İçeriğe geç

Siyaset İncelemesi Kitap Alıntıları – Baruch Spinoza

Baruch Spinoza kitaplarından Siyaset İncelemesi kitap alıntıları sizlerle…

Siyaset İncelemesi Kitap Alıntıları

&“&”

insanlar,zorunlu olarak duygulara boyun eğerler,öyle yaratılmişlardır ki,mutsuzlara acırlar,mutlulara özenirler;acımadan çok öç almaya yatkındırlar.
Siyasetçiler,insanları en iyi biçimde yönetmek değil,daha çok onlari oyuna getirmekle uğraşan kişiler olarak bilinirler.
“ kurulmuş bir topluma katılmak isteyen yabancıların, emeklerini ve kanlarını ortaya koyarak ülkeye yerleşmiş bulunan insanlarla, devlet içinde aynı haklara sahip olması hoş görülmez. “
İyi ama şeytanı kim aldattı?
Monarşik yönetimin en büyük sırrı, insanları dizginlemesi gereken korkuya din maskesi takmakta yatar. Onlar tek bir adam kibirlensin diye kanlarını ve canlarını vermeyi bir utanç değil de, en büyük onur sayarlar."
Barbar olsun kültürlü olsun , sonunda tüm insanlar , heryerde töreler koymuş ve toplum durumu kazanmış olduklarına göre , halk iktidarların nedenlerini ve doğal temellerini aklın öğrettiklerinden değil , insanların ortak doğasından , yani gerekliliklerinden çıkarmak gerekir.
İnsanlar zorunlu olarak duygulara tabidirler, öyle bir yaradılıştadırlar ki; mutsuz olanlar için acıma, mutlu olanlar için kıskançlık duyarlar; acımadan çok öç alma duygusuna yatkındırlar; üstelik herkes ötekilerin kendi mizacına uygun olarak yaşamasını, kendisi ne hissediyorsa onu hissetmesini ve onun reddettiklerini reddetmesini arzu eder. Bundan şu çıkar ki, herkes aynı şekilde ilk sırada olmak istediğinden aralarında ihtilaflar patlak verir. Birbirlerini ezmeye uğraşırlar ve galip gelen kendisi için bir iyilik sağlamaktan çok rakibine verdiği zararla övünür."
her kişi bir başkasının gücüne boyun eğdiği sürece ona bağımlıdır, ve her türlü
şiddete karşı koyabildiği ölçüde,
kendisine verilen zararı iyi değerlendirebildiği gibi gidermeyi de bildiği ve genel
olarak, kendi yaradılışına uygun bir
biçimde yaşadığı ölçüde kendine bağlıdır.
insan ancak varolma gücüne,insan doğasının yasalarına göre eylemde
bulunma gücüne sahip olduğu ölçüde özgürdür.
…ama insanları
akıldan çok kör arzu yönetir.
…insan durdukça kötülükler de duracaktır; demek ki
siyasetçiler, insandaki kötülüğün gereğini yapmakla yükümlüdürler, ve bunu,
etkinliği uzun bir deneyle saptanmış, ve aklın yönettiği insanların değil de,
korkunun yönettiği insanların kullanma alışkanlığında olduğu gereçlerle
gerçekleştirirler; bu konuda, dine, özellikle de dinbilimcilere ters düşen bir
biçimde davranırlar:
…siyasetçiler, insanları en iyi biçimde yönetmekle değil,
daha çok onları oyuna getirmekle uğraşan kişiler olarak bilinirler, ve genellikle,
bilge kişiler olarak değil de usta kişiler olarak görülürler.
Kendi işlerini yönetmeyi bilmeyen bir insan devlet işlerini yönetmekte iyice yeteneksizdir.
Yargıçların saçma bir karar vermelerine ya da hile yapmalarına engel olan bir şey de temsilcilere duyulan saygıdır…
Hangi ulus Hollandalılar kadar çok ve ağır vergi ödemiştir? Bununla birlikte Hollanda ulusu batmamıştır, tersine herkesi kıskandıracak kadar zengin bir ulustur.
…kurulmuş bir topluma katılmak isteyen yabancıların, emeklerini ve kanlarını ortaya koyarak ülkeye yerleşmiş bulunan insanlarla devlet içinde aynı haklara sahip olması hoş görülmez.
Bir sitede barış, sürü gibi yönetilen ve köleliğe alıştırılan insanların hantallığından geliyorsa, o siteye siteden çok yalnızlık şehri demek gerekir.
Bir sitede, uyruklar, şiddetin etkisinde oldukları için ayaklanamıyorlarsa, o sitede barışın var olduğunu değil, savaşın varolmadığını söylemek gerekir.
…en iyi yönetim, insanların, yaşamlarını uyuşum içinde sürdürdükleri ve yasaların şiddete başvurulmadan gözetildiği yönetimdir.
Ama, yürürlükteki yasaları çiğnemenin, ortak çıkarın gereği olup olmadığını saptamaya, yani karar vermeye hiçbir yurttaşın hakkı yoktur. Bu konuda ancak kamu gücünü elinde tutan kişi karar verebilir…
İyi ama şeytanı kim aldattı?
…insanları akıldan çok kör arzu yönetir,
…doğadaki şeyleri var eden ve etkili kılan güç, Tanrı’nın öncesiz ve sonrasız gücünden başka bir şey değildir.
…insan durdukça kötülükler de duracaktır.
Devlet hesabına kurulmuş üniversiteler zihni geliştirmekten çok koşullandırmak için açılmışlardır. Oysa özgür bir cumhuriyette bilimleri ve sanatları geliştirmenin en iyi yolu herkese kendi parasıyla ve ünden yoksun kalmak pahasına öğrenim yapmak özgürlüğünü tanımaktır.
Din konusuna gelince, tapınakların kent harcamalarıyla yaptırılmaması gerekir, bir kentte inanç üzerine temellenmiş yasaların da bulunması gerekir, yeter ki bu yasalar kışkırtıcı olmasınlar ve sitenin temellerini yıkmasınlar. Kendilerine dinsel bir tabuyu kamusal olarak kullanma özgürlüğü tanınmış olan kişiler kendileri için isterlerse tapınaklar yapabilirler.
Tek bir kişinin site üzerinde en üstün hukuka sahip olabileceğine inananlar çok büyük bir yanılgıya düşmektedirler.
Daha önce söylediğimiz gibi, insanları akıldan çok duygu yönetir, dolayısıyla insanlar birbirleriyle gerçekten uyuşmak istiyorlarsa ve bir tür ortak ruha sahip olmak istiyorlarsa bunun nedeni aklın kavrayışı değil, daha çok umut gibi, korku gibi ya da acısı duyulan bir yoksunluğun öcünü alma isteği gibi ortak bir duygudur.
Kurumlaşmış inanca gelince, bu inancın, Tanrı’nın doğru bilgisine ve bunun zorunlu sonucu olan sevgiye hiçbir yararı dokunmadığı, tersine onlara zarar verebileceği kesindir.
Günah, gerçekte ruhun güçsüzlüğüdür.
karşılıklı yardımlaşma olmadan insanlar ne yaşamlarını sürdürebilir ne de ruhunu geliştirebilir.
kişiyi korkutan nedenler ne kadar çoksa, kişinin gücü ve dolayısıyla hukuku da o kadar azdır.
Bir insanı egemenlik altına almanın birinci ve ikinci yolu yalnızca bedenle ve ruhla ilgilidir, oysa üçüncü yolla ya da dördüncü yolla hem beden hem ruh ele geçirilir, ama bunlar ancak korku ve umut sürdükçe sürebilirler…
her kişi bir başkasının gücüne boyun eğdiği sürece ona bağımlıdır.
Doğa ayrıca, sonsuz düzeni, tüm doğayı ilgilendiren sayısız yasa içerir; insan bu doğanın küçük bir parçasıdır. Ve bireyler yalnızca bu düzenin zorunluluğundan ötürü belirli bir biçimde varolmaya ve eylemde bulunmaya zorlanmışlardır. Demek ki doğada bize gülünç, saçma ya da kötü gözüken her şey, biz şeyleri ancak bir ölçüde bildiğimiz için böyle gözükür, ve biz genellikle tüm doğayı ve şeyler arasındaki bağları bilmeyiz, öyle ki, her şey aklımıza uygun bir biçimde yönetilsin isteriz, ama evren yasalarının düzenini değil de yalnız doğamızın yasalarını göz önünde bulundurduğumuz zaman, aklımız kötü olmayan bir şeye kötü diye bilebilir.
…insan ancak varolma gücüne, insan doğasının yasalarına göre eylemde bulunma gücüne sahip olduğu ölçüde özgürdür. Demek ki bir insanı ne ölçüde özgür diye belirlersek, o ölçüde onun aklını iyi kullanabildiğini ve iyiyi kötüye yeğleyebildiğini söyleyebiliriz.
Onu şeytan aldattı diyebilirler. İyi ama şeytanı kim aldattı?
Bilge olsun vurdumduymaz olsun, insan her zaman doğanın bir parçasıdır, ve onu etkili kılan her şey, doğanın şu ya da bu insanın doğası olarak tanımlanabilecek gücünde aranmalıdır. Aklıyla da davransa arzusuyla da davransa, gerçekte insan doğanın yasalarına ve kurallarına, yani doğal hukuka uymayan hiçbir şey yapmaz.
Doğal hukuk sözünden doğanın her şeyi gerçekleştiren yasalarını ya da kurallarını, yani doğanın gücünü anlıyorum. Buna göre tüm doğanın ve dolayısıyla her bireyin doğal hukuku, gücünün yettiği yere kadar uzanır; demek ki, insan, kendi doğasının yasalarına uyarak yaptığı her şeyi en yüce doğal yasaya uyarak yapmaktadır, ve insan ne kadar güçlüyse doğa üzerinde de o kadar hukuka sahiptir.
Mademki Tanrı tüm şeyler üzerinde hak sahibidir ve Tanrı hukuku denen şey, sınırsız özgürlüğü içinde düşünülmüş Tanrı’nın gücünden başka bir şey değildir, öyleyse doğada her varlık, varolmak ve etkin olmak gücüne sahip olduğu ölçüde hukukunu doğadan alır: gerçekte, doğadaki herhangi bir varlığı var eden ve etkili kılan güç, özgürlüğü sınırsız olan Tanrı’nın gücünden başka bir şey değildir.
Barbar olsun kültürlü olsun, sonunda tüm insanlar, her yerde töreler koymuş ve toplum durumu kazanmış olduklarına göre, halk iktidarlarının nedenlerini ve doğal temellerini aklın öğrettiklerinden değil, insanların ortak doğasından, yani gerekliliklerinden çıkarmak gerekir.
Ayrıca, aklın duyguları kaplayabileceğini ve yönetebileceğini gösterdik, ama aklın öğrettiği yolun çok güç olduğunu da gördük; buna göre, çoğunluğu ya da kamu işleriyle uğraşan insanları, aklın kurallarına göre davranmaya yöneltmenin olasılığına inananlar, şairlerin altın çağını düşlemektedirler, yani hayale kapılmaktadırlar.
Kesin olan ve benim de Ethica’da belirttiğim bir şey var: insanlar, zorunlu olarak duygulara boyun eğerler, öyle yaratılmışlardır ki, mutsuzlara acırlar, mutlulara özenirler; acımadan çok öç almaya yatkındırlar; ayrıca herkes, başkalarının kendi yaradılışına uygun olarak yaşamasını, kendisinin benimsediği şeyi benimsemesini, ve kendisinin yadsıdığı şeyi yadsımasını ister.
Siyasetle ilgilenirken;… İnsan davranışlarını aşağılamamaya, bu davranışlara üzülmemeye, onları yadsımamaya, ama onlar üzerine gerçek bir bilgi edinmeye büyük özen gösterdim: aşk, kin, öfke, arzu, üstünlük, acıma gibi insani duyguları ve ruhun öbür devinimlerini, kötülükler olarak değil, insan doğasının özellikleri olarak, insana bağlanan varoluş biçimleri olarak ele aldım; sıcak ve soğuğun, fırtına, şimşek ve tüm gökyüzü olaylarının havanın doğasına bağlanmaları gibi.
İnsan insanın doğal olarak düşmanıdır.
Gerçekte insanlar öyle yaratılmışlardır ki, ortak bir yasa olmadan yaşayamazlar.
Siyasetçiler, insanları en iyi biçimde yönetmekle değil,
Daha çok onları oyuna getirmekle uğraşan kişiler olarak bilinirler.
Ve genellikle, bilge kişiler olarak değil de usta kişiler olarak görülürler
İnsanlar, zorunlu olarak duygulara boyun eğerler, öyle yaratılmışlardır ki;
Mutsuzlara acırlar , mutlulara özenirler.
Bir sitede(devlet) barış, sürü gibi yönetilen ve köleliğe alıştırılan insanların hantallığından geliyorsa, o siteye siteden çok yalnızlık şehri demek gerekir.
Bir sitede(devlette), vatandaşlar, şiddetin etkisinde oldukları için ayaklanamıyorlarsa, o sitede barışın var olduğunu değil, savaşın var olmadığını söylemek gerekir.
Gerçekte en uyanık kişi bile arada bir uyuklar ve en güçlü ve en sağlam ruh yapisına sahip kişi bile ruh sağlamlığının en gerekli olduğu yerde acı duyar.
İnsan insanın doğal olarak düşmanıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir