Evliya Çelebi kitaplarından Seyahatname kitap alıntıları sizlerle…
Seyahatname Kitap Alıntıları
•Şeyh Sadi
Sakın ola besmelesiz yemek yeme. Adam yoksul olur. Sırrın varsa en yakınına bile söyleme. İyi adını kötüye çıkarma. Kötüye yoldaş olma. Zararını çok çekersin.
Ak Şemsettin , Sivaslı Kara Şemsettin , Molla Gürâni , Emir Buhari , Molla Fenari , Cebe Ali , Ensari dede , Molla Pulad , Aya Dede , Horos Dede, Hatablı Dede , Şeyh Zindani ve bu makule evliyalardı. Fatih bunlardan himmet rica etti ve İstanbul devletinin yarısı sizin yarısı islam gazilerinin ve dörtte biri benim olup ganimet malı ile her birinize birer zaviye , ocak ve imaret , mektep medrese ve darülhadisler yapayım . Diye söz verdi.
– Ey kervan sahibi, nereden gelip nereye gidersiniz? Yükünüz nedir? Diye sorarlar. Ama kervan sahibi oralı değildir. Kasıla kasıla geçer gider.
Cami yaptıran tüccar kızar. Adamlarıyla kervanı çevirir. Adamları, develerin üzerindeki bütün yükü indirirler. Yükte ne kadar misk ve amber varsa, sahibinin gözünün önünde, hepsini çamura katarlar. İnşaatın harcını, su ile değil de misk ve amberle kararlar.
Kervancı ne yapacağını bilemez. Hayret içinde oradan oraya koşuşturmaya başlar. Konuşur ama kimseye dinletemez. Tüccar onu alıp evine götürür. Büyük bir ziyafet verir. Yemekten sonra develerine altın yükleyip:
– Var şimdi git can kardeşim. Ama selamı unutma! Der. Kendini de bir şey sanma.
Cami tamamlanır, ismini Amber-i Çin Camii koyarlar. Ne zaman ki yağmur yağsa, cami duvarları pek güzel kokar. Hatta ben, denemek için toprağından bir parça alıp ateşe koydum, hakikaten amber koktu
Dört minare, üçer şerefeden on iki tabaka eder. Bu da 2. Selim Han’ın 12.Osmanlı padişahı olduğuna işarettir
Sakın ola besmelesiz yemek yeme. Adam yoksul olur. Sırrın varsa en yakınına bile söyleme. İyi adını kötüye çıkarma. Kötüye yoldaş olma. Zararını çok çekersin. Sen daima ileri yürü! Gözüm benim, geri kalma. Ekili tarlaya basma. Dost payına göz dikme. Bir şey koymadığın yere el uzatma. İki kişi konuşurken dinleme. Ekmek ve tuz hakkını gözet. Davetsiz yere gitme. Gidersen, güvendiğin yere, dürüst kimseye git. Sır sakla. Topluluklardan duyduğun sözleri aklında tut. Evden söz taşıma. Dedikodu etme, ahlâklı ol. Herkesle iyi geçin. İnatçı ve kötü sözlü olma. Yaşlılara saygı göster. Senden büyüklerin önünde gitme. Her zaman temiz ol. Haram ve yasak olan şeylere yaklaşma. Beş vakit namazını bırakma. İlim ve erdeminle meşhur ol.
Kinden, garezden uzak kal.
Tuz, ekmek hakkını gözle.
İyi dost ol.
Kötülerle arkadaş olma.
İyilerden iyilik öğren.
Şeyh Sadi
insanlar başkalarının aklını kullananlardır”.
Lâ ilâhe illallâh Muhammedü’r-Resûlullâh sâdıku’l-va‘di’l-emîn
Dil bilmez felek,
Kestin can bahçesinden,
İki nihalim felek.
Lalanın dünyası ne?
Aldanma dünyasına,
Dünya benim diyenin,
Gittik dün o yasına.
— Seyahat ve ziyareti bu kuluna kolay eyle Ya Rabbî, dediler ve dua buyurdular.
Şehirlerin Anası demişlerdir. Cidden öyledir. Arabistan’da, Anadolu ve Karaman’da kıtlık
olsa bu şehrin tahılı her tarafı doyurur. İcabında Makedonya’yı bile bolluğa kavuşturur.
Biri Erzurum Karsı,
biri Silifke Sancağı’nda
Karataşlık Karsı ki harab olmadadır.
Biri de bu Maraş Karsı’dır.
Ondan sonra Selçuk padişahları bu kaleyi kuşatıp 7 ay savaşarak inatçı Kürtler’in elinden
kahır ve cebirle zaptettiler. Sonra nice padişahların eline geçti
Bu kale dibinde Süleymanşah, ziyareti vardır.. Bu zat Osmanlı Hanedanı’nın ulu atalarından Ertuğrul Beğ’in babası Süleymanşah tır ki Mahan diyarından çıkarak Selçuk Hanedanı’na gelirken bu Caber Kalesi dibinde bütün tâbileriyle durmuş ve Süleymanşah’a yıkanmak gerektiğinde Fırat Irmağı içinde yıkanırken Tanrı’nın emriyle boğulup cesedi kale eteğinde bir tepe üzerine gömülmüştür. Şimdi de burası
herkesin ziyaretgâhıdır.*
Oradan oğlu Ertuğrul dosdoğru Sultan Alâaddin’e gelip Bolu Beği olmuştur.**
Ondan sonra oğlu Osmancık ilkönce Osmanlı Beği olmuştur. Tanrı, devletlerini zamanın sonuna kadar ebedî ede.
Amin ey Yardım Kılıcı Tanrı!
*Ertuğrul’un babasının ve dolayısıyle Osmanlı Hanedanı’nın eski atasının adının Süleymanşah olmadığı bugün kesin olarak anlaşılmıştır. Bu, aşağı yukarı Fatih çağınla yazılan Osmanlı tarihlerinde yer almış bir efsanedir Caber Kalesin’deki Süleymanşah bir mezar olmayıp Selçuklu Birinci Süleyman’ın makamıdır. Osmanlılar bunu sonradan
benimsemişlerdir. Ertuğrul’un babasının Gündüz Beğ olması kuvvetle muhtemeldir.
** Evliya Çelebi’nin başka kaynaklarda olmayan bu rivayeti. Osmanlılar’ın, ilkönce Bolu yöresindeki İlhanlı kumandanlarının maiyetinde olduğu hakkındaki nazariyeyi kuvvetlendiriyor.
Revan yakınında Ağrı Yaylası.
Van yakınında Verek Yaylası.
Van yakınında Subhan Yaylası.
Şehrizor’da Harir Yaylası.
Musul yakınında Cûdi Yaylası.
Mardin yakınında Sincar Yaylası.
Diyarıbekir yakınında Karadağ Yaylası. Kayseri yakınında Göğüs Yaylası.
Birgi’de Boz Yaylak.
Tire Yaylası.
Manisa arkasında Sultan Yaylası.
Bursa’da Keşiş Dağı Yaylası.
Kastamonu Yaylası.
Sinop Yaylası.
Daha bu gibi birçok yaylalar.
Rumeli’de Samako Yaylası.
Riyile Yaylası.
Yakınında Despot Yaylası.
Serez Yaylası.
Sofya’da Vitoş Yaylası.
Menlik Yaylası.
Hersek’te Çimperne Yaylası.
Ayluk Yaylası.
Nevesin Yaylası.
Bosna’da Köprüz Yaylası.
Kızanlık Yaylası.
Şıpka Yaylası.
Ve daha bunun gibi nice yaylalar. Bunların hepsini temaşa ettim, gezdim.
Fakat Erzurum’un Bingöl Yaylası ile Adana’nın Ramazanoğlu Yaylası gibi yayla görmedim.
Bunda olan Türkmen oymaklarının adlarını yazsak bir kitap olur. Buraya çoğunluk Adana,
Tarsus, Sis, Misıs, Silifke ahalisi yaylağa çıkar. Her birinin hudutları, kadı ve nâibleri,
hâkimleri, cami ve yayla evleri, çarşı ve pazarları, han ve hamamları vardır. Yaylaya
çıkan 70 kere 100,000 koyundan koyun hakkı alınır diye meşhurdur. Buradaki sular,
yayla kirazları, yoğurt kaymağı ve tereyağı bir diyarda yoktur. Çarşı ve pazarı baştanbaşa
çam tahtasından ve çam kabuğu ile örtülü küçük dükkânlardan ibarettir.
Biri Rumeli’de, İstanbul civarında, Silivri ile Tekirdağ arasında Tekirdağ Ereğlisi olup büyük limanlı, eski bir kaledir.
Biri Karadeniz kıyısında Bartın şehri ile Akçaşar arasında Bartın Ereğlisi dir.
Biri Saruhan Ereğlisi olup gitgide harab olmaktadır.
Bir de bu Karaman Ereğlisi olup günden güne mamur olmaktadır.
Akşehirlidir. Gazi Hüdavendigâr’a yetişip Yıldırım Han zamanında yaşamıştır.
Erdemli, hazırcevap, keramet sahibi, filozof, din ve dünya işlerinde doğru bir ulu can idi.
Temür’ün meclisinde bulunmuştur. Temür Han, onun sohbetinden hazzedip onun hatırı için Akşehir’i yağmadan bağışlamıştır. Herkesin dilinde bu hocanın öğüt ve latifeleri
darbımesel gibi kullanılmaktadır. Onlardan biri şudur:
Bir gün Temür, Hoca ile hamama gidip birer futa ile yıkanırlarken konuşma sırasında
Temür: Hoca Efendi! Ben ki cihangir bir şanlı padişahım, satılmaklığım lâzım gelirse beni
kaça alırsın der. Hoca: Kırk akçaya ancak alırdım cevabını verir. Temür: Behey
Hocam! Benim futam kırk akça eder der. Hoca: Ben de zaten kırk akçaya futayı
alıyorum. Yoksa senin gibi bir Moğol parçasını ne yapacağım? Bir mangır bile etmezsin
diyince Temür Han, hazırcevaplığından hazzaderek birkaç ihsanlarda bulunur. Daha nice yüz binlerce latifeleri var ki dillerde destandır. Yıldırım Han’ın ölümünden sonra Çelebi Sultan Mehmed çağında ölüp bu Akşehir dışındaki kubbe ve malûm türbesinde
gömülüdür. Dört tarafı parmaklıkla kuşatılmıştır. Tanrı’nın esirgenliği üzerine olsun.*
Gece yarısı göç boruları çalınıp bütün ağırlıklar gitti. Ben de hademelerimi gönderip bir
kölemle şehirden çıktım. Hoca Nasreddin’i kim ziyaret ederse hatırına letaifinden bazı
şeyler aklına gelip mutlaka güler derler, acaba doğru mudur diye anayolun sol tarafında
mezaristana sapıp kabrine at ile vardım. Bir kere:
Esselâmu aleyküm yâ ehli’l-kubûr
dedim. Hoca Nasreddin’in türbesi içinden:
ve aley-kümüsselâm ey cân-ı hümâm
diye bir ses gelince atım ürküp iki ayağı üzerine kalktı. Fırlayarak mezaristan içinde şaha kalkıp bir ayağı bir kabre girdi. Ben zavallı az kalsın kabir azabı çekeyazdım. Yine Hoca’nın türbesinden biri:
Ağa! Sadakanızı veriniz de güle güle gidiniz. Beri geliniz, beri
diye haykırdı. Meğer türbedarmış. Ben:
Bire herif! Ben kabirdekilere selâm verdim. Sen onlardan değilken niçin selâm aldın
diye birkaç akça sadaka verdim. Var, yardımcın Allah ola diye etti. Doğrusu şu hale ben de güle güle geçtim, gittim.
*Tabiî, bu hikâye tamamen hayalîdir. Aksak Temür kendisine böyle bir söz söyletmeyeceği gibi hiçbir Türk de devlet büyüklerine karşı bu şekilde konuşmamış, konuşmayı aklına getirmemiştir. Bundan başka Nasreddin Hoca’nın gerçekten yaşayıp yaşamadığı bile kesin olarak belli değildir. Akşehir’deki acayip türbe hiçbir şey ispat etmediği gibi onun Selçuklular’ın son çağında yaşadığını ileri sürenler de vardır. Temür’ün ünlü Osmanlı şairi Ahmedî ile nükteli konuşmaları hakkındaki söylentiler de tarih bakımından müsbet sayılamaz.-Atsız’ın notu-
Selçukoğulları’ndan Sultan Alâaddin e 300 nefer maiyetle gelip birçok büyük savaşlarda
bulunarak yüz aklığı gösterince Alâaddin kendilerini boy beği edip davul ve sancak sahibi oldu. Ertuğrul Han* Bursa taraflarından geçip ta Kastamonu’ya varıncaya kadar kılıç
vurup Tanrı buyruğu ile hangi yana yöneldiyse muzaffer olup mal ve doyumluklarla
Sultan Alâaddin’e gelirdi. Sultan Alâaddin oğulsuz ölünce bütün Anadolu ileri gelenleri bu
Ertuğrul Han’ı beğ nasbettiler. Fakat daha sikke ve hutbe sahibi olmadan Lefke ve Söğüt
arasındaki büyük bir savaşta yaralanıp vasiyetiyle Osmancık’ı Anadolu’da davul ve
sancak sahibi beğ ettiler. Bu iş hicrî 699 yılında (= 28 Eylül 1299-15 Eylül 1300) olmuştu.
Ola Osman terkibi buna ebcedle tarih düşmüştür.
İlk cuma hutbesini Osman adına Dursun Vahih adlı zat okudu. Osman Gazi Ede Balı
adlı evliyanın kızını alıp Orhan Beğ ondan doğdu. Ede Balı seyid olup Osmanlı Hanedanı
anaları tarafından seyidlerdendir.**
*Ertuğrul’dan han olarak bahsetmesi bir tezattır. Osmanlı kaynaklarında Ertuğrul’dan han diye bahsedildiği hemen hemen görülmemiştir.
**Ede Balı halis bir Türk olup seyidlikle falan ilgisi yoktur. Bu efsane, Osmanlı Hanedanını Peygambere bağlamak için uydurulmuştur.
Mevlânâ Hazretlerini irşad etmiş, sonra Mevlânâ oğullarından biri Şems’in kellesini
kestikten sonra kellesini eline alıp mesafeler aşarak Hoy şehrine gelmiştir, şimdi Hoy’da
yatar derler. Şems böyle bekâr olarak erken göçmüştür.
Bolu gerede imiş
* Çor Türkçe bir kelime olup illet , hastalık mânâsındadır. Çorak kelimesi de bu köktendir
sansar, sırtlan, kurt, andık kurdu, karakurt, tilki, çakal gayet çoktur.
Bir kere Karadeniz’den çıkıp yağma için bu dağlara tırmanan Rus Kazakları’nı kaplan ve kurtlar parçalamış.
Mendeburlar av alayım derken yırtıcı hayvanlara av olmaktan can
kurtaramamıştırlar diye anlatırlar.
Yaylağa çıkıp gezinirken madenleri
bulup bay* oldukları için bu şehre Bay Yurt demişler, sonra değiştirilerek Bayburd
denmiştir.
* Bay , Orkun yazıtlarında bile geçen çok eski bir Türkçe kelime olup zengin demektir.
*Bugün bu ormanlar yoktur.
Sabanca Somunu adıyla her tarafta şöhret bulmuştur. Kırk gün bile dursa kuruyup küflenip lezzeti değişmek ihtimali yoktur. O kadar meşhurdur ki birini ılgarla taze taze Acem Şahı’na götürmüşler, o da beğenmiş. Bu kadar lezzetli ve has ekmek olmasını bazıları
suyundandır derler.