İçeriğe geç

Şeytanın Sözlüğü Kitap Alıntıları – Ambrose Bierce

Ambrose Bierce kitaplarından Şeytanın Sözlüğü kitap alıntıları sizlerle…

Şeytanın Sözlüğü Kitap Alıntıları

suçlu, i.
-Bir başkası.
Hayat bedeni çürümekten koruyan manevi bir salamura
.
Mantık: İnsanın yanlış anlamasının sınırlamalarına ve yetersizliklerine sıkı sıkıya bağlı olarak düşünme ve akıl yürütme sanatı.

yasak: Yeni ve karşı konulmaz bir çekicilikle donatılmış.
yarın: İyi işler yapacağımız ve daha derli toplu bir hayata başlayacağımız gün. Mutluluğun başlangıcı.
yalnız: Sıkıcı biriyle birlikte.
yalan dolan: Siyasetçilerin mesleği, doktorların bilimi, eleştirmenlerin bilgisi, gösterişçi vaizlerin dini, – tek kelimeyle, dünya.
vasıflılık: Cumhurbaşkanının terzisinin kuzeni olmak.
uzak: Erdemin paradan daha çok rağbet göreceği gün.
temkinli: Duyduklarının onda birine, okuduklarının dörtte birine, gördüklerininse yarısına inanan (kimse).
tembellik: Bizden düşük seviyeli birinin mazur görülemeyecek bir şekilde istirahat halinde bulunması.
telefon: İnsanı nahoş biriyle arasına mesafe koymanın avantajlarından mahrum bırakan bir şeytan icadı.
tarih: Çoğu budala olan askerlerin ve çoğu düzenbaz olan liderlerin yol açtığı, çoğu önemsiz olan hadiselerin çoğu yanlış olan anlatımı.
şaşırtıcı: Bir sürü budala hayatta başarıya ulaşırken onlardan çok daha yetenekli olan şahsımızın sap gibi ortada kalması.
romantizm: Piyasada fiyatlandırılmadığından talep görmeyen bir nesne.
prezantabl: Zaman ve mekana uygun iğrenç giysiler giymiş kimsenin niteliği.
prens: Romanlarda bir köylü kızına, gerçek hayattaysa arkadaşlarının eşlerine aşık olan genç bir beyefendi.
pişmanlık: Hayat kahvesinin dibe çöken telvesi.
partizan: Mantıktan nasibini almamış taraftar.
övgü: Kendi başarılarımıza benzeyen ama denk olmayan başarılara yönelik takdir ifadesi.
önyargı: Görünür bir desteği olmayan başıboş bir fikir.
önsezi: Eve sabahın üçünde gelip de eşinizin penceresinde ışık gördüğünüzde, bir şeyler olacağına dair içinizde uyanan his.
ölü: Nefes alma külfetinden kurtulmuş,
bir alıp vereceği kalmamış dünyayla,
çılgın yarışı başından sonuna koşmuş,
ve altın hedefe ulaşmış – bir çukura!
öğrenim: Uygar milletleri etkisi altına alan bir cehalet türü ( vahşilerden bulaşan cehalet ile karıştırılmamalıdır).
oy pusulası: Çoğunluğun azınlığa, direnmenin ne kadar aptalca olduğunu göstermesini sağlayan basit bir araç.
mesafe: Zenginlerin, yoksulların önüne koymaya gönüllü olduğu tek şey.
menfaat: Bütün erdemlerin babası.
mayonez: Fransızlarda devlet dininin yerine geçen bir sos.
mankafa: Mankafalar Âdem’le birlikte gelmiş ve hem sayıca çok hem de gürbüz yapılı olduklarından dünyanın yaşanabilir kısımlarını işgal etmişlerdir.
makul: Kendi fikirlerimizle zehirleyebileceğimiz kimsenin niteliği. İkna edilmeye, vazgeçirilmeye, atlatılmaya açık.
lakayt: Altı haftalık evli.
lafı kıvırmak: Arkadaşınız sevgilisini güzel bulup bulmadığınızı sorduğunda, “bakışları çok anlamlı,” demek.
klişe: Bir milyon budalanın bilgeliğinin bir mankafa tarafından ifade edilmiş biçimi. Yapay karadaki duygu fosili. ( ) Bir fincan sütlü ahlak. Tüysüz bir tavuskuşunun kıçı
kibir: Sevmediğimiz birinde öz saygı.
karın: Erkeğin en içten sadakatinin nesnesini barındıran tapınak.
kabadayı: Bkz. koca.
iyi yüreklilik: Bizzat müptelası olduğumuz günahları ve kötü alışkanlıkları başkalarında gördüğümüzde müsamaha göstermemizi sağlayan yüce gönüllülük.
iyi: Şu an eserini okumakta olduğunuz yazarın değerini bilen kişinin niteliğidir, sevgili hanımefendi. Ve de onu rahat bırakmanın faydalarını sezen kimsenin vasfıdır, sayın beyefendi.
itibar: Kel bir kafayla şişkin bir banka cüzdanı arasındaki yasak ilişkinin meyvesi.
itaatsizlik: Kulluk kölelik tünelinin ucundaki ışık.
istisna: Kendi türünün diğer mensuplarından farklı olma cüretini gösteren şey veya kimse- örneğin, sözünün eri bir erkek, dürüst bir kadın vs.
insaniyetsizlik: İnsanların en belirgin ve karakteristik niteliklerinden biri.
hatıralara dalmak: Bahtsızların tek lüksü.
hakiki: Kuşku götürmez bir şekilde doğru- birinin fikrine göre.
hak: Önüne sayısal bir Güç eklenmediği sürece hiçbir değeri olmayan bir sıfır.
haciz: Kavgada yenilen tarafı soymanın yasal adı.
güzellik: Bir kadının, âşığını büyüleme ve kocasını dehşete düşürme gücü.
gün: Çoğu boşa harcanan yirmi dört saatten oluşan zaman dilimi.
güdü: Ahlak postuna bürünmüş zihin kurdu.
gölge: Memlekette adaletten geriye kalan.
göçmen: Bir ülkenin diğerinden daha iyi olduğunu sanan cahil insan.
gerçekten: Görünüşe göre.
genel af: Devletin, cezalandırılması çok pahalıya patlayacak olan suçlulara yönelik cömertliği.
deist, i. Tanrı’ya inanan ama Şeytan’a tapma hakkını saklı tutan kimse.
gelir: Saygınlığın doğal ve rasyonel ölçüsü.
gelin: Önünde uzanan mutlu yaşam ihtimalini ardında bırakmış olan kadın.
firar: Savaşmaya duyulan tiksinti sonucu bir orduyu veya eşi terk etme edimi.
felaket: Felaketler ikiye ayrılır: bizim başımıza gelen bahtsızlıklar ve başkalarının başına konan talih kuşları.
falcı: Müşterisinin göremediği şeyi -yani onun dangalağın teki olduğunu- görme gücüne sahip olan, genellikle kadın cinsine mensup kimse.
evlilik: İki budalanın bir rahip tarafından boyunduruğa sokulmasını içeren popüler bir ağır ceza türü.
ev faresi: Geçtiği yerleri ayılıp bayılan kadınlarla bezeyen bir hayvan.
eşitlik:Siyasette, beyin yerine kafatasının hesaba katıldığı, liyakatin şansla belirlendiği ve terfi ile cezalandırıldığı hayali bir durum.
emin olmak: Avazı çıktığı kadar yanılmak.
el falı: Sahtekârlıkla para kazanmanın (Mimbleshaw’un sınıflandırmasına göre) 947. yolu. Bu yöntem elin kapanmasıyla oluşan kırışıklıklara “karakter atfetmekten” ibarettir. Aslında olayın tamamı sahtekârlık değildir, zira sunulan her elde açık seçik “enayi” yazar. Sahtekârlık bunu yüksek sesle okumamaktır.
ekonomi: İhtiyacınız olmayan bir fıçı viskiyi, bakmaya gücünüzün yetmediği bir ineğin fiyatına satın almak.
egoist: Zevksizliği benimle ilgileneceğine kendisiyle ilgilenmesinden belli olan kişi.
dün: Gençlikte, çocukluk; yetişkinlikte, gençlik; yaşlılıkta, bütün bir geçmiş.
dostça davranmak: Bir nankör yaratmak.
dolandırmak: Saftiriklere hayat dersi verip deneyim kazandırmak.
dinlenmek: Can sıkmaya ara vermek.
deli: Başkalarının deli olduğu fikrine saplanıp kalmış olan (kimse).
danışmak: Çoktan karar verilmiş bir plan konusunda bir başkasının onayını almaya çalışmak.
dalalet: Kendi düşünme tarzımızdan ayrılan kimselerin içinde bulunduğu hal.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir