Ataol Behramoğlu kitaplarından Sevgilimsin kitap alıntıları sizlerle…
Sevgilimsin Kitap Alıntıları
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Kalabalığın içinde kalabalıktan biri
Gecenin içinde bir yıldız, ❤
Herkesi bekleyen geceden payıma düşen için
Bir arka odada müzik dinlerken, akşamın ruhunu dinlerken
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Bir göğü anlatan, bir aşkın yitip gitmesini
Her şeyin her şeyle ilişkili olduğunu biliyorum, bir dolabın açık kapısı, koridorda bir arya söyleyen kızım, radyonun cızırdaması, akşamın usulca inişi, bu defter, bugün hasta oluşum
Rüzgarda usulca kıpırdayan ırmaklar, hayatın usulca kıpırdanışı gibi, hayatın usulca kıpırdayan gülü
Bir musluğun açılması, kalemin defter üstünde hareketleri, radyoda okunan ajansın ilerleyişi
Bir kaplumbağanın ya da bir aşkın ilerleyişi, gecenin ya da bir tirenin, rüzgarın ya da yalnızlığın
Bir umudun ilerleyişi, bir düşüncenin, tahta içinde bir kurdun, kumaş içinde bir güvenin, aşkın içinde kuşkunun, çocuğun içinde geleceğin
Bir arka odada müzik dinlerken, yeniden kendimi ararken
Yağmurun ve gençliğin
Teşekkürler, esirgediğin
Ve sunduğun her şey için
Her gülüş, her söz bir sır küpüydü
Tepeden tırnağa bir kalptim sanki
Özleyişlerle örtülü
Ardımsıra sürüklüyordum
Anıtın önündeki çiçeklere
Hoşça kal Puşkin, kardeşim
Götürürüm selamını Orhan Veli’ye
Bizim Orhan Veli’yi anımsatıyor
İkisi de genç, dokunaklı
Ve yaraları hala kanıyor
Çoğalabilmektir başkalarıyla
İnsansın, birinin canı yanarken
Senin de canın acıyorsa
Zamanın hem devindiği hem durduğu bir noktada var olmak
Kederi alt edip sonsuz devinimi yakalamak
Sonsuz ve durağan devinimi, hayat denilen şeyi
Beni bir yaz gününe
Duygu nereden geliyor
Yanımızdaki gölden mi
Mavi bir tüle bürünen;
( )
Aldırma diyor gülerek
Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak
Yaşamak, insan kalarak ”
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Çok ağır bedeli var
Ya parçası olacaksın alçaklığın
Ya seni parçalarlar
otobüslerde ve trenlerde kaçamak yaşanan
ve bedenlerimiz kana kana kanayamadan yan yana
Koyu, simsiyah akıyordu Seine
Sarhoştum, ıslaktım, esriktim
Aşktan, şiirden, kederden
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek
Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak
Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek
Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek
Kucaklıyor beni Metin Altıok
Aldırma diyor gülerek
Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak
Yaşadın mı , yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığı bilerek
Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak
Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek
Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek
Kucaklıyor beni Metin Altıok
Aldırma diyor gülerek
Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak
Çok ağır bedeli var
Ya parçası olacaksın alçaklığın
Ya seni parçalarlar
Oysa insan olmak
Çoğalabilmektir başkalarıyla
İnsansın, birinin canı yanarken
Senin de canın acıyorsa
Bir bombayla canına kıyılan
Çoğalmasını bilen biriydi
Daha az Uğur Mumcu’yduk dün
Daha çok Uğur Mumcu’yuz şimdi
Delikanlı bir Puşkin
Bakışları bulutlanmamış daha
Alnında gölgesi yok kederin
Beyaz yaşmaklı bir kocakarı
Oturmuş üstünde bir bankın
Yarım metrelik topuklar üstünde
Geçiyor iri kalçalı bir kadın
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Bizim Orhan Veli’yi anımsatıyor
İkisi de genç, dokunaklı
Ve yaraları hâlâ kanıyor
Adı Pişkin Parkı mı bu parkın
İşte sabah güvercinleri
Sırtımda bir tiril gömlek
İlk gençliğimdeki gibi
Yoksul giyimli bir küçük kız
Fotoğraf çektirdi anıtın önünde
-Rusya içlerinden belli ki-
Ve koşup gitti annesine
Kovboy şapkalı bir turist
Yetmiş yaşlarında filan
Puşkin’i görüntüledi
Ciklet çiğniyordu bir yandan
Puşkin elini uzatamadı
Okşayamadı küçük kızı
Israrla baktığım yüzünde
Tek çizgi kıpırdamadı
Küçük kız büyür bir gün
Ve okur Yevgeni Onegin’i
Ama ne Rumeli Hisarı’nı
Duyacak, ne Orhan Veli’yi
Geçiyor bir kedi sürünerek
Anıtın önündeki çiçeklere
Hoşça kal Puşkin, kardeşim
Götürelim selamını Orhan Veli’ye
Geçtiğim yolların
Yitik hüznün
Ve yitik bir gençliğin haritası
Bir aşkın izleri
Yitik ve hiç olmamış
Ve Kıbrıs’ı koyuyorum
Yüreğimin üstüne
Kıpırdıyor orada
Acılı bir kelebek gibi
Ve düşlerimde kıpırdıyor
Yitik yaz geceleri
Deniz kırılgan mavi
Usul usul kıpırtılı
Gözalabildiğine uzanıyor
Ilgın
Mersin
Fesleğen kokuları
(Burada feslikan deniyor)
Kıbrıs
Usul boylu suna
Lefkoşa-Salamis yolunda
Mesarya ovasını geçerek
Bir yanda Beşparmak dağ dizisi
Bir yanda Troda
Galatya sütbeyaz demek
Bu köyün adı şimdi Mehmetçik
Hiç değilse Sütbeyaz köyü denseydi
Sonra sigara paketlerinden alınmış
Köy adları :
Bafra, Sipahi, Gelincik
Kim koymuş bunları?
Ve camiye dönüştürülmüş kiliseler
İkonaları soruyorum
Tahrip edilmiş
Ya da kim bilir nerdeler
Girne-Kyrenia
Girne-Kibele’den ufka bakış
Arkada savaş görmüş dağ
Villalar villalar villalar
Yoksullaşma
Kıbrıslı Türk kimliğinin
yitmekte oluşu
Gece sokaklar ıssız
Herkes kapısını kilitlemiş
Tv izliyor
Girne
Üç bin nüfuslu kıyı kasabası
(Zengin Türklerin rağbet gösterdiği
Ve ‘sonradan görme Kıbrıslıların)
Orduya sadakat namusumuzdur
Bir Türk dünyaya bedeldir
Girne
Usul boylu suna
Beni bir rüyaya gömün
Beni bir unutuşa
Beni bir geceye gömün
Beni bir yıldıza gömün
Beni bir dağ yoluna
Beni bir şiire gömün
Beni bir türküye gömün
Beni bir uçuruma
Odamın penceresinden
Görünen iki selvi
Askerler askerler askerler
Askerin durağı Ispartalı Ali
Askeri ve hediyelik eşyalar
Askere yüzde otuz indirim
Pasajda durmaksızın
yayın yapan kaset
Askerler askerler askerler
Odamdan
görünen iki selvi
motor sesleri
Askerler askerler askerler
Lefkoşa’da
Türk kesiminde
Bir otel odasında
Ve odamın penceresinden
Görünen iki selvi
Güneyde
Ruhuma sinen güneşi unutmadım
Ve derin Akdeniz’i
Kıbrıs
Venüs’ün ülkesi
Köpüklerden oluşan dişiliğin
Kıbrıs
Ruhuma işlemişti
1988’de ilk gördüğümde.
Limon, hüzün
Işıksız geceler
Ölümsüzlük ve ölüm
Aşk, boğuntu
Öğle sonralarının derin uykusu
Sonsuz ve tuzlu denizin kıyısında
Bulutlara yazılır geçer
Yüzüm nedir ki
Akar suya çizilir geçer
Ömür nedir ki
Kurulur bozulur geçer
Sevda nedir ki
Dokunursun süzülür geçer
Şiir nedir ki
Sezilir geçer
İnsan nedir ki
Bir şeylere sevinir üzülür geçer
Koyu, simsiyah akıyordu Seine
Sarhoştum, ıslaktım, esriktim
Aşktan, şiirden, kederden
Paristi, bin bir surat Paris
Bir zaman benim de sevgilim olan
Kanatır gibi bir akşamüstü
Öpünce eylül dudaklarımdan
Paristi, hüzünlerden hüzün beğen
Orada ölmek istiyordum
Yazılmamış şiirlerimi
Ardımsıra sürüklüyordum
Paristi, aşkımın Paris’i
Her gülüş, her söz bir sır küpüydü
Tepeden tırnağa bir kalptim sanki
Özleyişlerle örtülü
Paristi,hangi zamanın Paris’i
Uçup giden yaşamla uçarak
Anıya dönüştü her şey birden
Ağıta dönüştü aşk
Paristi, gecenin, hüznün Paris’i
Yağmurun ve gençliğin
Teşekkürler, esirgediğin
Ve sunduğun her şey için
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Gece tam aşka göre
Rüzgar geceye göre
Ve yağmur rüzgara göredir
Öpüşlerimiz yağmura göre
Odamız öpüşlerimize göre
Ve dünya odamıza göredir
Ve biz dünyaya göreyiz
Yıldızlar daha parlak
Ve ay daha soğuk şimdiden
Güz denizi yutkunuyor
Ardısıra yitik bir aşkın
Kıyıya çarpıp geriye çekilirken.
Kağıttan taşan mürekkep gibi
Taşıyor içimden
Özlemi geçmiş yazın.
Göl kıyısı lokantada
Gürcü şarapları içtik
Mezemiz çahohbili ydi
Babası Kırımlı Tatar
Annesi İstanbullu Türk
Kökü derinlerde çınar
Şair dostum Çerkez Ali
Gerçeği düşe çeviren
Duygu nereden geliyor
Şu karşıki dağlardan mı
Akşam sesinde eriyen;
Bakışları bir ışık su
Çerkez Ali anlatıyor
Darağaçları kurulu
Sultan Hamit ağır hasta
Canı kayısı istemiş
Kar yağıyor İstanbul’a
Beşiktaş’ta Çerkez Ahmet
-Yörenin ünlü bakkalı-
Gidiyor yurdu Kırım’a
Bulup geliyor kaysıyı;
Veriyor Çerkez Ahmet’e
Bacısı Melek Filsan’ı
Yaverlerden İhsan Paşa
O sırada İstanbul’a
Kim gelirse Kafkasya’dan
Çerkez diye anılıyor
Çerkez Ali’ye Çerkez’lik
Babası Çerkez Ahmet’ten
Böylece miras kalıyor
Düşü gerçeğe çeviren
Duygu nereden geliyor
Yanımızdaki gölden mi
Mavi bir tüle bürünen;
Dişleri bir ap ak umut
Çerkez Ali anlatıyor
Beşiktaşlı Çerkez Ahmet
-Kaytan bıyık delikanlı-
On beş yaşında Filsan’ı
Alıp gidiyor Kırım’a
Osmanlı’da Meşrutiyet
Rusyada Bolşevik devrim
Ölüyor genç yaşta Ahmet
Kalıyor Ali’si yetim
Düşleri Çerkez Ali’nin
Her gece dolu bunlarla
Aklı fikri İstanbul’da
Siliniyor çizgileri
Göç günü ölen annenin
Buğulanıyor gözleri
Yağmur yağıyor Kırım’a
Kırk yıldır Özbekistan’da
Yaşar Çerkez Ali sürgün
Dönecek mi yurtlarına
Kırımlı Tatarlar bir gün
Beşiktaş’ı İstanbul’u
Vatanını annesinin
Görmek kısmet olacak mı
Anneciğim İstanbul’a
Gidebileceğiz miyiz?
Diyor annesine kızım
Karşı dağa bakıyorum
Bir ağırlık yüreğimde
Sırılsıklam, ter içinde
Uykumdan uyanıyorum
Ben bu yaz kokusunu bir başka zamandan anımsıyorum
Ben bu yaz tadını biliyorum, terleyen aşkı
Terleyen kasıkları ve şakakları biliyorum
Kendimi yokluyorum, burnumu çekiyorum, yaz geçiyor
Yaz geçmeyecekmiş gibi, havada asılı duran sesler
Tembelce ulaşıyorlar hedeflerine
Yazın derin uykusu, uyuşukluğun yazı
Kaşınmanın, iklimlere doğru
Yaz büyük ve ayıp bir çiçeğe benziyor
(Ben bu benzetmeyi anımsıyorum)
Dolunay çırılçıplak
(Bu benzetmeyi de)
Yaz, mezar taşları ısınıyor
Ve kertenkelelerin kanı
Saçlarımdan otlar ve kertenkeleler fışkırıyor
Yaz, bakımsız bahçeler
Bakımsız havuzlar
Yaz günleri dilimde tüy bitiyor
Ve aşkın ısırgan otu
İpekten sözler üretiyorum, geleceksen gel
Sözler yorgun düşüp kalıyor yarı yolda
Aşk, ve gecenin kadifesine yazılan sözcükler
Yaz beni derin yatağına çekiyor
Ağlıyorum ve diriliyorum yeniden
Yaz bir ölüm uykusu ve bir gece dürtüsüdür
Serin yıldızlar kuşandığımız
Sözcükler derin sulara batıp çıkıyor
Yaz budur ve roman budur
Yaz beni yaralıyor
Kalabalığın içinde kalabalıktan biri
Gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi
Sevgilimsin, ak dişlerini öpüyorum, aralarında bir mısra gizli
Dün geceki tamamlanmamış sevişmeden
Sevgilimsin, boğuk aşkım, kanayan gençliğim
Uçuruyorum seni çocukluğuna doğru
Kanatların yoruluyor, ter içinde kalıyorsun
Gece yanıbaşımda bağırarak uyanıyorsun
Her sabah el sallıyorum metalle karışmana
Sevgilimsin, arasına bir kağıt koyup erteliyoruz aşkı
Otobüslerde ve trenlerde kaçamak yaşanan
Ve bedenlerimiz kana kana kanayamadan yan yana
Özleyişlerle örtülü
Aşktan,şiirden,kederden
kumaş içinde bir güvenin, aşkın içinde kuşkunun, çocuğun içinde geleceğin
Her şeyin ölüme doğru ilerleyişi, toza, boşluğa, başkalaşıma..
Ve sunduğun her şey için.
delikanlı bir puşkin
bakışları bulutlanmamış daha
alnında gölgesi yok kederin
.
(1988)
köy adları:
bafra, sipahi, gelincik
kim koymuş bunları?
ve camiye dönüştürülmüş kiliseler
ikonaları soruyorum
tahrip edilmiş
ya da kim bilir nerdeler
(1992)
beni bir yıldıza gömün
beni bir dağ yoluna
beni bir şiire gömün
beni bir türküye gömün
beni bir uçuruma
(1992)
gecenin ya da bir tirenin
rüzgârın ya da yalnızlığın
bir umudun ilerleyişi, bir düşüncenin
tahta içinde bir kurdun,
kumaş içinde bir güvenin
aşkın içinde kuşkunun
çocuğun içinde geleceğin
her şeyin ölüme doğru ilerleyişi
toza, boşluğa, başkalaşıma
.
(1991)
Çok ağır bedeli var
Ya parçası olacaksın alçaklığın
Ya seni parçalarlar
Geçtiğim yolların
Yitik hüznün
Ve yitik bir gençliğin haritası
Bir aşkın izleri
Yitik ve hiç olmamış
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Aldırma diyor gülerek
Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak,insan kalarak
Her gün,yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak,
Cahile kurban olarak
“Aldırma” diyor gülerek
“Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak”
Aldırma diyor gülerek
Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak,insan kalarak
Madımak Katliamı’nda ölenleri saygıyla anıyorum.
Otobüslerde ve trende kaçamak yaşanan
Ve bedenlerimiz kana kana kanayamadan yan yana
işleri düşünmekten
Kalabalığın içinde kalabalıktan biri
Gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek
Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak
Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek
Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek
Kucaklıyor beni Metin Altıok
Aldırma diyor gülerek
Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak
Çoğalabilmektir başkalarıyla
İnsansın, birinin canı yanarken
Seninde canın yanıyorsa
Duygu nereden geliyor
Bizim Orhan Veli’yi anımsatıyor
Ve okur Yevgeni Onegin’i
Ama ne Rumeli Hisarı’nı
Duyacak, ne Orhan Veli’yi
Beni bir rüyaya gömün
Beni bir unutuşa
Beni bir geceye gömün
Beni bir yıldıza gömün
Beni bir dağ yoluna
Beni bir şiire gömün
Beni bir türküye gömün
Beni bir uçuruma
Zamanın hem devindiği hem durduğu bir noktada var olmak
Kederi alt edip sonsuz devinimi yakalamak
Sonsuz ve durağan devinimi, hayat denilen şeyi
Bulutlara yazılır geçer
Yüzüm nedir ki
Akarsuya çizilir geçer
Ömür nedir ki
Kurulur bozulur geçer
Sevda nedir ki
Dokunursun süzülür geçer
Şiir nedir ki
Sezilir geçer
İnsan nedir ki
Bir şeylere sevinir üzülür geçer
Ve sunduğun her şey için.
Koyu, simsiyah akıyordu Seine
Sarhoştum, ıslaktım, esriktim
Aşktan, şiirden, kederden