İçeriğe geç

Simone de Beauvoir Aramızda Kitap Alıntıları – Julia Kristeva

Julia Kristeva kitaplarından Simone de Beauvoir Aramızda kitap alıntıları sizlerle…

Simone de Beauvoir Aramızda Kitap Alıntıları

&“&”

Kurtuluşu bir başkasında görmek, yıkılmanın en güvenli yoludur…
Canımı yakanlardan intikam almayı düşünmedim hiç Hayat benden daha yaratıcı…
Özgürlük asla verilmez, her zaman kazanılır."
Kederler düşüncelere dönüştüğünde bize acı çektirme gücünü yitirirler."
Suçlu bir toplumda suçlu olmak gerekir."
Çoğu zaman gerçekten yaşamaktan çok bir psikodrama oynadığımı sanıyorum."
.. mutluluğun modern anlamı" özgürlüktür.
Bu aralar daha çok kitap okumalıyım, yoksa onu özleyeceğim…
mutluluğun modern anlamı özgürlüktür.
sahte bir utangaçlığa ya da iki yüzlü bir meleksiliğe kaçmadan, yüzyılımızda kadınlarla ilgili özgürlükçü atılımların bedelinin, belki de diğerlerinden çok daha aşırılıkla, ölçüsüzlüklerle ve tarif edilemez hasarlarla ödendiğini kabul etmek gerekir.
Her bilinç bir başkasının ölümünü izler.
Arzulayan bilinç bulanıktır, çünkü bulanık suya benzer.
Kendi çevresine ve eğitimine karşı çıkan kadınlara tüm tarih boyunca dayatılan koşulları tahlil eden bu Fransız aydını, binlerce yıllık ataerkil ve eril tahakkümün ardından “ikinci cinsin” özgürleşmesini herkesten daha çok hızlandırmayı bildi.
“Kurtuluşu bir başkasında görmek, yıkılmanın en güvenli yoludur.”
Gerçekten ahlaklı bir insanın vicdanı rahat olamaz.
Beauvoir’a göre kendini “aşmayı” gerektiren özgürlükten bizzat kadınlar vazgeçme eğilimindedir.
Günümüz dünyasına bakarsak, kadınların eşitlik hakkı kabul edilmiş ve saygı görüyor olmaktan uzaktır. Kadın sünneti, Somali, Yeni Gine, Cibuti, Mısır’da kız çocuklarının yaklaşık %90’ının bedenine zarar vermeye devam ediyor ve Afrika’nın 15 kadar ülkesinde genelleşmiş bir uygulama olarak sürüyor. Yoksul ülkelerde eğitim ve kültüre erişim -açıkça cinsiyetçi inançlar ve kültürler tarafından yasaklanmamışsa- hâlâ kısıtlıdır. Doğum kontrol ve kürtaj hakkı genelleşmemistir. Çin’de ve Hindistan’da dişi ceninin alınması, bebek katliamları uygulanmaktadır.
Savaş silahı olarak sıklıkla şiddet ve işkence eşliğinde uygulanan kolektif ve kitlesel savaş tecavüzü eski Yugoslavya’da, Kongo Cumhuriyeti’nde ve Libya’da çok sayıda mağdur yaratmıştır. Tecavüzcüler tarafından, melezleştirme, toprağa el koyma amaçlı dayatılan hamilelikleri, bu kadınların kendi kabileleri tarafından işkenceye ve katliama maruz bırakılması ve çok sayıda intihar izlemiştir. Kadınlar, fuhuş ve insan ticareti mafyasının temel hedefi olarak görülüyorlar. Barış zamanında, erkek şiddetine dayalı tecavüz ve erken ölüm hangi ülkede olursa olsun yalanlanmıyor.
Sözde namus kuralı” nı dinle karıştıran "kutsal gelenek" adına küçük kız çocuklarına ve kadınlara baskı uygulayan bu totalitarizm üzerindeki suskunluğu bozmak acil hale gelmiştir. Gerçekten de ailenin ve kabilenin tamamen boyunduruğu altında olan, eğitimden, özgür iradeden yoksun bırakılmış küçük kız çocukları fiili olarak kabileler arası değiş tokuş nesnesi olarak araçsallaştırılmışlardır. Bunlar savaş ganimeti haline geldiklerin de, gangster-köktencilik onlara daha da korkunç bir kader hazırlar: ailelerinden kaçırır, rehin tutar, tacize uğrarlar, tüm gücü elinde tutan bir kocaya teslim edilmeden ya da satılmadan önce "erkekleri tatmin etmeyi" öğrenmek ve bir an önce regl görmelerini sağlamak için cinsel eğitim kamplarına gönderilirler. Yakın zamanda tüm bunlara ünlü "radikalleşme" de eklenir; Suriye’deki cihatçılarla evlenmeye aday dayanıksız genç kızlar bu duruma maruz kalırlar. Hiçbir ekonomik, hukuki ya da siyasi yaptırım uygulanmadığı gibi, bu cinsel şiddeti engellemek için hiçbir önlem de alınmamaktadır.
Zorla ve erken yaşta evlilikler Hindistan’da, özellikle Nepal’de, Bangladeş’te, Mozambik’te, Zambiya’da, Kamerun’un kuzeyinde, Boko Haram’la birlikte Nijerya’da çoğalmaktadır (diğerlerini saymıyorum): Şu anda hayattaki 700 milyonun üzerinde yetişkin kadın çocukken zorla evlendirilmiştir. Her sene 15 milyon kız çocuğu bu uygulamalardan mağdur oluyor.
Kadınları kendi özgürlüğünün aktörü olarak gören bu vizyon, bana öyle geliyordu ki, yalnızca Avrupa’nın modern bilincinin doğuşundan, özellikle de Fransız tarihinden, Matmazel de Gournay’nin, Théroigne de Méricourť’un, Stendhal’ın, Colette’in miraslarından ortaya çıkabilirdi. Fransız kültürüne hayranlığım bu vizyonla pekişti ve gerçekliğin maruz bıraktığı yalanlamalara her zaman bununla direndiğimi itiraf etmeliyim. Hatta günümüzde Çin’de ya da Iran’da kendi haklarını elde etmeye çalışan kadınların bu Avrupa hümanizminden, Aydınlanmacıların getirdiği sekülerlikten ve Beauvoir’a göre kendini aşmak olan özgürlükten etkilenmeleri gerektiğine inanıyorum.
İflah olmaz bir ateist olan Beauvoir…
Doğuran kadın illa ki iyi anne değildir, mükemmel annelerin birçoğu da doğurgan değildir.
Doğumunun 100. yılında benim önerimle verilmeye başlanılan Simone de Beauvoir Ödülü 2008’de İslamcı köktenciliğe karşı kadın hakları için mücadele eden Teslime Nesrin’e ve Ayaan Hirsi Ali’ye, 2009’da da İranlı şair Simin Behbahani’ye verilmiştir.
Gerçekliğin yalnızca bir fire olduğu derinliklerde yolculuk eder."
Kederler düşüncelere dönüştüğünde bize acı çektirme gücünü yitirirler"
“Kurtuluşu bir başkasında görmek, yıkılmanın en güvenli yoludur.”
&”Hayat hem kendini geliştirmek hem de kendini aşmaktır. Eğer bir şey sürekli aynı durumda kalıyorsa, o zaman yaşamak sadece ölmemektir.&”
“Kurtuluşu bir başkasında görmek, yıkılmanın en güvenli yoludur.”
Savaş silahı olarak sıklıkla şiddet ve işkence eşliğinde uygulanan kolektif ve kitlesek savaş tecavüzü eski Yugoslavya’da Kongo Cumhuriyeti’nde ve Libya’da çok sayıda mağdur yaratmıştır. Tecavüzcüler tarafından, melezleştirme, toprağa el koyma amaçlı dayatılan hamilelikleri, bu kadınların kendi kabileleri tarafından işkenceye ve katliama maruz bırakılması ve çok sayıda intihar izlemiştir. Kadınlar fuhuş ve insan mafyasının temel hedefi olarak görülüyorlar. Barış zamanında erkek şiddetine dayalı tecavüz ve erken ölüm hangi ülkede olursa olsun yalanlanmıyor.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Zorla ve erken yaşta evlilikler Hindistan’da , özellikle Nepal’de, Bangladeş’te, Mozambik’te Zambiya’da, Kamerun’un kuzeyinde, Boko Haram’la birlikte Nijerya’da çoğalmaktadır (diğerlerini saymıyorum): Şu anda hayattaki 700 milyonun üzerinde yetişkin kadın çocukken zorla evlendirilmiştir. Her sene 15 milyon kız çocuğu bu uygulamalardan mağdur oluyor.
Günümüz dünyasına bakarsak, kadınların eşitlik hakkı kabul edilmiş ve saygı görüyor olmaktan uzaktır. Kadın sünneti Somali, Yeni Gine, Cibuti, Mısır’da kız çocuklarının yaklaşık %90’ının bedenine zarar vermeye devam ediyor ve Afrika’nın 15 kadar ülkesinde genelleşmiş bir uygulama olarak sürüyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 18 Aralık 1979’da 34/180 karar kabul edilen ve 3 Eylül 1981’de yürürlüğe giren Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yok edilmesi sözleşmesi"nin ilk maddesi "ayrımcılığın" ne anlama geldiğini şöyle tanımlar: "Siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel veya diğer alanlardaki kadın ve erkek eşitliğine dayalı insan haklarının ve temel özgürlüklerin, medeni durumları ne olursa olsun kadınlara tanınmasının, kadınların bu haklardan yararlanmalarını veya kullanmalarını engelleme veya hükümsüz kılma amacını taşıyan ve bu sonucu doğuran cinsiyete dayalı herhangi bir ayrım, dışlama veya kısıtlamadır."
insanın hedeflemesi gereken en yüce amaç özgürlüktür: her amacın değerini sadece o temellendirebilir. Özgürlük asla verilmez, her zaman kazanılır.
Urdu dilinde acıyla sınanmak" anlamına gelen adınızı duyduğumda, büyük Fransız yazar Marcel Proust aklıma geldi: Sevgili Malala Yusufzay, p bize "Kederler düşüncelere dönüştüğünde bize acı çektirme gücünü yitirirler." diye öğretti. "Kederle sınanan" siz bugün okula gitmek ve özgürce yaşamak isteyen tüm kadınların tanıdığı ve hayranlık duyduğu bir genç kızsınız.
Çin ne cennet ne cehennemi andıran bir karınca yuvasıdır; hayvani bir varoluşun umutsuz döngüsünü kıran insanların insanı bir dünya inşa etmek için zorlu bir mücadele verdikleri dünyevi bir bölgedir.
Beauvoir ona Paris’e Sartre’ın yanına döneceğini söyler, çünkü onu ilgilendiren yazmak ve düşünebilmektir. Algren bu anlaşmaya kesinlikle dayanamaz ve Algren bu ilişkiyi bitirdiğinde Beauvoir çok yaralanacaktır. Ama şehvetli çift ve kadın doğurganlığı mutluluğundan vazgeçecek olan Beauvoir’ın kendisidir.
20. yüzyılda feminizmin üç evresi vardır: Süfrajetler, Simone de Beauvoir ve 68 Mayıs’ndan sonra yeni özgürleşmeler ve yeni çıkmazlar.
Elbette, o dönemde kadınların içinde bulunduğu tarihsel koşullardan, ondan önce de, doğum kontrol hapı ve kürtaj hakkı için hiç görülmemiş bir cesaret sergileyen mücadeleler yoluyla, bu tekrarlanan anneliklerden, doğum sırasında ölen annelerden, yasal olmayan kürtajlardan özgürleşmek demektir. Bunu hatırlatmak gerekiyor, çünkü birçok genç bunu düşünmüyor. Beauvoir anneler için mağdur edici, çocuklar için de mağduriyetin taşıyıcısı bu anneliği reddetti.
Savaş silahı olarak sıklıkla şiddet ve işkence eşliğinde uygulanan kolektif ve kitlesek savaş tecavüzü eski Yugoslavya’da Kongo Cumhuriyeti’nde ve Libya’da çok sayıda mağdur yaratmıştır. Tecavüzcüler tarafından, melezleştirme, toprağa el koyma amaçlı dayatılan hamilelikleri, bu kadınların kendi kabileleri tarafından işkenceye ve katliama maruz bırakılması ve çok sayıda intihar izlemiştir. Kadınlar fuhuş ve insan mafyasının temel hedefi olarak görülüyorlar. Barış zamanında erkek şiddetine dayalı tecavüz ve erken ölüm hangi ülkede olursa olsun yalanlanmıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir