Rıfat Ilgaz kitaplarından Sınıf kitap alıntıları sizlerle…
Sınıf Kitap Alıntıları
rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez,
bu değirmen dönüyor ya
sorma nerden geldiğini suyunun!
kötürüm olmak işten değil.
kalktığın zaman tahtaya
yüzünün kızarması neden?
Ayağında sağlamca bir pabuç
sırtında bir ceket yok diye mi?
Ne var bunda sıkılacak,
utanmak bize düşer çocuğum!
Eğer çalışmadığın içinse,
bildiklerin sana yeter,
notun önceden verilmiş,
bilmediğin şahıs zamirleri olsun!
benim haylaz çocuklarım!
Sınıfın en devamsızını
bir sinema dönüşü tanıdım,
koltuğunda satılmamış gazeteler
Kitaplar suç ortağınız
Kötürüm olmak işten değil.
Kötürüm olmak işten değil.
ne yazlık gömlek var arkamızda,
ne modaya uygun bir ceket;
pabuçlar kıştan kalma,
üstümüzdekiler geçen yazdan.
fabrika düdüklerinden önce,
bu kör boğaz için mi bütün çilemiz!
Nasıl olsa kurtulmuyor
iki ayağımız bir pabuçtan.
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
kötürüm olmak işten değil.
kalktığın zaman tahtaya
yüzünün kızarması neden?
Ayağında sağlamca bir pabuç
sırtında bir ceket yok diye mi?
Ne var bunda sıkılacak,
utanmak bize düşer çocuğum!
sabah uykusunun
ve bir bardak ıhlamurun hasreti çekilir.
Bizim gayretimiz getirir de yazı
tadını başkaları çıkarır
Kimin için bırakmışız sıcak yatağı
fabrika düdüklerinden önce,
bu kör boğaz için mi bütün çilemiz!
kalktığın zaman tahtaya
yüzünün kızarması neden ?
Ayağında sağlamca bir pabuç
sırtında bir ceket yok diye mi ?
Ne var bunda sıkılacak,
utanmak bize düşer çocuğum !
Eğer çalışmadığın içinse,
bildiklerin sana yeter,
notun önceden verilmiş,
bilmediğin şahıs zamirleri olsun !
rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez,
bu değirmen dönüyor ya
sorma nerden geldiğini suyunun!
bir apartman dikersin Beyoğlu’na:
Emek Apartmanı .
Kiraları yüksek diye
kim açabilir ağzını,
sen tem eli 39’dan sonra attın.
Sonra genişletirsin yazıhaneyi
bir iki kâtip çalıştırır,
bir de muhasip tutarsın
Biri esmer, biri sarışın
iki daktilo alırsın yanına
Yalova’da geçirir yazları
kışın Uludağ’a çıkarsın,
sen de bilirsin para yemesini
alın teriyle kazandıktan sonra.
son tencere de çıksın bakırcılara,
gereği yok sana kabın kaçağın;
ilerde yeniden düzersin takımı
iğneden ipliğe kadar.
iki satır konuşmak için
hasretsin bir ahbap yüzüne,
bıçak açmaz dostların ağzım
değirmenci su derdinde
Yorgunluğu çıkarmak istersin
bir koltuk meyhanesinde,
kesen elvermez,
ne yaparsın, gün o gün değil
Bir kahveye sokarsın başını,
dolaşamazsın ya böyle soğukta
Temiz bir kahve çeker canın,
mis gibi nohut gelir burnuna,
sen eski tiryaki, gel de iç bakalım !
Duramazsın okumadan yeni haberleri,
gazeteler emeklilerin elinde
Vakit gelir radyo açılır,
dinle dinleyebilirsen!
Erkek müşteriler uğrar meyhane dönüşü,
bir sözle kestirip ajansı
plâkla Urfa havası çaldırır,
ne diyebilirsin,
paraya geçer hükmün!
Girecek değilsin ya belâya
tutarsın erkenden evin yolunu ;
hem altıda kalkacak adamın
işi ne, kahve köşelerinde!
hasretiz bol sirkeli salataya
henüz girmedi mutfağımızdan içeri
A yşekadın
Dilimiz bağlı geçiyoruz
manavların önünden,
ne karpuzun turfandası bizim ,
ne üzümün.
ne yazlık gömlek var arkamızda,
ne modaya uygun bir ceket;
pabuçlar kıştan kalma,
üstümüzdekiler geçen yazdan.
-Açık kalmasın da sırtımız
giyinmek bizim için değil
suyu içinde olsun
ev sahibi dışında,
zehir eder insana lokmasını
Sokakta kalmak istersen
kız da yüzüne karşı çek kapıyı
şimdiden hazırdır kiracılar
kesenin ağzını yerine göre,
hesapla kitapla işimiz yok.
Nasıl olsa kurtulmuyor
iki ayağımız bir pabuçtan.
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
kötürüm olmak işten değil.
sözde şarkı satarsın mahalle arasında,
Uyan Sunam’ı söylersin
apartmanlara karşı.
Şu kuyruksuz da olmasa
çekerdin acısını yalnızlığın.
İyi köpektir,
bir yediğiniz ayrı gider.
O da bilir senin kadar
peşine düşecek çöp arabasını.
ne hocadan azar işitirsin
çalışamadığın için,
ne başına kakanlar bulunur
yediğin ekmeği.
Hangi işe soktunsa burnunu
dikiş tutturamadın,
ne zormuş ekmek parası çıkarmak!
Macuncunun defini çaldın gündelikle
çabuk usandırdılar,
mani düzdün ketenhelvacıya, olmadı.
Küfecilik ettin, kıvıramadın,
incittin belini.
Silemezsin ne yapsan hayalinden
Hacı Bekir’in helvasını
ve Halep Kebabı’nı Rasim Usta’nın
Ne yatak bilirsin, ne yorgan,
ne ayağın çorap görür, ne sırtın ceket
Sünnetini bile unutmuştur Kızılay.
Belki karakol dolabından gayrı
bir çatı altına da sokmadın başını
Bilmem , neden ısınamadın şu bekçilere,
haksız mıdırlar, kendi mahalleleri dışına,
seni kovarlarsa?
Onlar da karışmazsa sana
unutursun neyin nesi olduğunu.
kendime göre karşılarken akşamı,
nane şekeri uzattı en tembeliniz
Götürmek istedi küfesinde
elimdeki ıspanak demetini
en dalgını sınıfın!
isterken adam olmanızı
çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
palto, ayakkabı yüzünden.
Kiminiz limon satar Balıkpazarı’nda
kiminiz Tahtakale’de çaycılık eder;
biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı,
tereyağındaki vitamini
ve kalorisini taze yumurtanın!
burnumuzun dibindekini görmeden
bulutlara mı karışmadık!
Hazan rüzgârı nda dökülmüş
hasta yapraklar a mı üzülmedik!
Serçelere mi acımadık, kış günlerinde
kendimizi unutarak!
giyinmek bizim için değil . ..
Bütün zorumuz boğazdan,
hasretiz bol sirkeli salataya
henüz girmedi mutfağımızdan i çeri
Ayşekadın
Dilimiz bağlı geçiyoruz
m anavların önünden,
ne karpuzun turfandası bizim,
ne üzümün.
Dudaklarınca ne anne, ne kardeş adı
yağan yağınura aldırmadan mahpuslar,
eğilerek yıkıntılar üstüne
insan arıyorlar, kurtaracak! ..
yağan yağınura aldırmadan mahpuslar,
eğilerek yıkıntılar üstüne
insan arıyorlar, kurtaracak! ..
giyinmek bizim için değil . ..
Bütün zorumuz boğazdan,
hasretiz bol sirkeli salataya
henüz girmedi mutfağımızdan i çeri
Ayşekadın
Dilimiz bağlı geçiyoruz
m anavların önünden,
ne karpuzun turfandası bizim,
ne üzümün.
Kitaplar suç ortağınız
Benim haylaz çocuklarım.
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım
Koltuğunda satılmamış gazeteler!
Rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez
Bu değirmen dönüyor ya
Sorma nerden geldiğini suyunun!
kötürüm olmak işten değil
burnumuzun dibindekini görmeden
bulutlara mı karışmadık!
Kulak dolgunluğu bellediklerini mi söylersin
Uyku sersemliği göz gezdirdiğin kitaptan
Aklında kalanları mı
Çalısmadın istediğim gibi
Ya komşunun suyunu taşıdın
Bekar çamaşırı yıkarken annen
Ya da beşiğini salladın kardeşinin
Gaz yoktu belki bu gecelik
Şişesi çatlamıştı lambanın
Karşılıksız kalacak sorularım demek
Ama vakti gelince senden öğreneceğim
Makarna verildigini karneyle
Bulgaryadan gelen kömür motorlarının
Yanaştığını Kumkapı’ya
Kulağına kar suyu kaçan toriklerin
Karaya vurduğunu Boğaz’da
Yaramasa da işimize, kahvenin
Kaça sürüldügünü el altından
Yaz ortasında bulursun
Hasta için olduktan sonra
Limonun en sulusunu
Mahalle kırılırken uyuzdan
Sen taşırsın kükürtü
Mısır Çarşısı’ndan
Kursağına girmese de bulursun
Yumurtanın en tazesini
Her derdine koşarsın mahallenin
İnsaflısını verem doktorunun
Dişçinin en ucuzunu
Sen salık verirsin komşulara
Bildiklerin de vardı fazladan
Kalayla çivi üzerine
Biraz daha kurcalarsam
Dökersin içyüzünü nalburların
Benim bilgili becerikli çocuğum
Derse kalktığın zaman
Yüzünün kızarması neden
Üstte başta yok diye mi
Utanmak bize düşer çocuğum
Çalışmadığın içinse
Bildiklerin sana yeter
Notun önceden verilmiş
Bilmediğin şahıs zamirleri olsun!
(1943)
Bir düşüncenin peşinde dolastirdim
Sokak sokak
Bu baş, bu eğilmez baş da öyle
Bazı sarhoş, bazı yorgun .
Her zaman bir yastığa hasret!
rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez,
bu değirmen dönüyor ya
sorma nerden geldiğini suyunun!
Yağan yağmura aldırmada mahpuslar,
Eğilerek duvarlar üstüne
İnsan arıyorlar, kurtaracak!!
Serçenin yuvasını düşünen şair!
İki ayağımız bir pabuçtan
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
Kötürüm olmak işten değil.
ne yazlık gömlek var arkamızda
ne modaya uygun bir ceket;
suyu içinde olsun
ev sahibi dışında,
zehir eder insana lokmasını
gidersin bir uygununa vaktin gelince.
sen Hanife’ nin türküsünü değil,
yine kendi türkünü söyle:
İndim dere beklerim
Vay benim emeklerim!
alınteriyle kazandıktan sonra.
ne atarsan bir kenara
gün geçtikçe koymakta üstüne;
rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez,
bu değirmen dönüyor ya
sorma nerden geldiğini suyunun!
yolladığımız selamlar da olmasa
çoktan yitirirdik izimizi.
Ne yapalım düşmüşüz kendi derdimize,
zor geliyor iki satır karalamak
kesenin ağzını yerine göre
hesapla kitapla işimiz yok .
Nasılsa kurtulmuyor
iki ayağımızı bir pabuçtan
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
sözde şarkı satarsın mahalle arasında,
Uyan Sunam ı söylersin
apartmanlara karşı.
Şu kuyruksuz da olmasa
çekerdin acısını yalnızlığın,
iyi köpektir,
dikiş tutturamadın,
ne zormuş ekmek parası çıkarmak!
En acı duyduğum olaysa, beni zincire vurmalarıdır. Düşünün ki bir şairi zincire vuruyorlar.
– Rıfat Ilgaz
Dr. Çetin Yetkin
Siyasal İktidar Sanata Karşı
Bilgi Yayınevi, 1970
kalktığın zaman tahtaya
yüzünün kızarması neden?
Ayağında sağlamca bir pabuç
sırtında bir ceket yok diye mi?
Ne var bunda sıkılacak,
– utanmak bize düşer çocuğum! –
Eğer çalışmadığım içinse,
bildiklerin sana yeter,
notun önceden verilmiş,
bilmediğin şahıs zamirleri olsun!
(1943)
derste kulak dolgunluğu
hatrında kalanları mi söylersin,
uyku sersemliği
şöyle bir göz gezdirdiğin kitaptan
aklına gelenleri mi?
burnumuzun dibindekini görmeden
bulutlara mı karışmadık!
Hazan rüzgâr ında dökülmüş
hasta yapraklar a mı üzülmedik!
Serçelere mi acımadık, kış günlerinde
kendimizi unutarak!
(1943)
Saat biri otuz beş geçiyor
Köpekler silkindi uykudan
Değişti birden manzara,
canlı cansız
devrildi ne varsa ayakta,
yok oldu insan emeği
Döküldü sokaklara insanlar
ölüler kaldı yerinde
Devres’ in üstünde bulutlar,
Havada yağmur ağırlığı
hükmünü gösterdi üç dokuzlar,
yüz tuttu havalar ısınmaya.
Tam kendini dinleyecek zamanın,
Yaşıyorum diyebilmek göğüs dolusu
Bir otuyum diyebilmek bu toprağın
Menekşe değil bir ardıç eğilmezliğinde
Özsuyunda üreme varolma tutkusu
Ne kimseye boyun eğme ne kula kulluk.
Güvercinler, gözleri umut yeşili
Gidemem ciğerlerim yetmiyor solumaya
Bu ayaklar benim değil ne zamandır.
Bir düşüncenin peşinden dolaştırdım
Sokak sokak
Bu baş, bu eğilmez baş da öyle
Bazı sarhoş ,bazı yorgun.
Her zaman bir yastığa hasret!
kesenin ağzını yerine göre,
hesapla kitapla işimiz yok.
Nasıl olsa kurtulmuyor
iki ayağımız bir pabuçtan.
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
kötürüm olmak işten değil.”
kalktığın zaman tahtaya
yüzünün kızarması neden?
Ayağında sağlamca bir pabuç
sırtında bir ceket yok diye mi?
Ne var bunda sıkılacak,
utanmak bize düşer çocuğum!
Eğer çalışmadığın içinse,
bildiklerin sana yeter, “