İçeriğe geç

Şiirin İlk Atlası Kitap Alıntıları – Metin Altıok

Metin Altıok kitaplarından Şiirin İlk Atlası kitap alıntıları sizlerle…

Şiirin İlk Atlası Kitap Alıntıları

Bir bozuk düzene başkaldırmak insanlık görevidir.
İnsan insana eklenmedikçe hiçbir anlam ifade etmez..
Ne yazık ki acının namus olduğu günlere gelinmiştir.
Şiir insanı hayatla olan tarihsel savaşımının ürünü olan duygu birikimine sahip çıkmasına yarar.
Gerçeklik donuk kavramlara sığdırılamayacak kadar derin ve değişkendir.
Şair dünyaya sözcüklerle bakar ve sözcüklerle kendisine yeni bir dünya oluşturur.
İkinci belki üçüncü bir insan gibiydi yanımda anılarım; hep andığım ve tekrar tekrar yaşadığım..
çoktandır unutulmuş o yaşama sevinci
tozlu bir kitap gibi kapatılmış
tozlu bir kitap gibi gözlerin gezinmediği
Ne yazık ki acının namus olduğu günlere gelinmiştir.
Bir yanım başkaldırırken, yaltaklanıyor bir yanım ve kanatıyor kendini geriye kalanım.
Coşkularım tarazlandı benimse, umudumda güve yenikleri, pas kokuyor aşklarım..
İkinci belki üçüncü bir insan gibiydi yanımda anılarım; hep andığım ve tekrar tekrar yaşadığım..
Ben yıllarca aksak bir aşka
Boynu bükük baston oldum.
Artık o kendisiyle dövüşen iki kişi gibidir. Herkesin yanlış bir bilet ve yanlış bir model olduğu bir toplumda tek başına doğru olmak yetmez ona.
Acısını ve umutsuzluğunu elinden geldiğince en aza indirmeyi bir yaşama gereği olarak düşünen insanlar, tıpkı kış günü bir evde soba yanan tek sıcak odaya sığınan bir aile gibi yaşamın çok dar bir bölümüne sıkışıp kalmışlardır.
İmamesidir dağlar bir gurbet tesbihinin
Elimden kim bilir kaç kez geçirdiğim.
Şiir zamanın çiçek açmasıdır.
İnsan insana eklenmedikçe hiçbir anlam ifade etmez..
Şiir uykusuzluğun şiltesidir,
Uykunun haritası.
Balkonun uyanışıdır şiir.
Çünkü şiir düşünceyle değil salt duygudaşlıkla kavranabilir olan bir sanat dalıdır, işte bu yüzden şiirin ne olduğunu düşünsel olarak kavramak yerine duygu olarak yaşamak belki de daha doğru bir yaklaşım olacaktır diyorum. . İsterseniz gelin şiirin ne olduğu sorusuna yine Ülkü Tamer’e dönerek onun ağzından bir yanıt daha verelim: Şiir üzümün güneşidir, / Elmanın kurdu. / Böğürtlenin tozudur şiir. ❤
Her ne kadar bir paradoks gibi görünse de yaratılış bakımından şair Ben’inin kendisiyle dolaysız, bire bir hesaplaşması olarak ortaya çıkan şiirin asıl amacının bireysellikten toplumsallığa uzanmak ve bütünsel insanı kucaklamak olduğunu söyleyebiliriz.
… şair içinde yaşadığı toplumun aydın bir bireyi olarak ‘memleket hali’ karşısında bir çok eylemlerde bulunabilir. Ama bu eylemler onun kişilik etkinliği olarak yapıldığında bir anlam kazanır. Şair herhangi bir kuruma, bir derneğe ya da siyasal partiye üye olabilir. ama bunu şiirle yapmaya kalkışmak hem ucuz hem de şiir adına yanlış olur. Şair şiirinin tınısını her ne amaçla olursa olsun bozmamalıdır. Çünkü böyle bir tutum şiiri şiir olmaktan çıkarıp onu asıl yararlı olan görevinden uzaklaştırmaya ve yozlaştırmaya yarar.
İnsanın bir yanı nedense hep eksik
Ve o eksiği tamamlayayım derken,
Var olan aşınıyor zamanla.
beni hoyrat bir makasla,
eski bir fotoğraftan oydular.
şiir insanları sevmeye yarar.
40

insanın kendine yabancılaşmasının en etkin panzehiri, elden geldiğince
üretken olmanın yam sıra okumak tır.
111

insanın kendine yabancılaşmasının en etkin panzehiri, elden geldiğince
üretken olmanın yam sıra okumak tır.
şiir insanları sevmeye yarar.
-“Düşüncenin suç sayıldığı bir ülkede, kültürel etkinliğin gelişmesi düşünülemez. Böyle bir ortamda kültürsüzler, doğal olarak kültürsüzlüklerine şükredeceklerdir.”
-“Şiir insanları sevmeye yarar.”
-“Şiir insanların duygu dünyaları arasında bağ kurarak, bu öznel dünyaların ortak bir duygu acununda birleşmesine yarar. Şiir insanın sınırlı yaşam boyutlarını aşarak, yücelmesine ve enginleşmesine yarar.”
Gerçekten de şiir nesnel gerçekliğin belirli sınırlarını aşan,
sonsuz olanaklarla hayatı zenginleştiren bir duygu ve düşünce
sanatıdır. Şiir zaman ve mekanın sonsuz ekseninde bizi özgürce dolaştırır. Geçmişle geleceğin büzüşüp toplandığı bir şimdinin sanatıdır şiir.
şiirin birimi yoktur. Çünkü şiirin kendisi bir birimdir. İnsanın ve dünyanın, yani sonsuzun birimidir şiir.
Şiir uykusuzluğun şiltesidir, / Uykunun haritası. / Balkonun uyanışıdır şiir.
Türkiye’de bürokrasi tek sesli bir piramit oluşturmayı ülkü edinmiştir.
demokrasi sütten çıkma ak kaşık da değildir. eğer halkın baskısı ve denetimi olmazsa, hakim sınıflar tarafından yürütülen bir diktatörlüğe döüşebilir.
eğer demokrasi halkın yönetime ağırlığını koyması demekse biz bu tepkisiz toplumla demokrasiyi daha çok bekleriz

7 haziran 1993

Şimdi biz kalıntımızı silecek bir deprem bekliyoruz
çoktandır yok gezinen ayaklar dokunan eller
çoktandır unutulmuş o yaşama sevinci
tozlu bir kitap gibi kapatılmış
tozlu bir kitap gibi gözlerin gezinmediği
şimdi biz bomboş sokaklarımızı
dinsel yapılarımızı en göz alıcı yerimizde
yaşanmış günlerle eskiye itiyoruz
şimdi biz ölü bir şehir gibi rüzgârın gezindiği
o saydam sessizliğin ardından bakıyoruz.
İnsan bir bakıştır evrenin aynasında
Kim bakmış anlayamazsın
Herkes kendini dışarıda tutarak bir şeyler bekliyordu birilerinden. Kim olduklarını bile bilmeden.
Ama kentler biraz da insanlardır.
Ama bir insan ömrü nedir ki? Ortalama altmış yılda, bir insan duygu dünyasını ne kadar geliştirebilir! İnsanın bireysel yaşamı içinde zerre kadar bile değildir ve insan insana eklenmedikçe hiçbir anlam ifade etmez.
Düşüncenin suç sayıldığı bir ülkede, kültürel etkinliğin gelişmesi düşünülemez. Böyle bir ortamda kültürsüzler, doğal olarak kültürsüzlüklerine şükredeceklerdir.
Şair zamandan zaman çalıp onu işleyen ve motifleyen kişidir. Bir anlamda şiir zamanın çiçek açmasıdır.
Çünkü yeryüzünde hiçbir olgu kendi kendine, kendisiyle belirlenmiş değildir. Her var olan diğer var olanlarla varlığın bütünlüğü gereği çok yönlü ilişkiler içinde olup birbirlerini zorunlu olarak etkilerler.
Şiir tasarımla değil salt duyguyla yazılır. İşte bu yüzden şiir gizemli bir yaratım olarak kalmıştır. Çünkü şair imgelemi kendini şiirle belirleyen bir belirsizlikler yumağıdır.
İmgesel görsellik canlandırılmadan şiir evrenine girmek mümkün değildir. Bu evrene girmeyince de şiir okunmuş olsa bile yaşanmamış demektir.
Duygu ve düşüncenin olduğu yerde elbette anlamda vardır.
Öyleyse toplum olarak bir okuma seferberliği başlatmanın tam sırasıdır diyorum.
Çünkü bırakın insan olmayı, şair olarak bile yetişemiyorum bütün acılara.
Şimdi bakın ne diyor Ülkü Tamer:şiir uykusuzluğun şiltesidir, /uykunun haritası. / Balkonun uyanışıdır şiir. Şiir ateşin habercisidir, /Yangının kundakçısı. /Yanardağ üstündeki kuştur şiir. diyen Tamer’in şiire yaklaşımı şiirin ancak şiirle açıklanabileceğini göstermek bakımından oldukça ilginçtir.
Şiirin tanımlarının kuru ve yetersiz kalması nedensiz değildir. Burada bir yanlışlık söz konusudur. Bu da şiiri bir kavram olarak ele almaktan kaynaklanmaktadır. Çünkü şiir donmuş bir kavram değil çok özel ve benzersiz bir varoluş biçimidir. İşte bu yüzden şiiri bir kavram olarak ele almak ve onun içini açmak mümkün olmamıştır. Çünkü şiirin saati kavrama değil imgeye ayarlıdır. Şiirin bir yanının karanlıkta kalması da işte bundandır. Bu karanlıkta kalıştır ki ona neredeyse tanrısal bir söz niteliği kazandırmıştır.
Bir insan ömrü nedir ki? Ortalama altmış yılda, bir insan duygu dünyasını ne kadar zenginleştirebilir? İnsan bireysel yaşamı içinde zerre kadar bile değildir ve insan insana eklenmedikçe hiçbir anlam ifade etmez.
Şiir diye bir şey yoktur. Var olan yalnız şairler ve tek tek şiirlerdir.
Yalan olur sevmedim dersem;
Ama yolcu yolunda gerek.
Ey ömrümün uğuldayan durağı;
Yanlış hesaptan dönerek,
Benli günlerini sil istersen.
Geriye sen kaldın işte.
“Bu insan başkaları adına acı çekmeyi ödenmesi gereken bir kefaret sayan çağdaş bir mesih kimliğine bürünmektedir.”
Bazı şeyleri bilmemek daha iyidir. Pencereden balık avlayan adamı unuttun mu? Dışarıda deniz olmadığını anlayınca parça parça olmuştu. Bütün organları dağılmıştı.
Şu çizgileri hiç sevmiyorum. Daha özgür bir oyun oynamak isterdim. Bir türlü anlamıyorum çizgiye basmak neye yasak sanki?
Yönetim basamaklarındaki insanlar geri zekalı mıdır?
Yoksa kendilerini gülünç durumlara düşürmekten zevk mi almaktadırlar? Değil elbet. Öyleyse sık sık yaşadığımız bu saçmalıkların bir nedeni olsa gerektir. İşte bu neden Türkiye ‘deki bürokrasinin askerliği aratmayacak bir emir komuta zinciri vardır. Bu zincir içinde emir yukarıdan gelir, kulpu aşağıdaki takar. Tutsa da, tutmasa da takmak zorundadır. Yoksa en iyimser tahminle kızağa çekileceğini bilir. Bunun için bürokrat hangi basamakta olursa olsun, fikir sahibi olmak yerine yukarıdan gelen fikre katılmayı amaç edinmiş kişidir.
Ama biz toplum olarak bu üç maymuna öyle bir dördüncü maymun ekledik ki, işte onu özürlü görmeye hiç olanak yoktur.
Önce şunu belirteyim, bu dördüncü maymunun gözü de, kulağı da, ağzı da açıktır. Çünkü yaşadığımız dünyada ve yurdumuzda olup biten hiçbir şey onun keyfini kaçıramaz. Dahası olup biteni özel yaşamını zenginleştiren bir malzeme olarak kullanılır. Acılı olayları bile sinsi bir keyifle karşılar. Aslında yeteneksiz ve kıskançtır. Ama bunu ustaca gizlemesini bilir. Çevresindekileri küçümsemeyi adet haline getirmiştir. Hiçbir işin ucundan tutmaya yanaşmaz. Her fırsatta kültürünü sergilemeye bayılır. Konuşurken bildiği yabancı dile bile başvurur sık sık. Son olarak şunu söyleyebilirim ki, bir zamanlar yapısalcıydı, şimdi postmodern. Eh, böylesinden neyin hesabını soracaksınız? Çok yaşa sen dördüncü maymun!
Ayrıca şurası da unutulmamalıdır ki, demokrasi sütten çıkmış ak kaşık da değildir. Eğer halkın baskısı ve denetimi olmazsa, hakim sınıflar tarafından yürütülen bir diktatörlüğe dönüşebilir. Bu demokrasinin doğasında her zaman var olan bir sapkınlıktır.
Bana masal anlatma! diyene bakılırsa gerçeği gizlemeye yönelik bir sürü yalan dolan anlamına geliyor masal. Peki böyle midir aslında? Hiç unutmuyorum bir kitapçı dükkanında otururken, çocuğuyla birlikte gelen bir adam Oğluma kitap almak istiyorum. Ama masal falan olmasın. Şöyle bilimsel temelli bir çocuk kitabı yok mu? demişti de beni şaşkınlığa düşürmüştü. Adama göre masal kafa karıştırmaktan başka bir işe yaramıyordu anlaşılan.
Süveyda, eskiden yüreğin ortasında var olduğu sanılan siyah nokta, mecazi anlamda bir gizli niyet, amel anlamına geliyor. Herhalde kimsenin yüreğinde böyle bir emel kalmadı ki, bu sözcük de unutulup gitti.
Başka ne denir?
Sadece süveyda mı? Daha ne sözcükler dilden düştüler. Yaklaşık üç yüz sözcükle konuşulan bu Türkçe, demek yetiyor herkese.
Üstelik sığ görüşlerini yabancı kelime boğuntusuna getirerek, bulanık ifade yollarıyla derinmiş gibi gösterme kurnazlığına başvururlar.
Ama kentler biraz da insanlardır. Bugün içimde o güzel insanların yokluğunun burukluğu var. Yoksa yine dost ve barışığım Ankara ‘yla.
Ankara, benim aziz kentim, kestane ağaçları ve aşklarım elbet .
Havaya kucak dolusu sararmış yapraklar savurduğumuz o altın suyuna banılmış güz günlerini, dostlarımı nasıl unuturum!
Ama ben kendi adıma gerçeği söylemek zorundayım. Alkol acının ve sevginin cilacısı, imgenin renkli donanma fişeğidir. Umudun iğneli beşiğidir alkol. Ne demiş Eluard, İnsanlarda tek sıcak kanun/Üzümden şarap yapmaları/Kömürden ateş yapmaları/Öpücüklerden insan yapmalarıdır.
Bakın şöyle diyor Özdemir Asaf, Ben onları – kalabalığı – kollarından tutup zorla veya oyalama ile sanatıma eğdirmek istemem, ama onlar eğilirlerse, kendilerinin de bir ben olduğunu görür ve anlarlar. O zaman sen’lerini de anlarlar. Ben hep ben derken, başkasına bir ben’lik vermek istemişimdir. Ona kendimi değil, kendini anlatmak istemişimdir. Ben o bakımdan halka dönüğümdür. Yığına değil, kişiye, ben’e, insan’a.
Turgut Uyar ‘da ise başka bir insanla karşılaşırız. Bu insan Eloğlu’nun insanının düzlüğüne ve yalınlığına karşılık durmadan kendi içini kurcalayan, kendisiyle kıyasıya bir hesaplaşma içinde olan karmaşık bir insandır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir