İçeriğe geç

Sıkıyönetim Kitap Alıntıları – Albert Camus

Albert Camus kitaplarından Sıkıyönetim kitap alıntıları sizlerle…

Sıkıyönetim Kitap Alıntıları

&“&”

Ben Tanrı’nın adını ağzıma aldım mı yargıç? Bilakis, O ne diyorsa doğrudur, ne yapıyorsa yeridir derim, atarım altına imzamı. Hem biz de kendi çapımızda yargıcız şurada. Kitaplardan okudum öğrendim, Tanrı’nın kurbanı olmaktansa, suç ortağı olmak yeğmiş insana. Sanmam ki O’nun başının altından çıksın olan biten. Şu insan evladı başladı mı cam çerçeve indirmeye, kafa göz kırmaya, yüceler yücesi Tanrımız bile daha dünkü çocuk kalır yanında.
Labelê helbet her fikir hewcedarîya xo averşîyayîş esto.
Ruhun kütle birimi her yerde aynıydı: Avrupa. Ancak bir meşgale içindeyken görülebilen belirsiz bir avarelik. Kadın, çocuk, konfor hasreti. Ve aralarda yine sil baştan gramofon. Rosa, hadi gidiyoruz Lodz’a, Lodz’a, Lodz’a… ve gel benim aşk çardağıma… Yıldızımsı bir pudra ve tül kokusu, uzaklardaki varyete ve Avrupa cinselliğinin buğusu.
Olmaz, bu dünyanın sana ihtiyacı var. Kadınlarımıza ihtiyacı var, ona yaşamayı öğretecek. Biz erkeklerin elinden hiç gelmedi, hiç gelmeyecek ölmekten başkası.
Yüreğinde merhamete yer olmayanlardan fazla kimin ihtiyacı vardır ki acınmaya?
Katıl koyun sürüsüne! Dayanacak gücün varsa kokuya!
Ben de korkuyorum fakat devadır insana korkusunu haykırmak! Haykırın, yel yanıt verecektir sesinize!
-Varoluş nedeniniz?
+Bir bok anladıysam anamın orasını ısırsınlar.
-Hangi sebepten ötürü yaşamakta olduğunuzu belirtmeniz gerekiyor.
+Ne sebebi be! Sebep mi uydurayım havadan!
-Buyurun duydunuz! Yazın oraya başkadı beyefendi, ilgili şahıs sebepsiz yere var olduğunu beyan etmiştir.
Suyu bulandırmakta bilakis fayda vardır, biraz alışsınlar bakalım. Ne kadar az anlarsa, o kadar çok itaat eder bunlar.
..diz çökün ki kurulsun kainatın düzeni darağaçlarınin dik açısında, mesken olsun bu topraklar mülayim ölülere,
Halktık bir zamanlar, şimdi dönmüşüz sürüye.
Ne kadar az anlarsa, o kadar çok itaat eder bunlar
Mecburdur İnsan evladı mutlu olmak için başkasının canını yakmaya. Adalet bunu emreder bu dünyada.
Sancısı ağır olur her değişimin.
Susmak haksızlık karşısında, kaybetmek demektir zeytin ekmeği ve yaşama hakını !
Ekmeğinize sahip çıkmak için dahi yenmeye mecbursunuz bugün korkunuzu !
Başkaldırmasın diye insanoğlu açlığın acısını, ayrılığın ıstırabını yaşattığınız ona. Zulmettiniz insanlara, zamanlarını çaldınız, derman bırakmadınız ; sırf bulamasınlar diye öfkelenecek vakti ayağa kalkacak kuvveti!
Adalet acı çekenlerden, bağrı yananlardan, umut edenlerden yanadır. Sabahtan akşama para sayanlardan, servetine servet katanlardan yana olmaz.
Gayemiz odur ki, herkes aynı dilden konuşsun fakat bir kul dahi anlamasın ötekini.
BN. YAZMAN (halka doğru inerek) –
Allah, Allah, gören de devrim var sanacak!
Oysa, siz de biliyorsunuz ki, devrim falan
yok. Hem sonra, halk yapmaz devrimi, çoktan modası geçti bu işin. Devrimin başkaldıranlara ihtiyacı yoktur. Bugün artık polis yetiyor her şeye, hatta hükümetleri devirmeye. Ayrıca, çok daha iyi değil mi böylesi? Böylece, birkaç iyi kafa onun yerine düşünür, kendisine yetecek mutluluğu saptarken, halk da oturup keyfine bakabiliyor.
Ekmeğinizden ve umudunuzdan olmak istemiyorsanız, yırtıp atın varoluş belgelerinizi, yazıhanelerin camlarını kırıp korku kuyruklarından çıkın, özgürlüğü haykırın göğün dört bir yanına!
Ey kutsal başkaldırı, canlı reddediş, halkın
onuru, çığIığının gücünü ver şu ağzı tıkaçlı
insanlara!
Makinanın gacırdamaya başlaması için tek bir adamın korkusunu yenip başkaldırması yetmiştir. Makina tümden durur demiyorum elbet. Ama gacırdamaya başlar, kimi zaman da durur tabii.
Başkaldırmasınlar diye açlığın ve ayrılığın acısını verdiniz insanlara. Kollarını kanatlarını kırıyor, öfkelenecek vakit ve gücü bulamasınlar diye hem zamanlarını, hem güçlerini yutuyorsunuz! Dilediğiniz kadar sevinebilirsiniz, oldukları yerde tepiniyorlar artık! Çokluklarına rağmen. tıpkı benim gibi yapayalnızlar. Hepimiz ötekilerin korkaklığından ötürü yalnızız. Ama tıpkı onlar gibi köleleştirdiğiniz, onlarla birlikte aşağıladığınız ben, yine de bir hiç olduğunuzu, göz alabildiğine uzattığınız, göğü bile karartan gücünüzün aslında yalnızca bir gölge olduğunu, öfkeli bir rüzgarın onu bir saniyede silip süpüreceğini söylüyorum işte. Her şeyin rakama ve formüle dökülebileceğini sandınız! Ama bütün bu döküme yaban gülünü, gökteki yıldızları, yazın ışıyan yüzleri, denizin gümbürtüsünü, sabırların taştığı anlarla insanların öfkesini katmayı unuttunuz!
Saklamıyorum ki kusurumu, gerekirse bütün dünyaya haykırabilirim onu. Ama, bütün yoksulluğuma rağmen kusurların tenden, suçlarınsa yürekten geldiğini biliyorum.
Tükürürüm senin yasana. Hak da benden yana, sevdiklerinden ayrılmak istemeyenlerin, bağışlanmayı bekleyen suçluların, onurlarına kavuşmak isteyen pişman olmuşların hakkı! Evet, tükürürüm senin yasana.
Eskiden bir halktık, şimdiyse sürüyüz! Eskiden şölene çağrılırdık, şimdiyse ya karakola, ya da yargıca götürülüyoruz!
Hayır, şaraptan başka, yeryüzündeki hiçbir şeye inanmam. Gökteyse inandığım bir şey yoktur.
Kitaplarda, Tanrı’nın kurbanı olmaktansa, suç ortağı olmanın çok daha yarar sağladığını okudum.
Ölüm de yaşam kadar değerlidir; insanoğlu, başkalarını yakmakta kullanılacak ateşin odunudur.
Hep bir şeyler kalır geriye.
Her şey devam etmemeye devam eder.
Bırakma beni…
İnsanın görevi, sevdiğinin yanında olmaktır.
Sıkı dur."
Erkekler fikri sevgiye yeğ tutar.
Var elbet bir adalet, midemi bulandıran bir adalet.
Hiç kimse öldüğüne sevinme hakkına sahip değildir
Çılgınlar ölür elbet. Ama sonunda, geri kalanlar ergeç kurtulur! Geri kalanlarsa kurtarılmaya değmez.
Hiç kimse mutlak güce sahip kılınacak kadar erdemli değildir.
Arıyor, arı­yor, bir türlü bulamıyorum şu senin özgür insanlarını. Nerdeler acaba?
İnsan başkasına zarar vermeden mutlu olamaz. Böyledir yeryüzü adaleti
Başkalarıyla uğraşmaktan vazgeçersen, sen de iyi yaşarsın.
Azıcık düşünsen. Güzel şeydir yaşamak.
Tiksinirim sizin o basit sevinçlerinizden. Parasız pulsuz özgür olunacağını sanan insanların yaşadığı şu ülkeden de öyle.
Zeytin ekmek insana yaşama sevinci veriyor. Elimizdeki ne denli az olursa olsun, canımızla birlikte bunu da yitirmekten korkuyoruz!
Ah, yalnızlık, ah!
Ben sevgimi taşımaya bakıyorum! Bir de dünyanın acısını yüklenemem!
Ölürsen, sehi koynuna alan toprağı bile kıskanacağım!
Erkekleri kadınlara yeğlerim, onlardan yanayımdır hep.
Oylama özgürdür der. Yani, hükümeti destekleyen oylara özgürlük içinde verilmiş gözüyle bakılır. Ötekilere gelince, seçme özgürlüğünü kısıtlayacak gizli engelleri de ortadan kaldırmak üzere, seçim bölgesinde oy kullanmayanların sayılmayan oyların üçte biriyle denkleştirilmesi demek olan yeğleme yöntemiyle geçersiz ilan edilir.
Ölmekten utanıyorum.
Bütün yoksulluğuma rağ­men kusurların tenden, suçlarınsa yürekten geldiğini biliyorum. Aşk ateşiyle yapılanlara olsa olsa acınır.
YARGIÇ – Ben yasalara sözleri için de­ğil, yasa oldukları için hizmet ederim.
DIEGO – Peki, ya yasa suçsa?
YARGIÇ – Yasa halinde gelen suç, suç olmaktan çıkar.
Şimdi artık karşı çıkamıyorlar, ama sessizlikleri diş gıcırtısını andırıyor! Dağıtın hepsinin ağzı­nı burnunu! Ağızlarına birer tıkaç sokun ve
hepsi her gün aynı şeyi tekrarlayana, yani istediğimiz gibi iyi birer yurttaş olana dek
hep aynı lafları edin onlara!
Suçsuzuz biz! Suçsuzluk nedir bilir misin, ey cellat, suç­suzluk!
Eskiden bir halktık, şimdiyse sürüyüz! Eskiden şölene çağrılırdık, şimdiyse ya karakola, ya da yargıca götürülüyoruz!
Talihsiz insanları ekmeksiz bıraktıktan sonra, ne şatafatla, ne güzel sözlerle, ne giz dolu vaatlerle bağışlatamazsınız kendinizi.
Adalet odur ki, çocuklar doyasıya yer, soğukta titreşmez. Adalet odur ki, yavrularım yaşar.
Pahalılık arttı, ücretler yetersiz.
Şu sevdalılar! İğrenirim sevdalılardan! Önümden sevdalı bir çift geçti mi, hak diye suratlarına tükü­rürüm. Suratlarına dediysem, yanlış anlamayın sakın, arkalarından yaparım tabii bu işi, kimisi pek öfkelidir çünkü.
Her felaketin bir iyi yanı olur.
Her şey yalan şu dünyada. Ölümden başka gerçek tanı­mayız.
Elinden geldiğ’ince erzak yığ bir köşeye. Para konusunda çekinme. Ama yığ, hanım, yığ! Yığınak yapmanın tam sırası şimdi! (Okur) «Yüce Tanrı’dır sığınağım ve barınağım …
Yaptığınız ya da aklınızdan geçirdiğiniz kötülükleri birbirinize söyleyin, yoksa günahın zehri hepinizi gebertecek, veba ahtapotu gibi dört bir
yanınıza sarılıp cehennemin dibine sürükleyecek …
Salgın bü­tün yardım çabalarını bastıran bir hızla yayılmakta. Halk mahallelerinde durum tahminimizden de kötü, onun için, bence, durumu halktan gizlemek, ne pahasına olursa
olsun, doğruyu söylememek gerekiyor. Zaten
hastalık da şimdilik alabildiğine yoksul ve
kalabalık olan dış mahalleleri kırıp geçirmekte. Başımıza gelen şu büyük yıkım içersinde,
bu da kar sayılır.
Tanrı yozlaşan kentleri ölümcül günahlarından ötürü ölümle cezalandırmak üzere, dünya kurulalı beri hep İblis’i gönderir zaten. Atacağınız çığlıklar o yalancı ağızlarınızda boğulacak, yüreklerinize kızgın mühürler vurulacak. Şimdi hemen diz çöküp adil Tanrı’ya yaptıklarınızı unutup sizleri ba­ğışlaması için yakarın. Kiliseye koşun, kili­seye !
Ah! Canımı yakıyor seni bu kadar sevmek!
Her şeyin rakamlara, her şeyin formüllere sığabileceğini sandınız! Fakat unuttunuz hesaba katmayı yabangüllerini, gökteki yıldızları, yaz gülüşlerini, denizin kükreyişini, sabırların taşmasını, insanoğlunun öfkesini!
YARGIÇ CASADO – Be hey uğursuz adam, hiç bir şeye inanmaz mısın sen?
NADA – Hayır, şaraptan başka, yeryü­zündeki hiç bir şeye inanmam. Gökteyse inandığım bir şey yoktur.
Hep şu ahlaksızlar çekiyor Tanrı’nın yıldırımlarını üstümüze.
Ölüm de yaşam kadar değerlidir
Hey ulu ve korkunç Tanrım!
Şurası açıkça bilinmelidir ki, bütün söylenenlere rağmen, Sıkı Yönetim, Veba adlı romanımın oyunlaştırılmışı değildir.
Tiksiniyorum zavallı sevinçlerinizden! Tiksiniyorum özgür olduğunu sanan sefil insanlarından bu ülkenin!
Susmak haksızlık karşısında, kaybetmek demektir zeytin ekmeği ve yaşama hakkını! Ekmeğinize sahip çıkmak için dahi yenmeye mecbursunuz bugün korkunuzu!
Der­dini dile getirenlerin ağzını tıkayacak yerde, kendi kulaklarını tıkarlar. Eskiden dilsizdik, şimdi sağır olacağız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir