İçeriğe geç

Sokratın Apologiyası Kitap Alıntıları – Platon

Platon kitaplarından Sokratın Apologiyası kitap alıntıları sizlerle…

Sokratın Apologiyası Kitap Alıntıları

Güçlü beyinler fikirleri tartışır, vasat beyinler olayları tartışır, zayıf beyinler insanları.
“Bir insan ya hiç çocuk sahibi olmamalı ya da olursa çocukları için zahmete katlanarak onları eğitip yetiştirmelidir.”
Biri sevildiği için sevilen oluyor, oysa diğeri sevilen olduğu için seviliyor.
Ey insanlar, aranızda en bilgininiz, tıpkı Sokrates’in yaptığı gibi, gerçek bilgi açısından bakıldığında, kendi bilgisinin bir hiç olduğunu kabul edendir!
Başkalarının sizi eleştirmesini engellemek yerine, mümkün olduğunca daha iyi biri olmaya çalışmalısınız.
göğsüne vurarak kalbine seslendi, dayan kalbim, bir zamanlar daha büyük kötülüklere dayanmıştın
Bir insan yanlışa yanlışla karşılık vermemeli ve kendisine herhangi bir kötülük yapılsa bile kötülük yapmamalı.
Gördüğüm kadarıyla, çok az şey bildikleri hatta hiçbir şey bilmedikleri hâlde bir şeyler bildiklerine inanan bir sürü insan bulabiliyorlar.
” çünkü ölüm her şeyden kurtuluş olsa, kötüler için büyük bir kurtuluş olurdu; öldükleri anda bedenleriyle birlikte ruhlarından ve kötülüklerinden de kurtulurlardı, ancak ruhun ölümsüz olduğunu kabul ettiğimize göre, kötülükten kaçınmasının ve uzak durmasının tek yolu, mümkün mertebe iyi ve akıllı olmaktır. ”
Akıllı insanlar ölürken üzülmeli, akılsızlar ise sevinmelidir.
“Artık ayrılma vakti geldi çattı, ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece tanrı bilebilir.”
“Benim sorunlarım kendiliğinden ortaya çıkmadı, ama şimdi ölerek insanlara özgü sorunlardan kurtulmanın benim için daha iyi olacağını açıkça görebiliyorum.”
“Savlarımın eksikliğinden değil, küstahlık ve utanmazlığımın eksikliğinden, bir de benden büyük bir memnuniyetle duymayı beklediğiniz sözleri söylemediğim için mahkûm oldum.”
Tatlı uykusundan uyandırılan bir uykucu gibi tek bir vuruşunuzla kolaylıkla hayatıma son verebilirsiniz.
İşte kalkıp gitme zamanı geldi; ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisi daha iyi? Kimse bilemez bunu, Tanrı dışında.
Belki de yalnızca ve yalnızca ‘düşündüğü’, daha doğrusu çevresindekileri ‘düşünmeye’ çağırdığı için idam edilenlerin ilkidir Sokrates.
Ölümün insanoğlunun başına gelen iyiliklerin en iyisi olup olmadığını kimse bilmiyor, ama güya başa gelebilecek en büyük kötülük olduğunu sandıklarından ondan korkuyorlar.
“Hiçbir kötülük benimle sona ermeyecek.”
Bir şey “oluyorsa”, “olan” olduğu için “olmaz”, aksine “olduğu” için “olandır” ve bir şey herhangi bir şeye “maruz kalan”, olduğu için “maruz kalmaz”, aksine “maruz kaldığı” için “ maruz kalandır”.
Anlaşmazlıklar doğru ve yanlışla, güzel ve çirkinle, iyi ve kötüyle ilgili olabilir mi? Yani üzerlerinde anlaşamayıp uygun bir karara varamadığımız için seni, beni, hatta bütün diğer insanları birbirine düşman eden şeyler bunlar değil mi?
Çünkü ölmek üzereyim ve ölüm saatinde insanlara peygamberlik gücü bağışlanır.
Hiç kimse eğilimleriyle sonuna kadar ilgilenmeyeceği çocuklar dünyaya getirmemelidir.
Neden sıradan çoğunluğun düşüncesine bu kadar değer veriyorsun? Dikkate alınması gereken, gerçekten düşünceli olan insanlardır, onlar gerçekleri olduğu gibi kabul edecektir.
İyi insanlardan yanındakilere hep iyilik, kötülerden de kötülük gelir, değil mi?
Bir şey oluyorsa , olan olduğu için olmaz , aksine olduğu için olandır ve bir şey herhangi bir şeye maruz kalan olduğu için maruz kalmaz , aksine maruz kaldığı için maruz kalandır .
İnsanlara bilmediklerini göstermek kadar nankör ve tehlikeli bir ödev olamaz.
Yanlış konuşmak sadece dile karşı işlenen bir suç değildir, aynı zamanda ruhlara da zarar verir.
Kendi düşüncelerine aykırı davranan kişi mutlu olamaz
ölümün insanoğlunun başına gelen iyiliklerin en iyisi olup olmadığını kimse bilmiyor, ama güya başa gelebilecek en büyük kötülük olduğunu sandıklarından ondan korkuyorlar
Sen de biliyorsun artık dönem iyilerin zamanı değil.
Bir başka dünyada, ne olursa olsun, bir insanı sorular sorduğu için öldürmezler. Çünkü bizlerden daha mutlu olmanın yanı sıra eğer söylenen doğruysa, ölümsüz olacaklardır.
Sorgulanmayan yaşam yaşamaya değmezdir.
Onca çabama rağmen gözyaşlarım hızla boşalıyordu, yüzümü kapadım ve ağladım, aslında onun için değil, fakat böyle bir dosttan ayrıldığım için başıma gelen felâketin düşüncesiyle ağlıyordum.
Sadece dümdüz ve apaçık konuştuğum için bile nefretlerini kazanacağım .onların bu nefreti dahi benim haklı olduğumu gösteren bir sebep değil midir?
Peki hangi konularda anlaşamaz ya da bir karara varamazsak öfkelenir ve birbirimize düşman kesiliriz? Bu soruyu belki de hemen yanıtlayamazsın, ama söylediklerimi bir düşün. Anlaşmazlıklar doğru ve yanlışla, güzel ve çirkinle, iyi ve kötüyle ilgili olabilir mi? Yani üzerinde anlaşamayıp uygun bir karara varamadığımız için seni, beni, hatta bütün diğer insanları birbirlerine düşman eden şeyler bunlar değil mi?
Onlar birçok güzel şey söylese de, ne söylediklerinin farkında değiller.
Birinin bilmediği bir şeyi bildiğini sanması
cehaletin en utanç verici türü değil midir?
Artık ayrılma vakti geldi çattı, ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece tanrı bilebilir.
Ölümden sakınmak o kadar zor değildir, zor olan kötülükten sakınmaktır, çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar.
“Ayrılma vakti geldi çattı, ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece tanrı bilebilir.”
göğsüne vurarak kalbine seslendi, dayan kalbim, bir zamanlar daha büyük kötülüklere dayanmıştın
Artık ayrılma vakti geldi çattı, ben ölmeye, sizlerde yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece tanrı bilebilir.
Aşağılıklara katlanarak yaşamaktansa, kendimi savunduğum gibi savunarak ölmeyi daha çok severim.
Ölümden sakınmak o kadar zor değildir, zor olan kötülükten sakınmaktır, çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar.
Her zaman güzel öten kuğular, ölümlerinin yaklaştığını hissettiklerinde, belki de hizmetinde bulundukları tanrının yanına gideceklerine sevindiklerinden, daha çok ve daha güzel ötmeye başlarlar.
Şimdi siz, ey beni mahkûm etmiş olan sizler! Size bir kehanette bulunup bundan sonra ne olacağını bildirmek istiyorum: Şu anda hayatın öyle bir anında bulunuyorum ki, burada insanlar ölmeden önce kehanet gücüne erişirler. Öyleyse beni ölüme mahkûm etmiş olan sizlere şunu bildirmek isterim ki, ben ölür ölmez, bana verdiğiniz cezadan çok daha sert bir ceza sizi bekliyor. Beni öldürmekle hayatınızın hesabını vermekten kurtulacağınızı sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Bana inanın, sandığınızın tem tersi olacaktır. Evet, şimdiye kadar öne çıkmalarına engel olduğum için hiç fark etmediğiniz birçok kimse, karşınıza dikilecek, sizi şiddetle suçlayacak ve bunlar daha genç oldukları için sizi daha çok incitecekler, daha inatçı oldukları için sizinle daha çok uğraşacaklar, bundan hiç kuşkunuz olmasın.
Şimdi, hepinize değil, sadece beni ölüme mahkûm edenlere sesleniyorum. Belki de beraatımı sağlayacak şeyler söylemediğimden, yalvarıp yakarmadığımdan, suçluluk kararından kurtulmak için gereken şeyleri söylemeyi ve yapmayı kabul etmediğimden ötürü davayı kaybettiğimi düşünüyorsunuz. Ama hiç de öyle değil. Benim mahkûm olmama sebep olan, başkalarından görmeye alıştığınız ancak bende göremediğiniz merhamet dilenciliğidir. Bunu asla yapmayacağımı hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Şunu yineliyorum: Tehlikeyle karşı karşıya kaldığımda, özgür bir erkeğe yakışmayacak şekilde davranamam, kendimi bu şekilde savunduğum için de pişman değilim. Böyle yapmaktansa, yani sizin alıştığınız gibi kendimi savunmaktansa, alıştığım gibi davranarak ve konuşarak ölüme gitmeyi tercih ederim, benim için en şereflisi bu olur.
Hayır, bin kere hayır, Atmalılar! Bunu kesinlikle yapmayacağım. Buradan çekip gitmek, bir kentten ötekine dolaşmak ve her gittiğim yerden kovularak yaşamak, benim yaşımda bir adam için ne acı bir şey! Çünkü çok iyi biliyorum ki, nereye gidersem gideyim burada olduğu gibi, gençler beni dinlemek için yine başıma toplanacaklar; onları yanımdan uzaklaştırsam daha yaşlı hemşehrilerini ayaklandırarak beni oradan sürecekler. Çevreme toplanmalarına izin verirsem babaları, dostları yine onların yüzünden beni yurtlarından kovacaklar.
Benim görevim, size erdemin para ile elde edilemeyeceğini, tam tersine erdemin parayı getirdiğini söylemektir.
“Atinalılar! Size saygı ve sevgim var ancak, ben size değil, yalnızca Tanrılara teslim olurum. Ömrüm ve gücüm oldukça da, iyi biliniz ki, felsefe ile uğraşmaktan, karşıma çıkan herkesi buna teşvik etmekten, felsefeyi öğretmekten vazgeçmeyeceğim. Karşıma çıkana, her zaman dediğim gibi yine şöyle sesleneceğim: Sen ki dostum, Atmalısın, dünyanın kudretiyle en büyük, bilgeliğiyle en ünlü şehrinin hemşehrisisin; paraya, şerefe, üne bu kadar önem verdiğin halde bilgeliğe, akla, can gözüyle bakmadığın ve önemsemediğin için aslında hiç durmadan yükseltilmesi gereken ruha bu kadar az önem vermekten sıkılmaz mısın? Kendisiyle tartıştığım bir adam bu saydıklarıma önem verdiğini söylerse, yakasını bırakacağımı zannetmeyin. Onu yine sorguya çekeceğim ve istediğim cevabı alıncaya kadar da onunla tartışacağım. Ve eğer herhangi bir erdemi taşımadığı kanaatine varırsam, değeri büyük olana az; değeri küçük olana ise çok değer verdiğinden dolayı onu utandıracağım. Ve bunu genç, yaşlı demeden, yerli, yabancı demeden, herkese ama herkese ama özellikle benim kardeşlerim olduklarından dolayı bütün hemşehrilerime daha çok yapacağım. Çünkü, şunu iyi biliniz; bana bunu Tanrı emrediyor ve şuna inanıyorum ki, şehrimizde bugüne kadar Tanrı’ya benim kadar hizmet eden bir başkası daha olmamıştır. Çünkü ben bugüne kadar yaptığım, anlattığım hiçbir şeyi para karşılığında yapıp anlatmadım. Her zaman sizin ruhlarınızın yükselmesi, zenginleşmesi ve daha iyi terbiye edilmesi için uğraştım. Ve sizi hiçbir zaman aldatmadım.
Bedenin beşeri olana, ruhun da ilahi olana benzediği çok açık Sokrates.
Bedenimiz var olduğu ve ruhumuz onun gibi bir kötülükle yorulmus halde bulunduğu sürece, hiçbir şekilde arzuladığımız, gerçek adını verdiğimiz şeye bizi tatmin edecek kadar sahip olamayacağız.
Sokrates’in ölümü samimiyetin zirvesidir.Çünkü o, düşüncenin bağımsızlığı ve kendine saygı uğruna ölünebileceğini ispat etmiştir.
Karl Popper
Bazılarının insan düşmanı olması gibi biz de düşünce düşmanı olmayalım, çünkü düşüncelerden nefret etmek kadar kötü bir şey olamaz.
Ayrılma saati geldi ve kendi yollarımıza gidiyoruz. Ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir.
Dine uygun olan öyle olduğu için mi tanrılar tarafından sevilir, yoksa tanrılar tarafından sevildiği için mi dine uygundur?
“Ölüm şu iki şıktan biridir. Ölüler ya hiç var olmazlar ve hiç bir şey hissetmezler ya da söylendiği gibi ölüm bir değişimdir, ruhun buradan başka bir yere göç etmesidir.”
“Ölümden sakınmak o kadar zor değildir, zor olan kötülükten sakınmaktır, çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar.”
” iyi bir insana yaşam da ölüm de ceza olmaz ve tanrı iyi insanların dertlerini göz ardı etmez. ”
Ben, öteki dünyada olup bitenler hakkında çok az şey bildiğim halde, bir şey bildiğime inanmıyorum, ama Tanrı olsun, insan olsun, belki kendinden daha iyi olanlara haksızlık etmenin ve boyun eğmemenin bir kötülük, namussuzluk ve onursuzluk olduğunu biliyorum. Ben, kötülük olduğunu iyice bildiğim şeylerden
korkarım, ama iyi mi yoksa kötü mü olduğunu tam olarak bilmediğim, kestiremediğim şeylerden ne korkar ne de kaçarım.
Onların ne bilgeliğine ne de cehaletine sahip olmadan kendin gibi olmayı mı yoksa onlar gibi hem bilge hem cahil olmayı mı tercih edersin? Ve şöyle bir sonuca vardım: Onlar gibi hem alim hem cahil olmaktansa, her şeyi bilmektense, kendim gibi olmaya çalıştım ve bunun daha akıllıca olduğuna
inandım.
En bilge olduğu düşünülen kişiler en aptal olanlardır ve daha düşük seviyeli kişilerden bazıları daha bilge ve iyi olabilirler. Herkes her şeyi bilemez ki!
Hitabet gücünden anladıkları gerçeğin gücüyse, o zaman ben de iyi bir söylevci olduğumu kabul edebilirim. Fakat asla onların anladığı biçimde değil! Onların söylemek istedikleri çok farklı
Atinalılar! Beni suçlayanların söylevlerini işittiğinizde neler hissettiğinizi tam olarak anlayabilmiş değilim, fakat onların ikna edici sözlerinin bana bile bir an kendimi unutturduğunu biliyorum. Bu kadar başarılı olmalarına rağmen, inanın söylediklerinin hiçbiri gerçeklere dayanmıyor. Söylediklerinin tek bir kelimesi bile doğru değil. Öyle çok yalan söylediler ki, ben bile şaşırdım. Fakat yalanlarının arasında öyle bir tanesi var ki, beni oldukça şaşırttı ve eğlendirdi. Benim çok iyi bir söylevci olduğum ve bu hitabet gücü karşısında yanılgıya düşmekten kendinizi korumanız gerektiği hakkında söyledikleri sözlerden bahsediyorum.
Nerede korku varsa, orada utanç da vardır.
İnsan bir defa gözden düşmeye görsün, çoğunluk ona kötülüklerin sadece küçüklerini değil, en büyüklerini bile yapmaktan çekinmez.
insanlar barşır deniz durulur
rüzgar diner
bir uykudur iner dertler üzerine
Gördüğüm kadarıyla, çok az şey bildikleri hatta hiçbir şey bilmedikleri halde bir şeyler bildiklerine inanan bir sürü insan bulabiliyorlar.
“Ölümün insanoğlunun başına gelen iyiliklerin en iyisi olup olmadığını kimse bilmiyor, ama güya başa gelebilecek en büyük kötülük olduğunu sandıklarından ondan korkuyorlar. Birinin bilmediği bir şeyi bildiğini sanması cehaletin en utanç verici türü değil midir?”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir