İçeriğe geç

Sinema ve Felsefe Kitap Alıntıları – Dücane Cündioğlu

Dücane Cündioğlu kitaplarından Sinema ve Felsefe kitap alıntıları sizlerle…

Sinema ve Felsefe Kitap Alıntıları

&“&”

Neden tüm hayatım sürgündeymiş gibi geçti? Bu sürgünü nasıl anlayacak, nasıl anlamlandıracağız?
Her şarkı söyleyişinde biraz daha ölüyor.
Ve söylediğim her şey nafile. Gerçek olan tek şey korku.Ve ben hastayım. Sorun nedir bilmiyorum. Hiç af var mı?
Soluğunda beklettiğin o ölümcül suskunluk, hırıltı ile nârâ arasında bir ton bulmaya çalışırken, gelmiyor içinden önden gidene seslenmek. Ardına bakmazsa seni nasıl görecek? Seslen ki seni beklesin!
Bak yine susuyorsun.
Hâlâ susuyorsun
Hep susuyorsun.
Şu nefse dünyalar yetmez niceliğin dünyasında. Bir anne dokunuşunun hayaline ne âlemler katledilir? Her fetih bir cinayete dönüşür, her insan bir kurbana.
Kim, hafızasının aynasında sadık akisler bulabilir?
Sadık, yani kendisini hiç çarpıtmadan, aynen, olduğu gibi yansıtan akisler.
Benperestlik, dünyaya geldiği anda insanoğluna musallat olan bir günahtır; kefareti ödenmesi en güç günah.
İnsan… katlanması çok zor ama, öleceğini bilen tek canlı! Trajedinin kökeninde de bu var, önceden bilmek.
Annenin sözünü dinle, ve sakın güneşe bakma! Güneşe bakmayı denersen, bu sefer seni suyla değil, kanla vaftiz ederler. Yahya gibi değil, İsa gibi.Tanrı korusun, bir daha günah bile işleyemezsin!
Bir çocuğun elinden şekerlemesini alırsanız, o hırsından geriye kalanları da fırlatır.
Zira insan, doğduğunda kamilen insan olarak doğmaz, bilakis eksik doğar ve öğrene öğrene insan olur, yani insan, insan olmayı öğrenir. Sevmeyi, acımayı öğrendiği gibi, dinlemeyi de, görmeyi de öğrenir. En nihayet seçmeyi. Tercih etmeyi. Hayır demeyi.
Sen de görmeyi öğrenebilirsin ey talib! Cemali. Güzeli. Güzelliği.
Ama bir koşulla, bedelini ödemek koşuluyla.Bedeli nedir, diye sorarsan, hem en söyleyeyim : Hak herkese değil,bazı insanlara cemali görme istidadı verir. Bu bir imtiyazdır, ve tabiatıyla her imtiyazın ödenmesi gereken bir bedeli vardır: cemale aşina olmayan gözlerin aksine çirkinden kolayca müteessir olmak. Güzeli tanımayanlar çirkinden etkilenmezler. Nasıl etkilensinler ki?Bakarlar ama görmezler. Görmeyi öğrenmeyi istersen ey talib, çirkine dayanacak gücün de olsun! Çirkine, yani günaha.
Eylemi ciddiye almanın adıdır günah!
Duyarlılığın. Dikkat ve titizliğin.
Takva’nın.
Yeter ki iste. Görmeyi nasıl öğrenebilirim, demekten utanma, ve görmenin öğrenilebilir bir keyfiyet taşıdığına inan. Dinlemek gibi. Tatmak, koklamak, dokunmak gibi.
Duyuların da kemali var. İstidadı (bilkuvve) olan herşeyin, kemalide vardır. İstidad, sahibine kendisini fiile çıkarması için yalvarır durur.Gerçekleşmek ister. Zuhura çıkmak, tahakkuk etmek için ummanlara salar zatını. Çıkamazsa, tahakkuk edemezse, sahibine ızdırab verir. Sırf zevalde kaldığı için, kemale eremediği için. Kabza yol açar. Sahibine dünyayı dar eder.
Tutku denilen hal de budur aslında. İstidadın kemalini taleb etmesi. Sahibini zorlaması. Amacına ulaşamadığında onu helak etmesi.Ferhad’a dağlan deldiren işbu istidaddır. Aşıklık istidadı.
Yaratıcı süreç dışarıdan gözlemlenemez. Yaşanması gerekir. Aksi takdirde hakikatle ilişkisiz yapay kriz sahneleri üretilir.
Aşk ve istidad biraraya gelmeyince yaratı olmaz. İrade ve kudret.Çelişkiyle yüzleşilmedikçe de ne aşk ortaya çıkar, ne de istidad!
Sinema rüya değil, bir tabir sanatı. Salt düşü anlatmaz, anlatırken yorumlar. Onu açıklığa getirir. Erbabı bilir, bir düşü aktarmakla onu yorumlamak arasında bir fark yoktur. Her aktarım bir yorumdur çünkü.Düşü gören daha onu aktarmaya başlamışken yazgı harekete geçer.Kader o anda ağlarını örer. Olacak olan olur. Unutmak en iyisidir çoğu zaman.
Çağımızda umudu canlı tutacak iki kaynak var. Hikmetin huzmelerini seyredebileceğimiz iki alan.Din ve Sanat.İkisi de umut verir. İkisi de gerçeğin sınırlarını aşar. İkisi de anlatının özünü kutsar. Bezirganların iştihasını uyandıran iki meyve bahçesi
gibidir din ve sanat.
Sanatın özü dolayımdır. Göstermek, teşhiretmek değil, aksine îma ve işaret etmektir. En azından bu nezahet ve nezaketi gözetmektir.
..Oysa Mustafa Kemal son nefesine değin hiç yalnız kalamadı, yalnız bırakılmadı. Hâlâda öyledir….
Âşık, zatı gereği, özü gereği âşık olandır. Özünde aşk olandır. Özü aşkla karılmış olandır…
Aşkı değerli kılan ne âşıktır, ne de maşuk. Her ikisini de önemli kılan, bizatihi, ikisinin de kendisinden pay almış olduğu aşktır.
Vazgeçmek, pişman olmak demek değildir. Hiçbir âşık, aşkından
pişman olmaz….
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Sorun insanda. Düşkün olan biziz bu yüzden. H epim iz. İnsanı tüketerek, zamanı tüketerek, vasıflarımızı, imkânlarımızı, haysiyetimizi tüketerek yaşayan bizler. Para için, iktidar için, zevk için…
Neden bir tek insanda bulabileceklerimizi bir sürü insanda aramakla uğraşır dururuz?

Bir kadında değil, bir sürü kadında. İşte niceliğin egemenliğinin insanı kavradığı o meş’um başlangıç noktası! Çoklukta yol bulmaya çalışmak, fetişe yönelmek, kesrete. Suretler havuzunda arınacağını sanmak, aşırı temaslar aracılığıyla hem de….

Kadınlık eski ihtişam ve kudretini kaybetmedi mi efendim?

&”Eski ihtişam ve kudretini kaybeden kadınlık değil, kadınlar! Asıl kadınlık bütün ihtişam ve kudretiyle ayakta! O hep ayakta! Çünkü mazhar-ı aşktır o!&”

Abdal, halini kötüden iyiye, batıldan hakka, zahirden batına değiştiren,yüzünü yerden semaya çeviren demektir. Toprakta yeşeren bilgiyi değil, bilakis toprağı yeşerten bilgiyi önem ser abdallar.
Hakikat, nefret tevlîd eder.
Yani, insan hakikatle yüzleşmekten hoşlanmaz. Hakikatle de, hakikatiyle de. Hakikate tanık olmanın yükü ağırdır çünkü. Öyle ki insan,bu tanıklık ânında, hakikatin kendini ezeceğini, çiğneyeceğini, nefsini bir hiç haline getireceğini hisseder. Daha doğrusu, zanneder.Tahammül gösteremez bu yüzden. Hakikatin yükünü taşımaktan kaçınır. Kendisini ve/veya olup biteni, aynen vehm ettiği gibi, arzu ettiği gibi algılamak, ve dolayısıyla, zannı nasılsa, o zannı öylece muhafaza etmek ister.
İnsan dış-dünyayla tanıştıkça yarılmaya başlar, hem de ortasından.Zihni ile dışındakiler arasındaki uçurumu farkeder birdenbire, için dekiler ve dışındakiler diye ayrılır dünyası. Zihin ve dünya diye. Bilinç ve gerçeklik diye. Ben ve o diye. Ben diye diye.
Cemil Meriç ne güzel söyler:
Kim, hafızasının aynasında sadık akisler bulabilir?
Sadık, yani kendisini hiç çarpıtmadan, aynen, olduğu gibi yansıtan akisler.
Antichristtek i kadın (modern kadın), üremeyi değil, salt zevki seçtiği için göz göregöre yavrusunu (geleceği) kaybetti; sonra da kendisini(şimdiyi). Lars gibi. Tıpkı bugünün sokağa fırlayan dindar kadını gibi,ya da yazı yazmanın şehvetinden yavrusunu pencerede unutan kadın gibi.Artık onların da geleceği yok! Çünkü artık sadece erkeklerin yaptıklarını yapabiliyorlar. Oysa bir zamanlar, kadınlar, erkeklerin yaptıklarını değil, yapam adıklarını yapabilirlerdi.
Ardında yüksek düşünce olmasa, yüksek sanat olur mu?
Olmaz!
Zenaati sanat haline getiren ardındaki düşüncenin yüksekliğidir.
Schopenhauer’ın dediği gibi, zeki erkeklerle güzel kadınların hasedi celbetmeleri için bir şey yapmalarına gerek yoktur. Hased balyozuna düçar olmak için mevcudiyetleri kâfidir. Hasud gözler fırsat bulduklarında onlan yiyip bitirirler.
Yazgı bize bizim istediğimizi değil, kendi istediğini verir.
Dikkat edilirse, dervişler, zikrederlerken hep sağdan sola doğru dönerler, kalp istikametine. Kalbe doğru. Aksi istikamete yönelmezler,sırf kalpten uzaklaşmamak için. Kalpten, yani insandan.Unutma o halde ey talib, seni senden, hakikatinden uzaklaştıran her ne ise, sen de ondan uzaklaş! Aynanda görmen gereken kendi zatın,iskeletin değil!
Hadi söyle, hiç kendi gönlünü tavaf ettin mi ey talib?
İşte sanatçı!
Tehlikeli ve tahripkâr, ama başkalan için değil, hep kendisi için. Her adımında biraz daha ölür, her nefes alışında biraz daha. Kendisine kıyması kaçınılmazdır. Mum alevinde yanan narin bir kelebek gibi. Elinde değildir, ölm ek zorundadır. Varlığın kokusunu içine çekebilmek, hakiatin derûnuna biraz daha dokunabilmek için. Tutkusu uğruna. Kendi rağmına…
Tutku.
İnsanın en bencil yanı. En bencil, yani en asil, en soylu. O ölçüde de en yıkıcı, en kıyıcı yanı.
Tutku. Yani aşk.Karşı konulamaz arzu. Cezbenin ta kendisi. Cezbenin ve cinnetin.Sahibini öldüren şevku iştiyak. Kelimelerden korkma, söyle, ne şevk u iştiyakı, insanın aklını alan hırs u ihtiras. Aklını alan, yani onu bir meczuba, bir mecnuna çeviren soylu hastalık. Peygamber hastalığı.Nedensiz ve acımasız. Biteviye esen, önüne kattığı herkesi, herşeyi sürükleyip götüren şedîd rûzigâr….
Ulaşılamayacak olanı arzulamak. Ulaşılamayacak olana doğru koşmak, kanatlanmak. Âşık olmak kısacası. Tutulamayacak olanı tutmaya çalışmak. Tutamamak. Sadece tutulmak. Ve dahi tutuklanmak. Bile isteye. Bile bile. Bedelini göze alarak. Seve seve.
Hakikatte ise sevgi elbette yaşamın özüdür…
Hakikatin yanında saf tutmanın bedeli, sanıldığı gibi, hakikat düşmanlarının eziyetlerine sabretmek değil, bizatihi hakikatin kendisine tahammül etmektir.
Tahayyül, arasokaklann ışıldağı. Tutunamayanların. Sıradışılann.
Güçlü bireylerin. Bu yüzden de felsefenin ve sanatın biricik bineği. Düzen ve dizge açısından düşünmenin de, hissetmenin de birer tehlike haline gelmesi kaçınılmazdır. Tarih boyunca iktidarlar kendi zayıflıklannın farkında olmuşlar, güçlü bireyselliklerin gelişmesine asla izin vermemişlerdir. İktidar aygıtının en tehlikeli hasmıdır tahayyül. Özgürlüğün eşiği.
Çaresizlerin yegâne tutamağı. Adına gerçek denen dev kafesten uçup kaçmanın. Devlet’ten. Toplum &‘dan. Kanun’dan. Düzen ve Dizge’den.Akıl ve Mantık’tan…
İnsana insan olm a çabası hep yasaklanmıştır. Daima. Tüm iktidarlarca. Ö teki’ne ihtiyacı olan her kurumca. Sözde akıl ve mantığın yasalarınca.
Ruh içeride kendisine isyan ettiğinde, akıl hemen dış-duyularla yardımlaşır ve onu ancak bu yolla denetim altına alır, tıpkı matematik bilimlerinde olduğu gibi.
KİMİN GERÇEĞİSİN SEN
-Bir tanık yoksa onun beni sevdiğini nereden bilebilirim?
-Eğer gerçekten sevdiysen, bir sualin bir önemi olmaz.
Ölmelisiniz, hiç değilse ölmeden önce
Gücü kendisinden çıkarsayabileceğimiz bir zayıflığa ihtiyacımız var; yani bize yaşam karşısında mütevazı olmayı öğretecek yenilgilere.
Bir mısra için bir divanı bitirmek…
Bir sahne için koca bir filmi bitirmek vakit kaybı değildir. Böylesi bir çaba yararsız değildir. Nitekim Sezen’in bir şarkısında geçen Yolun zorunu yürümüştüm ben tanıştığımız zaman" mısrası gerçekten yolun zorunu yürümüş olanlar için şarkının tümüne bedel değil midir?
Sanatçı sanatıyla konuşandır; sanatı hakkında konuşan değil.
Hasta, ağrının ve acının kendisine sahiptir, çokluk, o ağrının ve acının bilgisine değil. Doktor ise ağrının ve acının bilgisine sahip olandır, kendisine değil. İlki ağrıyı ve acıyı hissedip nedenini açıklayamazken, ikincisi ne acıyı, ne ağrıyı hisseder ama nedenini açıklayabilir.

Anlamak sanatçının hissesine düşer, açıklamaksa eleştirmenin.

Düşlerden mi söz ediyorsun, ölmeyi göze alacaksın o halde!
Hayal mi ediyorsun yıldızlara tırmanmaktan çekinmeyeceksin!,,
İnsana insan olma çabası hep yasaklanmıştır. Daima. Tüm iktidarlarca.
İzimi kaybettim ey yar, artık ben kendimi kendim bulamam!
Izimi kaybettim ey yar, artık ben kendimi kendim bulamam!
Bir mısra için baştan sona bir divanı hatmetmek.
Okuma, öğrenme, anlama, dinleme, görme, bir düzeyden sonra bu hali alır; almak zorundadır. Bir mısra için bir divanı, bir couple için bir senfoniyi dinlemek, bir filmi sadece bir sahne için seyretmek, bazılarına beyhude bir çabaymış gibi gelir. Zarara uğramış, zaman kaybetmiş gibi hissederler kendilerini. Oysa hiç de öyle değil. En azından benim için öyle değil.
Hayır, der, çünkü ağlamak yasak!
Ağlamak, yani hissetmek. Farklılaşmak, sürüden ayrılmak, hayallere kapılmak. Kısaca insan olmak.
Biz doğada ağlayan sakıncalı azınlığız.
Fakat bir tek tehlike var, Nerede duracağını çok iyi bilmek zorundasın.
Bir çocuğun elinden şekerlemesini alırsanız, o hırsından geriye kalanları da fırlatır.
Yaşamında yeni bir sayfa açmayı beceremeyenlerin en büyük hatası budur işte.
Geçmişlerinden ötürü bütün hayatlarını mahvetmeye çalışanların. Nasıl tevbe edeceklerini bilmeyenlerin.
1 + 1 = 1
Bir damla bir damla daha iki damla etmez, daha büyük bir damla eder.
Kırılmak istemiyorsan kimseye ayna olma..
Çok kitap okuma, iyi bir kitabı çok oku!
Güzel deyince aptalın aklına kadın gelir, kadın deyince abdalın aklına güzel .
Her şeye kadir olan Tanrı asla bir günahkârı terkedemez!
Kitaplar insanları mutsuz ediyor. Niçin?
Çünkü kitap okumak onları toplum karşıtı ,
anti-sosyal yapıyor.
İnanın ki kuyu sanıldığı kadar derin değil, sadece ipimiz kısa.
Günler, geceler… Asırlardır adı dudaklarımdan düşmediği halde neden bir defa da ben onun adımı andığını işitmem ?
İktidarların toplum adına bireye müdahalesi her defasında hayal ve hazzın yasaklanmasıyla sonuçlanır. Yarar ilkesinin lehine. İster istemez. Yaygın olarak olumlanan nesnel olandır. Objektivite. Toplumsal olanın meşruiyeti. Devlet ise en yüksek soyutlama. Para gibi. Aklın gücü. İkti­darın bedenden sıyrılınışı. Yargının. Tanımlamanın. Öznel olansa olum­suzdur. Kuraldışılıktır. Sıradışılık. Bireyin yazgısı, dolayısıyla duyguların. Karar verilemez olanın. Her adımda kestirilemez, ölçülemez, belirlenemez kalanın."
Mutluluğu nicelikte bulabileceğini sanmıştı.
İnanın ki kuyu sanıldığı kadar derin değil, sadece ipimiz kısa.
Unutma o hâlde ey talib, seni senden, hakikatinden uzaklaştıran her ne ise, sen de ondan uzaklaş! Aynanda görmen gereken kendi zatın, iskeletin değil!
Hadi söyle, hiç kendi gönlünü tavaf ettin mi ey talib?
Sonsuzluğa ve sınırsızlığa müştaktır tahayyül."
Övgülerle değil, eleştiriyle olgunlaşır insan.
İnsana insan olma çabası hep yasaklanmıştır.
Niçin şimdi benden vazgeçiyorsun, tam da sana ihtiyacım varken?
Gücü kendisinden çıkarsayabileceğimiz bir zayıflığa ihtiyacımız var; yani bize yaşam karşısında mütevazı olmayı öğretecek yenilgilere.
Bir mısra için baştan sonra bir divanı hatmetmek.
İnsanı, insanın tüm ızdırabını bir karede seyretmek, onlarca saatlik belgesellerden daha öğreticidir; elbette gerçekten bir şeyler öğrenmek isteyenler için.
Avuçta değil bellekte saklanan cam kırıkları.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir