İçeriğe geç

Siyah Deri Beyaz Maskeler Kitap Alıntıları – Frantz Fanon

Frantz Fanon kitaplarından Siyah Deri Beyaz Maskeler kitap alıntıları sizlerle…

Siyah Deri Beyaz Maskeler Kitap Alıntıları

Siyah olmak nedir,
Nedir siyah olmak?
Bu renkle tıka basa dolu olması mıdır insanın, ruhuyla, derisiyle?

İçim rahat, vicdanım temizse kar gibi beyaz sayabilirim kendimi.

Ve gerçekten yapılması gereken şey de insanı özgürleştirmektir, rengini değiştirmek değil.
Düşünsel düzlemde, şimdiki zaman geleceğin insanına ister istemez yansıyacaktır zaten. Gelecekse kozmosun geleceği değil, öncelikle benim çağımın, benim ülkemin, benim varoluş sorunsalımın geleceğidir. Benden sonra görüntüye girecek dünyayı biçimlendirmeye kalkmamalıyım asla. İndirgenmez biçimde kendi zamanıma aidim.
Beyaz’a benzemek, onun gibi olmak istiyor Siyah insan. Bir tek yol, bir tek kader var Siyah insanın önünde: Beyaz olmak. Siyah insane uzunca zamandan beri Beyaz’ın tar-tışılmaz üstünlüğünü kabul etmiş durumda; böyle olduğu içinde, bütün gayretiyle Beyaz insanın değerler örgüsüyle yoğrulmuş bir varoluş hamlesi gerçekleştirmek eğiliminde. Biri kalkıp da bana siyah adamın en az beyaz adam kadar zeki olduğunu ispata çalıştığı zaman, ona derim ki, zeka kimseyi kurtarmamıştır şimdiye kadar. Evet, böyle derim, çünkü zekaya ve felsefeye insanların eşitliğini ispat etmek için başvurulacaksa eğer, onlara in-sanların imhasını meşrulaştırıcı silahlar olarak da sık sık başvurulduğu unutulmamalı asla. Şu kendini yok etmeye çalışan dünyada tek görevim Siyah gerçeği vazetmek mi olacak? Hayır! Kendimiz için ve insanlık için, yeni bir ba-şlangıç yapmalı yeni bir düşünce tarzı geliştirmeli ve yeni bir insane yaratmaya çalışmalıyız.
“Ben, derisi kara adam, sadece şunu istiyorum:
Hiçbir araç insana hâkim olmasın. İnsanın insana kulluğu son bulsun. Yani ne ben başkasının kulu olayım, ne de ben başkasını kulluğa zorlayayım. Nerede olursa olsun, hangi görünüş altında olursa olsun insanı keşfetmeme ve onu sevmeme izin verilsin.”
“Hayata evet, sevgiye evet. Cömertliğe ve diğerkâmlığa evet. Ama insan bir hayır tavrıdır aynı zamanda. Hor görüye hayır. Nefrete hayır. İnsanın insan tarafından sömürülmesine hayır. İnsanın insana kulluğuna hayır. Ve insanın en insan yanının, yani özgürlüğünün yok edilmesine de hayır.”
Siyah derili insan takdir edilmek ister. Hayranlık dolu bakışlara ihtiyaç duyar hatta kendini kanıtlamak üzere çıktığı yolda buna muhtaçtır. Bunun aksi bir durum ile karşılaşırsa suçu muhatabına atar. Kendisinin hissettiği yükseklikten başka bir yerde görünüyorsa bu durumu görmezden gelir. Fikrini büyük bir uğraşla çevresindekilere dayatmaya çalışır. Aslında çoğu zaman tek arzusu öne çıkmaktır. Dışarıdan bakıldığında Antilli Zenci kendisi olma çabasında gibi gözükse de asıl gerçek bunun tam tersidir. Yaptığı ve yapacağı her şey başkası için ve başkasına göredir. Dönüp geçmişe baktığımızda tüm bu davranışların sebebi; zencinin uzun bir süre içinde bulunduğu aşağılık kompleksine vermiş olduğu reflekstir.
Alfred Adler’in karakter psikolojisinin temel ilkelerinden biri; insan eylemlerini aşağılık duyguların motive ettiğidir. Bu duyguların, dürtülerin eyleme dökülüş biçimi her insanda farklılık gösterebilir. Kimi insanda cesaret kırıcı ve engelleyici bir etki bırakırken kimi insanda kamçılayıcı bir rol oynar. Tüm engellerin aşılması için cesur bir tavır meydana getirebilir.
İnsan, insana özgü bir dünyanın ideal var olma şartlarını yaratmak imkanını ancak benliğin yeniden ele geçirilmesi ve arındırılması yönünde göstereceği çaba ve özgürlüğün sürdürülmesi için taşıyacağı hassasiyet sayesinde bulacaktır.”
Bedenim ve ruhum , her şeyden önce , sakının o kısır izleyici tutumunu benimseyip kollarınızı kavuşturmaktan , çünkü yaşam bir gösteri değildir , çünkü acıların denizi sahne önü değildir , çünkü haykıran bir insan dans eden bir ayı değildir
Şu sözden daha tatsız bir şey olamaz: Değişirsin evlat; gençken ben de göreceksin bak, her şey gelip geçiyor.
‘’Nedir Güney Afrika?
2.5 milyon beyazın, 13 milyon siyahı sopa zoruyla tıktığı bir kazan.’’
Dünyayı bilmek değil, dünyayı değiştirmek! Bütün sorun bu!
Bilim insanları epey kararsız kaldıktan sonra zencinin bir insan olduğunu kabul etmişti.
Tarihin derinliklerinden yükselen sese nasıl kulaklarını kapalı tutabilir insan.
Konuşmanın dolaysız bir biçimde başkası için ve başkasına göre varolmak olduğu konusu her türlü şüpheden uzaktır.
İnsanın trajedisi bir zamanlar çocuk olmasıdır diyor Nietzsche.
Ve gerçekten yapılması gereken şey de insanı özgürleştirmektir rengini değiştirmek değil.
Duygusal patlamanın zamanı değil.Bunun için çok erken ya da çok geç.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Beyaz ona kız kardeşini vermeyi kabul eder – ama tek bir koşulla: Gerçek zencilerle ortak bir noktan yok. Sen siyah değil, aşırı esmer sin.
Üstünlük mü? Aşağılık mı?
Neden yalnızca ötekine dokunmayı, ötekini hissetmeyi, ötekini kendim için açığa çıkarmayı denemeyeyim ki?
İnsanı sabitlemeye çalışmamak gerekir, çünkü onun yazgısı salıverilmektir.
Ben karşı çıkarak kendini ortaya koyar, diyordu Fichte. Hem evet hem hayır.
Giriş bölümünde insanın bir evet olduğunu söylemiştik. Bunu yinelemekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Yaşama evet. Sevgiye evet. Cömertliğe evet.
Ama insan aynı zamanda bir hayır’dır. İnsanın aşağılanmasına hayır. İnsanın haysiyetinin hiçe sayılmasına hayır. İnsanın sömürülmesine. İnsanda en insanca olan şeyin, özgürlüğün katledilmesine.
Ağacın aşağısını istedikleri kadar beyaza boyasınlar, kabuğun gücü alttan bağırır
Beyazların çoğu için, Siyah (terbiye edilmemiş) cinsel içgüdüyü temsil eder. Zenci ahlak kurallarının ve yasakların üstündeki genital gücü ete kemiğe büründürür.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Zenci biyolojik tehlikeyi temsil eder. Yahudi’yse zihinsel tehlikeyi.
Evet, biz (zenciler) gelişmemiş, basit, serbest davranan kişileriz. Çünkü bizim için beden sizin ruh dediğiniz şeyin karşıtı değil. Biz dünyanın içindeyiz. Yaşasın İnsan- Yeryüzü çifti!
Cinsel ilişki topluluğun tanrılarına seslenme vesilesidir. Kutsal, saf, mutlak bir edimdir, görünmez güçlerin devreye girmesini sağlar.
Nasıl olur? Ben unuturken, bağışlarken ve sevmekten başka bir şey istemezken, kendi mesajım tokat gibi yüzüme çarpıyordu. Tek doğru dürüst dünya olan beyaz dünya beni içinde istemiyordu. Bir insandan insan gibi davranması bekleniyordu. Bendense siyah biri gibi davranmam -en azından zenci gibi davranmam. Dünyaya sesleniyordum, ama dünya hevesimi kursağımda bırakıyordu. Kendimi sınırlandırmamı, küçülmemi istiyorlardı.
İnsanlık dışı bir davranışın ne açıdan başka bir insanlık dışı davranıştan farklı olduğunu araştırmak ütopik bir girişimdir.
İnsanları yaşamlarından utandırmak, diyordu Jean-Paul Sartre. Evet: kaçındıkları olasılıkların; aslında dünyanın kalbine bir kıymık gibi tutunmaları, gerekiyorsa, dünyanın kalbinin ritmini hızlandırmaları, gerekiyorsa komuta zincirini değiştirmeleri, ama her şekilde, ama kesinlikle dünyaya göğüs germeleri gereken durumlarda sergiledikleri edilginliğin farkına varmalarını sağlamak.
‘Öteki’ olmak terk edilme korkusu yaşayanların dilinde sık sık karşılaştığım bir ifade. ‘Öteki’ olmak kendini her zaman sallantılı bir konumda hissetmek, tetikte olmak, reddedilmeye hazır olmak demektir Bir yandan da bilinçsizce öngörülen felaketin gerçekleşmesi için gereken her şeyi yapmak.
Çoğu hata daha açık tenli olup genelde işi hem ülkelerini hem annelerini yadsımaya dek vardıranlar, orada aşk evliliğinden çok Avrupalı kadınlara egemen olmanın verdiği doyuma biraz kibirli bir öç alma duygusunun karıştığı evlilikler yapar.
” Öyleyse benim yaptığım şey farklı mı, sizin gibi bir Avrupalıyla evlenmem, kendi ırkımdan kadınları hor görmekle kalmayıp, beyazlar dünyaya egemen olalı beri biz zencilere yasaklanan beyaz tenin uyandırdığı arzunun çekiciliğine kapılarak, Avrupalı bir kadından atalarının yüzyıllarca benim atalarıma çektirdiklerinin öcünü gizliden gizliye almaya çalıştığımı göstermiyor mu? ”
Gerçek zencilerle ortak bir noktan yok. Sen siyah değil, aşırı esmer sin.
“Önemli olan artık dünyanın bilinmesi değil, değiştirilmesidir.”
Bir Siyah bir Beyaz’la birlikteyken farklı, bir başka Siyah’la birlikteyken farklı davranır. Bu ikiye bölünmenin sömürgecilik serüveninin doğrudan sonucu olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur.
Muayene odalarındaki hekimler bunu bilir. Birbiri ardına yirmi Avrupalı hasta gelir: Buyurun, şöyle oturun Beyefendi Neden gelmiştiniz?.. Rahatsızlığınız nedir?.. – Derken, bir zenci ya da bir Arap gelir: Otur bakalım evlat Neyin var?.. Neren ağrıyor?.. —Tabii Nen var olum? demediklerinde.
Sömürgecilik problemi sadece nesnel ve tarihsel koşullar altında karşılıklı ilişki ve etkileşim olgusunu değil, bu koşullar içinde ve bu koşullara karşı insanın bizzat kendi tutum ve konum alışlarını da kucaklar.
Muayene odalarındaki hekimler bunu bilir. Birbiri ardına yirmi Avrupalı hasta gelir: Buyurun, şöyle oturun Beyefendi Neden gelmiştiniz?.. Rahatsızlığınız nedir?.; – Derken, bir zenci ya da bir Arap gelir: Otur bakalım evlat Neyin var?.. Neren ağrıyor?.. – Tabii ;Nen var olum? demediklerinde.
Zencinin tek bir olanağı, tek bir tasası vardır: beyazlaşmak. Melez beyazlaşmak istemekle kalmaz, geri gidişi engellemeye çalışır.
Sömürgecilik problemi sadece nesnel ve tarihsel koşullar altında karşılıklı ilişki ve etkileşim olgusunu değil, bu koşullar içinde ve bu koşullara karşı insanın bizzat kendi tutum ve konum alışlarını da kucaklar.
Fransızcayı düzgün konuşamayan bir Alman’la ya da bir Rus’la karşılaşırım. İstediği bilgiyi hareketlerle ona anlatmaya çalışırım, ama bunu yaparken onu da kendi dilinin, kendi ülkesinin olduğunu, kendi kültüründe belki avukat ya da mühendis olduğunu unutmamaya özen gösteririm. Her şekilde, içinde yaşadığım topluluğun yabancısıdır, ölçütleri farklı olmalıdır.
Hayır, gerçekten, iyi ve bağışlayıcı Tanrı siyah olamaz, o pespembe yanaklı bir Beyaz’dır.
Ben beyazım, demek ki asla siyah olmamış güzellik ve erdem benim yanımda. Benim rengim gün ışığının rengi
Ben siyahım, dünyayla büsbütün kaynaşır, yeryüzünü sempatiyle anlar, ben’imi kozmosun içinde yitiririm ve Beyaz, ne denli zeki olursa olsun, Armstrong’u ve Kongo şarkılarını anlayamayacaktır. Siyah olmamın nedeni bir lanet değil, tenimi uzatarak kozmik etkileri ele geçirmemdir. Ben gerçekten toprağın altında güneşten bir damlayım
Kendisini doğru dürüst ifade edebilen bir Siyah kadar şaşırtıcı bir şey olamaz.
Evet, Siyah’ın iyi zenci olması istenir; bu ortaya konduktan sonra, gerisi kendiliğinden gelir. Siyah’ı bozuk zenci diliyle konuşturmak onu kendi imgesine bağlamak, yapıştırmak, hapsetmek, sorumlusu olmadığı bir öze, bir görünüşe kurban etmektir. Hesapsızca para harcayan bir Yahudi’den kuşkulanıldığı gibi, Montesquieu’den alıntı yapan bir Siyah da doğal olarak gözetim altında tutulmalıdır.
Fransızcayı düzgün konuşamayan bir Alman’la ya da bir Rus’la karşılaşırım. İstediği bilgiyi hareketlerle ona anlatmaya çalışırım, ama bunu yaparken onu da kendi dilinin, kendi ülkesinin olduğunu, kendi kültüründe belki avukat ya da mühendis olduğunu unutmamaya özen gösteririm. Her şekilde, içinde yaşadığım topluluğun yabancısıdır, ölçütleri farklı olmalıdır.
Her nerede ve ne zaman bir ayaklanma yahut direniş hareketi ortaya çıksa, askeri otorite hemen siyah askerleri sürer ön saflara. Böylece yine ‘derisi renkli insanlar’ olur, başka ‘derisi renkli insanların’ özgürlük mücadelesini bozguna uğratan. Bu da mazlum halkların gözünde mücadele sürecinin pek öyle evrensel temalara dayanmadığını kanıtlamaya yarar.
Muayene odalarındaki hekimler bunu bilir. Birbiri ardına yirmi Avrupalı hasta gelir: Buyurun, şöyle oturun Beyefendi Neden gelmiştiniz?.. Rahatsızlığınız nedir?.. – Derken, bir zenci ya da bir Arap gelir: Otur bakalım evlat Neyin var?.. Neren ağrıyor?.. – Tabii Nen var olum? demediklerinde.
Abartmıyoruz: Bir zenciyle konuşan bir Beyaz tam olarak bir yetişkinin bir çocuk karşısında davrandığı gibi davranır, sırıtır, fısıldar, sevimlilikler, tatlılıklar yapar.
Siyahın iki boyutu vardır. Biri soydaşıyla, öteki Beyaz’la. Bir Siyah bir Bayaz’la birliktetken farkı, bir başka Siyah’la birlikteyken farklı davranır. Bu ikiye bölünmenin sömürgecilik serüveninin doğrudan sonucu olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur
Şu bir gerçek: Beyazlar Siyahlardan üstün olduklarını düşünüyorlar.
Şu da bir gerçek: Siyahlar Beyazlara ne pahasına olursa olsun düşüncelerinin zenginliğini, zihinlerinin onlarınki kadar güçlü olduğunu kanıtlamak istiyorlar.
Ama insan aynı zamanda bir hayır’dır. İnsanın aşağılanmasına hayır. İnsanın haysiyetinin hiçe satılmasına hayır. İnsanın sömürülmesine. İnsanda en insanca olan şeyin, özgürlüğün katledilmesine.
Ve gerçekten yapılması gereken şey de insanı özgürleştirmektir, rengini değiştirmek değil.
Ateşin yanında oturuyor ve derimi inceliyorum, postumu. Daha önce hiç dikkatimi çekmemiş sanki, ne kadar da çirkinmiş meğer ama bir an duraksıyorum: Kim söyleyebilir bana güzelin ne olduğunu?
Yaşama evet, Sevgiye evet. Cömertliğe evet.
Ama insan aynı zamanda bir hayır’dır. İnsanın aşağılanmasına hayır. İnsanın haysiyetinin hiçe satılmasına hayır. İnsanın sömürülmesine. İnsanda en insanca olan şeyin, özgürlüğün katledilmesine.
( ) Ve bunun içindir ki kendi zamanım için yaşamalıyım. Gelecek, gelecekte yaşayacak olanların yükseltecekleri bir yapı olmalıdır. Bu yapı ancak benim şimdiki zamanı aşılmış, geride bırakılmış bir durum olarak değerlendirdiği ölçüde şimdiki zamanla ilgilidir.
Düşünsel düzlemde, şimdiki zaman geleceğin insanına ister istemez yansıyacaktır zaten. Gelecekse kozmosun geleceği değil, öncelikle benim çağımın, benim ülkemin, benim varoluş sorunsalımın geleceğidir. Benden sonra görüntüye girecek dünyayı biçimlendirmeye kalkmamalıyım asla. İndirgenmez biçimde kendi zamanıma aidim.
Bir Zenci için karanlık bakışlar, hor gören bakışlar her zaman hazır ve nazırdır. Hiçbir şans tanınmaz bana. Şaşmaz bir biçimde dışarıdan fiziki varlığıma, derimin rengine bakılarak karara bağlanmıştır benim ne idüğüm.
Sömürgeleştirilmiş, uygarlık bahşedilmiş toplumda bir de ontolojik sorgulama mı, hayır, buna yer yoktur işte.
Beyaz beyazlığına hapsedilmiştir.
Siyah da siyahlığına.
Siyah, Beyaz olmak istiyor.
Beyaz ise bir insanlık durumunu gerçeğe dönüştürmek için çabalıyor.
Kabul edilmesi benim için son derece acı veren bir gerçek olsa da, ifade etmek zorundayım ki, siyah insan için tek bir alın yazısı var: Beyaz olmak.
Bir dili konuşmak demek bir dünyayı, bir kültürü sırtlamak demektir.
Bir zenciyle konuşan bir Beyaz tam olarak bir yetişkinin bir çocuk karşısında, davrandığı gibi davranır.
s.28
Şu bir gerçek: Beyazlar Siyahlardan üstün olduklarını düşünüyorlar. s.11
Tek bir çözüm vardır sadece: Siyah ve Beyaz deyimlerini lügatçemden çıkarıp, insan kavramını, sadece insan kavramını yücelterek evrenselliğe yönelmek.
Her dil, ayrı bir düşünce tarzıdır.
Bir dili konuşmak demek bir dünyayı, bir kültürü sırtlamak demektir.
Siyah derimizde açılan her yaraya, kendi ellerimizle dokunmamız gerekli.
Yaşama evet, Sevgiye evet. Cömertliğe evet.
Ama insan aynı zamanda bir hayır’dır. İnsanın aşağılanmasına hayır. İnsanın haysiyetinin hiçe satılmasına hayır. İnsanın sömürülmesine. İnsanda en insanca olan şeyin, özgürlüğün katledilmesine hayır.
Bir dili konuşmak demek bir dünyayı, bir kültürü sırtlamak demektir.
.
Tarihin tutsağı değilim. Kaderimin anlamını bu yönde aramamalıyım.

Gerçek sıçramanın, icadı hayata geçirmekten ibaret olduğunu sürekli kendime hatırlatmalıyım. Gittiğim dünyada, durmadan kendimi yaratıyorum.

Ama her türlü duygusal felci reddettim. İnsan olmak, yalnızca insan olmak istiyordum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir