İçeriğe geç

Siyah-Beyaz Kitap Alıntıları – Vüs’at O. Bener

Vüs’at O. Bener kitaplarından Siyah-Beyaz kitap alıntıları sizlerle…

Siyah-Beyaz Kitap Alıntıları

“-Elma şekeri almıştın bir gün bana,hatırlıyor musun ?
-Hah!
-Sapı kaldı elimde.”
Zorla belleğini, anımsa kendini!
Buğulu yeşil gözlerini özlemeye başlamıştım bile.
Hiç mi ilişkisi olmadı bu kızın. Yaş otuz beş. Rahibe değil a
Virginia Woolf gözdem
Hayvanın tekiyim ben.
‘Minik kuşum bugün nasıl?’
Amma dayanıklı şu yürek. Daha ne istiyorsun!
Schopenhauer mı? Başucu kitabım.
Güzel anam, canım anam, nasıl özlüyorum seni bilsen
“Sabret, öfken çiçek açacak bir gün.”
Bana da mı lo lo lo!
++Bayağı kızıyorsun. Hâlâ mı ?
++“Değil tabii. Acıyorum, içim sızlıyor o kadar ”
Acıklı güldürü, tutmuyor melodramın karşılığını
“Hadi oradan! Sevgiymiş, aşkmış ne anlarsın sen.”
Okumuyorlar efendim. Bol bol dedikodu, can sıkıntısı
Değmez inan, bu kadar üzülmene. Her koyun kendi bacağından asılır
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Vicdan da kim? Ne işi var aramızda ?
O yasak, bu yasak. Ederim ben böyle yaşamanın içine!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ben böyle fedakâr, yufka yürekli, candan insan tanımadım.
“-Elma şekeri almıştın bir gün bana,hatırlıyor musun ? -Hah! -Sapı kaldı elimde.”
-Elma şekeri almıştın bir gün bana,

hatırlıyor musun?

-Hah!

-Sapı kaldı elimde.

Oysa, bilinenlerin sır sayılamayacağını düşünebilseydiler, sır burgacında boğulmazdılar
O, sussun, benim bildiğimi bilmesin, daha doğrusu bildiğimi ne ona, ne başkalarına açıklamayacağıma güvensin, olabilir mi?

Belki. Onu aldattığımı düşünmezse. Gücümün sınırlılığını kabul edebilecekse.

Çürüdüm! Bir de sen vurma! Ne geçecek eline esirgemekle kokunu?”

Hiç! diyebilseydi.

Nereden biliyor? İzlenmişim demek. Savrulan kırk yıl boyunca.
Gücün yetmez yazgımı değiştirmeye.
Namazdan sonra da sızamadı, kalktı sabah alacasında, dolandı durdu ayazda.
Saplantı sürüyor, hiç umutlanma
“Her bahaneyi kaşımaya kalkışma. İç kanatır altı.”
Kaçınılmaz unutuluşun burgacından kim kurtarabilmiş yakasını?
Ne demeye kesmeye kalkıştım tutunduğu dalı?
Gönül borcumu ödemek için neredeyse ömür boyu beklemek zorunda kalacağımı kestiremezdim elbet.
Buğulu yeşil gözlerini özlemeye başlamıştım bile.
BEKLEMEDİM. YENİLMEKTEN KORKMADIĞIMI SANDIM. YENİLDİM.
Suçlanabilecek her şeyi, özellikle siyah-beyazı; suçlamak sorgulamayı getirir ardından.
Yanlışları mı irdeledin sadece. Belki. Peki nedir sence yanlış?
Yenik düştüm öyleyse. Yenik düşmeyi yeğlersen, yenilirsin.
Zaman kesintiye uğramaz, yinelenmez.
Kuşkuya düştüğümü şimdi düşünüyorum. Her şey siyah-beyaz: Kıpkırmızı olması gereken –neden?–
Zaman kesintiye uğramaz, yinelenmez.
.
.
.

Yoksadığın zaman seninle oynar, sen onunla oynamayı başaramazsan. Yenik düştüm öyleyse. Yenik düşmeyi yeğlersen, yenilirsin.

Her bahaneyi kaşımaya kalkışma. İç kanatır altı.
Gönül borcumu ödemek için neredeyse ömür boyu beklemek zorunda kalacağımı kestiremezdim elbet. Hem böylesine borçlar ödenebilir mi a benim yorgun yürekli, çaylak yazarım.
Öfkeleneyim bari azıcık, kendi kendime. Yoksa oynatmak işten değil
“Bu günleri yazmalısınız ileride” demişti Rasim Gözütok. Aradan kırk bir yıl geçti. Bakalım tamamlamaya ömrüm yetecek mi bu öyküyü? Yaş yetmiş iş bitmiş mi? Defteri dürüldü mü kuşağımın? Mehmed Kemal’i anımsadım. Hangi acılı kuşak! Ya bizden sonrakiler? Acımasız şahmerdanların altında ezilip gidenler! Dövünüp durdum ben kendi payıma. Pıstım, sustum köşemde. ‘Batsın bu dünya.’
Garip bir önsezi her zamanki iç sıkıntımı artırıyor, bir yıkım olacağı korkusu karabasana döndürüyordu düşlerimi.
Sabret, öfken çiçek açacak bir gün.
“Ölüm saplantısıyla aran nasıl?”
“İyi! Her sabah ölüyorum.”
“Şerefe! Ölüm sabahları daim olsun.”
Mutluluk, bilinç susuncaya değin, belleğinden avuntu çıkarabilenlere özgü olsa gerek.
Neden yazıyorum? Başka hiçbir uğraşım olmadığı için mi? ‘Yaşama sevinci’ dedikleri kof, anlamsız tutamak. Kör sevinç, paylaşılamayan. Yazgı mı boyun eğmek, değiştirememek koşulları? İrdeleye irdeleye bireysel yaşamaya hükümlülüğün bitiren, çürüten yalnızlığını sürükledim hep.
Sözcüklerin tek tek karşılıklarını bilmenin anlamsızlığını, birleştirildiklerinde bile anlam kazanmayabileceklerini anlamaktan uzağım.
Beklemedim. Yenilmekten korkmadığımı sandım. Yenildim.
Yenik düştüm öyleyse. Yenik düşmeyi yeğlersen, yenilirsin.
Zorla belleğini, anımsa kendini!
Ya ikimiz, ya hiç.
Sabret, öfken çiçek açacak bir gün.
Her bahaneyi kaşımaya kalkışma. İç kanatır altı.
Her duygusal yaklaşıma, dürbünün tersiyle bakma huyum kurusun.
Sabret, öfken çiçek açacak birgün.
Ya ikimiz, ya hiç!
“Sabret, öfken çiçek açacak bir gün.”
Duvarlarla konuşmaktan bıktım.
“Tayyareler gelecekmiş korkum yok benim/Kâğıttan gemilerim, kurşun askerlerim hazır/Zaten onlar kırılırsa babam yenisini alır.”
Okumuyorlar efendim. Bol bol dedikodu, can sıkıntısı
Severim tartışmayı, gevezeliği, tatlı tatlı takılmayı, uyuşuyorsa kafalar..
Şaka bir yana, yakıştık birbirimize.
Doğrular neyi çözer? Hiçbir şeyi.
BEKLEMEDİM. YENİLMEKTEN KORKMADIĞIMI SANDIM. YENİLDİM.
Yargıç babacan, bizi, daha doğrusu beni yargılarken kendisiyle de hesaplaşır bakarsın. Ama, kalemini kırması istenmektedir. Karşı koyamaz. Koyabilse, onun da kürsüsünü bırakıp, beynine kurşun sıkması gerekir. İkilemden medet umuyorum ha!
Venüs kraterlerinden birinde bağdaş kurmalı; gezgin yıldızlarla iletişim kurar, geleceğe uçarım, tükenişe, sonrasızlığa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir