bilen bu eşlerden. Pekiyi ne yaparız? Biz erkekler korkunç derecede zalimleşiriz, çünkü dünyaya veya kendimize veya herhangi bir şeye tutunamayız.
Ah, ne tuhaf harika saatlerdir kadınlar. Zaman’da yuva kurarlar.
Şefkatli, gülümseyen kadınlar o iyi gizeme sahiptirler.
Hangi erkek, kadın gibi, karanlıkta yatar ve bir çocukla kalkar?
Ve doğru değil miydi, bir yerlerde okumamış mıydı, hastanelerde sabahın üçünde diğer zamanlardakinden daha fazla insanın öldüğünü ?
[ ] dünyanın en güzel kadını kapatılmıştı.
[ ] kalbinin bir kereliğine özel bir şekilde çarptığını hissetti.
❝Tanrı ölmedi ne de uyuyor O!
Yanlış başarısız olacak,
Doğru baskın gelecek,
İnsan için iyi niyet ve dünya üzerinde huzurla!❞
Yanlış başarısız olacak,
Doğru baskın gelecek,
İnsan için iyi niyet ve dünya üzerinde huzurla!❞
Arkadaşlık bu, her birinin diğerinden ne şekiller ortaya çıkarabileceğini görmek için çömlekçiyi oynaması.
İçinde bir yerde, bir gölge, kederle alt üst oldu.
❝[ ] cehennem tam burada, Alighieri’nin A’sının altında.❞
[ ] kitaplara benzer hiçbir şey yoktur.
Gelebileceklerin hepsini bilmiyorum, ama ne olursa olsun, ona gülerek gideceğim.
– STUBB, Moby Dick’te.
Ölüm önemli mi? Hayır. Önemli olan Ölüm’den önce olan her şey.
İstenecek en aptalca şey; her şey!
Başparmaklarım karıncalandığında,
Uğursuz bir şey gelir bu yana.
Uğursuz bir şey gelir bu yana.
Sabahın dördü, dedi başka bir diyardaki uykulu bir saat vuruşu.
Hava öylesine soğuktu ki, oğlanlar her nefesleriyle dondurma yiyorlardı.
Bazen o kadar yüksekte, o kadar akıllı bir uçurtma görürsünüz ki neredeyse rüzgârı tanıyordur.
Arkadaşlık bu, her birinin diğerinden ne şekiller ortaya çıkarabileceğini görmek için çömlekçiyi oynaması-
Ölüm başka her şeyi üzücü kılar. Ama ölümün kendisi sadece korkutur. Eğer ölüm olmasaydı, kalan her şey lekelenmezdi.
.
Rüzgar hangi dilde konuşuyor ?
Rüzgar hangi dilde konuşuyor ?
Fırtına hangi milliyettir ?
Yağmurlar hangi ülkeden geliyor ?
Yıldırım ne renk ?
Gök gürültüsü öldüğünde nereye gider ?
.
.
Sokakta bir yabancı vurulur, yardım etmek için pek hareket etmezsiniz.
Sokakta bir yabancı vurulur, yardım etmek için pek hareket etmezsiniz.
Ama yarım saat önce adamla sadece on dakika geçirdiyseniz ve kendisi ve ailesi hakkında biraz bilgi sahibi olsaydınız, katilinin önüne atlayıp onu durdurmaya çalışabilirsiniz.
Gerçekten bilmek iyidir. En azından bilmemek ya da bilmeyi reddetmek kötü ya da ahlaka aykırıdır. Bilmiyorsan rol yapamazsın.
.
Seni seviyorum.
Uyku, bir parça ölümdür.
Bir parçam hala dört yaşındayken bindiğim o korkunç atlıkarıncanın üzerinde. Görünüşe göre ondan inmenin bir yolunu asla bulamamışım.
Ah, lanet olsun, gözyaşlarını içmelerine ve dahasını istemelerine izin verme! Will! Onların ağlamanı almalarına, baş aşağı çevirmelerine ve kendi gülümsemeleri için kullanmalarına izin verme! Ölüm benim üzüntümü memnun paçavralar olarak giyerse kahrolayım! Onları hiçbir lanet olası şeyle besleme, Willy, kemiklerini gevşet! Solu! Üfle!
Neden, çoğu insan fırsatı gördü mü, hiç uğruna her şeyden vazgeçmek üzere fırlar. Kendi ölümsüz ruhlarımızla dalga geçtiğimiz kadar hiçbir şeyle dalga geçmeyiz. ( )
Şimdi, bak, ne zamandan beri iyi olmanın mutlu olmak anlamına geldiğini düşünüyorsun?
Ezelden beri.
Şu andan itibaren farklı düşünmeyi öğren. Bazen kasabada en mutlu görünen, en geniş gülümsemeli adam en büyük günah yükünü taşıyan adamdır. Gülümseme ve gülümseme vardır; karanlık olanı aydınlık olandan ayırt etmeyi öğren. Fok gibi havlayan, kahkahalar atan adam, çoğu zaman birşeyleri örtüyordur o. Yeterince eğlenmiştir ve suçludur. Ve insanlar gerçekten günahı severler, Will, ah hem de nasıl severler, hiç şüphen olmasın, bütün şekilleri, büyüklükleri, renkleri ve kokularıyla. ( )
Ezelden beri.
Şu andan itibaren farklı düşünmeyi öğren. Bazen kasabada en mutlu görünen, en geniş gülümsemeli adam en büyük günah yükünü taşıyan adamdır. Gülümseme ve gülümseme vardır; karanlık olanı aydınlık olandan ayırt etmeyi öğren. Fok gibi havlayan, kahkahalar atan adam, çoğu zaman birşeyleri örtüyordur o. Yeterince eğlenmiştir ve suçludur. Ve insanlar gerçekten günahı severler, Will, ah hem de nasıl severler, hiç şüphen olmasın, bütün şekilleri, büyüklükleri, renkleri ve kokularıyla. ( )