İçeriğe geç

Sherlock Holmes – Bütün Romanlar Kitap Alıntıları – Arthur Conan Doyle

Arthur Conan Doyle kitaplarından Sherlock Holmes – Bütün Romanlar kitap alıntıları sizlerle…

Sherlock Holmes – Bütün Romanlar Kitap Alıntıları

Tamah insanı suça götürür.
Kalbimin bir köşesinde, öldüğünü hep biliyordum.
Göremiyor musunuz? Beni şaşırtıyorsun. Öyleyse benim baktığım yerden bakmalısın.
Geleceğim karanlıktı, bu yüzden hayal gücümün bana verdiği bu gerçekleşmesi imkansız hayallerle onu aydınlatmaya çalışmak yerine, onunla erkekçe yüzleşmek hiç şüphesiz daha doğru olacaktı.
Duygusal nitelikler berrak düşünmenin düşmanıdır.
Kendimi içinde bulduğum bu durumdan daha tuhaf, daha akıl sır ermez bir halde düşünemiyorum.
Pencerenin önünde bir durun. Daha önce dünya hiç bundan daha kasvetli, iç karartıcı ve kısır olmuş mudur?
Beynim çalışmazsa yaşayamıyorum. Yaşanacak başka ne var ki?
Tahmin zorlu bir alışkanlıktır. İnsanın mantıklı düşünme yeteneğini yıkar.
Yaşamın tekdüzeliğinden tiksiniyorum.
-Wir sind gewohnt das die Menschen verhoehnen was sie nicht verstehen-
İnsanların anlamadıklarıyla alay etmelerine alışığızdır.
Bizi içine çeken bunca karanlık ve vahşet dolu işin ortasında huzurlu bir İngiliz evinin tebessümünü yakalamak insanı dinlendiriyordu
Korkarım ki sevgili dostum vardığın sonuçların çoğu yanlış. Beni yönlendirdiğini söylerken kastettiğim senin yanlışların sayesinde doğruyu bulduğumdu.”
Ama her zincir ancak en güçsüz halkası kadar güçlüdür.
Eğitim hiçbir zaman sona ermez, Watson. Eğitim, en esaslı derslerin sonda yer aldığı bir süreçtir.
Görüyorsun ama gözlemlemiyorsun. Aradaki fark açık.
Darwin’in müzik hakkında ne dediğini biliyor musun? İnsan ırkının müziği, konuşmadan çok daha önce yaptığını ve sevdiğini iddia ediyor. Belki o yüzden bu kadar çok etkileniyoruz. Ruhlarımızda, dünya çocukluğunu yaşarkenki gizemli yüzyıllardan kalma belirsiz anılar olmalı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Ne yaptığın hiç önemli değil bu dünyada, dedi dostum, acı bir ifadeyle “Önemli olan insanları ne yaptığına inandırdığın.
“Toby bu artıkları yiyebilir sanırım. Sen yatacak mısın Holmes?”
Hayır. Yorgun değilim. Garip bir yapım var. Çalışmaktan ötürü yorulduğım hiç hatırlamıyorum; fakat işsizlik beni tamamen bitkin düşürüyor. Biraz tüttüreceğim ve zarif müşterimin önümüze getirdiği bu enteresan iş üzerine düşüneceğim.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
En olağan suç, genellikle en gizemli olandır çünkü akıl yürütmeler yapılabilecek hiçbir yeni ya da özel belirti taşımazlar.
Büyük bir zihin için hiçbir şey küçük değildir.
Tüm kanıtlara ulaşmadan teori üretmek büyük bir hatadır. Ön yargı yaratır.
Ben, diye açıklamaya başladı, insan beynini boş bir çatı katına benzetiyorum. Orayı kendi seçtiğin mobilyalarla donatmalısın. Aptal biri bulduğu her çeşit kütüğü içeri atar ve böylece işine yarayabilecek bilgiler kalabalık yüzünden dışarıda kalır. Ya da en iyi ihtimalle bir sürü başka eşya içinde onu bulmak zorlaşır. Becerikli insan beyin katına ne koyacağına çok dikkat etmelidir. Sadece işini yapmasına yarayacak aletlere sahip olmalıdır ama çok iyi seçilmiş birçok alete Ve en doğru sırada yerleştirilmiş olmalı bunlar. Odanın esnek duvarları olduğunu ve her hacme genişleyebileceğini düşünmek hatadır. Gün gelir her yeni bilgi eklemesi yüzünden önceden bildiğin bir şeyi unutursun. Bu yüzden gerekli bilgileri dışarı itebilecek gereksiz bilgileri edinmekten kaçınmak gerek.
İnsanın asıl çalışma alanı insandır.
İki kişi aynı evde yaşamaya başlayacaksa birbirlerinin en kötü yanlarını bilmeleri gerekir.
Sonra da Büyük Jones’un yöntemleri üzerinde çalışıp, pek ince olmayan alaylarını dinleyeceğim. Wir sind gewohnt das die Menschen verhoehnen was sie nicht verstehen.* Goethe’nin mısraları her zaman etkileyici.
Benim yöntemimi kullanmıyorsun, dedi başını iki yana sallayarak. “Kaç kez söyledim, olanaksız olanları eledikten sonra, geriye kalan şey gerçektir, ne kadar olasılık dışı görünürse görünsün.”
Le mauvais goût mène au crime*.

*Tamah insanı suça götürür

Ne çekici bir kadın! dedim dostuma dönerek.
Sırtını koltuğa yaslamış, gözleri kısılı, yeniden yaktığı piposunu tüttürüyordu. “Öyle mi? dedi ilgisiz bir sesle. Fark etmedim.
Tam bir makinesiniz bir hesap makinesi, diye haykırdım. Zaman zaman içinizde insanüstü bir şeyler olduğunu düşünüyorum.
Hafifçe gülümsedi. “Mantığın, kişisel durumların etkisinde kalmaması, dedi, birincil önem taşır. Bir müşteri benim için yalnızca bir bireydir, problem içinde bir faktördür. Duygusal nitelikler berrak düşünmenin düşmanıdır. Seni temin ederim ki, tanıdığım en göz alıcı kadın sigortadan tazminat alabilmek için üç küçük zehirleme suçuyla asıldı ve tanıdığım en itici adamsa Londra’daki yoksullar hemen hemen çeyrek milyon harcayan bir hayırseverdi.
İnsanoğlu çözülemez bir bilmece
Olanaksız olanları eledikten sonra, geriye kalan şey gerçektir, ne kadar olasılıksız görünürse görünsün.
Pencerenin önünde bir durun. Daha önce dünya hiç bundan daha kasvetli, iç karartıcı ve kısır olmuş mudur? Sokak boyunca döne savrulan ve koyu renkli evlerin üzerine çöken şu sapsarı sisi görüyor musunuz? Bundan daha yavan ve somut bir şey var mı ? Eğer yetenekleri uygulayacak bir alan yoksa Doktor, yetenekli olmak ne işe yarar? Cinayet sıradan, varoluş sıradan ve sıradan olanların dışında hiçbir özelliğin bu dünyada bir işlevi yok.”
İnce ayrıntılar konusunda adeta bir dâhisiniz, dedim. Ayrıntıların öneminin farkındayim sadece.”
Zihnim, dedi Holmes, hareketsiz zamanlarda sönükleşiyor. Bana sonunle verildiğinde, yapılacak bir iş çıktığında, en gizli şifreleri çözmem ya da en karmaşık analizleri yapmam gerektiğinde, işte o zaman havamda hissediyorum kendimi Ancak böyle zamanlarda yapay uyarıcıları bir kenara atabilirim. Yaşamın tekdüzeliğinden tiksiniyorum. Zihinsel bir yükselişe ihtiyaç duyduğum için bu özel mesleği seçtim kendime, daha doğrusu yarattım; çünkü dünyada bu mesleği başka kimse yok.
“Ne yaptığın hiç önemli değil bu dünyada, dedi dostum, acı bir ifadeyle “Önemli olan insanları ne yaptığına inandırdığın. Biraz duraksadıktan sonra daha canli bir şekilde devam etti, boş ver, ne olursa olsun bu soruşturmayı kaçımazdım”
Hayatımda çok inişler, çıkışlar oldu, fakat gidenin ardından ağlamamayı öğrendim.
İnsanoğlu çözülemez bir bilmece.
Darwin’in müzik hakkında ne dediğini biliyor musun? İnsan ırkının müziği, konuşmadan çok daha önce yaptığını ve sevdiğini iddia ediyor. Ruhlarımızda, dünya çocukluğunu yaşarkenki gizemli yüzyıllardan kalma belirsiz anılar olmalı.
Doğanın sıradan güçleri karşısında bizim aciz hırslarımız ne kadar da küçük kalıyor!
İnsanların anlamadıklarıyla alay etmelerine alışığızdır.
Büyük bir zihin için hiçbir şey küçük değildir, dedi Holmes nüktedanca.
Duygusal nitelikler berrak düşünmenin düşmanıdır.
Yaşamın tekdüzeliğinden tiksiniyorum.
Ne yaptığın hiç önemli değil bu dünyada, önemli olan insanları ne yaptığına inandırdığın.
Zulüm görenler şimdi kendileri zalimlere dönüşmüşlerdi.
En olağan suç, genellikle en gizemli olandır çünkü akıl yürütmeler yapılabilecek hiçbir yeni ya da özel belirti taşımazlar.
Büyük bir zihin için hiçbir şey küçük değildir.
Hayal gücü olmazsa korku da olmazdı.
Darvin’in müzik hakkında ne dediğini musun? İnsan ırkının müziği, konuşmadan çok daha önce yaptığını ve sevdiğini iddia ediyor. Belki o yüzden bu kadar çok etkileniyoruz. Ruhlarımızda, dünya çocukluğunu yaşarkenki gizemli yüzyıllardan kalma belirsiz anılar olmalı.
Evet, o gördüklerini biliyorum. Odada defalarca dönüp durdun, cesedin yanında diz çöktün ve gidip mutfak kapısını zorladın, sonra da .
John Rance yine ayağa fırladı. Yüzünde korku ve şüphe saklanmıştın söyle bakalım, diye haykırdı. Bilmen gerekenden fazlasını biliyorsun gördüğüm kadarıyla.
Holmes güldü ve masanın üzerine bir kartını attı. Beni cinayetle suçlamayın, dedi. Ben bir av köpeğiyim, çakal değil; Bay Gregson ya da Bay Lestrade sana bunu açıklayacaktır. Şimdi devam et. Sonra ne yaptın?
Okuyup öğrenin, gerçekten. Güneşin altında hiçbir şey yok, her şey o doğmadan önce olup bitmiş.
Bugünlerde hiç suç ve suçlu yok, dedi şikâyet edercesine. “Bizim gibi beyinlerin işi ne o halde. Adımı duyurabileceğimi çok iyi biliyorum. Suç takibi üzerine benim yaptığım sayıda çalışma yapmış ve benim kadar doğal yetenek sahibi biri yaşamadı ve yaşamıyor. Fakat sonuç ne? Takibini yapacak suç yok ya da var da öyle yüze göze bulaştırnılarak işlenmiş ki herhangi bir Scotland Yard görevlisi bile çözebilir.
“Gözlem benim ikinci yaradılışım.”
“Kötülükler arasında ailevi bir benzerlik vardır ve bin tanesi hakkındaki tüm detaylar ayaklarının altındaysa, ilkiyle bininci arasındaki bağı çözememen imkânsızdır.”
Keman çalmadaki becerisine atıf yapmıştım listede. Bu gücü dikkate değerdi, fakat diğer hünerlerinden biraz farklıydı. Çünkü çok zor parçaları çalabiliyordu. Bildiğim parçalardı bunlar. Bir keresinden sırf ben istedim diye Mendelssohn’dan Lieder’i ve başka bazı beğenilen eserleri çalmıştı. Kendi haline bırakılınca ise nadiren müzik yapardı. Bir akşam koltuğuna oturdu, gözlerini kapadı ve dizinin dibinde duran kemanı alıp, hafifçe çalmaya başladı. Notalar bazen dolgun ve hüzünlü, kimi zaman da neşeli yükseliyordu. Kafasını kurcalayan şeylerin müziğine yansıdığı apaçıktı ama müzik onun kafasını toparlamasına mi yardımcı oluyordu yoksa çaldıkları bir kapristen veya hayalden mi kaynaklanıyordu, anlayabilmem mümkün değildi.
Bu arada, diye sordum aniden, durmuş ve Stamford’a dönmüştüm, “nasıl oldu da benim Afganistan’dan geldiğimi anladı?
Arkadaşımın yüzünden esrarengiz bir gülümseme belirdi. “Bu onu küçük bir özlliğidir, dedi. “Birçok insan onun böyle şeyleri nasıl anladığını öğrenmek istiyor.
Daha gerçekçi bir yorum yapmak gerekirse aynnı şeyi aynı amaçlarla kendisine de yapabileceğini söyleyebilirim. Kesin ve tam bilgiye dönük bir takıntısı var.
Bu çok iyi bir şey, dedim.
Evet, ama biraz abartabiliyor. Hatta kadavraları morgda sopayla dövdüğünü düşünürsek baya tuhaflaşıyor konu.
Kadavraları mı dövüyor?!
Evet, öldükten sonra vücudun ne zamana kadar morluklar çıkardığını anlayabilmek için. Kendi gözlerimle gördüm.”
Yine de tıp öğrencisi değil diyorsun?
“Hayır, değil. Kim bilir ne konularda çalışıyordur…”
“Açıklanmayanı açıklamak zor”
Bu umutsuzluk diyarında hiç yaşayan yoktur.
Sessizdir, tam anlamıyla terk edilmiştir.
“Darvin’in müzik hakkında ne dediğini biliyor musun? İnsan ırkının müziği, konuşmadan çok daha önce yaptığını ve sevdiğini iddia ediyor. Belki o yüzden bu kadar çok etkileniyoruz. Ruhlarımızda, dünya çocukluğunu yaşarkenki gizemli yüzyıllardan kalma belirsiz anılar olmalı.”
Hayatın renksiz yumağının içinden her zaman kızıl bir cinayet ipliği geçer. Bizim görevimiz o ipliği oradan çekmek, ayırmak ve tüm ayrıntısını ortaya çıkarmak.
Kendime özgü bir işim var. Sanırım bu işi dünyada tek yapan benim. Ben bir danışman dedektifiyim, ne olduğunu anlıyorsan tabi. Burada, Londra’da devletin birçok dedektifi var, birçok da özel dedektif var. Bunlar ne zaman işin içinden çıkamasalar, ne zaman hata yapsalar bana gelirler, ben de onları doğru yere yönlendirmeye çalışırım. Tüm kanıtları önüme yığarlar ve ben de çoğu zaman suç tarihi bilgim sayesinde onları yönlendirmeyi başarırım.
Bir mantıkçı, diyordu yazar, bir damla suyun Niyagara’dan mı yoksa Atlantik’ten mi geldiğini, ikisini de hiç görmemiş olsa da anlayabilir.
19. yüzyılda herhangi bir medeni insanın, dünyanın güneşin etrafında döndüğünü bilmemesi bana o kadar olağandışı geliyordu ki, bunu fark etmem uzun sürmüştü.
“Ben,” diye açıklamaya başladı, “insan beynini boş bir çatı katına benzetiyorum. Orayı kendi seçtiğin mobilyalarla donatmalısın. Aptal biri bulduğu her çeşit kütüğü içeri atar ve böylece işine yarayabilecek bilgiler kalabalık yüzünden dışarıda kalır. Ya da en iyi ihtimalle bir sürü başka eşya içinde onu bulmak zorlaşır. Becerikli bir insan beyin katına ne koyacağına çok dikkat etmelidir. Sadece işini yapmasına yarayacak aletlere sahip olmalıdır ama çok iyi seçilmiş birçok alete Ve en doğru sırada yerleştirilmiş olmalı bunlar.
Kesin ve tam bilgiye dönük bir takıntısı var.
“Kadavraları mı dövüyor?!”
“Evet, öldükten sonra vücudun ne zamana kadar morluklar çıkardığını anlayabilmek için. Kendi gözlerimle gördüm.”
“Dr. Watson, Sherlock Holmes,” dedi Stamford bizi tanıştırmak için. “Nasılsınız?”
Ne yaptığın hiç önemli değil bu dünyada,” dedi dostum, acı bir ifadeyle. Önemli olan insanları ne yaptığına inandırdığın.”
Bir kadının sezgileri bazen en mantıklı çıkarımlardan bile daha değerli olabilir. Karmaşık beyinleriyle art arda sıraladıkları senaryoları mutlaka dikkate alın. Bunlar sizi hiç tahmin etmediğiniz sonuçlara ulaştırdığında haklı olduğumu anlayacaksınız.
Kitap, cebinde taşıdığın, sihirli bir bahçe gibidir.
Adım Sherlock. Başkalarının bilmediği şeyleri bilmek benim işim.
”Hey daha işimiz bitmedi! ” diye bağırdı adam.
Sherlock, ”Buna duygusal bir şekilde tepki vermemeliyim, ” diye fısıldadı.
Düşünüyordu:
1.Önce hedefin dikkatini dağıt.
2.Sonra yumruğunu engelle.
3.Sol yanağa çapraz yumruk.
4.Adamı altüst et.
5.Şaşkın bir yumruk savuracak.
6.Dirsek bloğunu ve vücut duruşunu uygula.
7.Ve vücut vuruşunu uygula.
8.Öldürücü solu engelle.
9.Sağ çeneyi zayıflat.
10.Şimdi çatlat.
11.Çatlak kaburgaları kır.
12.Karın boşluğuna zarar ver.
13.Çeneyi tamamen çıkar.
14.Diyaframa topuk tekmesi.

Özetle; çınlayan kulaklar, çatlak çene, üç çatlak, dört kırık kaburga, diyaframda iç kanama.
-Fiziksel iyileşme 6 hafta.
-Psikolojik iyileşme 6 ay.
-Kafanın arkasına tükürme yeteneği etkisiz kılındı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir