Francis MacDonald Cornford kitaplarından Sokrates’ten Önce ve Sonra kitap alıntıları sizlerle…
Sokrates’ten Önce ve Sonra Kitap Alıntıları
Sözüm ona geleneksel olan Tanrı ispatlarının hepsi, bu Tanrı-Fikri’ne, bu mantıki Tanrı’ya, soyutlamayla elde edilen Tanrı’ya atıf yaparlar ve böylece hiçbir şeyi ispatlamış olmazlar, yani Tanrı fikrinin varlığından başka hiçbir şeyi ispatlayamazlar.
Bilge insan,onlarla sadece kendi silahlarıyla savaşabilir ve genç hayranlarına sözel kabiliyetin bilgelik olmadığını öğretir.
Doğa sizi her zaman bulur;fakat şans veya kurnazlık yanınızdaysa,toplum bulamayabilir.
cehalet insanı köleden beter ederdi.
Sadece atomlar ve içinde hareket ettikleri ve birbirlerine çarptıkları boşluk gerçekti.
6. yüzyılda Ksenophanes insan merkezci çoktanrıcılığa yıkıcı bir kesinlikle karşı çıktı:Eğer atlar ve öküzlerin elleri olsaydı ve çizim ya da heykel yapabilselerdi,atlar tanrılarının şekillerini at gibi resmederdi,öküzler de öküzler gibi.
Mitolojinin biçimlendirdiği doğaüstü,basitçe kaybolur;gerçekten var olan her şey doğaldır.
Aynı şekilde Yunanlılar astrolojiyi,yani falcılığı,astronomi bilimine dönüştürdüler.
Ya fikirlerinden vaz geç yada öl!
Sokrates mutluluğun, ruhun mükemmeliği olarak adlandırdığı, “ insanın ruhunu elinden geldiğince iyi hale getirmesi” sayesinde elde edilebileceğini savunuyordu.
Yaşamın, yaşamı arzulamaya değer yapan tek bir amacı olabilir miydi?
Gelecek değişik şeyler vaat etmiyordu. Fakat kendi yaşamımızı düşünmeye başladığımız anda, düşüncelerimiz neredeyse her zaman geleceğe yöneliyordu.
Bilim ancak, evrenin kendi değişmez davranışları olan doğal bir bütün olduğunun, insan aklı tarafından bilinebildiğinin, fakat insan eylemleriyle kontrol edilemediğinin anlaşılmasıyla başlar.
Sokrates öncesi felsefe doğanın keşfiyle başlar; Sokratik felsefe ise insan ruhunun keşfiyle başlar.
Bu varlıkların suretine bakmaktan keyif alıyoruz, çünkü o zaman, onları yaratan ressam veya helkeytıraşın sanatını görmüş oluyoruz; doğa işlerini incelemenin onların sebeplerini öğrendiğimiz zaman daha büyük bir mutluluk vermemesi garip olur. Dolayısıyla, yaşamın aşağı türlerini incelemek çocuksu bir tiksinti yaratmamalıdır.
Aristotales
Şimdiki esas mesele, birey olarak kendini, ebeveyni ve aile grubundan; iradesine hükmetmek ve kişiliğini şekillendirmek iddiasındaki tüm sosyal gruplardan ayırmaktır. Birey kendini, kendi ayakları üzerinde durabilen ahlaki bir varlık olarak, bir insan olarak bulmak zorundadır eğitimin temel amacının da ona bu süreçte yardım etmek, kendine ve bir parçası olarak kalması gereken topluma en az zararı vermesi olarak görünür
Ölüm ne bir yok oluş, ne de Homeros’un Hades’ine bir göçtür. İnsandaki tanrısal ruhun, bir yabancı ya da hac yolcusu misali geçici olarak konuk olduğu tenin hapishanesinden kurtuluşudur.
Öyleyse gelin, güzelliklerin keyfini sürelim, onları gençlikteki gibi hızlı sarf eylemelim. Kıymetli şarap ve yağlarla dolduralım kendimizi; baharın hiçbir çiçeğin kaçmasına izin vermeyelim. Solmadan önce gül goncalarıyla taçlandıralım kendimizi. Şehvetten pay almadan göçüp gitmeye izin vermeyelim; neşemizin izlerini bırakalım her yerde; budur hissimiz bizim, yazgımız budur.
Eğer Sokrates Metafizik’i okuyabilseydi, kendisinin başlattığı yeni düşünce hareketinin sonucunu tanıyamazdı.
Sokrates dünyanın düzenini en iyisine göre kuran ilahi bir Akıl istiyordu. Platon’un mitolojik ilahiyatı bu talebi karşılıyordu; fakat Aristoteles’in Tanrısı ne dünyadaki düzeni planlar, ne de iyi bir amaç için çalışır. Tanrının kendisi, kendi mükemmelliğini tefekküre dalmış bir nihayettir.
Yunanca “kozmos”, düzen kadar güzellik anlamına da gelir. Pythagoras’ın ilk defa evrene kozmos dediği söylenir.
Sağduyu, felsefi şüphelerle bulandırılmamışsa, bu süreçte, öngörülen ve arzulanan bir amaca sahip bir bilinci üreten zihnin işleyişine benzerlikten daha başka bir şeyler görmekten öteye geçmek istemez.”
Anaksimandros’un sistemi, her gün doğada gördüğümüz sıradan güçlerinin işleyişini en başa kadar geri götürür. Onun düşüncesinde dünyanın oluşumu doğaüstü değil, doğal bir olay haline gelmiştir.
Eğer bunları söylemekle gençleri doğru yoldan saptırıyorsam, ne yazık; ama söyleyecek başka şeylerim olduğu iddia ediliyorsa, bu doğru değildir. Dolayısıyla Atinalılar, Anytos’a ister inanın ister inanmayın, beni ister suçsuz, ister suçlu bulun; bir değil bin kere ölmem gerekse dahi, yolumu değiştirmeyeceğimle sözlerimi bitirmek isterim.
Daha sonra Lord Bertrand Russell ve Sir Karl Popper gibi felsefeciler de Sokrates’le beraber Yunan düşüncesinin bilimsel temellerinden ayrılarak mistisizm içinde kaybolduğunu ve Aristoteles’in tüm gayretlerine rağmen Sokrates tarafından başlatılmış olan mistik dünya yorumuna karşı başarılı bir savaş verememiş olduğunu, bunun da yalnız Avrupa uygarlığı için değil, tüm insanlık için çok ağır sonuçlar doğurduğunu farketmişlerdir.
Yazarlık yaşamının orta kesimi haricinde Nietzche, Sokrates’in Yunan düşüncesi üzerindeki etkisini olumsuz olarak görmüş, “bir makinenin içine çalışmasına engel olmak için atılmış bir taş” olarak yorumlamıştır.
Kötülük yapmaktansa kötülük görmeyi yeğlerim. İnsan haysiyetini kötülük gördüğü için değil, kötülük yaptığı için kaybeder.
Birey eğer tam bir insan olmak istiyorsa, ahlaki bakımdan özerk hale gelmeli ve hayatını kendi kontrolü altına almalıdır.
Cehalet insanı köleden beter ederdi.
İnsanın ruhu, bir amacı ve sonu öngörmeye ve arzulamaya muktedirdir.
(Nihayetinde dinsel bir sözcük olan) ‘Tanrı’ sözcüğünün filozoflar tarafından kendi sistemlerindeki kimsenin tapınamayacağı ve sevemeyeceği bir etkenin adı olarak kullanmaları bana her zaman talihsiz bir şey olarak gözükmüştür.
Birey eğer tam bir insan olmak istiyorsa, ahlaki bakımdan özerk hale gelmeli ve hayatını kendi kontrolü altına almalıdır.
Eğer dünyanın manevi bir yanı varsa, insan bunu ancak kendi ruhu ya da zihni çerçevesinde açıklayabilir.
Sokrates, mutluluğun bu yaşamda gerçek özün yetkinleşmek üzere gelişmesi ve kontrolü ele alması ölçüsünde ulaşılabilir olduğunu düşünüyordu.
Pascal çocukken babası onun soyut bilimlere olan tutkusunun Latince ve Yunanca öğrenimine engel olacağını düşündüğü için kendi yanında matematikten bahsetmeyi yasaklamıştı.
Sokrates öncesi felsefe doğanın keşfiyle başlar ; Sokratik felsefe ise insan ruhunun keşfiyle başlar.
Sokrates’in büyük filozoflar arasındaki yüksek mevkii, bu ruhu ve mevcut toplumsal baskı ahlakının yerini almak üzere bir ruhsal erek ahlakını keşfetmesine dayanmaktadır.
Bana bu şartlarla beraat etmeyi önerirseniz yanıtım şu olacaktır: Atinalılar, size sevgi ve saygı duyuyorum; fakat sizin değil tanrının dediğini yapacağım ve soluk aldığım bedenen güçlü olduğum sürece bilgeliği aramaktan ya da sizi uyarmaktan ve kiminle karşılaşırsam alışılmış sözlerimle ona doğruyu göstermekten asla vazgeçmeyeceğim:
Sevgili arkadaşım, bilgeliği ve gücüyle ünlenmiş büyük bir kentin, Atina’nın bir yurttaşısın; bilgelik, doğruluk ve ruhunun yetkinleşmesine önem vermeden para, şan ve şöhret için bu kadar uğraşmaktan utanmıyor musun?
– Sokrates
Sokrates atomlar için aynı şeyi söylemekle tamamen haklı çıkacaktır. Sokrates’in önemli bir özelliği, neyin bilinip neyin bilinemeyeceği ile zemini asla sınanamayacak bilgiyi ileri sürmenin tehlikesi hakkındaki berrak anlayışıdır.
Tanrıların ne var olup olmadığını ne de biçimlerini kesin olarak bilemiyorum. Pek çok şey kesinliği engelliyor – meselenin anlaşılmazlığı ve insan yaşamının kısalığı..
– Protagoras
Sokrates gençliğinde, filozofların dünyanın ve canlıların başlangıcını nasıl açıkladıklarını öğrenmek için hevesli olduğunu söyleyerek başlar.
Unamuno üniversiteyi zekanın yüce mabedi, kendisini de onun yüksek rahibi olarak betimledikten sonra, salonu dolduran General José Millán-Astray y Terreros (1879-1954) eşliğindeki Falanjistlere siz burayı kirletiyorsunuz demek cesaretini göstermiştir. Unamuno sözlerini Kazanacaksınız, çünkü kabasınız, ama ikna edemeyeceksiniz! diye bitirmiştir.
Celal Şengör’ün dipnotları kısmından.
Sokrates öncesi felsefe doğanın keşfiyle başlar, Sokratik felsefe ise insan ruhunun keşfiyle başlar.
Son not: Sokrates’in keşfi denen şey ise İyonyalıların yanlışlığını fark ederek terk ettikleri insana benzer, insansı doğa fikrine dönüşten ibaret olan bir geri adımdır. 19. yüzyılın sonlarında İtalyan antropoloğu Tito Vignoli, bilimin nasıl ortaya çıkmış olabileceği sorusuna cevap ararken özellikle memeli hayvanların ve bebeklerin çevrelerini önce kendilerinin bir parçası sonra da kendilerine benzer bir yaratık olarak algıladıklarını fark etmişti. İşte Sokrates’in keşfi tüm ilkel insan topluluklarında görülen doğayı kendisi gibi bir insanın özellikleriyle bezenmiş ve arzularıyla dolu olan insanımsı bir tanrıya benzetme fikrine dönüşten ibarettir ki bu İyonyalıların gerçek büyük keşiflerinin yanında feci ve neticesi pek karanlık olmuş bir geri adımdır. Onun için Nietzsche Sokrates’ten sonra Yunan düşüncesinin inişe geçtiğini söyler.
Dolayısıyla, Platon ve Ksenophon’un naklettiği konuşmalarında, Sokrates’i doğa değil, toplum içindeki insan yaşamı, doğru ve yanlışın anlamı, hangi amaçlar doğrultusunda yaşamamız gerektiği hakkında konuşurken görürüz.
Birey eğer tam bir insan olmak istiyorsa, ahlaki bakımdan özerk hale gelmeli ve hayatını kendi kontrol altına almalıdır.
Cehalet insanı köleden beter ederdi.
Felsefe bir süreliğine , dış dünyadaki madde arayışını bırakıp ;gözlerini insan ruhunun doğasının derinliklerine çevirmeliydi.
“ Platon bilgelik âşıkları kral olmadığı sürece insan soyunun hiçbir zaman huzur bulamayacağını ilan eder. İdeal devlet , ruhsal mükemmelliğe en yakın az sayıdaki insanlar tarafından yönetilmelidir, çünkü onlar ruhsal mükemmelliğin ne olduğunu bilirler.”
“Filozoflar , insanoğlunun mutluluğu ilişkilendirdiği şeylere göre kabaca üç tür içinde sınıflanabileceğini gözlemişlerdir. 1)haz arayanlar; 2) sosyal başarı, itibar ve şöhret arayanlar, ve 3) bilgi ve bilgelik arayanlar.”
“Tanrılarla ilgili olarak” , demişti Protagoras , “var olup olmadıklarını ya da hangi şekillerde olduklarını kesin şekilde bilemem. Meselenin anlaşılmazlığı ve insan yaşamının kısalığı gibi birçok şey, kesinliğe izin vermez.”
“ cehalet insanı köleden beter ederdi.”
“ Eğer atlar ve öküzlerin elleri olsaydı ve çizim ya da heykel yapabilselerdi, atlar tanrıların şekillerini at gibi resmederdi, öküzler de öküzler gibi.”
“ Sokrates öncesi felsefe doğanın keşfiyle başlar; Sokratik felsefe ise insan ruhunun keşfiyle başlar.”
”Kazanacaksınız, çünkü kabasınız, ama ikna edemeyeceksiniz!
Ya fikirlerinden vaz geç, ya da öl!
İnsan kutsallaşabilir, çünkü içinde ki yaşam, evrenin aydınlatan kutsal bir ateşin kıvılcımıdır.
Paraya, şerefe, üne bu kadar önem verdiğin halde; bilgeliğe, akla ve ruhunun mükemmelliğine hiç önem vermemekten utanmaz mısın?
Platonculuk, duyulara güvenmez ve onları mahkum eder. Platonculara göre, göz ve kulaklar ruhun gerçekliğe açılan pencereleri değildir. Ruh, en iyi pencereler kapalıyken görür ve düşünce sığınağında kendi kendine sessizce konuşur.
Filozoflar, insanoğlunun mutluluğu ile ilişkilendirdiği şeylere göre kabaca üç tür içinde sınıflanabileceğini gözlemlemişlerdir:
1-) Haz arayanlar
2-)Sosyal başarı, itibar ve şöhret arayanlar
3-)Bilgi ve bilgelik arayanlar
Akıl , düşünen ama aynı zamanda arzulamayan bir melakeyi hatıra getirir
Eğer atlar ve öküzlerin elleri olsaydı ve çizim ya da heykel yapabilselerdi, atlar tanrıların şekillerini at gibi resmederdi, öküzler de öküzler gibi.
Ormanda, bir bitki ya da ağaç dikkatimi çektiğinde, sorularım ‘Ah, o sadece bir ‘çalı’ diye cevaplanıyordu Ama eğer aksine, nesne bir şekilde faydalıysa; kullanılışına ve özelliklerine detaylı atıflar yapılarak ve böylece o şey belirgin şekilde ayrıştırılarak adlandırılır. Her yerde geleneksel, töresel, insana faydalı olması nedeniyle, gözlemciyle bir şekilde bağı olanı ayırma ve geri kalanın tümünü gelişigüzel bir demet halinde birleştirme eğilimi vardır.
Ölüm, ölümsüz ruhun bedenden ayrılmasından başka bir şey değildir.
Şu itiraf edilebilir ki eskiler, modern dünyaya bazen bütünlüklü bir yaşam felsefesinde düşünmek kadar hissetmeye de yer olduğunu hatırlatmalıdır.
Cehalet insanı köleden beter ederdi.
Sokrates’in kendisi , der Ksenophon, sadece insana dair meseleleri bir insanı birey ve vatandaş olarak neyin iyi kıldığını tartışırdı.
Platon’un devletinde, materyalist ateizm vaizine iki alternatif sunulurdu: Ya fikirlerinden vazgeç, ya da öl!
Tanrılarla ilgili olarak , demişti Protagoras, var olup olmadıklarını ya da hangi şekillerde olduklarını kesin şekilde bilemem. Meselenin anlaşılmazlığı ve insan yaşamının kısalığı gibi birçok şey, kesinliğe izin vermez.
İnsanlık önce kendi kişiliğinin öğelerini dış şeylere yansıtmıştır. Sonra da Yunan hayal gücü bu öğeleri, insan biçimindeki tanrıların eksiksiz insan kişiliklerini geliştirmiştir. Er ya da geç Yunan aklı böyle tanrıların var olmadığını keşfetmeye mecburdu. Böylece mitoloji kendini aştı ve manevi dünyanın varlığından şüpheye düştü. Bilim dolayısıyla şu sonuca ulaştı: Manevi dünya yanlış falan anlaşılmamıştı çünkü aslında öyle bir şey yoktu; atomlardan oluşan somut cisimlerden başka hiçbir şey gerçek değildi. Sonuç, filozofların materyalizm adını verdiği, dindar kimselerin ise ateizm dediği bir doktrin oldu.
Eğer atlar ve öküzlerin elleri olsaydı ve çizim ya da heykel yapabilselerdi, atlar tanrıların şekillerini at gibi resmederlerdi, öküzler de öküz gibi.
Sokrates öncesi felsefe doğanın keşfiyle başlar; Sokratik felsefe ise insan ruhunun keşfiyle başlar.
Ruh, araştırmasında, kendisinde her zaman mevcut olan sisli hakikat görüşünün kılavuzluğundadır