İçeriğe geç

Simyacı Kitap Alıntıları – Paulo Coelho

Paulo Coelho kitaplarından Simyacı kitap alıntıları sizlerle…

Simyacı Kitap Alıntıları

&“&”

Seni seviyorum, çünkü bütün evren sana ulaşmam için işbirliği yaptı.’ –
Kendi yüreğini dinle. Yüreğin her şeyi bilir, çünkü Evrenin Ruhu’ndan gelmektedir ve bir gün oraya geri dönecektir.
Bir dəfə olan şey, ola bilər ki, daha heç zaman olmasın. Amma iki dəfə olan şey, mütləq üçüncü dəfə də baş verəcək.
İnsanlar gitmekten çok geri dönüşü hayal ediyorlar.
Sevirsənsə, kim istəsən ola bilərəsən. Sevirsənsə, nə baş verdiyini anlamaq qətiyyən lazım deyil, çünki hər şey bizim daxilimizdə baş verir, deməli, insan da küləyə çevrilməyə qabildir. Əlbəttə ki, külək ona kömək edəcəksə.
Yalnız bir şey həyata keçəcək arzuları imkansız edir – uğursuzluq qorxusu.
Ben gidiyorum," dedi. "Ve geri geleceğimi bilmeni istiyorum. Seni seviyorum, çünkü…"
"Hiçbir şey söyleme," diyerek sözünü kesti Fatima. "İnsan sevdiği için sever. Aşk’ın hiçbir gerekçesi yoktur."
Yeryüzündeki herhangi bir şeyin, her şeyin yaşamını anlatabileceğini biliyordu.
Biz qarşımızda necə xəzinələrin olduğunu heç zaman anlamırıq. Bilirsən niyə? Çünki insanlar, ümumiyyətlə, xəzinələrə inanmırlar.
İnsan sevince nesneler daha çok anlam kazanıyor.
Benim yalnızca şimdim var ve beni sadece o ilgilendirir. Her zaman şimdide yaşamayı başarabilirsen mutlu bir insan olursun.
İnsan bir şeye karar verdiği zaman, karar verdiği sırada hiç öngörmediği, düşünde bile aklına gelmeyen bir yöne doğru, şiddetli bir akıntıya kapılıp gidiyordu.
Bir düşü gerçekleştirme olasılığı yaşamı ilginçleştiriyor."
Her arama anı, bir karşılaşma anıdır.
Değeri bilinmeyen her lütuf felakete dönüşüyor.
Ben de herkes gibiyim. Dünya gerçeklerine oldukları gibi değil de olmalarını istediğim gibi bakıyorum.
Çarvadarın dediyi kimi, iki dəfə ölmək mümkün deyil… Fərqi varmı ki, bu, sabah, yaxud o biri gün baş verəcək? Bütün günlər yaşamaq, ya da ölmək üçün yarayar.
“Hayatınızı yaşanır kılan, hayallerinizin gerçek olma ihtimalidir.
Məhəbbət – sevdiyinin yanında olmağı tələb edir.
“Kim ve her ne olursa olsun, yeryüzünde insan, her zaman, dünya tarihinde başrolü oynar. Ve doğal olarak o bilmez bunu.”
Bir şeyi gerçekten istediğin zaman, arzunu gerçekleştirmeni sağlamak için bütün evren işbirliği yapar.
Değeri bilinmeyen her lütuf felakete dönüşüyor.
Yokuşu çıkan insanlara çay ikram etmeliyiz." dedi ona.

"Çay içebilecekleri bir yığın yer var", diye yanıtladı tüccar.

"Ama biz Kristal bardaklarda çay ikram edebiliriz. Bu sayede insanlar çayı çok beğenecekler ve kristal eşya almak isteyecekler. Çünkü insanları en çok etkileyen şey güzelliktir."

Seni seviyorum, çünkü bütün evren sana ulaşmam için işbirliği yaptı.
Sözcüklerin ötesinde bir dil var" diye düşündü. Sözcüklere gereksinim duymayan bu dili çözümlemeyi öğrenmeyi başarırsam, dünyayı kavramayı başaracağım.
Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için bir sebebim olmayacak."
Öyle zamanlar vardır ki, insan hayat ırmağının akışını değiştiremez.
İnsan sevdiği için sever, aşkın hiç bir gerekçesi yoktur.
Herkes kendi düşlerini aynı şekilde göremez. Kendince görür.
Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için bir sebebim olmayacak."
Gerçek simyacılar tanıdım," diye konuşmaya başladı Simyacı. "Laboratuvarlarına kapanıp altın gibi evrimlenmeye çalışıyorlardı; Felsefe Taşı’nı keşfettiler. Çünkü bir şey evrim geçirdiğinde, çevrede bulunan her şeyin evrim geçirdiğini anlamışlardı. Başkaları Taş’ı rastlantıyla buldular. Bunların yetenekleri vardı, ruhları öteki insanların ruhlarından daha uyanıktı. Bunlar pek azdır, hesaba katmak gerekmez. Son olarak kimileri de yalnızca altın ararlar; bunlar sırrı hiçbir zaman bulamadılar. Kurşunun, bakırın, demirin de gerçekleştirilecek kendi Kişisel Menkıbeleri olduğunu unutmuşlardır. Başkasının Kişisel Menkıbesine burnunu sokan kimse kendi Kişisel Menkıbesini kesinlikle keşfedemez."
Simyacı’nın sözleri bir beddua gibi yankılandı.
Eğilip bir kavkı aldı çölden.
"Burası eskiden denizdi," dedi.
"Bunu anlamıştım," diye karşılık verdi delikanlı.
Simyacı bir kavkı alıp kulağına dayamasını istedi ondan. Bunu çocukken birçok kez denemişti. Kavkıyı kulağına dayayınca deniz sesi duydu. Deniz her zaman bu kavkının içindedir, çünkü bu, onun Kişisel Menkıbesidir. Ve çöl tekrar dalgalarla kucaklaşıncaya kadar da onu asla terk etmeyecektir."
Kuran’ın yasası aç insanları doyurmayı buyurur.”
Her şey bir tek ve aynı şeydir,”
Sözcüklere gereksinim duymayan bu dili çözümlemeyi öğrenmeyi başarırsam, dünyayı kavramayı başaracağım.”
Artık yabancı bir dünya değildi burası, yeni bir dünyaydı.
Ve çöl sanki Simyacı’nın haklı olduğunu kanıtlamak istermiş gibi, yolcuların arkasında birden iki atlı ortaya çıktı.
Daha ileriye gidemezsiniz," dedi biri. "Şu anda savaş bölgesinde bulunuyorsunuz."
"Çok uzağa gitmiyorum," dedi Simyacı, atlıların gözlerinin içine bakarak.
Atlılar bir süre hiçbir şey söylemediler, sonra yolcuların yollarına gitmelerine izin verdiler.
Delikanlı olanları hayranlık içinde seyretmişti.
"Adamlara bakışınızla boyun eğdirdiniz," dedi.
"Gözler ruhun gücünü gösterir," diye yanıtladı Simyacı.
Kendi kararlarımı kendim almaya söz veriyorum,”
Bir şeyi gerçekten istersen, onu gerçekleştirmen için bütün Evren işbirliği yapar."
Daha katı olacağım ve bir insan bana ihanet ettiği için de artık kimseye güvenmeyeceğim. Kendi hazinemi bulamadığım için gizli hazine bulan herkesten nefret edeceğim. Ve bütün dünyayı kucaklayamayacak kadar küçük biri olduğum için, sahip olduğum az bir şeyi her zaman korumaya çalışacağım.”
Yürekler her zaman insanlara yardım ederler mi?" diye sordu Simyacı’ya.
"Yalnızca kendi Kişisel Menkıbelerini yaşayanlara yardım ederler. Ama çocuklara,
sarhoşlara ve ihtiyarlara da çok yardım ederler."
"Bu öyleyse tehlike olmadığı anlamına mı geliyor?"
"Bu yalnızca yüreklerin ellerinden geleni yaptıkları anlamına geliyor," diye yanıtladı Simyacı.
Simyacıyı arayan savaşçı, sıvıyla dolu bir kristal şişe ve tavuk yumurtasından biraz daha büyük, sarı renkli camdan bir yumurta buldu. Bu ne?" diye sordu savaşçı.
"Felsefe Taşı ile Ebedi Hayat İksiri. Simyacıların Büyük Yapıtı. Bu iksirden içen kimse kesinlikle hasta olmaz ve bu taşın küçük bir parçası herhangi bir madeni altına çevirir." Üç savaşçı, kahkahayla güldüler, Simyacı da onlarla birlikte güldü. Yanıtı çok eğlenceli bulmuşlardı. Bunun üzerine, iki yolcuya, eşyalarıyla birlikte gitmeleri için fazla güçlük çıkarmadılar. "Deli misiniz siz?" diye sordu delikanlı biraz uzaklaşınca. "Onu neden böyle yanıtladınız?" "Sana hayatın çok basit bir yasasını göstermek için: Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. Peki, neden bilir misin? Çünkü insanlar hazineye inanmazlar."
Evrenin Ruhu, bir düşü gerçekleştirmeden önce yol boyunca öğrenilen her şeye değer biçer. Bize karşı kötü duygular beslediği için böyle davranmaz. Düşümüzü gerçekleştirmemizin yanı sıra, ona doğru ilerlerken aldığımız dersleri de iyice öğrenmemizi ister. Ama insanların çoğunluğu, işte bu anda vazgeçerler. Çölün dilinde biz bu durumu şöyle tanımlarız: vahanın palmiyeleri ufukta görünmüşken susuzluktan ölmek.
Her arama anı, bir karşılaşma anıdır, dedi delikanlı yüreğine. Hazinemi aradığım sırada her gün pırıl pırıldı, çünkü her saatin, onu bulma düşünün bir parçası olduğunu biliyordum.Hazinemi ararken yolumun üzerinde öylesine şeyler keşfettim ki, bir çoban için olanaksız şeylere girişmek cesaretim olmasaydı bunlara rastlamayı kesinlikle hayal bile edemezdim."
Yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle. Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez. Çünkü araştırmanın her anı, Tanrı ve Sonsuzluk ile karşılaşma anıdır."
Bir şeyi gerçekten istersen arzunu gerçekleştirebilmek için bütün evren iş birliği yapar.
Delikanlı, çölde yol alırlarken yüreğini dinlemeyi sürdürdü. Onun kurnazlıklarını, onun hilelerini öğrendi ve sonunda onu olduğu gibi kabul etti. Bunun üzerine korkmayı bıraktı, geri dönme isteğini geride bıraktı, çünkü bir akşam yüreği, ona mutlu olduğunu söylemişti. Biraz şikâyet edecek olursam," diyordu yüreği, "bu yalnızca benim bir insan yüreği olmamdandır ve insanların yürekleri böyle olur. Ulaşmaya layık olmadıklarını ya da ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar. Dirilmemek üzere sona ermiş aşklar, olağanüstü olabilecek, ama olamayan anlar, keşfedilmesi gereken, ama sonsuza dek kumların altında kalan hazineler daha aklımıza gelir gelmez bizler, yürekler hemen ölürüz. Çünkü böyle bir durumla karşılaşınca ölümcül acılar çekeriz."
Bir düşü gerçekleştirme olasılığı yaşamı ilginçleştiriyor.
Yeryüzünde her insan, her zaman, dünya tarihinde başrolü oynar. Ve doğal olarak o bilmez bunu."
Yüreğim bir hain," dedi delikanlı Simyacıya, atlarını biraz dinlendirmek için durduklarında.
"Devam etmemi istemiyor."
"Ne âla," diye yanıtladı Simyacı. "Bu da yüreğinin diri olduğunu gösteriyor. Şimdiye kadar elde etmeyi başardığın şeyleri bir düşle değiş tokuş etmekten korkması kadar doğal ne var."
"Öyleyse neden yüreğimi dinlemek zorundayım?"
"Çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir."
"Bir hain olsa da mı?"
"İhanet, senin beklemediğin bir darbedir. Ama sen yüreğini tanıyacak olursan, sana baskın yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü onun düşlerini ve arzularını tanıyacaksın ve onları hesaba katacaksın. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece, kendisinden beklemediğin bir darbe indirmeyecektir kesinlikle sana."
Evrenin Ruhu’nu bizler besliyoruz ve üzerinde yaşadığımız dünya, bizim daha iyi ya da daha kötü olmamıza göre, daha iyi ya da daha kötü olacaktır."
Yüreğimizi neden dinlemeliyiz?" diye sordu, mola verdikleri akşam.
"Çünkü yüreğin neredeyse hazinen de oradadır."
"Yüreğim sıkıntılı, çalkantılı," dedi delikanlı. "Düşler görüyor, heyecanlanıyor ve bir çöl kızına âşık. Bana bir yığın şey soruyor, çöl kızını düşündüğüm zaman, geceler ve gündüzler boyu beni uykusuz bırakıyor."
"Ne âlâ! Demek ki yüreğin canlı. Onun söylediklerini dinlemeye devam et."
İnsan sevince, nesneler daha çok anlam kazanıyor."

Paulo Coelho / Simyacı

“Bütün kalbimizle bir şey istediğimiz zaman, Evren’in Ruhu’na daha yakın oluruz.”
Çölü anlamaya bile ihtiyacın yok. Bir tek kum tanesini seyretmen yeter; o zaman orada Evren’in bütün harikalarını göreceksin."
"Çölün içine dalmak için ne yapmalıyım?"
"Kendi yüreğini dinle. Yüreğin her şeyi bilir, çünkü Evrenin Ruhu’ndan gelmektedir ve bir gün oraya geri dönecektir."
Bilgeler, doğal dünyanın Cennet’in bir görüntüsünden ve bir suretinden başka bir şey olmadığını anladılar. Tek gerçek şudur ki, var olan bu dünya, bundan daha mükemmel bir dünyanın var olduğunun güvencesidir. Tanrı bu dünyayı, insanlar, görülen nesneler aracılığıyla manevi öğretileri ile bilgisinin mucizelerini anlayabilsinler diye yarattı. Ben buna Eylem diyorum."
Bir simyacı olduğum için Simyacıyım ben," dedi, yemeklerini hazırlarken. "Bu bilimi atalarımdan öğrendim, ki onlar da kendi atalarından öğrenmişlerdi. Ve dünyanın yaratılışından bu yana bu böyledir. O sıralar bütün Büyük Yapıt bilimi küçük bir zümrüdün üzerine yazılabilirdi. Ama insanlar basit şeyleri önemsemediler ve kitaplar, yorumlar ve felsefi incelemeler yazmaya başladılar. Üstelik en iyi yöntemi kendilerinin bildiklerini ileri sürmeye kalkıştılar."
Size neden Simyacı diyorlar?"
"Simyacıyım da ondan."
"Peki altın arayıp da bulmayı beceremeyen öteki simyacılar neden başaramıyorlar bu işi?"
"Altın aramakla yetiniyorlar. Menkıbe’nin kendini yaşamak istemeksizin Kişisel Menkıbe’lerinin hazinesini arıyorlar."
Bir tek öğrenme yöntemi vardır," diye yanıtladı Simyacı. "Eylem yöntemi. Bilmen gereken her şeyi sana yolculuk öğretti. Öğrenmen gereken bir tek şey kaldı."
Gizin sırrı şimdidedir.
“Aşk, Evren’in Ruhu’nu değiştiren ve geliştiren güçtür. İlk kez onun içine girdiğim zaman, kusursuz olduğunu sandım. Ama daha sonra onun, yaratılmış olan her şeyin yansıması olduğunu, onun da savaşları ve tutkuları olduğunu gördüm. Evren’in Ruhu’nu bizler besliyoruz ve üzerinde yaşadığımız dünya, bizim daha iyi ya da daha kötü olmamıza göre, daha iyi ya da daha kötü olacaktır. Aşk’ın gücü işte burada işe karışır, çünkü sevdiğimiz zaman, olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz her zaman.”
Yüreğin neredeyse hazinen de ordadır.
“Bir kere olan bir daha asla tekrarlamaz. Amma velakin iki kere olan mutlaka üçüncü defa da olacaktır.”
Dünyanın ruhu insanların mutluluğu ile beslenir. Ya da mutsuzluklarıyla, arzuyla, kıskançlıkla…
Evrenin ruhunu bizler besliyoruz ve üzerinde yaşadığımız dünya, bizim daha iyi yada daha kötü olmamıza göre, daha iyi yada daha kötü olacaktır. Aşkın gücü işte burada işe karışır çünkü sevdiğimiz zaman, olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz her zaman.
Değeri bilinmeyen her lütuf felakete dönüşür.
“Aşk nedir?” diye sordu çöl.
“Aşk, şahinin senin kumlarının üstünde uçtuğu zamanki şeydir. Çünkü sen, onun için yeşermiş bir kırsın ve hiçbir zaman avsız dönmedi senden. Senin kayalarını, kumullarını, dağlarını biliyor ve ona karşı cömertsin sen…”
Yüreğim acı çekmekten korkuyor
Ama her şeyden önce bir kadınım ben.
Gözler ruhun gücünü gösterir
“Başkasının Kişisel Menkıbesine burnunu sokan kimse kendi Kişisel Menkıbesini kesinlikle keşfedemez.”
Kendim için herhangi bir dileğim yok.
Seni seviyorum, çünkü bütün evren sana ulaşmam için iş birliği yaptı.
“Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. Peki, neden bilir misin? Çünkü insanlar hazineye inanmazlar.”
“Her gün, yaşamak ya da ölmek içindi.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir