İçeriğe geç

Şirin Portağal Ağacım Kitap Alıntıları – José Mauro de Vasconcelos

José Mauro de Vasconcelos kitaplarından Şirin Portağal Ağacım kitap alıntıları sizlerle…

Şirin Portağal Ağacım Kitap Alıntıları

&“&”

Çünkü herkes papyonlu şair olmak için doğmuyor.
“Zaten herkes, her zaman,her konuda haklı.
Haklı olmayan, bir ben varım.”
“Canın yanmış,gülümsemişsin.
Kimse anlamamış.”
Şunu unutma, fazla fedakarlık, fazla vefasızlık getirir.
Canın yanmış , gülümsemişsin .
Kimse anlamamış."
– Biliyor musun, insanları öldürüyorum Portuga.
+ Bunu nasıl yapıyorsun Zeze?
– Onları unutarak.
Onu düşünmekten kendimi alamıyorum, şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi."
Uyuyalım, insan uyudu mu her şeyi unuturr..
“Totoca, çocuklar emekli midir?”
“Ne?”
“Edmundo Dayı hiçbir şey yapmadan para kazanıyor. Çalışmasa da belediye ona her ay para ödüyor.”
“N’olmuş yani?”
“Çocuklar da hiçbir şey yapmazlar, bütün gün yiyip uyur, üstüne bir de anne babalarından para alırlar.”
İçimde şakıyan kuş uzaklara uçmuştu.
Ben şuna inanıyorum
sevgi insana her şeyi yaptırabilir,
bir de sevgisizlik…
“Herkes her zaman haklı. Bense, hiçbir zaman.”
Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.
Kalbimiz kocaman olduğu sürece sevdiğimiz her şey içine sığar.
Yeni ev, yeni bir hayat ve basit umutlar, basit umutlar.
Sevginin ne olduğunu gerçekten keşfedeli beri, bütün sevdiklerimi sevgiye boğuyordum.
&”Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek.&”
Bir gün Dindinha bana, sevincin yürekte ışıldayan bir güneş olduğunu söylemiş, güneşin her şeyi mutlulukla aydınlattığını belirtmişti. Bu doğruysa, benim iç güneşim de şimdi her şeyi güzelleştiriyordu…
Ne var ki, bir şeyin eksikliğini duyuyordum:beni kendime getirecek, belki insanlara, onların iyiliklerine inandıracak önemli bir şeyin eksikliği.
Ve öyle korkunç bir acı vardı ki bu gözlerde, ağlamak istese bile ağlayamazdı.
Seneler geçti, sevgili Manuel Valadres. Bu gün kırk sekiz yaşındayım ve bazen kendimi hasrete öyle kaptırıyorum ki hâlâ çocuk olduğumu zannediyorum. Her an ortaya çıkıp bana sinema yıldızı kartları ya da misketler getireceksin sanki. Hayatın şefkatli yanını sen bana öğrettin, sevgili Portuga. Bu gün çocuklara misketler ve kartlar dağıtmaya çalışan benim, çünkü şefkat olmayınca hayatın bir değeri kalmıyor. Şefkat göstermek beni bazen mutlu ediyor, bazense yanıltıyor, ki bu ikincisi daha sık oluyor. O günlerde, yani beraber geçirdiğimiz günlerde, henüz hiç duymamıştım, uzun yıllar önce bir Budala Prens’in gözlerinde yaşlarla bir sunağın önünde diz çöküp ikonlara sordu şu soruyu; KÜÇÜCÜK ÇOCUKLARA HER ŞEYİ NEDEN ANLATMAK GEREK?" Hakikaten sevgili Portuga, bana her şeyi çok erken anlattılar. Hoşça kal!
Uyuyalım, insan uyudu mu her şeyi unutur.
“Önemi yok.”
Tam tersine, çok önemliydi.Öyle üzgündüm ki, o kadar büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım ki, o an ölmeyi istedim..
İnsanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa? Bir şey demedim.Bilmiyorsa bunu ona öğretmeyecektim.
Onlar sevmeyi yan yana olmak sanıyor.
+Biliyor musun Portuga ben artık büyüdüm.
–Bunu nereden anladın Zeze?
+Eskiden göz yaşlarımı silerdim,şimdi beni ağlatanları.
Onu yüreğimde öldüreceğim,artık sevmeyerek… Ve bir gün büsbütün ölecek."
Bir kış sabretmişsin de tam çiçek açacakken dolu vurmuş gibi oluyor bazen hayat
“Ne var ki , bir şeyin eksikliğini duyuyordum : beni kendime getirecek , belki insanlara , onların iyiliklerine inandıracak önemli bir şeyin eksikliği.”
Evet, yapacağım bunu.Başladım bile.Öldürmek, Buck Jones’un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek…Ve bir gün büsbütün ölecek.
Dünya Tanrı’nın değil mi? Dünyadaki her şey Tanrı’ nın değil mi? Öyleyse çiçekler de Tanrı’nın…
Hayata uzaktan bakarak, ilgisizliğimde yitip gitmiş gibiydim.
– Biliyor musun, insanları öldürüyorum Portuga.
+ Bunu nasıl yapıyorsun Zeze?
– Onları unutarak.
Ne var ki, bir şeyin eksikliğini duyuyordum: beni kendime getirecek, belki insanlara, onların iyiliklerine inandıracak önemli bir şeyin eksikliği.
İnsan yüreğinin, bütün sevdiklerini içine alabilmesi için, çok büyük olması gerektiğini bilmelisin.
Tesadüflere ihtiyaç var, plansız ve zamansız gerçekleşen güzelliklere
…sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok.
Umrumda olan şeyler her geçen gün azalıyor…"
…hayatındaki bazı anların ne kadar acı olduğunu sen de keşfedeceksin.
Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın yüreğini paralayan ve sırrını kimseye anlatmadan birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbürüne çevirme cesaretini bile yok eden şeydi."
İnsanları çok sevmeyi sevmiyorum. Sevince hep ölmelerinden korkuyorum.
Büyükler bir takım masallar anlatıyorlar ve çocukların her anlattıklarına inandıklarını düşünüyorlar.
…her şeye yeniden başlamak güçtü.
Canın yanmış, gülümsemişsin. Kimse anlamamış."
Hayatta her şey geçer."
-Neden hiç mutlu değilsin Zeze ?
– Neden mutlu olmalıyım ?
– Çünkü dünyaya bir kere geliyoruz.
-İyi ki bir defa geliyoruz portuga.
-Neden ?
-İkinci bir hayatı kaldıramazdım.
Kimi insanların ölmesi ne kolaydı. Lanet bir trenin gelmesi yetiyordu. Benimse gökyüzüne gitmem ne kadar zordu."
Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum. Hem, küçük İsa herkesin söylediği, papazın ve din dersi kitaplarının an lattığı kadar iyi değil…"
Umrumda olan şeyler her geçen gün azalıyor..
Uzun uzun burnumu çektim.
“Olsun,onu öldüreceğim.”
“Ne diyorsun evladım sen, babanı mı öldüreceksin?”
“Evet,öldüreceğim. Çoktan başladım bile.Öldürmek derken öyle Buck Jones tabancasını alıp dan diye öldürmeyi kastetmiyorum. Öyle değil. Kastettiğim onu kalbimde öldürmek. İyiliğini istemekten vazgeçmek…
Hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına uğramıyorum.
Çabalarım boşunaydı. Bazen büyük insanları anlamak ne güç oluyordu!
Başımı eğdim ve Totóca’nın dediği gibi, yalnız zengin kişileri seven küçük İsa’yı düşündüm.
“Uyuyalım. İnsan uyudu mu her şeyi unutur.”
kalbimiz kocaman olduğu sürece sevdiğimiz her şey içine sığar."
&‘Umurumda olan şeyler her geçen gün azalıyor..’
“Çocukların yatma saati geldi” dedi.
Böyle söylerken yüzümüze bakıyor ama bu gece aramızda çocuk olmadığını biliyordu. Hepimiz büyüktük. Küçük küçük parçalarla, aynı üzüntüden payını alan büyük ve üzgün kişiler.
-…Neden benim gibi yapmayı öğrenmiyorsun?
+Sen ne yapıyorsun ki?
-Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum.
Bugün çocuklara misketler ve kartlar dağıtmaya çalışan benim, çünkü şefkat olmayınca hayatın pek değeri kalmıyor.
“Xururuca.”
“N’oldu?”
“Ağlarsam ayıp olur mu?”
“Ağlamak asla ayıp değildir, sersem. Niye ki?”
“Bilmem, henüz alışamadım. İçimdeki kafes bomboş kaldı sanki…”
&”Nen var Zeze?”
”Hiç. Şarkı söylüyordum.”
”Şarkı mı söylüyordun?”
”Evet.”
”Öyleyse ben sağır olmalıyım.”

İnsanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa? Bir şey demedim. Bilmiyorsa bunu ona öğretmeyecektim.

Sana veda etmeye geldim."
"Veda mı?"
"Ciddiyim. Görüyorsun, yaramazın tekiyim, dayak yemekten, kulağımın çekilmesinden usandım artık. Artık kimseye yük olmayacağım…"
Sanki yüreğim, boş bir kafes…"
– Sən niyə mənim kimi eləmirsən axı?
– Sən neynirsən ki?
– Heç kimdən heç nə gözləmirəm. Ona görə peşman da olmuram.
Hamımız böyük idik. Eyni kədəri balaca-balaca həzm eləyən kədərli böyüklər.
Birini sevmeyi bıraktığında içinde ölmeye başlar.
+Neden benim gibi yapmayı öğrenmiyorsun ?
– Sen ne yapıyorsun ki ?
+Kimseden hiçbir şey beklemiyorum . Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum .
Her şeyde sonuncu olmaya mahkumdum. Büyüdüğümde onlara günlerini gösterecektim. Amazon Ormanları’nın bir kısmını satın alacaktım ve göğe değen bütün ağaçlar benim olacaktı.
+Biliyor musun Portuge,ben artık büyüdüm.
+Bunu nerden anladın Zeze ?
+Eskiden göz yaşlarımı silerdim,şimdi beni ağlatanları.
Kimseden bir şey beklemiyorum.Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum."
_Biliyor musun, insanları öldürüyorum Portuga
_Bunu nasıl yapıyorsun Zeze?
_Onları unutarak.
İçimde şakıyan kuş uzaklara uçmuştu.
Büyükler birtakım masallar anlatıyorlar ve çocukların her anlattıklarına inandıklarını düşünüyorlar.
Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş atmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir