İçeriğe geç

Sivil İtaatsizlik Kitap Alıntıları – Kolektif

Kolektif kitaplarından Sivil İtaatsizlik kitap alıntıları sizlerle…

Sivil İtaatsizlik Kitap Alıntıları

Üstlenmeye hakkım olan tek sorumluluk, her zaman doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yapmaktır.
Herhangi bir yerde haksızlık yapılıyorsa her yerde adalet tehlikede demektir.
Bugünün şarlatanları mutlaka yarının kahramanları değildir, birçoğu yarın da dünün şarlatanı olarak kalacaklardır.
Hükümeti kararını değiştirmeye zorlayacak tek şey, meşruiyetini kaybetme riskinin ortaya çıkmasıdır.
Bir ülkenin geleneksel kurumları artık çalışmıyor ve otoritesini gün geçtikçe yitiriyorsa, olağanüstü bir durumun varlığı tartışmasız hale gelmiştir.
Bazen toplumun hak ettiği düzeyde eğitimi alacağı söylenir. Eğer böyleyse vay halimize.
Yöneticinin Tanrı’nın temsilcisi olarak görüldüğü toplumlarda, tebaanin sadece dilemek hakkı vardır. Bunlar dileklerini iletebilirler, ancak reddedilme durumunda karşı çıkamazlar.
Başlangıçta atılan adımın cılız olması hiç önemli değildir: iyi yapılan bir şey ebediyen yapılmıştır, kalıcıdır.
27 Mayıs 1995 tarihinde küçük bir grubun girişimiyle başlatılan
ve hal1 sürdürülen eylem izinsiz olarak yapılmaktadır. Bu anlamda sivil itaatsizliğin yasadışılık unsurunu içinde barındırmaktadır. Kayıp yakınları ve onları destekleyenler bütün yasal yolları denedikten sonra, başka çareleri kalmadığı için bu yola başvurmuşlardı. Bu anlamda eylemleri yasadışı, ancak tartışılamayacak düzeyde meşrudur.
Yasadışı, ama aleni ve gidişatı hesaplanabilir bir eylemdir yapılan. Eylem hem açık biçimde örgütleniyor, hem de kamuoyunun algılayabileceği bir biçimde yapılıyor. Açıklanan hedef, her cumartesi günü yarım saat oturma eylemidir ve buna hep sadık kalınmaktadır. Hedef açıklandığı, herkes tarafından bilindiği halde, binlerce polisle Beyoğlu’nun kontrol altına alınması sadece ve sadece devletin şiddetin dilinden başka bir dili bilmemesinin çarpıcı bir örneğini oluşturuyor.
Sivil itaatsizlik, haksız bir uygulamaya karşı bütün yasal yollar
denendikten sonra girişilen yasadışı bir eylemdir. Ancak yasadışı
eyleme girişmek ilke olarak yasadışı örgütlenmeyi ya da eylemi savunmak anlamına gelmez. Bu yola ancak sonuç getirecek yasal yollar denenip tüketildikten sonra başvurulur.
Sivil itaatsizlik, şu ya da bu ölçüde adil ilişkilerin hüküm sürdüğü demokratik bir sistemde ortaya çıkan ciddi haksızlıklara karşı, yasal imkanların tükendiği noktada son bir çare olarak başvurulan, kendisine anayasayı ya da toplumsal sözleşmede ifadesini bulan ortak adalet anlayışını temel alan, şiddeti reddeden, yasadışı politik bir edimdir.
Rawls’ın adalet teorisinin temel ilkelerinden biri de adilanelik ilkesidir. bu ilkeye göre kişi ancak iki koşul altında bir kurumun kurallarına uymakla yükümlüdür.
1-kurumların adil olmaları
2-sorumlulukların kişinin özgür eyleminin sonucu olması yani kişinin özgür iradesi ile bu kuruma karşı sorumluluk üstlenip karşılığında bunun olanaklarından yararlanma hakkını kazanmasıdır.
bir zorlamanın sonucu olarak verilen sözler başından itibaren geçerli değildir.
devlet sadece etnik dini azınlıkları değil, farklı yaşam biçimleri olan fikri azınlıkları, farklı cinsel tercihleri olan azınlıkları da dikkate almak zorundadır.
Sivil itaatsizlik, çoğunluğa yapılan bir çağrı, gönderilen bir mesajdır. Bu çağrı toplumda kamusal (ortak) bir adalet anlayışının varlığını temel alır.
kamu vicdanı her dönem aynı şekilde başvurulabilecek bir sabit değer değildir.
sivil itaatsizlik eylemi, eylemcilerin başka çıkar yol kalmadığını hissettikleri anda başvurdukları bir zorunluluk eylemi, çoğunluğa, kamu vicdanına yapılan bir çağrıdır. eylemciler devleti protesto ediyor; Ancak bunu devletin alışkın olduğu dille yani şiddetin diliyle değil, barışın dili ile yapıyorlar. kendini esas olarak şiddete göre düzenlenmiş olan devlet barışın dili karşısında kekeliyor ve kışkırtmalara girişip eylemleri terörize etmeye çalışıyor ancak barışın dilini konuşanlar devletin bu kışkırtmaları ve zorbalıkları karşısında dillerinden ödün vermezlerse ve bu dili toplumun en geniş kesimlerine yaygınlaştırabilirlerse kazanan tüm toplum olacaktır. sivil itaatsizlik, farklı olana tahammülü savunan bir kültürün, daha adil bir siyasal yapının yaratılmasında yapıcı/ koruyucu bir işlevi üstlenecektir.
Türkiye Devleti hırçındır. duvara yazı yazan 15 yaşındaki çocuğu bile devlete karşı suç işleyenler kategorisine koyabilmekte ve atılan her adımı kendisine yönelik bir tehdit olarak algılayabilmektedir.
Sivil itaatsizlik, şu ya da bu ölçüde adil ilişkilerin hüküm sürdüğü demokratik bir sistemde ortaya çıkan ciddi haksızlıklara karşı yasal imkanların tükendiği noktada son çare olarak başvurulan, kendisine anayasayı ya da toplumsal sözleşmede ifadesini bulan adalet anlayışını temel alan, şiddeti reddeden yasadışı politik bir edimdir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kendinden emin her demokratik devlet, politik kültürünün zorunlu bir unsuru olduğu için, sivil itaatsizliği kendi yapısının ayrılmaz bir parçası olarak görür.
resmi bir ideolojinin egemen olduğu siyasal düzenlerin her zaman totaliter oldukları elbette söylenemez. ama demokrasiden oldukça uzak oldukları ve bir totalitarizm nüvesini içinde barındırdıkları evrensel bir gerçektir.
Sivil itaatsizlik, haksızlıklara karşı bütün yasal yolların tükendiği noktada kamu vicdanına çağrıyı amaçlayan bir eylem türüdür.
Sivil itaatsizlik eylemcisi, var olan anayasal düzenin temel ilkelerine ya da toplumsal sözleşmeye esastan bir itirazda bulunmaz. Tersine, bu temel anlaşmanın ilkelerinin çiğnenmesinden duyduğu kaygıyı dile getirmek için bu yola başvurur. Bu anlamıyla sivil itaatsizlik yasadışı ancak meşru bir eylemdir.
Salt çoğunluk prensibi (üzerinde oylama yapılamayan temel konular dışında) gerçekten de her zaman yeterli midir? Böyle bir prensip, dönüşü olmayan yani gelecekteki bir çoğunluk kararıyla da değiştirilemeyecek ve yanlış olmaları durumunda, herkes için ölümcül sonuçlar yaratabilecek vahim kararlar için de geçerli midir?
Amerika açısından önemli olan, Sovyet SS 20 füzelerine bir karşı güç oluşturmak değil, tersine nükleer bir düelloda düşmanın kafasını koparmak yolundaki inandırıcı tehdittir. Bu nedenle Amerikalılar Pershing 2 ve Marsch füzeleriyle ilgili hiçbir pazarlık girişimine ilgi göstermiyorlar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bugünün şarlatanları mutlaka yarının kahramanları değildir, birçoğu yarın da dünün şarlatanı olarak kalacaklardır.
Bir kural ihlalinin sivilliğinden, ancak gerçekleştirilen ihlal ve amaçlanan protesto arasında bir uygunluk varsa ve özellikle bu süreçte karşıtların ya da olayın dışındaki üçüncü kişilerin fiziki ve psikolojik bütünlüklerine zarar verilmiyorsa söz edilebilir.
~Günter Frankenberg~
Huzur ve düzenin sağlanmasından sorumlu otoritenin gözünde egemen olduğu söylenenlerin (präsumptives Souverän) demokratik iradesinin oluşum biçiminin soluk, yılgın ve dişsiz bir çehresi vardır.
*präsumptives Souverän: varsayımsal egemen
Demokrasilerde yaşayanların, yasalara itaat etmeleri gerekir; çünkü herkesin seçme hakkı vardır yolundaki argümana çok sık başvurulmasını nedeni budur. Ama tam da bu iddia; yani genel seçim hakkının ve serbest seçimlerin demokrasi için ve kamusal özgürlükleri kullanabilmek için yeterli olduğu tezi bugün eleştirinin çaprazlama ateşi altındadır.
Gönüllü birlikler parti değildirler; bunlar kısa süreli hedefler güden ve hedefe ulaşınca da dağılan örgütlenmelerdir. Sadece çabalarının sürgit başarısız kalması ya da hedefin çok önemli olması durumunda bunlar halkın içinde kendine özgü bir halk, hükümetin içinde bir hükümet oluşturuyorlar.
Her yenidoğanın reel durumu, örtük olarak kabulün belli bir biçimini; yani doğumu dolayısıyla otomatik olarak mensubu haline geldiği özel grupta büyük dünya tiyatrosunun sahneleniş kurallarına bir tür uyumu içerir. Hepimiz, gönüllü olduğunu kolayca söyleyemeyeceğimiz bir çeşit suskun uzlaşma sayesinde hayatta kalıyor, yaşamımızı sürdürüyoruz.
Değişim, insanlık durumuna içkin olan daimi bir şeyken, değişimin hızı böyle değildir ve ülkeden ülkeye, çağdan çağa büyük farklılıklar gösterir. Nesillerin gelip gidişleriyle kıyaslandığında, dünyanın değişimi o kadar yavaştır ki, dünya gelip konaklayan ve giden insanlara neredeyse durağan bir yurt sunar.
O halde sivil itaatsizliğin genel olarak kabul edilen, ikinci temel özelliği, barışçı yöntemleri kullanması, şiddeti dışlamasıdır. Böyle bir ilkenin mantıki sonucu ise, sivil itaatsizliğin devrim olmadığıdır. Yani devrimciden farklı olarak, sivil itaatsizlik eylemcisi var olan otoritenin genel çerçevesini ve hukuk düzeninin genel meşruiyetini kabul eder.
Unutulmamalıdır ki sıradan suçlu kriminal bir örgütün içinde de olsa kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder. Böyle bir kişi başkalarının rızasını almayı reddeder ve sadece ceza kurumlarının fiziki gücü karşısında boyun eğer. Sivil itaatsizlik eylemcisi ise genellikle çoğunluğa karşı muhalefet etse bile, bir grup adına ve grubun iradesine uygun olarak hareket eder. O kendisi için bir istisna oluşturmak ve bu arada yakalanmamak için değil, temel bir anlayış farkından dolayı yasaya ve iktidara karşı çıkar.
Sanki potansiyel suçlu -yani ancak ceza tehdidiyle suç işlemekten alıkonulacak insanların- sayısını tespit etmek için ülke çapında yapılmakta olan bir deneyi yaşıyor gibiyiz.
olayların yarısı polise bildirilmemekte ve polise bildirilen her dört olayın ancak birinde sanık yakalanmakta ve yakalananlara karşı açılan davaların yarısı ise düşmektedir.
Bir yurttaş olarak üstlenmeye hakkım olan tek sorumluluk, söz vermek ve verilen sözde durmaktır.
Kolay refah yolu ile meşakkatli barış yolu arasında bir çelişki varsa, meşakkatli barış yolunun önceliği vardır.
çünkü saplantılı fanatizm çoğunlukla çılgınlığın bir alametidir ve her halükarda rasyonel ve nesnel bir tartışmayı imkansız kılar.
İnsanlar gerçi alışılmış biçimde akıl danışır ve kafalarına yattığı sürece yöneticilerin direktifleriyle göre davranırlar, ancak eylemlerinin sorumlusu her zaman kendileridir. İnsan kendi sorumluluğunu üzerinden atıp, kusurlarının günahını başkasına devredemez. Bu politik ödev ve sorumluluklar konusunda var olan ve de demokratik bir anayasanın temel ilkeleriyle uyuşan her teori açısından geçerlidir. Bu teorilere göre otonom birey, ancak kendi davranışlarından sorumludur. Yasaya itaat etmemiz gerektiğine inanıyorsak, politik prensiplerimizle normal olarak bu sonuca vardığımız içindir.
Tahammülsüzler, adil kurumların olanaklarını bu kurumların varlıklarını sürdürmeleri için hiçbir şey yapmamalarına rağmen kullanmak isteyen kaçak yolculara benzetilebilir.
iktidarda olsa başkalarına asla tahammül etmeyecek bir grup, şu anda sahip olduğu sınırlı özgürlük nedeniyle protesto eylemine girişiyor ve eşit özgürlükler prensibini savunan toplumun adalet anlayışına başvuruyor.
sivil itaatsizlik açık biçimde militan eylemden ve engellemeden farklı, şiddete dayalı organize direnişten ise tümüyle uzaktır. Militan birey, örneğin var olan politik sistemle çok daha derin bir karşıtlık içindedir ve sistemi adile yakın ya da belli ölçüde adil olarak değerlendirmez. O, ya sistemin kendi temel ilkelerinden önemli ölçüde saptığına ya da yanlış adalet tasarımı üzerine kurulduğuna inanır. Militanın eylemi kendi ölçülerine göre vicdanidir, ancak onun çoğunluğun(ya da siyasi iktidar sahiplerinin) adalet duygusuna başvurmak gibi bir amacı yoktur; onların adalet anlayışlarını yanlış ya da etkisiz bulur. Bunun yerine militan organize yıkıcı eylemler ve farklı direniş eylemleriyle hakim adalet anlayışına saldırmaya ya da bir hareketi istenen doğrultuya yöneltmeye çalışır. Militan, yasa ihlalinin hukuki sonuçlarını üstlenmeye hazır olmadığı için cezadan kurtulmaya çalışır; çünkü böyle bir şey sadece güvenmediği güçlerin eline düşmek değil, aynı zamanda reddettiği anayasayı tanımak anlamına gelebilecektir. Bu anlamda militan eylem, yasaya sadakatin sınırları içinde değildir ve meşru düzene daha temelden bir karşı çıkışın ifadesidir.
Sivil itaatsizlik başka bir nedenle, yasaya karşı itaatsizliği, sınırları zorlama durumunda da olsa yasaya sadakat sınırları içinde ifade ettiği için de barışçıldır. Yasa ihlal edilir; ancak yasaya bağlılık, eylemin aleniliği, barışçı niteliği ve eylemcilerin eylemlerinin yasal sonuçlarını üstlenmeye hazır olmaları yoluyla ifade edilir. Yasaya saygı, çoğunluğa, yapılan eylemin vicdani ve samimi olduğunu, kamuoyunun adalet duygusuna hitap ettiğini kabul ettirmeye katkıda bulunur.
Devlete karşı itaatsizlikten dolayı alacağım cezanın maliyeti her açıdan, itaat etmem durumunda çekeceğim cezadan daha düşüktür. İkinci durumda kendimi daha yoksul hissederdim.
Benimle diğer insanlar arasında bir taş duvarın olduğunu, ancak benim kadar özgür olabilmeleri için onların önünde tırmanılması ya da yıkılması daha zor olan bir duvarın var olduğunu düşündüm. Bir saniye bile kendimi sınırlanmış hissetmedim ve duvarlar bana sadece taşla harcın boşuna harcanması gibi geldi.
Bir avukatın gerçeği, gerçeklik değil tutarlılık ya da kendi içinde tutarlı bir çözümdür.
Birini öldürecek adama verilmediği ya da silah satın almada kullanılmadığı sürece dolarlarımın nereye gittiği beni ilgilendirmiyor. Dolar masumdur, suçlanamaz; ancak beni esas ilgilendiren, uyruk olarak sadakatimin sonuçlarıdır.
Bir kısım ritüelleri yerine getirerek ve birkaç dua ile hiçbir risk üstlenmeden, virajsız ama anlamsız bir yolu takip ederek ruhsal selametlerini sağlayacaklarını umuyorlardı.
Ben zora maruz kalmak için doğmadım. Kendi usulüme göre nefes alacağım.
Benim özbenliğimi ele geçiremedikleri için gövdemi cezalandırmaya karar vermişlerdi; aynen, sinirlendikleri birine güç yetiremedikleri zaman onun köpeğini cezalandıran çocuklar gibi.
Peki vicdanlar yaralandığında, dökülen de bir tür kan değil midir? Hem de bu yaradan insanın gerçek insanlığı ve ölümsüzlüğü akıyor ve insan sürekli yinelenen bir ölüme gidiyor. Bugün ben bu kanın akışını görüyorum.
Sadece bir kağıt parçasını oy sandığına atmakla kalma, bütün gücünü, bütün etkini kullan!
Bu dünyaya, mutlaka onu içinde iyi yaşanacak biçimde değiştirmek için değil, iyi ya da kötü yaşamak için geldim. Bir insan her şeyi değil, ancak bir şeyleri yapmaya çalışmalıdır ve her şeyi yapamayacağı için de kalkıp kötü bir şey yapmamalıdır.
Başlangıçta atılan adımın cılız olması hiç önemli değildir. İyi yapılan bir şey ebediyen yapılmıştır, kalıcıdır.
Her durumda dikkat etmem gereken şey, lanetlediğim kötülüğün aracı olmamaktır.
Herhalde hükümetin kabullenemeyeceği tek saldırı, otoritesinin bilinçli ve aktif biçimde reddedilmesidir. Yoksa neden bu tür suçlar için böyle ölçüsüz cezalar öngörsün. Devlete dokuz kuruş kazandırmayı reddeden çulsuz, onu içeri atanların keyfi olarak belirleyecekleri bir süre için hapse tıkılır. Aynı adam, devletten doksan kez dokuz kuruş çalsa çok geçmeden serbest bırakılır.
Haksız yasalar vardır. Onlara memnuniyetle itaat mi edelim, yoksa değiştirme çabasına mı girelim? Değiştirmek istiyorsak, bunu başardığımız zamana kadar itaat mi edelim, yoksa derhal mi ihlale girişelim? İnsanlar bizdeki gibi bir rejim altında genellikle, yasaları değiştirmek için çoğunluğu ikna edebileceğimiz zamana kadar beklememiz gerektiğini düşünürler. Direnişe geçilmesi durumunda, bulunacak ilacın hastalıktan daha kötü olacağını söylerler.
İşlenen günah karşısındaki ilk yüz kızarmasını adamsendecilik izler. Önceleri ahlaka aykırı olan şey ahlakın konusu olmaktan çıkar ve kendimize kurduğumuz hayatın bir parçası haline gelir.
Birey, kendisi için talep ettiği, özsaygı ve ahlaki bütünlükten kaynaklanan hakkı başkasına da aynen tanımak zorundadır.
Vicdan her yerde apolitiktir.
Bir insanı haksız yere içeri tıkan bir yönetimde, onurlu her insanın olması gereken yer cezaevidir.
İktidar halkın elindeyse, bir çoğunluk yönetiminin oluşabilmesinin ve iktidarda kalabilmesinin pratik nedeni, bu çoğunluğun doğruyu yapması ya da azınlığa karşı adil olması değil, basitçe fiziki olarak en güçlü olmasıdır.
“Resmi bir ideolojinin egemen olduğu siyasal düzenlerin her zaman totaliter oldukları elbette söylenemez. Ama demokrasiden oldukça uzak oldukları ve bir totalitarizm nüvesini içinde barındırdıkları evrensel bir gerçektir.”
En iyi hükümet, hiç yönetemeyen hükmettir Eğer insanlar olgunlaşırsa, bir gün sahip olunacak hükümet böyle bir hükümet olacaktır.
Gandhi’nin ölümü nedeniyle Einstein şunları söylemektedir: Gelecek kuşaklar eti ve kemiğiyle böyle bir insanın yeryüzünde bir zamanlar var olduğuna çok zor inanacaklardır.
Gönülsüz bir kabul, mutlak bir retten daha yanıltıcıdır.
Farklı eğilimleri ortak bir hedefe yöneltme yeteneğini yitiren bir cemiyet, eylem yetisini de yitirmiştir.
Aykırılık uzlaşmayı içerir ve özgür bir devletin alametifarikasıdır; karşı çıkabileceğini bilen birey, karşı çıkmadığı zaman rıza gösterdiğini de bilir.
En radikal devrimcinin bile devrimden sonraki ilk günden itibaren tutuculaştığı herkesçe bilinen bir gerçektir.
Sivil itaatsizlik eylemcisi devrimciyle dünyayı değiştirme özlemini paylaşır ve onun yapmaya çalıştığı değişiklikler de çok büyük boyutlarda olabilir; bu tartışmada verilen şiddet karşıtlığının en büyük örneği Gandhi olayında olduğu gibi.
Sivil itaatsizlik kriminal itaatsizlikle eş tutulamaz.
Sivil itaatsizlik, yasaya itaatin sınırında yer alan bir nonkonformizm biçimidir.
Ancak bütün bu totaliter tezahürlere rağmen Türkiye Cumhuriyeti kendisini anayasal bir devlet olarak sunmakta, hükümet yasa ve anayasa dışı birçok eyleme rağmen, meşruiyetini bu anayasallığa, seçimlere dayandırmaktadır.
Neden bir öğretmenin masraflarını karşılamak için papazdan para alınmayıp da, papazın masrafları için öğretmenden para alındığını kavrayamıyordum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir