İçeriğe geç

Sivil İtaatsizlik – Yürüyüş Kitap Alıntıları – Henry David Thoreau

Henry David Thoreau kitaplarından Sivil İtaatsizlik – Yürüyüş kitap alıntıları sizlerle…

Sivil İtaatsizlik – Yürüyüş Kitap Alıntıları

1) yapmam gereken, ne olursa olsun kendi kınadığım yanlışlara yardım etmemektir. 2) hakikat yalanlardan çok daha güçlüdür ve adaletsizlikle birebir yüz yüze gelmiş kişiler bu savaşta çok daha etkili ve ikna edici olacaktır. 3) güzel olan her şey yabani ve özgürdür.
Bir insan, eğer Türk devletinin uslu bir vatandaşı olursa, Türkiye’de bile zengin olmayı başarabilir.
Düşüncelerimi engelleyebilmek adına sergiledikleri ka­pıları kapatma uğraşını gördükçe kendimi gülmekten alamadım.
Uzun bir zaman önce intihar etmemiş ol­dukları için biraz saygıyı hak ettiklerini düşünürüm.
Tüm hayatımız, böyle önemsiz bir komedi ve maskaralık olmak yerine ilahi bir trajedi bile olsa daha iyi olurdu.
Bir insan düşüncelerinde özgürse, düşle­rinde özgürse, hayal gücünde özgürse, uzun süredir yok olduğu söylenen şeyleri görebiliyorsa, hiçbir akılsız yö­netici ve reformcu onun önüne mutlak engeller çıkara­maz.
Kurumların vicdanı yoktur.
Ama vicdanlı insanların oluşturduğu kurumların içinde vicdan vardır.
Hiç malı mülkü olmayan bir adam, Devlet’e bir defaya mahsus olsa bile dokuz şilin vermeyi reddederse, bildiğim hiç­ bir kanun tarafından sınırlanmayan bir süre boyunca hapishanede kalır, bu süre onu hapse tıkanların keyfine kalmıştır sadece. Fakat bu adam Devlet’ten dokuz şilinin doksan katını çalmış olsaydı, bir süre sonra özgür kalacaktı.
Ama sürtünme kendi makinesine sahip olursa ve baskı ve soygun örgütlü bir hale gelirse, böyle bir makineye hiç sahip olmayalım daha iyi derim.
Devlet, daha üstün zekâya ya da onura değil, sadece üstün bir kaba kuvvet gücüne sahiptir.
Şu kesin ki; ne kadar para, o kadar az erdem demektir.
Azınlık çoğunluğa uyduğunda güçsüzdür; hatta bir azınlık bile değildir o zaman. Ama tüm ağırlığıyla direndiğinde karşı konulamaz bir güç olur.
Ben bu dünyaya onu daha iyi bir yer yapmak için uğraşmaya değil, iyi ya da kötü içinde yaşamaya geldim. Bir insan her şeyi yapmakla yükümlü değildir, bir şeyler yapmalıdır yalnızca ve her şeyi yapamayacak olması, bir şeyleri yanlış yapması gerektiği anlamına gelmez.
Tam özgür ve aydınlanmış devleti ancak bireyi tüm güç ve otoritesinin kaynaklandığı daha yüce ve bağımsız bir güç olarak tanıyıp insanlara ona göre muamele eden bir devlet oluştuğunda görebiliriz.( )
Mantık hükümleriyle idare edilen bir devlette fakir ve sefil insan utanır. Mantık hükümleriyle idare edilmeyen devletlerde ise insan zenginliğinden ve rütbesinden utanmalıdır.

Konfiçyüs

Korkuluk kadar, hatta toz parçası kadar saygı gösteriliyor böylesine. Atlar kadar, köpekler kadar değerleri vardır. Fakat böyle adamların iyi vatandaş oldukları varsayılır.
( )hükümetlerin her türlüsüne karşı olduğunu söyleyen insanların aksine bir çırpıda hükümetten kurtulmayı istemediğimi belirtmeliyim.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Herkesi adaletsizce hapse atan bir hükümetin yönetiminde, adil insanların olması gereken yer de hapishanedir.
Şarkıcı bizi kolayca gözyaşıarına veya kahkahalara sürükleyebilir, ama nerede bizi saf bir sabah neşesi ile heyecanlandıran?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
En önemlisi, şimdiki zamanda yaşamaya vaktimiz yok. Geçmişi hatırlarken, akıp giden hayatın bir anını bile kaybetmemiş olan kişi, bütün ölümlülerden daha fazla kutsanmış biridir.
Sisin, güneşle aydınlatılmasıdır bu. İnsan, bundan daha yüksek bir anlamda BiLEMEZ, güneşin yüzüne sakince ve dokunulmaz bir şekilde bakabilece­ğinden daha fazlasını bilemez
Ulaşabilece­ğimiz en yüksek nokta Bilgi değil, Zeka’ya duyduğumuz Sevgi’dir.
İki ya da üç saatlik bir yürüyüş beni, görmeyi beklediğim kadar ilginç bir yere götürebilir.
Öğlen yürüyüşlerimde, sabahın tüm meşgalelerini ve Toplum’a olan sorumluluklarımı unutınaya bayılırım.
Dahası, bir deve gibi yürümelisiniz. Devenin yürürken uzun uzun düşünen tek hayvan olduğu söylenir.
Ancak, benim bahsettiğim yürüyüşün, egzersiz adı verilen şeyle hiçbir ilgisi yoktur. Hastaların ilaçlarını belli saatlerde içmesine ya da ağırlık veya sandalye kal­dırmaya benzemez; kendi başına günün getirdiği cesaret ve maceradır.
Eğer adaletsizlik, devlet denen makinenin içindeki zorunlu sürtünmelerden biriyse, bırakın devam etsin; bı­rakın devam etsin belki zamanla bir şeyler düzelir, zaten makine de kesinlikle aşınacaktır.
Devlet halk için bir nevi tahta silahtır ve eğer insanlar onu gerçek bir silah gibi ciddiyede birbirlerine karşı kul­lanmaya kalkarsa ortadan ikiye ayrılıverir.
Şu günlerde ademoğlunun gelişim diye adlandırdığı şeyler, mesela ev inşa etmek ve ormanları, büyük ağaçları kesmek; manzarayı bozan, doğayı giderek ehlileştiren ve ucuzlaştıran şeylerdir.
Bir iş aklıma takılıyor bazen, bedenim başka yerde, ben başka yerde oluyorum.
Evi olmayan kişiler, evi her yerde olan kişilerdir.
komşularından daha haklı olan bir kişi, zaten bir kişilik bir çoğunluktur.
Şöyle bir devlet hayal ediyorum:
tüm vatandaşlarına adil, her bir bireyi komşusu gibi gören, hatta dâhil olmak, karışmak veya onunla yaşamak istemeyenleri kendi yolunun dışında görmeye, komşularının ve tüm vatandaşlarının ihtiyaçlarına yeten bir devlet.
Mutlak monarşiden kısmi monarşiye ve oradan da demokrasiye uzanan yol bireye ve insana saygı yoludur.
Ama vicdanlar yaralandığında da kan akmış sayılmaz mı?
Vergi memuru ya da herhangi bir memur, “Ben ne yapayım?” diye soracak olursa, cevabım şudur; “eğer gerçekten bir şey yapmak istiyorsan, istifa et.”
sadece hak eden ve değerini bilenlere nazik ve düşünceli olmak gerekir.
Bir kişi her şeyi yapamaz, ama bir şeyler yapmış olmalı; çünkü zaten her şeyi yapamaz, yapması da gerekmez ki bir şeyi yanlış yapmasın.
Bu dünyaya burayı yaşanacak bir şey yapmaya değil, iyi ya da kötü, yaşamaya geldim.
Adaletsiz cezalar dağıtan bir yönetimde, adaleti savunan birinin de yeri hapishanedir.
Bir kimse nasıl bir tek düşünceye ilgi duyabilir ve onu yaşayabilir?
Eğer kendimi bir fikre adayacaksam, en azından önce o fikrin kimsenin hakkını gasp etmediğini görmeliyim.
Ben, önce insan olmamız gerektiğini, daha sonra başka sıfatları
edinmemiz gerektiğini düşünüyorum.
gücü elinde bulunduran insanların çoğunluğa göre hareket etmeleri, bunun haklı olduğunu ya da azınlığa göre adaletli olduğunu göstermez. Sadece bu insanların fiziksel olarak çok güçlü olduklarını gösterir. Ne var ki, çoğunluğun yürüttüğü
bir yönetim hiçbir şekilde, insanların anladığı şekliyle, adalete dayalı olamaz. Çoğunluğun doğruya ve yanlışa karar vermediği,
vicdanlı bir hükümet var olamaz mı?
“En iyi hükümet, en az hükmedendir.”
“en azından ellerini temiz tutmak ve yanlış olanı artık düşünmüyorsa bile ona destek olmaya bir son vermek, insanın görevidir..”
“ah nerede, gerçekten insan diyebileceğimiz o insan.. komşunun söylediği gibi, sırtında elini geçiremeyeceğin bir omurgası olan insan..”
Herkesi adaletsizce hapse atan bir hükümetin yönetiminde, adil insanların olması gereken yer de hapishanelerdir.
İnsan her şeyi yapmakla yükümlü değil ama bir şeyler yapmakla yükümlü.
Akıl ve beden sağlığımı, tüm dünya işlerinden koparak yaptığım bu yürüyüşler sayesinde koruyorum.
İnsanın kepaze olmadan hükümetle herhangi bir bağlantı kurması mümkün değildir
Kurumların vicdanı yoktur
Hükümetlerin en iyisi en az hükmedenidir
Hepsinden önemlisi, bugünde yaşamamız şarttır. Geçmişi hatırlamakla bir dakika bile kaybetmeyen kişi en mutlu fanidir.
Daha öyle şeyler var ki, yerde gökte Horatio
Rüyada bile göremez senin felsefen onları.
Ulaşabileceğimiz en yüksek mertebe Bilgi değil, Fikri Şefkat.
Hangisi ile daha rahat muhatap olursunuz: Bir konu hakkında hiçbir şey bilmeyen ve hiçbir şey bilmediğini bilen kişiyle mi (böylesini bulmak zor gerçi) yoksa o konu hakkında bir şeyler bilip de her şeyi bildiğini sananla mı?
Hala büyümekte olan çocuklar olmamız gerekirken, küçük adamlarız aslında.
Okullarda öğretilenler değil; Hamlet ve İlyada’daki, tüm destanlar ve efsanelerdeki uygarlaşmamış, özgür ve yabani düşünceler gider hoşumuza.
Esmer ten bence daha saygıdeğer; ormanların sakini insana beyazdan daha çok yakışıyor zeytinin rengi.
Tüm insanlara adil olabilen, sanki komşusuyla muhatap oluyormuş gibi saygı duyabilen bir devletin sonunda geleceğini tahayyül edip ümitleniyorum.
Mutlak monarşiden meşrutiyete, meşrutiyetten demokrasiye doğru gelişmek, bireye duyulan saygının gelişmesi demektir.
Ama bile bile kendimi ateşe atarsam ne ateşe ne de ateşin yaratıcısına yakarmış olurum.
Kendileri gibi olmaya zorluyorlar beni.
Mantık ilkelerine göre idare edilen bir devlette fakir ve sefil insan utanır, mantık hükümleriyle idare edilmeyen devletlerde ise insan zenginliğinden ve rütbesinden utanmalıdır.
Kendi kendinize geçinmelisiniz, kendinizden başka dayanağınız olmamalı, her an yeni bir başlangıç yapmaya hazır olacaksınız, fazla ilişkiniz de olmayacak.
Kendini tamamen halkına adayanlar, halkın gözünde işe yaramaz ve bencildir.
Vicdanlarına ters attıkları her bir adımda daha zor gelir yürümek, kalpte çarpıntıya yol açar.
Hükümetlerin en iyisi en az hükmedenidir.
Hakikata itaat, “ düşüncelerinin, heveslerinin, hayallerinin esaretinden kurtulmuş” olmaktır.
.
Tüm büyük işletmeler kendi kendini destekler. Örneğin şair, bir buharlı planya değirmeni kazanlarını yaptığı talaşla beslerken şiiriyle vücudunu ayakta tutmalıdır.

Sevgiyle geçimini sağlamalısın.

.

“Hükümetlerin en iyisi en az hükmedendir.”
Vicdanlar yaralandığında, dökülen de bir tür kan değil midir? Hem de bu yaradan insanın gerçek insanlığı ve ölümsüzlüğü akıyor ve insan sürekli yinelenen bir ölüme gidiyor. 
Başlangıçta atılan adımın cılız olması hiç önemli değildir: İyi yapılan bir şey ebediyen yapılmıştır, kalıcıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir