İçeriğe geç

Şiiri Şiirle Ölçmek Kitap Alıntıları – Edip Cansever

Edip Cansever kitaplarından Şiiri Şiirle Ölçmek kitap alıntıları sizlerle…

Şiiri Şiirle Ölçmek Kitap Alıntıları

Sevda sevginin, sevgi de sevdanın bir birimidir bir anlamda.
Kapitali anlamak için başka kitaplara başvuranlar, şiire yakınlaşmak için esin beklemesinler durmadan ama durmadan şiir okusunlar bence.
Şiir bir etkilenme alanı değildir. Tam tersine alınan etkilere bir tepkidir.
İşte o ben dediğim kımıltı içine dönük, tedirgin, çekingen
yaratığın biri; sigara içer, arada kitap okur, şiir dendi mi yerinde
duramaz.
Şiirlerimde tanımlardan, yargılardan özellikle kaçınmışımdır. Ben kendime sorular sormayı yeğleyen bir şairim de ondan.
İkinci Yeni bir karşı çıkışın değil , bir yetersizliğin sonucudur.
Her kitap bende ,bir başka kitabı okumak isteği ve ihtiyacı uyandırıyordu.
Şöyle bir bencilliğim var benim : Şairleri başka türlü seviyorum. Kim bilir belki… bana ölümü unutturuyorlar da ondan . Hele Orhan Veli ,gibi “şairce yaşamak “tutkusunu hiç mi hiç bırakmamış olanlar .
Gittikçe sıkılmaktır ülkesi sıkıntının.
Sıkıntı, insanın iki nokta , daha doğrusu iki ölüm arasında olduğunu bilmesiydi.
Müthiş sıkılıyorum. Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba..
Müthiş sıkılıyorum. Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba. Oysa ben onlarsız, onlara güvenmeden edemem. Ama elimden ne gelir. Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki.
Diyeceğim, ben işte bu kişiden ya da kişiler birikiminden ayrılmış gibiyim şimdi. Önemli önemsiz, ama kuşkusuz sonuna dek yaşanmış anılar bir yanda; yaşanmamış yaşamların, duyulmamış duyguların sezilmesinden gelen coşkular bir yanda.
“Müthiş sıkılıyorum. Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba. Oysa ben onlarsız, onlara güvenmeden edemem. Ama elimden ne gelir. Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki. Büsbütün kabalaşmaktansa, uzaklara gitmek daha iyi.”
Müthiş sıkılıyorum. Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba… Oysa ben onlarsız, onlara güvenmeden edemem. Ama elimden ne gelir. Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki… Büsbütün kabalaşmaktansa, uzaklara gitmek daha iyi.
Bir bakıma acı olmayan ne var? Biz isteyelim de, herhangi
bir şey acı olmasın; bir olay, herhangi bir şey İnsan acıdan yapılmıştır, demenin çok yüce bir anlamı var.
Kum! Her yaşama parçası kumlar gibi ufalanıyor. Önemli olan serüven.
Eskittiğimiz yalnızlıklar işe yaramıyor. Yeni yalnızlıklar bulmalı. Bulmalı ki, insanın anlatacak şeyleri olsun.
Reis, şu çevreye büsbütün boş vermeli. Ya yalnız ya da yalnızlığı bozmayan bir iki kişi Yeter de artar bile.
Sevmeye bak. İçki, sevgi, yalnızlık Bunlardan başka tutunacak neyimiz var. İsteyen kıyameti koparsın; insan yalnızlığını bilmeli, bunu değerlendirmeli.
Uzaklar Bu kelimede ıssız, boynu bükük, hatta insana yaraşan bir bilmezlik gücü var. Her şeyden daha gerçek gibi geliyor bana. ‘Uzakları yaşayalım’ da olmalı sözlerimizde. Her zaman bir ‘uzak’ kelimesi var. Ya olmasaydı?
Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki Büsbütün kabalaşmaktansa, uzaklara gitmek daha iyi.
Seni unutan yok. Sen kendini de unutmuş değilsin; eski sen’i Yoksa bu çelişmeleri nasıl görürdün.

Unutmak, belki de unutmak olsun diye mi?
Onu da tatmak gibi

Sessizliğin, çevrenden uzaklaşmanı gösteriyorsa, bu belki de işine yarayacak.
İnsan acılar içinde kavrula kavrula acıyı benimsiyor, salt acılardan yapılmış bir ülkenin tadını çıkarmaya başlıyor, hatta acılarından ötürü göneniyor bir bakıma
Kendi öz varlığımızla tanışmak, karmaşık, çözülmez bir problem oluyor çoğu kez. Giderek, bu toplumsal çatı altında, bir yalnızlık anıtından başka hiçbir görünümümüz kalmıyor.
“benim için tek mutluluk şiir yazmaktır” dedim. Oysa bir şiirin verdiği mutluluk olsa olsa bir gün sürer. Olsun. Belki de bütün mutlulukların toplamı bu kadarcıktır.
Müthiş sıkılıyorum. Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba Oysa ben onlarsız, onlara güvenmeden edemem. Ama elimden ne gelir. Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki Büsbütün kabalaşmaktansa, uzaklara gitmek daha iyi.
Biz insanız. Bir yığın ilgilerin kölesiyiz.
“İnsanda kendi ölümüyle ölmek arzusu azaldıkça azalmaktadır. Bir süre daha geçsin, kendi hayatını yaşamak kadar seyrekleşecek böyle ölümler”.
Bunaltı, mutsuzluk, tedirginlik sözcükleri tek başına düşünülürse, bir eksikliği, güçsüzlüğü, yüreksizliği işaret ediyor sanki. Öyle ya günümüz insanı sadece bu kavramların kölesi midir?
biri kişioğlunun değişmeyen kaderi; yalnızlık, aşk, yaşama sevinci, acı, mutluluk gibi oldukça sınırlı şeyler.
Dokunabilir misiniz / Gözyaşlarıma ellerinizle?
“Ben yine insanlığı severim / Bütün kadınlardan ziyade”. Kadınları insanlık dışı tutan kof ve yanlış bir toplumculuktan başka nedir ki bu?
Ve tragedya, umudun yok görüldüğü yerde, bir umutlanma başkaldırısının altında yatan o korkunç dramların bütünüdür.
Kendi öz varlığımızla tanışmak, karmaşık, çözülmez bir problem oluyor çoğu kez. Giderek, bu toplumsal çatı altında, bir yalnızlık anıtından başka hiçbir görünümümüz kalmıyor.
Bir birey olarak neyiz? Yani kendimiz hakkında ne biliyoruz, ne bilebiliriz?
Sanatçı özgür olsun, derken sınırlarımızı da bilelim. İşin görkemli yanı, bu sınırlar içindeki o eşsiz sonsuzluktan yola çıkmak, insancıl ve evrensel olana bu yoldan ulaşmaktır.
İnsanın insandan başka dayanağı yok. Yalnızlık bile, başka insanların varlığı bilindikçe bir anlama kavuşuyor.
Bilirim yaşamaz yan yana aşkla

Ne haksızlık

Ne korku

Ne açlık.

İnsan dediğimiz, yüreğini başka insanların kederleriyle mahzun tutar.
“Her şey anlamsızsa, her şey anlamsızdır düşüncesi de anlamsızdır”
Çünkü düşündüğümüz bir şeyi anlayabildiğimiz gibi, anlamayabiliriz de. Ama düşünmek, anlamamızı sağlayan bir çalışma, bir basamaktır.
Güzel günlerin sokakları bunlar

Güzel günlerin insanları bunlar

Yoksa ne durulur ne yürünür

Dökülüyor alçıları saçlarının

Omuzlarından paramparça kaldırıma

Seller akıyor şarıl şarıl

Eteklerinin camından

Ama hep umut var her şeyin içinde. Kısacası, yaşamanın gereği, umutlu olmak zorunda insan.
“Umutsuzluğumu büyütüyorum”
“En iyi karanlık sabaha karşı olmayan karanlıkmış ”
Burada yapayalnızım. İyice yapayalnızım. Kimi zaman soluğum kesiliyor.
Ve kimsenin öldüğü yok Yaşadığı da Herkes biraz vardı, o kadar.
Eskittiğimiz yalnızlıklar işe yaramıyor. “Yeni yalnızlıklar” bulmalı. Bulmalı ki, insanın anlatacak şeyleri olsun.
“Susatılmış pencere, mayıs çiçeği

Alınmış bir bilettir yolculuk için”.

İsteyen kıyameti koparsın; insan yalnızlığını bilmeli, bunu değerlendirmeli. Hem sanat da yalnız burada başlıyor.
Sevmeye bak. İçki, sevgi, yalnızlık Bunlardan başka tutunacak neyimiz var.
“Bir yeni yalnızlığa belki de, bir yeni yalnızlığa ”
“Unutmak, belki de unutmak olsun diye mi?

Onu da tatmak gibi ”

Biz olmadan önce ne vardı dünyada? Gene böylesine bir hiçlik. Sonra değişti mi? Hayır! Öyleyse?
Ölmekten, dağılmaktan korktum da
bile bile ölmedim.
Ölüler gibi yani, en çok akılda kalan.
Sessizliğin, çevrenden uzaklaşmanı gösteriyorsa, bu belki de işine yarayacak.
İnsan acılar içinde kavrula kavrula acıyı benimsiyor, salt acılardan yapılmış bir ülkenin tadını çıkarmaya başlıyor, hatta acılarından ötürü göneniyor bir bakıma
Kadın erkek aşkı, o büyük aşkımızı, yaşamamızı süslüyor sadece.
Hiçbir şey anlamamış yaşamaktan.
Sıkıntı, insanın iki nokta, daha doğrusu iki ölüm arasında olduğunu bilmesiydi.
“benim için tek mutluluk şiir yazmaktır” dedim. Oysa bir şiirin verdiği mutluluk olsa olsa bir gün sürer. Olsun. Belki de bütün mutlulukların toplamı bu kadarcıktır.
Sonbahar ve kış en sevdiğim mevsimlerdir.
Hele şiir okumayı oldum bittim sevmemişimdir.
Çoğu zaman erinçle bunalım, acıyla mutluluk, umutla umutsuzluk iç içe yaşar insanda.
O zamanlar kendime verdiğim bir söz vardı: Günde elli sayfadan az okumamak.
Işıklar ışıklar içinde her yer ve her şey, bunca yıl ne yaşadımsa inip çıkıyorlar merdivenlerinden.
Gene sanatçılar bir ülkenin tarihidir, coğrafyasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir