Park Honan kitaplarından Shakespeare: Bir Yaşam kitap alıntıları sizlerle…
Shakespeare: Bir Yaşam Kitap Alıntıları
Güzellik, doğruluk, seçkinlik,
En sade haliyle, zarafet,
Kül olmuş yatıyor burda.
En sade haliyle, zarafet,
Kül olmuş yatıyor burda.
Hayattayken oldukça yavaş biriydi;
Ölünce ne yavaşlığı kaldı ne kendi.
Ölünce ne yavaşlığı kaldı ne kendi.
Kızlar da kızken Mayıs’tırlar, ama eş olunca gökte havalar değişir.
İki hasım kral: Zarafet ve kabalık (aşk ya da nefret)
Kendini düşünmekten vazgeçtiği ölçüde muhayyilesi gerçek anlamda gelişmiş.
Sarsak yönetimlerce becerikli insan engellenir Sanatın, kültürün dili bağlanır yetkililerce, Bilgiç geçinen şarlatan yönetir bilgili adamı, İyilik kıskıvrak kul köle edilir kötülüğe, Doğru sözlü kişinin aptala çıkartılır adı.
Umarım muhabbetin ardından ayrılık gecikmez. Ama sen ille de evlen diyorsan evlenirim; hem de kendi özgün irademle; çekilmeden ve kaçınmadan.
Çalacağı kaymağın başında bekleyen bir kedi gibi tetikteyim.
Ruhlarınıza yaptığınızın farkında mısınız?
Kaba bir zevke hizmet eden ticari bir tiyatroya senaryo yazmak, yazarı basbayağı köleliğe indirgiyordu.
Londra’da ölenlerin sayısı doğanlardan çok olurdu; ama yine de buraya işçi akınını hiçbir şey durduramazdı.
Veronalı iki bey oyununda Speed ile Proteus arasında geçenler:
SPEED. Çoban koyunu arar, koyun çobanı değil. Yani efendim beni değil, ben efendimi aradığıma göre, ben koyun değilim.
PROTEUS. Koyun yiyecek için çobanın peşinden gider, ama çoban yiyecek için koyunun peşinden gitmez. Sen para için efendinin yanına gidersin, ama efendin para için senin yanına gelmez. O halde sen koyunsun.
Sir Toby Belch, On İki Gece’de efkarlı Aguecheek’e Yaklaş, Sir Andrew diyor, Gece yarısından sonra yatakta olmayan erken kalkmış demektir ve bildiğiniz gibi, diluculo surgere
Bebek dadısını dövdüğünde, her türlü usul ve adap altüst olur , diyor Shakespeare Kısasa Kısas oyununda.
Gerek sofrada gerekse başka yerlerde terbiyeli ve kibar olmayı öğrenen bu çocuk, 3 veya 4 yaşında küçük bir aktör olmuştu bile. Terbiye demek, kişiye ve konuya uygun kelimeyi seçebilmek; adabı muaşerete önem veren bir toplumda oynayacağı rolü bilmek demekti.
Kırklı yaşlarında, ayartılmaya ve baştan çıkarılmaya karşı sağlam durabiliyordu; düşüncesizce ve ihtiyatsızca davranışları ise -Stratford kayıtlarından ve Soneler’den bilebildiğimiz kadarıyla- gençliğinde ve delikanlılık çağında kalan, bazısı kendine kısmen pişmanlık veren durumlardı. Bedensel zevklere aşırı düşkün biri değildi; çok uzun yaşama heveslisi olduğu da söylenemez; ancak, George Orwell’in dediği gibi, ”Yer üstünü ve yaşam sürecini seviyordu. ”
Shakespeare kendini doğallıkla başkalarına sevdirmeyi ve aynı zamanda benliğini korumayı iyi beceriyordu; egoistler arasında kendini nasıl koruması ve kurtarması gerektiğini öğrenmişti.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Shakespeare’in aktör arkadaşı Beeston’ın yine oyuncu olan oğlundan duyduğuna göre Shakespeare: ”Kalabalıktan hoşlanmazdı; kolay ayartılmazdı; çağırıldığı zaman, ağrısı olduğunu söylerdi. ”
Shakespeare, kişilerinden her birine azami konuşma becerisi vermedeki ustalığı yanında, en az bunun kadar, kendine özgü toplumsal gerçekçiliğiyle de öteki yazarlardan ayrılır. Kişileri insan toplumunu eleştirmeye değil, gizini açıklamaya yönelik olarak tasarlanmışlardır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Zihninin sınırsız zenginliği kendi düşünsel ve manevi çabalarından, arayış ve sorgulayışlarından, umut ve tatminsizliğinden kaynaklanır. Oyunlarının diyalektiğinde, insan tabiatında geçerli, değerli veya mümkün olanı arar ve sonunda karanlık bir bölgeye ulaşır.
Oyunları eşsiz bir şekilde kendilerini yenileme gücüne sahip ve insanları başka oyunlarla kıyaslanmayacak ölçüde etkiliyorlar. Topluluk üyelerinin onun oyunlarını sergileyebilmek için becerilerini en üst düzeyde ortaya koymaları gerekiyordu.
Shakespeare seyirciyi sakinleştirmeye veya gevşetmeye çalışmak şöyle dursun, insan tabiatının çıplak gerçeklerine ve derinden huzursuz edici yönlerine ışık tutar.
Zihninin algılama ve kaydetme özelliği ile olağanüstü keskin gözlemciliği sayesinde insan yaşamını anlamada eşsiz bir güce ulaştı; öyle ki eserlerinin hepsi çağını aşmıştır.
Hamlet’in son iki bin yılda yazılan ilk büyük trajedi olduğu söylenir.
Shakespeare’nin özelliği, ayrıntıları unutmamasında değil, çağrışım ve bağlantıları aklında canlandırabilme gücünde yatıyordu. Örneğin kırları hatırlarken, Orta İngiltere’de geçen bir yaşam döneminin duygularını, havasını, çeşitli etkilerini zihninde canlandırabiliyor; böylelikle, yarattığı kişilerin duygu ve düşüncelerine yeni ve derin boyutlar katıyor.
Bir öğrenci ve araştırmacının bastırılmış yaşamı ona göre değildi ve çok geçmeden okulun yapaylığına tepki olarak genç yaşta sıra dışı yaşantı açlığı çekiyordu.
Hamlet’in kaynakları ile ilgili olarak önemli olan şu ki, oyun yalnızca edebi kaynaklardan, ya da olayların ”tasavvur edilmesiyle ” yaratılmadı; şairin gerçek yaşamdan parçalar alarak onları kendi aile yaşamında, eğitimi sırasında, doğduğu kasabada başından geçenlerle; kişisel özlemleri, umut ve hayal kırıklıklarıyla ve entelektüel yaşamıyla iyice yoğurarak özümsemesiyle ortaya çıktı.
Shakespeare davranışlarında rahat ve dostça olması yanında, kolayca ve zahmetsizce iletişim kuran ve uyum sağlayan biriydi; başkalarının bakış açılarını gözlemler ve onlar üzerinde düşünürken birkaç temel ahlak ilkesini göz önünde bulundururdu.
Hamlet’ten Coriolanus’a kadar olan oyunlarda ilgi odağı, karı-koca karşıtlığı değil, bir evladın, anne veya babanın çeşitli imajlarıyla uzlaşmada karşılaştığı sorunlar.
Shakespeare’in özellikle iffetli olup olmadığını kimse bilmiyor; ancak daha sonra Huguenotlarla birlikte yaşarken, hassas bir aile meselesinde kendine güvenilecek kadar saygın olduğunu biliyoruz. Sonelere bakıldığında cinsel ilişkilerden haberdar olduğu anlaşılıyor; ama zina düşüncesi onu olağanüstü dehşete düşürüyor.
Gilbert 46 yaşında ölecekti; Stratford Holy Trinity kilisesinde, 3 Şubat 1608’de bekâr olarak gömüldü. ( ) Richard kırkıncı yaşına gelmek üzereyken öldü ve 4 Şubat 1613’te Stratford’da gömüldü. ( ) Edmund 27 Aralık 1607’de öldü ve 31 Aralık’ta Southwark’taki St. Saviour kilisesinde gömüldü.
Şair, harcamalarında tutumlu olmakla birlikte, yalnızca mal mülk edinme hırsı olan, borçlulara karşı insafsız, eli sıkı bir insan değildi.
Harry mükemmel bir soylu ve sevimli biri olabildiği gibi, herkese yalan söyleyen suratsız bir politik buz kalıbı da olabiliyor.
Doğa olarak alçak gönüllü, uyumlu ve gösterişsiz, ”açık ” tavırlı bir insandı; bu özellikleri bir anlamda onun koruyucu kalkanı oluyordu.
William beşinci yaşını sürüyordu ve çok iyi bakılmış bir çocuktu. Annesi Mary’nin de ilgisi sayesinde, duyguları anlama konusunda büyük bir yeteneği olmuştu. Daha sonra, Shakespeare ‘in komedilerinin baş kadın karakterleri özellikle dengeli tavırları ve kıvrak zekaları ile dikkati çekerler; Julia ve Rosalind gibi aynı zamanda hem zeki ve becerikli hem de duygulu ve hassas olacaklardı. Shakespeare, Ovidius tarzı bir aşk anlayışını da rahatça işleyebilecek ve kadınların duygu ve düşünceleri hakkında incelikli ve inandırıcı gözlemler yapacaktı.
Bu yaşam değil, canlı kılığına girmiş ölüm;
Bu dünya değil, haksızlıklar yığını,
Cinayet ve hıyanet dolu, allak bullak bir kargaşa.
Bu dünya değil, haksızlıklar yığını,
Cinayet ve hıyanet dolu, allak bullak bir kargaşa.
Marlowe’un kışkırtıcı sanatı Shakespeare’i, çağın öteki yazarlarının eserlerinden çok daha derinden etkiledi.
Aklına geleni düşünmeden doğrudan kâğıda dökmesini sağlayan doğal bir deha değildi onunki; aksine, belli ki oyun yazmak onun için oldukça zahmetli bir işti; üslup üzerinde titizlikle durur, yazdıklarını sürekli gözden geçirir ve düzeltirdi.
Senaryolar her şeyden önce oynanmak üzere yazılır ve ancak sahnede varlık kazanırlardı.
Düşünce tarzı her şeyi barındırmaya yetecek kadar romantikti. Bunun sonucunda da her şeyin nedenlerini araştırdı.
aşkın muhteşem, engin kişilerin varoluşunu ve kimliğini değiştiren gücüne inanmak, aşkın sıradan özellikleri karşısında çaresizliğe düşmeyi gerektirmez.
William’ın Latince eğitimi, her zamankinden çok kitabın yayınlandığı, ulusun kültürünün çok daha karmaşık, düzeyli; eğitimli bir insan için çok daha özendirici, nitelik kazandığı bir çağda, kitaplara olan ilgisini artırmıştı.
Her türlü birbiriyle bağdaşmaz, aykırı düşünce, karışık duygular, çelişen izlenimler zihninde aynı anda yer alabiliyor; hatta daha fazla kitap, daha fazla bilgi açlığı çekiyordu.
Her şehrin sıradan, gündelik yaşamının bir dereceye kadar avutucu bir niteliği vardır.
Okulda gördüklerini özümsemenin ötesinde, kendi yazdıklarından anlıyoruz ki, doğal yaşamın doymak bilmez bir gözlemcisiydi.
William’ın Ovidius’a düşkünlüğü karmaşık, ömür boyu sürecek bir tutkuydu ve görünüşe göre de hep yeni boyutlar kazanıyordu: William, Dönüşümler’de, sanki bu eser onun için çok katmanlı bir dünyasal ve metafizik esin ve buluş kaynağıymış gibi taze yönler buluyordu.
Yaşamla ilgili olarak kafamıza önceden oluşmuş düşünceler aniden değişirse, ya da sevdiğimiz birine duyulan güven yaşanan olaylar sonucu sarsılırsa ne olur?
Hiçbir şair, doğa karşısında tepkisini onun kadar zevkle dile getirmemiştir.
Terbiye demek, kişiye ve konuya uygun kelimeyi seçebilmek; adabı muaşerete önem veren bir toplumda oynayacağı rolü bilmekti.
Mary Shakespeare, 1557 güzünün sonlarına doğru Stratford’da yaşamaya başladı. Sağlıklı bir çocuk doğurabilecek kadar genç olmakla birlikte, ilkin başarısız oldu. Oğlu William’ı ise veba salgını sırasında doğurdu ve çocuğun hayatı sürekli tehlikedeydi. William’ın doğum tarihi annesi için önemliydi ve onun tarafından ölünceye ek şefkatle anılacaktı.
Shakespeare’e göre, insan zihni kendi kendini haklı çıkarmak için çevresine öyle duvarlar kurar ki, ancak Eyüp peygamberin başına gelene benzer felaketler belki içeri ışık geçirebilir.
Coriolanus, Shakespeare’in yaptığı en iyi siyaset analizidir; bu oyunda yazar yaşadığı dönemin siyaseti ile ilgili gözlemlerinden ustalıkla yararlanır.
Shakespeare’in zihni, karmaşık bir çelişkiler ve aşırı duygular bulvarıydı.
Shakespeare kendini doğallıkla başkalarına sevdirmeyi ve aynı zamanda benliğini korumayı iyi beceriyordu; egoistler arasında kendini nasıl koruması ve kurtarması gerektiğini öğrenmişti.
Denizler bile, Müslüman Türklerin boğulmasına yol açarak Othello’nun ekmeğine yağ sürer.
Genel olarak, hasetli gözlerin hedefi olmaktan kurtulmuş ve rakipleriyle çekişmeye girmekten kaçınmıştı.
Topluluğun kaderi, büyük ölçüde, onların kontrolünde olmayan şeylere bağlıydı, devlet siyaseti de belirsizdi.
Shakespeare özelinde zaman veya mekanda konum değiştirmiş olan şeyler onun için, ürkütücü bir şekilde, sanki hep yanı başındaymış gibi geliyor ve bu nedenle yaratıcılık olanakları muazzamlaşıyor.
Julius Caesar oyununda Cassius’u haşin ve şüpheci bir Epikürcü, Brutus’u ideallerle yaşayan bir Stoacı, Marcus Antonius’u ise bedensel yönü ağırlıklı bir fırsatçı olarak görüyoruz.
Caesar’ın katledilmesini sahnede yeniden canlandıran aktörler, Caesar’ın cesedi önünde Brutus ile Antonius’un yaptığı konuşmalar üzerinde odaklaşıyordu.
Şehrin kibar ve varlıklı tabakasının tiyatroya olan ilgisini kaybetmesi veya herhangi bir nedenle ayağını kesmesi düşüncesi tiyatrocuların korkulu rüyasıydı. Aktörlerin karnı doymalı, çalışanların ücretleri ödenmeliydi.
Ovidius’un o güzelim zeki ruhu da, kadife dilli, ağzından bal damlayan Shakespeare’de yaşıyor.
Ahlaki konulara verdiği önemle, ruhsal rahatsızlık görünümleriyle ve çarpıcı karakterleriyle, Venedik Taciri’nde ısrarlı bir içsellik var.
Doğada her şey ölümlü olduğuna göre, aşka düşen her doğal varlığın da ölümlü olduğu aptallığından belli olur.
Stratford belediye başkanının böyle vahşice öldürülüşüne Shakespeare kayıtsız kalmadı. Bu olay yazılarında giderek derinleşen bir toplumsal kötümserliğe yol açar etkenlerden biri olarak görülebilir.
Shakespeare, sevimli, biçimli hatlara sahip biriydi; tavırları çok dostçaydı; son derece hazırcevap, ince ve kıvrak zekalıydı.
Fazla saray şakşakçılığı toplumun kalıcılığını tehlikeye düşürebilirdi.
Romeo ile Juliet haklıdır -tüm dünya haksızdır- ya da, başka herkesi kirleten zamana ve şartlara meydan okumakta haklıdırlar.
Shakespeare, Romeo ve Juliet’i gergin bir şehre sunulmak üzere hazırladı. Bu trajedi, şiddeti yaşamın bir parçası haline getiren toplumsal gerilimi ve uzlaşmazlığı yansıtıyor.
Shakespeare oyunlarının çoğunu, yazı masasına oturmak için en sevdiği mevsim olan Kasım ile Şubat ayları arasında yazmış.
Shakespeare dar kafalı ve içinden pazarlıklı bir insan değil, toplumsal mevkiini iyileştirmek isteyen, geleceğinden ümitli ve hevesli bir gençti.
Shakespeare, veba salgını sırasında, bildiğimiz kadarıyla, sahnenin ötesinde yeni bir çevreye yönelmiş, yeni bir kitleyi muhatap almış ve umut içinde, ilginç bir gençle yakınlık kurmuştu.
Aman siz siz olun o ince zekalarınızı daha yararlı işlerde kullanın ve bırakın o maymunlar sizin geçmiş ustalığınızı taklit etsin, o harika keşiflerinizden sakın haberleri olmasın.
Haset hiç boş durmaz.