Attila İlhan kitaplarından Sırtlan Payı kitap alıntıları sizlerle…
Sırtlan Payı Kitap Alıntıları
&“&”
Hayatın şuuruna varıp, dedi, yaşadığının şuuruna varamaması gibi! Sabah-akşam sağ olduğumuza şükredip, yine hayatımızı çarçur etmiyor muyuz?
Nerdedir is, yanmış kuru üzüm ve tütün kokan ‘düşmandan kurtarılmış’ İzmir’inde, kordonboyundan denizi seyreden, muzaffer ve genç miralay? Bütün bunlar, nerdeler? Ne oldular?”
Yahu bu ihtiyarlık ne rezilliktir !?
Hesap kitap, sevabımıza besbelli, sırtlan payını kabul etmeyişimiz yazılacaktır. Lakin edemezdik, edersek ecdadın yüzüne bakamazdık.
Dışarda yalnız bir ney sesi kalmıştı, içli içli yakınan uslu bir ney: bir çalgı sesinden çok, yapraklardan süzülerek uçsuz bucaksız uzay boşluklarina yükselen yankılı bir serzeniş, insanın ölüm karşısındaki çaresizliğini dile getiren vahim bir sitemdi bu; yeryüzündeki konukluğun, mevsimlerin dönme dolabıyla acıdan tatlıya döne döne, günün birinde bitmesinden, her insanın içtenlikle duyduğu çaresiz isyanı yansıtıyordu.
…ölümü yakında hissetmek, insanı medeniyetle münasebetinden, tabiatla münasebetine kaydırıyor; ilk münasebetine yani…
Bu bizimkisi avuntu ama, olsun, herif ne demiş, söyle demiş, söyle, yalan da olsa hoşuma gidiyor: o hesap!
… insanı dişiyle tırnağıyla hayata bağlayan bireysel bir bencillik var ki, geleceğe ilişkin toplumsal düşlerle onu ortadan kaldırabilmek zor, hem çok zor…”
… doğanlarla ölenler aynı değil ki! Ben ölüyorum, benimle birlikte dünya da ölüyor, benim dünyam! Doğanların dünyası, benimle birlikte kaybolan dünyaya hiç benzemez. Hayatın sürüp gitmesi bana kaybettiğimi kazandırmaz, teselli olur ancak.”
…yahu yalnızım ! Azrail gelip çatmış, elimden bir şey gelmiyor !?
… hadi canım sen de ! Biz adam olmayız! "
…her sıkıntılı anında olduğu gibi, yabancı bir şehirde olmayı özlüyor: Amerika’ya, Kanada’ya, Almanya’ya gidip yerleşen az sınıf arkadaşı mı var? Akıllıymışlar canım, uygar bir çevre, güvenilir bir toplumsal düzen içinde yaşıyorlar hiç olmazsa, devlet ve insanlar sözlerinde duruyor: ne böyle on beş-yirmi yılda bir hayatı kökünden sarsan değişiklikler, ne gündelik hayatta insanların akıl almaz dönekliği, ikiyüzlülüğü!
En anlayamadığı şey, yaşlı hastalarındaki politika tutkusu!…
Hay Allah, yahu biz bunlar için mi harbettik????
…. imparatorluğun naaşından, her biri arslan payını kendisi almak istiyor, aşikar bir şey: onlar arslan payını alıp, bize sırtlan payını bırakacaklar, karınlarını çatlayasıya doldurduktan sonra, beğenmediklerini!.. Peki, biz buna müstehak mıyız? Bu mülk ki, ecdadımızın olmuştur ve bizim mülkümüzdür ve biz ki mülkün arslaniyız, bu zillete boyun eğecek miyiz? Meselenin aslı, esası budur kardaşım Ferid, gerisi teferrüat! Onların her biri, İngilizi, Fransızı, Amerikanı, nasıl arslan payını istiyor, sırtlan payina riza göstermiyorsa, bu mülkün sahib-i aslisi olmakla, biz de öyle arslan payına sahip çıkacak, sırtlan payına tenezzül etmeyeceğiz.”
Ne zaman yeni bir takvim görsem, ölümüm belki bu takvimdeki günlerin birinde olacak düşüncesi beni perişan eder.
–… ah Suat ah! Siz şimdiye kadar çok şey yapıldığını mı sanıyorsunuz: kat’edilen mesafe, çekilen ıstıraba nisbetle hiç değerindedir.
— …. bu ülkeyi iki yüz senedir aydınlar batırır, halk, canını süngüsüne takıp kurtarır, işin aslı bu!
–….teoriyle pratiği dengeli ve rabıtalı bir şekilde yürütmek diye bir şey varsa. son yetmiş beş yılda Türklerin yapamadığı budur. Ya teorisi olmayan aksiyonlar yapılmış ya da aksiyonu olmayan teorilerin girdabında boğulmuşuz.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Bizdeki faşizm, yönetimi tekeline almış bürokratların, gizli sadizmidir.
– … siz hiç parmağınızın altında bir nabzın durduğunu farkettiniz mi? Ben ettim: değişen hiç bir şey yokmuş gibi göründüğü halde, nabız durur, bir hastanın değil bir cesedin bileğini tutmaya devam edersiniz.
Alaturkayı sevmem, tiksinirim. Ne yaparsınız ki kanımıza işlemiş, en Avrupalı görünenlerimiz, en kibar pavyonlarda, gecenin bir saatinden sonra çiftetelli oynuyorlar! …
…. – her akşam, hayat karşısındaki gücümüzü bize bir kere daha duyurmalı, bir öncekine oranla kendimizi daha güçlü hissetmeliyiz. Geçen günü, benden bir şey alıp götürmüş saymıyorum,giden odur, ondan bir çok şey alıp kalansa benim. Akşam, bana göre zamanın insanlara mağlubiyeti!
Piyasada artık gelmeyeceği tahmin edilen malların fiyatları devamlı yükselmektedir.
Anadolu’da Yunanistan demek, yangın demektir."
Düzeni hep bir taraftan kurarken, öbür taraftan bozuyoruz, neden?
Bir aslan sırtı için en tahammül edilmez yük merhamettir."
…ha göreceksin, nasıl çıkacaktır bu dediğim, yaz bir kenara: paranın açmadığı kilit yoktur!
Her yangın mülkün bir parçasını alıp götürüyor. Kaybedecek neyimiz kaldı ki?"
Her neslin lstanbul’u ayrı … Bizimkisi çoktan kayboldu, şimdi kaybolmakta olan sanırım sizinkisi… İşin hakçası aranırsa, insanlar zamanlarının şehirleriyle birlikte kaybolmalı; yoksa her değişim başka bir hicran oluyor …
…biz, mutlakiyet, meşrutiyet, cumhuriyet hepsini gördük. Lakin bakıyorum, Kemal Paşa’nın sağlığındaki birkaç yıl istisna edilirse, şöyle rahat bir nefes alamamışız hiç. Düzeni hep bir taraftan kurarken, öbür taraftan bozuyoruz.; acaba neden?
İnsan ölümün şuuruna belki varır, lakin öldüğünün şuuruna, asla! Hayatın şuuruna varıp, yaşadığının şuuruna varamaması gibi! Sabah akşam sağ olduğumuza şükredip. yine hayatımızı çarçur etmiyor muyuz?
… ihtiyarlık bir rezillikse, hastalık üç misli ! Hele ihtiyarlıkta yatağa düşmek…
…karanlık bahçelerde öyle yalnız unutulmuş, altın sırmalı mavi bir kuşcağıza gönül vermek çok mudur?
Padişah bir kaç dokunaklı kelam edip &‘Memleket yanarken Yıldız yangınının esamisi mi okunur?’ demiş galiba! Elbette okunmaz, vatan herşeyden önce gelir amma, neden öyleyse işgalin yayılmasına boyun eğip, mitingleri yasak eder., bu yetmezmiş gibi bir de Kemal Paşa’yı geri çağırırlar…
… felaketin sebeb-i aslisi siyasettir !
…insanlar fani, her şey beyhude!"
… yok," diyor, "Böyle narin bir kadını, güvercin sever gibi, şahadet parmağının sırtıyla seveceksin."
Savaşta ölüm olasılığının yüksekliği, hatırlamayı başlı başına bir ömür değerine yükseltiyor.
İnsan, bir ömürde kaç hayat yaşıyor?…
Ne zaman yeni bir takvim görsem, beni şu düşünce perişan eder: derim ki, ölümüm belki takvimdeki bu günlerin birisinde mukadderdir, ama acaba hangisinde?..
Siz şimdiye kadar çok şey yapıldığını mı sanıyorsunuz: kat’edilen mesafe, çekilen ıstıraba nisbetle hiç mesafesindedir.
İktidarı dışa bağlı bir iktisadın mutemet adamlarına bırakacaklar. Bırakacaklar da laf mı, şu hükümete baksanıza, bıraktılar bile: israf bahanesiyle sınai yatırımların durdurulması, buna mukabil ticaret burjuvazisinin şikayetlerini önleyecek tavizler verilmesi neden, işte bundan!
Ankara’nın hilafeti ilgası, şüphesiz muasır bir devlet olmamızı temin ediyor.
Teoriyle pratiği dengeli bir şekilde yürütmek diye bir şey varsa, son yetmiş beş yılda Türklerin yapamadığı budur.
Her akşam hayat karşısındaki gücümüzü bize bir kere daha duyurmalı, bir öncekine oranla kendimizi daha güçlü hissetmeliyiz! Geçen günü, benden bir şey açıp götürmüş saymıyorum, giden odur, ondan bir çok şey alıp kalansa, benim. Akşam, bana göre, zamanın insanlara göre mağlubiyeti!"
Bazı şeyler ancak bazı kimselerle konuşulabiliyor…
Düzeni hep bir taraftan kurarken, öbür taraftan bozuyoruz, neden?
İnsan ölümün şuuruna belki varır, lakin öldüğünün şuuruna, asla!
…
Hayatın şuuruna varıp yaşadığının şuuruna varamaması gibi!
…
Hayatın şuuruna varıp yaşadığının şuuruna varamaması gibi!
Böyle berbat bir yerde yaşayıp, bunalmamak olası mı?..
…ha göreceksin, nasıl çıkacaktır bu dediğim, yaz bir kenara: paranın açmadığı kilit yoktur!"
En anlayamadığı şey, yaşlı hastalarındaki politika tutkusu!
Aşk haliyle bir beladır, bir belayı azim, hele gönül bir zalime meyil verdiyse, yandı Kerem’in arpa tarlası gibi: sadakatı, ahmaklığı tefsir olunur, sevmekteki ısrarıysa, istihzaya mevzu teşkil eder!
İhtiyarlık ve rezillikse, hastalık üç misli! Hele ihtiyarlıkta yatağa düşmek, düşman başına! Allah insanı elden ayaktan düşürmesin!"
Uyanıkken bile, kuruntuya kapılıp aynı yerde, olmayan sancıların depreştiğini varsaymıyor muydu bazen?
Babasının selamlığı velveleye vererek anlattığı Plevne Savaşı öyküleriyle hiç ilgilenmiyordu. Var mıydı yok muydu kitaplar, geç saatlere kadar okumak, defter aralarına, kitap kenarlarına &‘manzumeler’ karalamak!..
Karanlık bahçelerde öyle yalnız unutulmuş, altın sırmalı mavi bir kuşcağıza gönül vermek çok mudur?
Vatan her şeyden önce gelir amma, neden öyleyse işgalin tevsiine boyun eğip mitingleri yasak eder, bu kifayet yetmezmiş gibi, Kemal Paşa’yı geri çağırırlar?
Piyasada artık gelmeyeceği tahmin edilen malların fiyatları devamlı yükselmektedir.
Her yangın mülkün bir parçasını alıp götürüyor. Kaybedecek neyimiz kaldı ki?"
Kadıköy mitinginden bir gün önce işgali protesto amacıyla okullar kapatılmış, bu defa üç bine yakın &‘muallim ve muallime,’ Darülfünun’da toplanıp ant içmişti: İzmir Türk kalacaktır!"
…Anadolu’da Yunanistan demek, yangın demektir."
İçi kıyılıyor hep: anlaşılmaz bir yerinde, önemli bir damar çatlamış, gizli gizli kanıyor.
Hiç iyi değilim, göğsümde münasebetsiz bir sancı…"
Halk coşkun değil, devrime gereğince ilgi göstermiyor."
Güney Amerika ülkelerindeki hükümet darbeleriyle, alay eder dururuz. Amerika Doğu Akdeniz’e ayak basalı, bizim buraları oralara dönmedi mi? Biliyorsunuz, Menderes düşürülmeseydi, iki ay sonra Rusya’ya gidecekti, blöf yapıyordu belki ama, tehlikeli bir blöf! Onun hükümetini deviren, yani kendi hükümetine başkaldıran cuntanın, ihtilal sabahı Nato’ya ve Cento’ya bağlı olduğunu ilan etmesi nasıl iç bulandırmaz ?
…
– Dış müdahaleyi önlemek içindi bu!
– Hayır, bence müdahalenin kendisiydi. Sonrası bunu göstermiyor mu : Menderes’e kullandırılmayan Amerikan kredisi cunta hükümetine açılmıştır. Ayrıca Washington, Türkiye’ye bir milyar hibe ediyor. Neden? Kara gözümüze mi aşık ?
…
– Dış müdahaleyi önlemek içindi bu!
– Hayır, bence müdahalenin kendisiydi. Sonrası bunu göstermiyor mu : Menderes’e kullandırılmayan Amerikan kredisi cunta hükümetine açılmıştır. Ayrıca Washington, Türkiye’ye bir milyar hibe ediyor. Neden? Kara gözümüze mi aşık ?
Şeker piyasasında son dört-beş gün zarfında ehemmiyetli değişiklikler olmuştur. Harumero Vapuru ile getirilen 110 vagon şeker buna sebep olmuştur. Vapurun gelişi ile başlayan fiyat düşmeleri üzerine endişeye kapılan tüccar, bu mallardan 30-40 vagon kadar şekeri derhal transit suretiyle Kafkasya’ya satmıştır. Bunun üzerine düşüş durmuş, tekrar artış başgöstermiş ve cumartesi günü 48 kuruş olan şeker pazar günü birden 56 kuruşa fırlamıştır.
‘Ticaret-i Umumiye Mecmuası
Haziran 1335 (1917)’
‘Ticaret-i Umumiye Mecmuası
Haziran 1335 (1917)’
İnsanı dişiyle tırnağıyla hayata bağlayan bireysel bir bencillik var ki, geleceğe ilişkin toplumsal düşlerle onu ortadan kaldırabilmek zor, hem çok zor…
Her sıkıntılı anında olduğu gibi, yabancı bir şehirde olmayı özlüyor: Amerika’ya, Kanada’ya, Almanya’ya gidip yerleşen az sınıf arkadaşı mı var? Akıllıymışlar canım, uygar bir çevre, güvenilir bir toplumsal düzen içinde yaşıyorlar hiç olmazsa, devlet ve insanlar sözlerinde duruyor.. Ne böyle onbeş yirmi yılda bir hayatı kökünden sarsan değişiklikler ne gündelik hayatta insanların akıl almaz dönekliği ve ikiyüzlülüğü!
Sonradan, sabahın ilk saatlerine kadar içini dolduran mutluluğu hatırladıkça, kendinden utanacaktır. Garip bir utançtır bu, benzese benzese, saldırıda yitmiş şehidin karavanasını, saldırıdan sonra paylaşırken duyulan utanca benzer, yarısı gerçek utançsa, yarısı sağ kalmış olmanın bencil mutluluğudur.
İmparatorluğun naaşından herbiri arslan payını kendisi almak istiyor, aşikar bir şey. Onlar arslan payını alıp, bize sırtlan payını bırakacaklar, karınlarını çatlayasıya doldurduktan sonra, beğenmediklerini!! Peki biz buna müstehak mıyız? Bu mülk ki, ecdadımızın olmuştur ve bizim mülkümüzdür ve biz ki mülkün arslanıyız, bu zillete boyun eğecek miyiz? Meselenin aslı esası budur kardaşım Ferid, gerisi teferruat! Onların her biri, İngilizi, Fransız, Amerikanı, nasıl arslan payını istiyor, sırtlan payına rıza göstermiyorsa, bu mülkün sahib-i aslisi olmakla, biz de öyle arslan payına sahip çıkacak, sırtlan payına tenezzül etmeyeceğiz.
.. solcu aydınlar, istihsalde ve kültürde, müstahsil ve ameleyle birleşmedikçe hakiki bir inkılabın objektif şartları doğmayacaktır. Vardığım netice bu!
Hülasa, insan ölümün şuuruna belki varır, lakin öldüğünün şuuruna asla!
İhtiyarlık bir rezillikse, hastalık üç misli! Hele ihtiyarlıkta yatağa düşmek, düşman başına! Allah insanı elden ayaktan düşürmesin!