Arthur Conan Doyle kitaplarından Sherlock Holmes – Gerçekler Kanıt İster kitap alıntıları sizlerle…
Sherlock Holmes – Gerçekler Kanıt İster Kitap Alıntıları
“Her bir gerçek kendi hikayesini anlatıyor. Bir araya geldiklerinde her şeyi anlıyorsun.”
“İki ayrı düşünce zincirini takip ettiğinde, gerçeğe yaklaşmanı sağlayan bir kesişme noktası bulursun.”
Geçinmek, olmadığın halde bir şeymiş gibi davranmaktır.
Değişen bir çağda durağan bir noktasın sen.
Acayip’in bir adım ötesi dehşet olabiliyor.
Davasında haklı olanın gözünde korku olmaz.
O alışıldığı üzere hiçbir şey söylemedi; bende alışıldığı üzere soru sormadım.
Bu mutsuzluk, şiddet ve korku çemberi ne amaca hizmet ediyor? Bunun mutlaka bir amacı olmalı; yoksa evrenimiz tesadüflerle yönetiliyor demektir,ki bu da mümkün olamaz. Peki ama nasıl bir amaç? Tekrar tekrar karşımıza çıkan bu soru karşısında insan aklı o kadar aciz ki.
Yapmayın, sevgili Beyefendi, faydacı bir çağda yaşıyoruz. Onur, ortaçağa ait bir kavram artık.
İnsan, rahatlıkla Tanrı’nın lanetinin bu yozlaşmış dünyayı şimdiden sarmış olduğunu düşünebilirdi, çünkü yapış yapış sıcak havaya olağanüstü bir sessizlik, garip bir uğursuzluk hâkimdi.
‘Davasında haklı olanın gözünde korku olmaz.’
Watson, iki ayrı düşünce zincirini takip ettiğinde gerçeğe yaklaşmanı sağlayan bir kesişme noktası bulursun.
Bir rolü oynamanın en iyi yolu, karakterin kendisi olmaktır.
İnsan, hükümetin gizli işleri konusunda konuştuğunda tedbirli olmalı.
Latin ülkelerinde günler boyu süren sislerin yaşanmaması büyük şans; suikastçılar ne iş yapardı düşünsene.
Eğitim hiçbir zaman sona ermez, Watson. Eğitim, en esaslı derslerin sonda yer aldığı bir süreçtir.
Kanun bir şey yapamıyorsa kendimizi tehlikeye atmak zorundayız.
Hayat çok sıradan; gazeteler renksiz; cesaret ve aşk, suç dünyasını hepten terk etmiş sanki.
“Diğer ihtimaller boş çıkınca, ne kadar olanaksız görünürse görünsün, geriye kalan ihtimal her zaman doğru olmalıdır.”
Eğitim hiçbir zaman sona ermez, Watson. Eğitim, en esaslı derslerin sonda yer aldığı bir süreçtir.,.
“ ama bu vakada bir kez daha tanık olduğum üzere ‘ acayip’in bir adım ötesi dehşet olabiliyor.”
Bütün kanıtları görmeden araştırma yapmak, dipsiz bir kuyuda umutsuzca çırpınmamak farklı değildir.
‘Davasında haklı olanın gözünde korku olmaz!.’
Kanun bir şey yapmıyorsa kendimizi tehlikeye atmak zorundayız..
“İngiliz bir aynasıza Amerikalı olduğunu söylemek aranızdaki buzları çözmeye yetmez. ‘Burada İngiliz kanunları geçerlidir,’ der sana.”
“Neredeyse Britanya’nın kişileştirilmiş hali,’ dedi, ‘kendini tamamıyla işine vermiş; şu gevşek uyuşukluk içindeki haline baksana.”
“Yapmayın, sevgili Beyefendi, faydacı bir çağda yaşıyoruz. Onur, ortaçağa ait bir kavram artık.”
“Hayır, hayır, öyle söylemeyin. Bir şey ‘geçindiğim’ yok benim. Geçinmek, olmadığın halde bir şeymiş gibi davranmaktır. Benim durumum farklı. Ben sporcu olarak dünyaya gelmişim. Bundan büyük bir zevk alıyorum.”
“Çok kolay kanan bir millet,’ diye belirtti. ‘Güdülemeye daha hazır, daha saf bir toplum hayal bile edemiyorum.’
‘Bak bu konuda sana katılamam,’ dedi diğeri, düşünceli bir halde. ‘Bu insanların garip sınırları var ve bunları dikkatle gözlemlemeyi öğrenmek gerekiyor. Bir yabancı için en büyük tuzak yüzeydeki bu saflıklarıdır. İlk izlenimin, son derece yumuşak başlı insanlar oldukları şeklindedir. Ama sonra birdenbire kaya kadar sert bir şeye çarpıyorsun. Sınura gelmiş olduğunu ve bu gerçeği kabullenmek zorunda olduğunu o zaman anlıyorsun işte. Özellikle dikkat edilmesi gereken, oldukça tutucu birtakım kuralları var örneğin.’
‘’Kibarlık’ gibi şeylerden mi bahsediyorsunuz?’ Von Bork, görmüş geçirmiş biri gibi iç çekti.
‘İngiliz önyargısından bahsediyorum.”
‘Bak bu konuda sana katılamam,’ dedi diğeri, düşünceli bir halde. ‘Bu insanların garip sınırları var ve bunları dikkatle gözlemlemeyi öğrenmek gerekiyor. Bir yabancı için en büyük tuzak yüzeydeki bu saflıklarıdır. İlk izlenimin, son derece yumuşak başlı insanlar oldukları şeklindedir. Ama sonra birdenbire kaya kadar sert bir şeye çarpıyorsun. Sınura gelmiş olduğunu ve bu gerçeği kabullenmek zorunda olduğunu o zaman anlıyorsun işte. Özellikle dikkat edilmesi gereken, oldukça tutucu birtakım kuralları var örneğin.’
‘’Kibarlık’ gibi şeylerden mi bahsediyorsunuz?’ Von Bork, görmüş geçirmiş biri gibi iç çekti.
‘İngiliz önyargısından bahsediyorum.”
“Gelmiş geçmiş en korkunç ağustos ayının ikisi, akşam vakti saat dokuzdu. İnsan rahatlıkla Tanrı’nın lanetinin bu yozlaşmış dünyayı şimdiden sarmış olduğunu düşünebilirdi, çünkü yapış yapış, sıcak havaya olağanüstü bir sessizlik, garip bir uğursuzluk hâkimdi. Güneş batalı çok olmuştu ama batı ufkunda, açık bir yarayı andıran kıpkırmızı bir şerit sarıyordu gökyüzünü boylu boyunca. Yıldızlar parıldıyor, geceyi aydınlatma yarışına, altta, körfezdeki gemilerin ışıkları da katılıyordu.”
“Size daha önce de söyledim, ömrüm, kanunların olmadığı yerlerde geçti; insan zamanla kendi kendinin kanunu oluyor.”
“Holmes hemen o yarı şakacı, yarı ukala havasına büründü yeniden. ‘Aklımızı kaçırtmak tamamıyle gereksiz olacaktı, sevgili Watson,’ dedi. ‘Herhangi bir gözlemci, bu kadar çılgınca bir deneye girişmeden önce de deli olduğumuzu söyleyebilir.”
“Dostumun, gerek gördüğünde olayları tamamen aklından uzaklaştırabilme yeteneğinden daha önce de bahsetmişimdir ama hiçbir zaman Cornwall’daki o bahar sabahı kadar hayran olmamıştım bu özelliğine. Sanki çözülmek için onu bekleyen gizemli bir olay yokmuşçasına, neşe içinde tam iki saat boyunca, Keltler, ok başları ve tarihi kalıntılar hakkında konuşup durdu.”
“Beyni yeterli materyal olmadan çalıştırmak, bir motoru fazla zorlamakla aynı şey; en sonunda kendini bin parçaya ayırarak patlar. Deniz havası, güneş ışığı ve sabır Watson; gerisi kendiliğinden gelir.”
“Bu ölüm kalım meselesi ve ölüme karşı yaşamın şansı o kadar zayıf ki.”
“İnsanın vicdanı rahat olunca korkacak bir şeyi de olmuyor.”
“‘Davasında haklı olanın gözünde korku olmaz.’”
“Watson, iki ayrı düşünce zincirini takip ettiğinde, gerçeğe yaklaşmanı sağlayan bir kesişme noktası bulursun.”
“Dünyanın en tehlikeli türlerden biri,’ diye söze girdi, ‘işsiz, arkadaşsız kadındır. En zararsız ve çoğunlukla da en faydalı insanlar olmalarına rağmen, yine de başkalarını suça teşvik eden en büyük güçtürler. Biçaredir yalnız kadın. Göçebedir. Onu ülkeden ülkeye, otelden otele götürecek kaynaklara sahiptir. Çoğunlukla, nereden geldiği belli olmayan emeklilik ödeneklerinin ve huzurevlerinin arasında kaybolmuştur. Kurtlarla dolu bir dünyada küçük bir kuzudur. Kurt onu kaptığında merak eden kimsesi çıkmaz.”
“Ferahlatıcı ‘yerli malı’ banyolar dururken neden pahalı bir Türk hamamına gitmeyi seçtin?’
‘Çünkü son birkaç gündür kendimi romatizmalı, yaşlı insanlar gibi hissediyordum. Türk hamamı, tıpta ‘şifalı’ dediğimiz bir şeydir; yeni bir başlangıç, sistemi temizleyip yenileyen bir şey.”
‘Çünkü son birkaç gündür kendimi romatizmalı, yaşlı insanlar gibi hissediyordum. Türk hamamı, tıpta ‘şifalı’ dediğimiz bir şeydir; yeni bir başlangıç, sistemi temizleyip yenileyen bir şey.”
“Şimdiye dek Holmes’un sıra dışı huylarına tüm kalbimle saygı göstermiş, hiçbir şey anlamadığım zamanlarda bile isteklerine boyun eğmişimdir. Ama şimdi bütün mesleki içgüdülerim ayaklanmıştı. Başka zaman istediği kadar patronluk taslayabilirdi ama şimdi o hastaydı, bense doktor.”
“Eski varsayımımızı hatırlayalım: ‘Diğer ihtimaller boş çıkınca, ne kadar olanaksız görünürse görünsün, geriye kalan ihtimal her zaman doğru olmalıdır.’”
“Her bir gerçek kendi hikâyesini anlatıyor. Bir araya geldiklerinde her şeyi anlıyorsun.”
“Burada malzeme var. Büyük olanaklar var,’ dedi. ‘Bu kadar nitelikli bir vaka olabileceğini daha önce anlayamamakla hakikaten akılsızlık etmişim.”
“Heyecan dolu yüzü, olağanüstü bir ipucunun onu derin düşüncelere itmiş olduğunu gösteren yoğun ve gerilimli o bildik enerjiyi yansıtıyordu. Avcı köpeğini, uzun kulakları bve sallanan kuyruğuyla kulübesinin civarında gezinirken düşünün; bir de parlayan gözler ve gergin kaslarla bir avın kokusunu duyduğu zamanki haliyle kıyaslayın. Holmes’un sabahki hali şimdiki halinden o kadar farklıydı işte. Sadece birkaç saat önce, sisle çevrili odamızda gri renkli sabahlığının içinde huzursuz bir şekilde amaçsızca dolanan bitkin adam o değildi sanki.”
“Dostumun en büyük zaaflarından biri, kendisininki kadar hızlı işlemeyen zekâlara karşı sabırsız oluşuydu.”
“Ben, oyunu kendisi için oynarım,’ dedi. ‘Ama vaka gerçekten de ilginç bazı noktalar içeriyor; konuyu araştırmaktan büyük bir zevk alacağım.”
“Ne diyeyim, konumunun eşi benzeri yok. Kendi kendine yaratmış olduğu bir mevki. Daha önce böyle bir makam olmadığı gibi, bundan sonra da olmayacaktır. Mycroft’un beyni, gelmiş geçmiş en derli toplu, en düzenli beyindir ve bilgi depolamakta üstüne yoktur. Benim suçları araştırmak için kullanmayı seçtiğim güçleri, Mycroft bu özel işi için kullanıyor. Bütün bakanlıkların kararları Mycroft’un elinden geçer. Bir merkez, dengeleri sağlayan bir temizlikçidir. Diğer adamlar uzmandır, ama Mycroft’un uzmanlığı her şeyi bilmektir. Örneğin bir bakanın, donanmayı, Hindistan’ı, Kanada’yı ve parayı ilgilendiren bir mesele konusunda yardıma ihtiyacı olduğunu varsayalım; çeşitli bakanlıklardan her konuda ayrı ayrı tavsiye alabilir, oysa konuların her birini bir araya getirip birbirlerini nasıl etkileyebileceklerini ancak Mycroft söyleyebilir. İlk başlarda onu bir kestirme yol, bir kolaylık olarak kullandılar; ama şimdi vazgeçilmez bir adam oldu çıktı. Mycroft’un o büyük beyninde her şey, istendiği anda ortaya çıkarılabilecek şekilde dosyalanmış halde durur. Ağzından çıkan sözler, çoğu kez ulusal siyasetimizi yönlendirmiştir. Politikanın içinde yaşıyor o. İşinden başka hiçbir konuyla ilgilenmez; sadece ve sadece ben onu arayıp küçük vakalarımdan biri konusunda tavsiye istediğimde bana bir ayrıcalık yapar, o da entelektüel bir alıştırma olsun diye.”
“Ne yararı mı olacak? Sanat için sanattır bu, Watson. Doktorluk yaparken bazı vakaları, alacağın ücreti aklına bile getirmeden incelediğin olmuştur herhalde, öyle değil mi?’
‘Bu, eğitimim için gerekliydi, Holmes.’
‘Eğitim hiçbir zaman sona ermez, Watson. Eğitim, en esaslı derslerin sonda yer aldığı bir süreçtir.”
‘Bu, eğitimim için gerekliydi, Holmes.’
‘Eğitim hiçbir zaman sona ermez, Watson. Eğitim, en esaslı derslerin sonda yer aldığı bir süreçtir.”
“En önemsiz görünen ayrıntılar bazen hayati bir değer taşıyabiliyor.”
“Holmes’un iltifatlara karşı bir çeşit zaafı vardı; haksızlık etmeyeyim, nezaket de yumuşatırdı onu. Bu iki güç bir araya gelince iç çekerek kalemini bıraktı ve oturduğu yerde arkasına yaslandı.”
“Bu mutsuzluk, şiddet ve korku çemberi ne amaca hizmet ediyor? Bunun mutlaka bir amacı olmalı; yoksa evrenimiz tesadüflerle yönetiliyor demektir, ki bu da mümkün olamaz. Peki ama nasıl bir amaç? Tekrar tekrar karşımıza çıkan bu soru karşısında insan aklı o kadar aciz ki.”
“Sürekli sevgiden başka bir şey görmediği bir suratta ölümün karanlığını hissetmek kim bilir nasıl korkutmuştur onu.”
“Bir tıp adamı olarak sen de bilirsin ki Watson, insan kulağı kadar değişken bir organ daha yoktur. Her kulak esasen diğerlerinden çok farklıdır.”
“Hatırlarsın, meseleye tamamen boş bir zihinle başladık ki, bu her zaman bir avantajdır. Hiçbir teori oluşturmadık. Oraya, sadece gözlemlemek ve gözlemlerimizden sonuçlar çıkarmak için gittik.”
“Kendine haksızlık ediyorsun. İnsanın yüz hatları duygularını ifade etmek için vardır ve seninkiler de gayet sadık uşaklar.”
“Gerçekten acayip, Watson,’ diye ekledi Holmes, defterini kapattıktan sonra, ‘ama bu vakada bir kez daha tanık olduğum üzere ‘acayip’in bir adım ötesi dehşet olabiliyor.”
“Üstüne ölüm kokusu sinmiş eski bir ev, tuhaf ve tekinsiz ev sakinleri, karşımıza çıkabilecek bilinmeyen tehlikeler ve yaptığımız işin kanunlara aykırı olduğu gerçeği hevesimi kırmaya yetiyordu. Ama Holmes’un soğukkanlı mantığında, insanı her türlü maceraya atılmaya iten bir şey vardı. Ancak bu şekilde bir sonuca ulaşılabileceği ortadaydı. Yani sessizce dostumun peşinden gidip kendimi kaderin oyunlarına bırakmaktan başka şansım yoktu.”
“Ama herkesin kendince yöntemleri vardır, Bay Holmes. Sizin varsa benim de vardır.”
“O alışıldığı üzere hiçbir şey söylemedi; ben de alışıldığı üzere soru sormadım. Ava katılmak ve bu istekli beynin dikkatini gereksiz müdahalelerle dağıtmadan naçizane yardımda bulunmak benim için yeterliydi. Nasıl olsa sonunda her şeyi öğrenirdim.”
“Şu muhteşem müfettiş dönene kadar ruhumuza huzur yok. Yine de, bizi aylaklığın dayanılmaz yorgunluğundan birkaç saatliğine de olsa kurtaran talihimize minnet duymalıyız.”
“Henüz bütün delilleri bulmuş değilim ama karşımızda aşılmayacak engeller olduğunu da sanmıyorum. Yine de deliller olmadan tartışmak hatadır. Yoksa onları teorilerine uydurmaya başlayabilirsin.”
“Zihnim, yapması gereken işe koşulmamış bir hız makinesi gibi paramparça oluyor. Hayat çok sıradan; gazeteler renksiz; cesaret ve aşk, suç dünyasını hepten terk etmiş sanki. O halde, ne kadar basit olursa olsun yeni bir meseleye atılıp atılmayacağımı sorman anlamsız değil mi?”
“Erkek mi kadın mı?’ diye sordum.
‘Elbette erkek. Hiçbir kadın ödemeli telgraf göndermez. Kendisi bizzat çıkıp gelir.”
‘Elbette erkek. Hiçbir kadın ödemeli telgraf göndermez. Kendisi bizzat çıkıp gelir.”
Beyni yeterli materyal olmadan çalıştırmak, bir motoru fazla zorlamakla aynı şey; en sonunda kendini bin parçaya ayırarak patlar.
İnsanın vicdanı rahat olunca korkacak bir şeyi de olmuyor.
Dünyanın en tehlikeli türlerinden biri, diye söze girdi. işsiz, arkadaşsız kadındır. En zararsız ve çoğunlukla en faydalı insanlar olmalarına rağmen, yine de başkalarını suça teşvik eden en büyük güçtürler
Türk hamamı, tıpta ‘şifalı’ dediğimiz bir şeydir; yeni bir başlangıç, sistemi temizleyip yenileyen bir şey.
Sana kendi cehaletini göstermemi ister misin?
Eğitim hiçbir zaman sona ermez, Watson. Eğitim, en esaslı derslerin sonda yer aldığı bir süreçtir.
İnsanın yüz hatları duygularını ifade etmek için vardır ve seninkiler de gayet sadık uşaklar.
“Neyse, bulguları görmeden teori üretmek çok büyük bir hatadır.”