İçeriğe geç

Şeytanın Saati Kitap Alıntıları – Fernando Pessoa

Fernando Pessoa kitaplarından Şeytanın Saati kitap alıntıları sizlerle…

Şeytanın Saati Kitap Alıntıları

Bir kedinin güneş altında uyumasıyla bir kitabı okumak aynı şeydir.
En büyük aşk, derin bir uykudur, dalmaktan hoşlandığımız bir uyku. Ben bile, ki sırra en fazla vakıf olması gerekenlerden biriyim, kimi zaman, içimde Tanrı’nın ötesinde bulunan şeye sorarım; tüm bu Tanrılarla yıldızların kendi uykularından, dipsiz derinliğin büyük unutkanlklarından başka birşey olup olmadıklarını.
Ruh, direnmesine rağmen, sürekli ayartıldığı için yaşar. Her şey, bir şeye karşı koyduğu için yaşar.
İnsan hayvandan, sadece bir hayvan olmadığını bildiği için ayrılır. O, görünür karanlıklardan başka bir şey olmayan ilk ışıktır. O, başlangıçtır, çünkü karanlıkları görmek, karanlıklardan ışığı almaktır. O, sondur, çünkü kör doğduğumuzu, görme duyusuyla bilmektir. Böylece hayvan, kendi içinde doğan bilgisizlik yoluyla insan olur.
“Gitmenin ya da kalmanın, bir yerde olmanın ve bir şey olmanın derin dehşeti istila etti beni.”
Nankör insanlık!
Şu düşler ne garip şeyler!
Ben, senin her zaman aradığın ve asla bulamayacağın kimseyim.
En büyük aşk, derin bir uykudur, dalmaktan hoşlandığımız bir uyku.
Her zaman kendisi olarak kalan tek şey düşlerdir.
Şu düşler ne garip şeyler! İçinde –ilgili kimsenin bile tahmin edemeyeceği, gerçek şeyler olan ve tren, köprü, yer altı geçidi gibi bir yığın koca saçmalığın yer aldığı böyle bir hikâyeyi insan nasıl uydurur?
Nankör insanlık! İşte Şeytan’a böyle teşekkür ediyorlar.
Ben, senin her zaman aradığın ve asla bulamayacağın kimseyim.
Her şey, bir şeye karşı koyduğu için yaşar. Ben, her şeyin karşı koyduğu şeyim.
”Çalışmak gerekiyordu. Ezilenlerin, bu toplumsal sözleşme kurbanlarının davası için savaşmak gerekiyordu! ”
En büyük aşk, derin bir uykudur, dalmaktan hoşlandığımız bir uyku. Ben bile, ki sırra en fazla vakıf olması gerekenlerden biriyim, kimi zaman, içimde, Tanrı’nın ötesinde bulunan şeye sorarım, tüm bu tanrılarla yıldızların kendi uykularından, dipsiz derinliğin büyük unutkanlıklarından başka bir şey olup olmadıklarını.
İnsanlık pagandır. Asla hiçbir din içine işleyemedi onun. Sıradan insanın ruhunda, ruhun ölümsüzlüğüne inanma gücü bile yoktur. İnsan, ne nerede ne de niçin uyandığını bilmeden uyanan bir hayvandır.
“Belirsiz emeller, boş arzular, sıradan şeyleri severken bile hissettiğimiz tiksinti, sıkmayan şeylerin verdiği sıkıntı – tüm bunlar benim eserlerimdir, dipsiz derinliğin büyük ırmaklarının kıyısına uzanmış, kendimin de hiçbir şey bilmediğimi düşünürken doğmuşlardır.”
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
“İnsan hayvandan, sadece bir hayvan olmadığını bildiği için ayrılır. O, görünür karanlıklardan başka bir şey olmayan ilk ışıktır. O, başlangıçtır, çünkü karanlıkları görmek, karanlıklardan ışığı almaktır. O, sondur, çünkü kör doğduğumuzu, görme duyusuyla bilmektir. Böylece hayvan, kendi içinde doğan bilgisizlik yoluyla insan olur.”
“Şeytan (Pessoa), boşluğun üzerinde dans eden boşluğun o baş döndürücü dipsiz çukurunda saatinin gelmesini sabırsızlıkla beklerken, Şeytanın Saati de, okuru, uçurumun kıyısındaki her zaman boşlukta kalınacak o yere götürecek bir metin dansıdır.”
Şairlerin yaşam öyküsü yoktur
Onların yaşam öyküleri yapıtlarıdır.
Octavio Paz
Bilimin temeli cehaletimizi bilmektir.
İnsan hayvandan, sadece bir hayvan olmadığını bildiği için ayrılır.
Dinler simgedir ve insanlar simgeleri yaşamlar olarak değil (oysa öyledirler), şeyler olarak kabul ederler (oysa öyle olamazlar). Sanki Jüpiter varmış gibi —ama asla yaşıyormuş gibi değil— ona yaranmaya bakarlar. (Jüpiter yaşıyormuş gibi, asla varmış gibi değil.) Tuz dökülünce, bir tutam da sağ elle sol omuz üstünden serpilir. Tanrı’ya karşı günah işlendiğinde, birkaç ‘Aziz Babamız Duası’ okunur. Ruh pagan kalmaya ve Tanrı, mezarından çıkarılmayı beklemeye devam eder. Pek az kişi, zamanı geldiğinde geri almak üzere, Tanrı’nın mezarının üstüne akasya (ölümsüz bitki) bıraktı. Ama bunlar, iyi aradıklarından, onu bulmak için seçilmiş kişilerdi.
En iyi yapıtlarım ay ışığı ve alaydır.
No light, but rather darkness visible
Bu yalımlardan, ışık değil,
görünür bir karanlık fışkırır.
No light, but rather darkness visible
Bu yalımlardan, ışık değil,
görünür bir karanlık fışkırır.

İstasyondan çıktılar; sokağa varınca, kadın şaşkınlıkla, oturduğu sokakta, evine birkaç adım mesafede bulunduğunu gördü.

Şeytan kadınla o kadar sohbet ettikten sonra, şeytanlığını yapar:

..bu sohbet, belki de yaşamınızın en önemli olayı olmasına rağmen, asla gerçekten olmadı.

Şeytan: kendini gördüğünde kendini iyi hissetmen – kendini kandırma: Gördüğün sen değilsin, benim.
Şeytan : Ben, Goethe’nin dediği gibi, inkâr eden değil, zıddına giden tinim.”
Bir kedinin güneş altında uyumasıyla bir kitabı okumak aynı şeydir.
Şeytan: Ben doğuştan şairim, çünkü ben yanlışlıkla konuşan hakikatim ve sonuçta tüm yaşamım, alegori kılığına girmiş ve simgelerle açıklanan özel bir ahlak sistemidir.”
En büyük aşk derin bir uykudur, dalmaktan hoşlandığımız bir uyku.
Bulunduğumuz yer olan dünya; olduğumuz şey olan ten; olmak istediğimiz şey olan Şeytan – üçü birden, o Büyük An’da, içimizdeki Efendi’yi, olmamıza ramak kalmış o Efendi’yi öldürdüler. Ve onun sırrı, ona dönüşebilelim diye sahip çıktığı sır kayboldu.
Bilimin temeli cehaletimizi bilmektir.
Şeytan: bugünse, benim olmayan şeyin sürgünündeyim.
Şeytan: Ben olumsuz mutlağım, hiçliğin cisimleşmiş haliyim. Asla elde edilemeden arzulanan, var olamayacağı için düşlenen şey – bu benim hiçlik krallığım ve bana verilmeyen taht bu. Bir ihtimal olan, var olması gereken şey, Yasa’nın ya da Yazgı’nın bahşetmediği şey – bunu İnsan ruhuna avuç avuç serptim ve bu ruh, var olmayanın yaşayan yaşamını hissedince allak bullak oldu. Ben, bütün görevlerin unutuluşu, tüm niyetlerdeki tereddütüm.
“Hayır, çünkü ben de kendime pek benzemem. Bu kusur benim erdemimdir. İşte ben bu yüzden Şeytan’ım.”
Ama yalnızca gazeteciliği ilgilendiren böyle şeyleri bir yana bırakalım. Benim Şeytan olduğumu hatırlayalım. Öyleyse şeytani olalım. Düşünüzde beni kaç kez gördünüz?”
Şeytan: Ben dünyanın başlangıcından beri varım ve oldum olası bir alaycıydım. Zira, bilmeniz gerekir ki bütün alaycılar, bazı doğruları telkin etmek için alaya başvurmak istemeleri dışında, zararsızdırlar. Benim, hakikati söylemek gibi bir iddiam olmadı asla – kısmen, bu hiçbir işe yaramadığından, kısmen de, hakikati bilmediğimden.
Şeytan: Yeryüzündeki ve yeryüzünün üstündeki bazı taklitçilerim, bütün aşırmacılar gibi tehlikelidirler, çünkü benim var olma tarzımın sırrını bilmezler.
Kadın irkilerek ona baktı ve aniden korkuya kapıldı, ruhunun ta derinlerinden gelen, asla hissetmemiş olduğu bir korkuya.

“Peki ama siz kimsiniz, bayım? Niçin böyle maskelisiniz?”

“İki sorunuza da tek bir yanıt vereyim: Maskeli değilim.”

“Nasıl olur?”

“Ben Şeytan’ım, bayan. Evet, Şeytan’ım. Ama ürküp telaşa kapılmanıza gerek yok.”

Ve kadın, yeni bir zevkin gezindiği, ürküten bir göz kırpışla, ansızın, bunun doğru olduğunu anladı.

Kadın: “Evet, ama uyanmak öyle hüzünlü ki ”

Şeytan: “İyi bir düşçü uyanmaz. Ben hiç uyanmadım. Tanrı’nın uyumadığı konusunda da kuşkularım var.

insanların, gerçekliği hakkında en ufak bir fikir sahibi olamayacakları bir göğe ya da bir tanrıya özlem duyduklarını görmek
Toplumsal bir özlemin dinsel evreye eriştiğinde kendini mutlaka dayattığını söylediniz ve dinler tarihini andınız.
Ve siz elbette bıçakları ortadan kaldırarak katilleri yok edebileceğinize inanmıyorsunuz
Ben bir insanı özgürleştirdim: Kendimi.
Çok çalıştım, savaştım, para kazandım; daha çok çalıştım, daha çok savaştım, daha fazla para kazandım– hatta kesinlikle çok fazla para kazandım Yöntemlerle ilgilenmedim –itiraf ediyorum ki dostum, her yola başvurdum–, stokçuluk, mali hile, hatta hileli rekabet. Ne yani, ben son derece ahlaksız ve doğal olmayan toplumsal kurgularla savaşıyordum, bir de kalkıp yöntemler üzerinde enine boyuna düşünecek miydim? Özgürlük için çalışırken bir de kalkıp zorbalıkla mücadelede hangi silahı seçmeliyim diye kılı kırk mı yaracaktım?
Bir yandan parayla mücadele ederken diğer yandan nasıl efendisi olurdum? Onun etkisinden, zorbalığından nasıl kaçabilirdim, üstelik onunla karşılaşmaktan çekinmeden? Tek bir yolu vardı PARA KAZANMAK!

Etkisini hissetmemeye yetecek miktarda para kazanarak Ne kadar çok kazanırsam etkisinden de o ölçüde kurtulmuş olacaktım.

gerçek anarşist süreci bulmuştum! Hep birlikte bir işe yaramıyorduk ve üstelik, birbirimizi rahatsız ediyor ve birbirimize karşı zorbalık uyguluyor, kendi kuramlarımızı yıkıyorduk. Tek başımıza, aynı ölçüde cılız sonuçlar elde edeceğimiz doğruydu ama en azından özgürlüğe zarar vermemiş olacak ve yeni zorbalıklar yaratamayacaktık. Elde ettiğimiz azıcık şey de olsa, daima bir kazanç olacaktı, üstelik de hiç zarar vermeden. Dahası, ayrı ayrı hareket ederek kendimize daha fazla güvenmeyi, birbirimizin üzerine yıkılmamayı ve sonuçta, şimdiden bazı özgürlükler elde etmeyi öğrenecektik.
Samimi insanlardan oluşan küçük bir grup (samimi olduklarına sizi temin ederim!), eğitimli ve özellikle özgürlük için çalışmak amacıyla birleşmiş bir grup, aylar sonunda somut ve olumlu tek bir şey yaratabilmişti: bu aynı grubun içindeki zorbalık.
Hedef: anarşist toplum, özgür toplum. Araç: Burjuva toplumundan özgür topluma geçiş evresi olmadan geçmek. Bu geçiş, tüm zihinleri şekillendirmeyi ve tüm direnişleri zayıflatmayı beceren, yoğun, kapsayıcı ve eksiksiz bir propagandayla hazırlanır ve mümkün olur. Doğal olarak ‘propaganda’ derken söylemek istediğim, yalnızca yazılı ya da sözlü söylev değildir; gerçek anlamda her şeyi kast ediyorum.
Yirmi üçüncü yüzyılın toplumsal ortamına, nasıl olacağı bilinse bile kimse somut olarak uyum sağlayamaz; somut olarak uyum sağlanamamasının haklı gerekçesi yirmi üçüncü yüzyılın ve toplumsal ortamının somut olarak henüz var olmamasıdır.
Doğal olan şey, içgüdüden kaynaklanandır; içgüdü yoksa içgüdüye en fazla benzeyen şey alışkanlıktır. Sigara içmenin doğal hiçbir yanı yoktur, içgüdüsel bir ihtiyaç değildir ama eğer alışkanlık edinilirse sigara içmek, gerçekten içgüdüsel bir ihtiyaç olarak hissedilen doğal bir edim olur.
İçimdeki isyanı hissettiğimden, bu isyanı anlama yönünde çaba harcadım. Bunun üzerine bilinçli ve inançlı bir anarşist oldum.
hiçbir şey miras kalmadı bana: ne toplumsal konum, ne de beni eğitecek koşullar.
Sohbet can çekişerek ilerlemiş artık bir ölü gibi aramızda yatıyordu.
“kalbim, tanımadığı bir ülkenin düşsel özlemini duyuyor.”
“Ruh, direnmesine rağmen, sürekli ayartıldığı için yaşar.”
Ama bir şeyi hem inkâr edip hem de nasıl doğrulayabiliriz?
Düşler, hiç olmazsa, çürümez.
Düşte özgür olduğumuz gerçek değil mi?”
“Evet, ama uyanmak öyle hüzünlü ki ”
Var olmayı başaramamış ,ama olmak üzere olan şeylerin anılarını taşıyorum kendimde .
“Hayatımdan zevk almayı amaçlamıyorum. Sadece onun yüce olmasını istiyorum; bu ateşi söndürmek için bedenimi, ruhumu yavaş yavaş yakmak zorunda kalsam bile.”
Bilimin temeli cehaletimizi bilmektir.
Ben, senin her zaman aradığın ve asla bulamayacağın kimseyim.
Evrenden bıktığımı size itiraf edeyim.
Tanrı da benim kadar bıktı
Benim büyülü silahlarım; müzik, ay ışığı ve düşlerdir.
Bilimin temeli cehaletimizi bilmektir.
Ruh, direnmesine rağmen, sürekli ayartıldığı için yaşar. Her şey, bir şeye karşı koyduğu için yaşar.
Benim büyülü silahlarım müzik, ay işığı ve düşlerdir.
Ah, sahi, her şeyin başında ya da sonunda, kırmızılar içinde bir adamın ortaya çıktığı balo ya da şenlik gibi bir şey var
Eski -evet, çok eski- şeyleri hatırlıyorum; İsrailoğulları’ndan önce Edom denen krallıklardaki. Az kalsın oraların kralı ben olacaktım, bugünse, benim olmayan şeyin sürgünündeyim.
“İyi bir düşçü uyanmaz. Ben hiç uyanmadım. Tanrı’nın uyumadığı konusunda da kuşkularım var. Bunu bana bir kez söylemişti ”
Ben dünyanın başlangıcından beri varım ve oldum olası alaycıydım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir