İçeriğe geç

Siyah Gözyaşı Kitap Alıntıları – Aret Vartanyan

Aret Vartanyan kitaplarından Siyah Gözyaşı kitap alıntıları sizlerle…

Siyah Gözyaşı Kitap Alıntıları

&“&”

Satrancın efsane kuralı, şahı almak için vezir bile verilir"
İnsanı sınırlayan kuralların insan eliyle yazıldığı gibi, kadının tarihi erkek eliyle yazıldı. Belki de kadın tarafından dünyaya getirilmiş ve yıllarca o kadına bağımlı kalmış olmanın bir ezikliğiydi erkeğin kadını ezişi…
İnsanı sınırlayan kuralların insan eliyle yazıldığı gibi, kadının tarihi erkek eliyle yazıldı. Belki de kadın tarafından dünyaya getirilmiş ve yıllarca o kadına bağımlı kalmış olmanın bir ezikliğiydi erkeğin kadını ezişi…
Aret Vartanyan
Siyah Gözyaşı, Aret Vartanyan
Belki de kadın tarafından dünyaya getirilmiş ve yıllarca o kadına bağımlı kalmış olmanın bir ezikliğiydi erkeğin kadını ezişi…
“Yaşam her gün yenilenen bir süreçken, her anımız sadece bizim değil, dünyanın geleceğini şekillendiriyor.”
“Çocukluğundaki masumiyeti, hayallerini kaybettiğinde insan her anı geç kalınmış anlar gibi yaşıyor. Her gün hayallerinin yanılgılarıyla, doğru bildiklerinin uzaklaşması, inandıklarının sarsılmasıyla yavaş yavaş kendine kapanan, kendinden vazgeçen…İnsan nereye varırsa varsın, doğduğu fotoğrafdan ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın, çocukluğundan kopamıyor. Bazen acıyla, bazen öfkeyle, bazen özlemle o yıllarından çizilen anılara dönüp dönüp bakıyor.”
“Belki yaşanmış bir aşk olsaydı şu ana kadar çoktan silinmiş, tükenmiş bir aşk olurdu. Kavuşmayla sona eren hiçbir aşk hikayesi yoktu. Belki de aşkı efsaneleştiren aşkların sırrı, aşklarını büyüten kavuşamayıştı. Yaşamak istenenlere duyulan arzu, yaşanılamadıkça daha da büyüyor, güçleniyordu.”
“Yolun sonuna gelirken, yolun başındaymış gibi hissetmenin doğurduğu umutsuzluğu taşımak çok zordu. Tam da bu yüzden yaşlandıkça, çocuklaşıyordu insan…Çünkü elde edilmiş hiç bir zafer, umutsuzluğu bastırmaya yetmiyordu.”
“Hayalimde kırmızı bir uçurtma çizdim ey mavi gökyüzü tam yüreğine… Çocukluktan kalan masum hayallerin, özgürlüğün uçurtmadan daha güzel bir simgesi olamazdı.”
“Her şeyi düşünerek çözemezsin. Hatta düşünceler çoğu zaman seni yanıltır. Mutlak doğrunun olmadığı, her şeyin her an değişebildiği hayatta hiçbir şeyden emin olamazsın, hissedersin.”
“Çok uzak değil orta vadede dünya o kadar hızlı değişecek ki, insanlık her geçen günde daha kötüsünü yaşamaya başlayacak. Bugüne kadar parayı, silahı, kanunları yaratanların, insanlığı yönetenlerin yeni oyuncağı teknoloji olacak. Harıl harıl süren bir hazırlık. İnsanlar mobil telefonlarla iletişim kuracaklar, ellerinde taşıyabilecekleri bilgisayarları olacak. Her yerden iletişim kurabilecek, ortak sanal platformlarda buluşabilecekler.
İnsanların nasıl olduğunun farkına bile varamayacakları bir hızda fiziksel dünya, sanal dünyaya taşınacak. İnsan-robot savaşlarının yaşanacağı robot çağına geçiş sağlanacak. Thot aracılığı ile aldığın, deneyimlediğin her şey, uzun inisinasyon sürecin sonunda insanlığın her geçen gün kendisinden, Öz’den uzaklaşmasının ne demek olduğunu anlıyorsun. Kendi yarattıkları altında ezilen, birbirini ve dünyayı yok eden insanlık!..
İnsanların kendilerine ait bir bilgileri olmayacak, sadece sayı ve dijital kayıtlara dönüşecekler. Tamamen tutsak edilmiş, hayatlarının her anı izlenen, bilinen ve şekillendirilen insanlardan oluşan toplumlara dönüşecekler. Bununla kalmayacak, doğaya vermeye devam edecekleri zarar, bütünden kopmuş bireysel çıkarları nedeniyle artan tüketimlerinin sonucunda bir yandan birbirlerini öldürürken , bir yandan kıtlık, susuzluk, doğal felaketlerle mücadele edecekler. Her şey o kadar hızlı ilerleyecek ki, kendi elleriyle yaşanmaz hale getirdikleri dünyayı yok ettikleri yetmezmiş gibi uzaydaki başka gezegenlerde nasıl yaşayabileceklerinin rekabetine girecekler.”
Masum değiliz. Evet hiçbirimiz masum değiliz. İyi ya da kötü değiliz. Bazen bilerek, bazen bilmeyerek yaptığımız iyilik ve kötülüklerin toplamıyız.
“Dua…Yalnızlığında kaybolduğunda, kulların kullara ettiğini en zalimin etmediği bir dünya…Şeytana pabucunu ters giydiren, her sıkıştığında topu şeytana atanların sığınabileceği tek yere, evrenin yaratıcısına, özüne, kendisine döndüğü dualar. “
“Masum değiliz…Evet hiçbirimiz masum değiliz. İyi ya da kötü de değiliz. Bazen bilerek, bazen bilmeyerek yaptığımız iyilik ve kötülüklerin toplamıyız. Yaşanan her olayda, insana düşen her acıda, yok eden her etkende bir parçamız var. Çocuk işçi çalıştırılarak üretilen bir ürünü aldığında, doğayı unuttuğunda, nefrete ve önyargılara teslim olduğunda daha yüzlerce anda her birimiz her şeye ortağız ve hiçbirimiz masum değiliz…Şarkıda olduğu gibi kan ter içinde uyanmasak da hiç ummadığımız bir anda o suçluluğu hissediyoruz.”
“Her seçim bir vazgeçişken, seçilen her yaşam, yaşanabilecek diğer olasılıkların silinmesiydi.”
“Bazı aşkların unutulmaması, aşkın gücünden çok bitişini kabullenememek değil midir?Belki aldatılış, belki din mezhep farklılığı, belki zengin fakir sarmalı, bazen aşka yakışmayan başka bir neden. Hazmedilemeyen, kabullenilemeyen…Yürekte kalan bir yara, ruhta açılan bir yırtık…”
“Adeta bir daha içine düşmeyeceği duygulara, eşlik etmeyeceği hayatlara, çıktığı yolculukta geride bırakıp kapısını kilitleyip sıradan hayata bir veda gibi dünyevi duygulara yoğunlaştı. Kıskançlık, öfke, özlem, acı, nefret…Giden sevgili, kavuşamadan biten aşk, ihanet… Belki de kendini kandırıyordu. İnsan, insandı.
Öfkelerin en büyüğü kendineydi. Kendi yaptıklarının, kendi seçimlerinin sonuçlarını yaşadığını çok iyi biliyordu…
Satrancın efsane kuralı, şahı almak için vezir bile verilir.
“İnsanın, insanlığını bulabilmesi, unuttuklarını hatırlayabilmesi için tüm prangalarından, kimliklerinden, korkularından arınması gerekiyor.Yeni nesillerin tekrar unutmaması İçin insanı yok eden tüm sınırların, insan eliyle yaratılmış tüm öğretilerin ve para gibi putların, kalıpların, güç odaklarının kaynağın ışığında biçim değiştirmesi gerekiyor. Bu değişim ancak prangalarından, kimliklerinden, korkularından arınan insanlar tarafından başlatılabilirdi. Sonrasının ise ancak dişil enerjinin temsilcileri kadınlar tarafından gerçekleştirileceğine inanıyoruz. Dünyayı kadınlar değiştirecek..”
“Dinlerde, sanıldığı gibi sadece okuyarak,öğrenerek,ezberleyerek öğrenilmez. O dini yaymakla vazifeli doğmuş olan yüce Peygamberin, bilgisine olan tefekkürü, konsantrasyonu sürekli yayın halindedir. Ve böyle bir zihinsel yayın alanına giren kişilerin, bilginin ilkelerine olan bağlılıklarını kolaylaştırmalarını sağlar.”
“İnisiyeler, sürekli olarak yüksek zihinsel düzeyli yayında bulunan, günlük yaşamlarını bile bir tür tefekkür hali içinde yaşayan kişilerdir. Sadece inisiyeler değil, evrenle, insanla ilgili konularda veya herhangi bir bilgi üzerinde sürekli derin düşüncelere dalarak, çeşitli bilimsel etütler yaparak sentezlere ulaşan insanlar da, mantaliteleriyle devamlı bir zihinsel yayın halindedirler. Hiç haberimiz olmadığı bir yerde bulunan, hiç tanışmamış olduğumuz ama mental yayını güçlü olan bu kişilerin yayınından hepimiz yararlanırız. Bu bir zihinsel ya da mental tohumlama işlevidir. Herkes diğer eş frekanslarına görünmeyenden de destek verir.”
“Işığın kaynağı, ancak gözleri ışığa hazır olanlar tarafından görülebilir.”
“İçinde bulunduğumuz yüksek enerjilerle ve dikey bir duruşla var olan sistem, bütünün bünyesinden bir görevliyi yeryüzünü aydınlatmaya gönderirken kim bilir ne ince araştırmalar yaparak özenle hazırlanmış bir plan program hazırlar. Çünkü peygamberler ve büyük inisiyeler, vazifelerini otomatik tarzda yapmazlar. Aksine kozmik göksel bir organizasyon ve bilgilendirilme sürecine tabidirler ve her şey en ince detaylarına kadar gözden geçirilerek, üst hiyerarşilerin izni alınarak hazırlıklarını tamamlarlar. Dünya hafızasının akaşik kayıtları detaylı olarak incelenir, sunulacak öğretinin insanların karmalarına, cehit ve kapasitelerine uygunluğu seçilir, yer, zaman- mekân tespiti tek tek hesaplanır, ölçülür, biçilir.”
“Aslında hayatımıza yön veren birçok şey, hatırlayamayacağımız kadar yüreğimizin , zihnimizin dibine gönderdiklerimiz.”
“Hiçbir savaş yara almadan bitmiyor. O yara derinleşiyor, masum insanlar zarar görüyor, filler çimenleri eziyor…”
“Eğer âşıksan sorumluluk olarak görmezdin. Aşk bir sorumluluk değil ki…Kontrol edebileceğin, planlayabileceğin bir şey de değil. Aynı zaman da bir his de değil. Aşk başlı başına aşk.”
“Yüreklerin konuşmaya başladığı yerde dile susmak düşer.”
“Ben kötüyüm!” diyen bir insana hiç rastlamadım. Belki de kötü insan olmadığı içindir. Bence kötü insan yok “kötülük” var. İyi olduğu bilinen insanlar da kötülük yapabilirler. Kötü diye bildiklerimizin yaptığı iyilikler de vardır. Söylediğim gibi aslında kötü insan ya da iyi insan yok. İnsanın “ kötü” yü seçtiği durumlar var, “ iyi” yi seçtiği durumlar var. Kıyametin koptuğu yer tam da burası. Peki ama “iyi” ne, “ kötü” ne?Referans noktası neresi?
“En zoru, onun yanındayken onun gidişine sebep olmak, gidişini izlemekti.”
“Bu dünyada yeterince satılmış ruh varken daha iyi bir dünya için cesur ruhlara ihtiyaç var.”
“Birini öldüren ile birini öldürmeyi düşünen biri nasıl aynı kefeye konabilir?Belki öldürmeyi düşünen bir gün bunu eyleme de dönüştürebilir ancak düşünce boyutunda bunu bilemeyiz. Eğer düşünce de bir maddeyse o zaman düşünce gerçektir. Sadece görünen boyuta değil, görünmeyen boyutta gerçekleşmiş sayılabilir.”
“Birisi sevgilisini aldatmayı düşünüyor ya da hayalinde aldatıyorsa bu aldatmak değil miydi?”
“Hayatta her şeyin bir bedeli var. Seçimleriyle yaşıyor insan. Neden-sonuç-neden-sonuç… Hiç bitmeyen silsile…”
“Hem bilmez misin, ölüm ruha değil bedene dokunur. Allah’tan geldik Allah’a gidiyoruz.”
“Her kanser hastası ölmüyor Demet. Kanser olduğunu kabul etmek, ölmeyi kabul etmek değil.Kanseri düşman olarak görmek de doğru değil.İsyan etmiş hücrelerinin başkaldırışı gibi düşün. Hem alternatif tıp yaklaşımında tümörler birikmiş duygular olarak tanımlanıyor. Nasıl hiçbir sorunun varlığını kabul etmeden çözemezsen, hastalığı da kabul etmeden iyileştiremezsin.”
“Korkunun ecele faydası olmadığı gibi yazılmış olana da bahane bulunmaz. Cenab-ı hak ne diyorsa o. Dövünmeye isyan etmeye gerek yok.”
“Dünya ekonomisinin en büyük sektörleri sıralamasında ilk beşten hiç düşmeyen ilaç endüstrisi her geçen gün daha ağır eleştiriliyor, bilgisayar dünyasındaki antivirüs yazılımlarının olabilmesi için virüse ihtiyaç duyulması gibi ilaç endüstrisinin de virüslere ihtiyaç duyması komplo teorilerini yaratıyordu.Asıl güvensizliğe sağlık sektöründe yaşanan rekabet yol açıyordu.Milyonlarca liralık yatırımların bir karşılığı olmak zorundaydı ki Zümrüt bir kaç doktor arkadaşından özel hastanelerde çalışmaya başlarken belli sayıda ameliyat, tanı yöntemi gibi işlemler için belli sayıda taahhüdü içeren sözleşmeleri imzaladıklarını duymuştu.Ancak olumsuzlukların varlığı modern tıbbın topyekûn karalanmasını gerektirmiyordu.”
“Her şey yeniden doğduğunda doğumdan öncesi yok hükmündedir. Oyun başlıyor. Sana düşeni yapmak zorundasın. Biraz daha sabır.”
“Nasıl da mutlular iyi insan olmaktan, güvende olmaktan. Korktuklarından korunmak için bir yerlere sığınmak zorundalar. İnsanlar korktukları sürece itaat ederler…
Bugün din tüccarlarından siyasetçisine dek herkes Tanrı’nın gücünü arkasına alarak Tanrı’ya ihanet ediyor. Birçok inanmayan, inanandan daha çok iyilik yapıyor bu dünya İçin.”
“Bir insan kendi içinde bütün olabildiğinde onu yere sermek çok zordur. Ne yaparsan yap direnci kırılmaz. Bir ülke kendi içinde bir bütünse, birlikse, orada geçerli olabilecek bir komplo senaryosu yazamazsınız. İnsan kendi içinde bölünmüşlüklerinin, uluslar kendi toplumları içindeki ayrışmanın, kutuplaşmanın faturasını başkalarına,dışarıya kesiyor. Oysa sen tamam olsan, dışarıdakilerin sana yapabileceği hiç bir şey yok.”
“Bir çok sevgili kendi yetersizliklerinden dolayı beraber oldukları insanı yerden yere vuruyor. En büyük korkuları kendi yetersizliklerinin anlaşılması. Karşısındaki insanlar kendilerini ne kadar yetersiz hissederse kendi yetersizliklerinin üzerini de örtebileceklerine inanıyorlardı.”
“İnsanların dengesiz davranışları karşılarındakinin de dengesini bozuyor. Belki korkaklıklarından, belki utandıklarından, belki pişmanlıklarından söylenmesi gerekenleri söyleyemiyor olsalar da ortaya çıkan sonuç sadece hak edilmemiş bir kırgınlık oluyordu.”
“İnsan olmasını istediği,yüreğinin yap dediği, aklının engel olduğu anları gerçek bir kâbusa dönüştürebiliyor çoğu zaman.”
“Ben sona hazırım. Başarılı ya da başarısız bedenimin görevi sona eriyor. Kaynağa dönebilmek, sonsuz olanda varlığıma kavuşabilmek için neredeyse sabırsızlanıyorum. Bunu hak etmek istiyorum. Yapmam gerekeni yaparak gidebilmek. Yapması gerekeni yapamayanlar İçin son sahne gözler açık tamamlanıyor. Ben o son sahnede gözlerimi huzurla kapatmak İçin yaşıyorum.”
“Hissetmiştim…Neden yaşadığımı, neden nefes aldığımı. Ruhum ya da enerji bedenim bilinçten ayrışırken bedenimi dışarıdan görebilmek, her duygunun,her acının, her düşüncenin bana ait olmadığını gösteriyordu. Bütün bunlar o anda seyretmekte olduğum bedenime aitti, varlığıma değildi. Bedene tutsak oldukça sınırlıydık. “
“Kaderi suçlamak insanın, zalimin, zulmün suçu kadere yüklemesinden başka bir şey değildi. Her an kendi kaderini örüyordu insan…”
“Birkaç kez annesinin gözyaşlarına tanık olmuştu. Şimdi daha iyi anlıyordu ki annesinin de babasının da yaraları vardı. Onların güçsüzlüklerine kızdığı anlardan pişmanlık duyuyordu Zümrüt. Kim bilir onların ne yaşanmışlıkları vardı.Her insanın bir hikayesi varken, insanlar birbirlerinin hikayesini görmezden geliyorlardı. Belki insanların alnında, başlarının üzerinde bir ekran olsaydı ve o ekranda hayat hikâyelerini,yaşadıklarını görebiliyor olsaydık, insan insanı bu kadar görmezden gelmezdi. Bu kadar duyarsız, bu kadar önyargılı, bu kadar ezberden davranmazdık birbirimize.”
“Beklemekte bir iştir. Olman gereken yerde , yapman gerekeni yapıyorsun.”
“İnsan kendi devrimini kendi yapmadığı sürece, dışarıdan gelen her destek aslında daha büyük bir mutsuzluk demekti.”
“Bazı yaşanmışlıklarda ne zamanın, ne mekanın, ne de figüranların bir önemi kalıyor. Benim için geride kalan ıskalanmış bir kadın, bir aşk…insanın hayatındaki zeminin kayganlığını belirleyen aşktan başka bir şey değil. Kimi yoksunluğunda kimi varlığında, kimi yaşadığı kimi yaşayamadığında hayata farklı farklı tutunuyor. Yılları deviren birinin bunların farkına varması anlamsız. Anlamı olacağı zaman da farkında olamıyor insan. “
“Düşüncede işlenen günahların günah olmadığına inanmak, ruhta yaşananlardan bedeni muaf tutmak kadar saçma…”
“Pişman değilim.Yaşamda pişman olunacak bir şey olmadığını anlayacak kadar yaşlandım.”
“İnsanların eleştirdiğimiz taraflarını, önyargılarımızın işaret ettiklerini görürken onlar silindiğinde gerçek olanı görmeye başlıyoruz.”
“Yapma bunu Hermes. Son sözü söyleyip gitme. Kafamı karıştırıp, bilmeceler kurup kaybolma.”
“Ben seni görünene bakarak değil, görünmeyenle seçtim.”
“Babam benimle iletişim kurmakta zorlanıyor, beni anlamaktan kaçıyordu.O zaman bu onun suçu veya hatası değil ki…Çocukken neler yaşadı, neler öğrendi, nasıl büyütüldü?Onun babası onunla ne kadar iletişim kurabildi, babam babasından ne gördü ki? Tüm yaşadıklarıyla bugünkü babam şekillendi.”
“Ruh hali ne olursa olsun görev kadını bilinciyle hemen bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Muhtemelen kendisini sadece birilerini iyi hissettirirken, hizmet ederken değerli hissediyordu. Hanım hanımcık, iyi her kız çocuğuna öğretildiği gibi…”
“Bazı duyguların, hislerin görünürde bir kanıtı olmaz. Zümrüt, bir kaç işaretten tetiklenen bir ruh halindeyken hiç bilmediği bir yerden, hiç bilmediği şeyler hissediyordu. Kimilerinin altıncı his dedikleri,kimilerinin kehanet dedikleri. Yaşam, er ya da geç oyuncusuna , oynaması gereken rolü oynatır.”
“İnsanların aceleciliği, boşboğazlığı iradesizliklerinin göstergesi olmaktan öte değersizlik hislerinin yansıması. Konuştukça kendilerini değerli hissediyorlar. Her gelişmeyi abartarak anlatırken, yapabileceklerini yere göğe sığdıramıyorken, bir şeyler gösterip ispatladıkça tatmin oluyorlar. Bilgiye sahip olmanın, ketumluğun, sabrın mucizelerinden ve gerçek gücünden bihaberler.”
“İnsan beyninin loblarını kim nasıl tanımlarsa tanımlasın, benim için net iki ayrı yetkinlikte lob var. Zihnin bir yanı analitik, bir yanı tepkisel. Düşüncelerin de bir yönü analitik, bir yönü tepkisel. Bir durum karşısında analitik taraf bütün olasılıkları dikkate alıp düşünceye döküyor. Tepkisel taraf hemen harekete geçip, hemen sonucu alma isteğini düşüncelere dönüştürüyor.”
“İnsanı sınırlayan kuralların insan eliyle yazıldığı gibi, kadının tarihi erkek eliyle yazıldı. Belki de kadın tarafından dünyaya getirilmiş ve yıllarca o kadına bağımlı kalmış olmanın bir ezikliğiydi erkeğin kadını ezişi…”
“Ataerkil yapının kadına adaletsizliği tarihin her basamağında var. Her şeyden önce İncil Havva’nın Adem’in kaburgasından yaratıldığını söylüyor. Kadın erkeğin bedeninden doğuyor ama her nasıl oluyorsa doğurgan olan da yine kadın.”
“Her canlının ulaşabileceği en son mertebe kendi bedeninden özgürleşebilmesi. Bedenini, hayatını dışarıdan görebilmesi. Bedeninden uzaklaştıkça, fanusundan uzaklaşıyorsun.”
“Avustralya’da bir kelebeğin kanat çırpışı,hava basıncında küçük bir değişiklik yaratır. Ancak o küçük değişiklik tam bir domino etkisiyle hava moleküllerinde hareketi tetikler. Bir sonraki etki, bir öncekinden daha güçlü olur. Ağzından çıkan her sözcük de bir titreşim başlatır, suya attığın taşın yarattığı halkalar gibi. Kaos teorisi, kader kavramının en önemli sorgulamasıdır.”
“İyilerle kötüler, güzelle çirkin gibi birbirinin varoluşuyla iç içe geçmişler. Aslında bütünün parçalarından ötesi değiller. Mikro düzenin içine sıkışan insanlık makro bilgiye sırtını dönerek,unutarak mikro insana dönüştü.”
“Erkeklerin bakışlarına bak.Yabancı bir kadına iç geçirişlerini metrelerce öteden hissediyorum. Oysa canlarını bir kaç saniyede alacak bir canavarım onlar için. Yine de dişilik, hele ki azgelişmiş ülkelerde her kapıyı açar.”
“En gizli olan en ortada dursa da,gizli olanı gizde aradıkça aradığını bulamaz insan.”
“Geçmişin illüzyonu onu bir daha yaşayamamaktan gelirken,en ağır acı da o iyi anıları kaç yaşında olursan ol bir kez daha yaşamak isteyip de yaşayamayacağını insanın kabul etmek zorunda kalmasıydı. “
“Denizli’ye indikten sonra karayoluyla Nazilli’ye geçtiğinde gün öğleye yaklaşıyordu. Sadece birkaç yıldır görmediği Nazilli hızlı betonlaşmadan nasibini o kadar çabuk almıştı ki neredeyse tanıyamayacaktı doğduğu yerleri. Aydın’nın en büyük ilçesi Efeler’le girdiği yarışta onu yakalamış, belki de geçmişti Nazilli.
“Balık yemeyi zaten sevmiyordum ama Horus geldikten sonra daha bir sevmiyorum. Tabağımda yatan balığın cansız gözlerine bakarken, yüzerken yemi nasıl yuttuğu, çırpınışı ve sonra suyun dışında boğuluşu aklıma geliyor.”
“Bugün kimsenin bana yakıştıramayacağı, benden beklemediği,okuduklarında samimi bulmayacakları hüznü,pişmanlığı,yalnızlığı, buruk aşkın izlerini yaşıyorum. Duygular yapmam gerekeni engellemiyor, yavaşlatmıyor ama bana insan olduğumu hatırlatıyor.”
“İnsan kim olursa olsun, neye dönüşürse dönüşsün duygularından sıyrılamıyor. Belki bir süre duygularını sıfırladığına inanıyor ama onlar katman katman ruhun derinliklerinde kendilerine yer buluyor, zamanlarını bekliyor.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir