Francis Bacon kitaplarından Sevgi Üstüne kitap alıntıları sizlerle…
Sevgi Üstüne Kitap Alıntıları
İyice ölçüp biçtikten sonra bir kimsenin yalan söylediğini ileri sürmek , onun Tanrıya karşı gözüpek, insanlara karşı ise ödlek bir kişi olduğunu söylemektir, çünkü yalan Tanrı ile yüz yüze dir , ama insanla yüz yüze gelmekten ürker.
Ruhunuzu sabırla kazanacaksınız.
Öfke, çöken bir yapıya benzer, nereye düşse orayı da yıkar.
Olduğu gibi görünecek kişinin çok büyük erdemler taşıması gerekir, tıpkı foyasız taşların çok değerli olması gerektiği gibi.
Öğrenim benliğe işler.
Okumak insanı olgunlaştırır, konuşmak ustalaştırır, yazmak ise daha somut bir bilgi sağlar.
Güzellerin sonbaharı da güzeldir.
Yerine düşerse güzellik ışığı, erdemleri aydınlığa çıkarır, kötülükleri ise bastırır.
Erdem, değerli bir taş gibidir, en güzel görünüşünü yalınlık içinde kazanır; kendini de en iyi, yüzü gözü güzel kimselerde değil, duruşu ağırbaşlı, yapısı biçimli kimselerde gösterir.
Zenginliğe koşarak giden suçsuz kalmaz.
Yeni olan her şey beklenmeden gelir, kiminin yararına kiminin de zararına işler.
Bilge kişi adımını nereye attığına bakar: budala ise doğru yoldan hileye sapar.
Çoğu bilge kişinin yüreği gizli kalsa bile yüzü her şeyi belli eder.
Çabucak parlayan kavgacı kimselerle düşüp kalkmaktan kaçınmalı.
Başkalarının iyiliğini iste ama onların gözlerine, güler yüzlerine kanma, çünkü bu bir yumuşaklık, bir güçsüzlüktür, dürüst bir insanı her an tuzağa iter.
İyilik adını verdiğim şey bir alışkanlık, huy güzelliği ise iyilik eğilimidir. Tanrının niteliği olan bu eğilim, insan erdemleri ile büyüklükleri arasında en yücesidir. Bundan yoksun olan insan tedirgin, kötü, düşük, zararlı haşarattan bile daha aşağı bir varlıktır. İyilik, dinin bir erdem saydığı hayırseverliğin karşılığıdır, aşırılığa düşmez ama yanılgıya düşebilir.
Bir kimsenin yüksek onurlar kazandıkça iyileşmesi, yüce cömert bir gönlü olduğunun kesin bir kanıtıdır, çünkü onur erdemin beşiğidir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsanın ne olduğu, yüksek bir yere geldiği zaman ortaya çıkar.
Her meraklı kişi aynı zamanda kötü niyetlidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kendi işine gücüne dalmış bir kimse, çekememezlik duymaya pek fırsat bulamaz, çünkü çekememezlik aylak bir tutkudur, sokaklarda gezer durur, evde oturmaz.
Kendi değeri olmayan bir insan başkalarının değerini hiçbir zaman çekemez, çünkü insan gönlü, ya kendi üstünlüğü ya da başkalarının kötülüğü ile beslenmek ister, bunların birinden yoksunsa ötekine dayanmak zorunda kalır, bir başkasının üstün değerine ulaşmak umudunu yitirince de, o kişiyi bulunduğu yüksek yerden aşağıya çekmekle eşitlik kazanmaya çalışır.
Gerçekte mutluluk çok çok kötülüğü, mutsuzluk da erdemi doğurur.
Gerçek büyüklük, insan gibi cılız Tanrı gibi de sağlam olmaktır.
Ne zamandan beri hep aynı şeyleri yapıp durduğunu düşün bir kez; ölmeyi yalnız yiğit ya da mutsuz kişi değil, bıkkın kişi de ister.
Sineğin biri araba tekerleğinin dingiline konmuş, amma da tozuttum ha! demiş.
Aisopos
Kimileri söyleşilerinde gerçeği ayırt edebilen bir yargı gücünden daha çok, her tartışmanın üstesinden gelebilecek kıvrak bir zeka göstermek isterler; bir konuya uyun birkaç söz bulmak, ortaya atılan bir noktada derinlemesine düşünmekten çok daha övülesi bir şeymiş gibi. Kimileri de iyi belledikleri birtakım beylik konuları döner döner yeniden anlatırlar, söyleşilerinde hiçbir değişiklik görülmez; yoksulluğun böylesi çoğunlukla can sıkıcı, bir kez ortaya çıkınca da gülünçtür.
İnsanların iyiliğini iste ama onların gözlerine, güler yüzlerine kanma, çünkü bu bir yumuşaklık, bir güçsüzlüktür, dürüst bir insanı her an tuzağa iter.
Busbechius’un anlattığına göre, İstanbul’da bir gün, bir Hristiyan çocuğu yaramazlık olsun diye uzun gagalı bir kuşun boğazına bir şey tıkamış da, taşlanarak öldürüleyazmış. İyilik ya da hayırseverlik erdemini kullanırken insan gerçekten yanılabilir. İtalyanların biraz kabaca bir atasözü vardır: Öyle iyi ki, hiçbir şeye yaramıyor.
İyilik eğilimi insan yaradılışının derinlerinde yatar, öyle de güçlüdür ki, insanlara yönelmezse başka canlılara yönelir. Tıpkı acımak bilmez bir ulus olmakla birlikte hayvanlara iyi davranan, köpeklere kuşlara yem dağıtan Türklerde görüldüğü gibi.
İyilik, dinin bir erdem saydığı hayırseverliğin karşılığıdır, aşırılığa düşmez ama yanılgıya düşebilir.
İyilik bir alışkanlık, huy güzelliği ise iyilik eğilimidir.
İnsanın ne olduğu, yüksek bir yere geldiği zaman ortaya çıkar.
İnsanlara çok yüz vermeye gelmez, yoksa bir lokma ekmek için bile kötülük işler.
Yetki taşıyan kimselerin başlıca dört kötü yönü vardır; oyalama, rüşvet, kabalık, yumuşaklık.
Birbirimize yetecek büyüklükte tiyatrolarız.
Epikuros
Her işe karışan, her şeyi soran kurcalayan bir adam, çoğunlukla başkalarını çekemeyen bir adamdır, çünkü başkalarının işlerini öğrenme çabası, öğreneceği her ayrıntının kendisini ilgilendirdiğinden dolayı değil, olsa olsa başkalarının yaşamını gözlemekten bir oyun tadı duymasındandır. Kendi işine gücüne dalmış bir kimse, çekememezlik duymaya pek fırsat bulamaz, çünkü çekememezlik aylak bir tutkudur, sokaklarda gezer durur, evde oturmaz.
Kendi değeri olmayan bir insan başkalarının değerini hiçbir zaman çekemez, çünkü insan gönlü, ya kendi üstünlüğü ya da başkalarının kötülüğü ile beslenmek ister, bunların birinden yoksunsa ötekine dayanmak zorunda kalır, bir başkasının üstün değerine ulaşmak umudunu yitirince de, o kişiyi bulunduğu yüksek yerden aşağıya çekmekle bir eşitlik kazanmaya çalışır.
Büyülenme diye bir şey varsa, bu yönelişten doğar.
Yapmacık alışkanlığı bir yalancılık ya da korkaklıktan ya da huydaki bir takım temel özürlerden ileri gelen, insanın bütün bu eksiklerini gizlemek için başvurduğu bir düşüklüktür. İnsan bir kez alıştı mı, eli boş kalmasın diye bunlar dışındaki başka durumlarda da yapmacığa başvurur.
Boşboğaz, çalcene kişiler, bunlar çoğunlukla kof, her şeye kolayca inanan kimselerdir: çünkü bildiği gizli bir şeyi söyleyen, bilmediğini de söyler. Onun için, ağzı sıkılık hem akıllıca hem de töreli bir alışkanlıktır. Burada, insan yüzünün konuşmayı dile bırakması uygun düşer, yoksa benliğimizin yüzümüzdeki çizgilerle açığa çıkması bizi ele veren büyük bir güçsüzlüktür, çünkü insanın yüzüne çok daha fazla ilgi gösterilir, daha çok inanılır.
Kendini gizleyip örtmenin üç derecesi vardır. Birincisi, kişinin hiçbir ilgiyi üzerine çekmediği, kim olduğunu belli edecek hiçbir ipucu vermediği durumlarda göze çarpan içine kapanıklık, çekingenlik, ağzı sıkılıktır. İkincisi, sözleriyle davranışlarıyla göründüğünden başka olmaya çalışan kişideki olumsuz nitelik, ikiyüzlülüktür. Üçüncüsü ise olumlu anlamda, insanın bile bile, direterek, gerçekte olduğundan başka görünmeye çalıştığı durumlardaki yapmacıktır.
Erdem hiç kuşkusuz, en güzel kokuyu yakıldığı ya da ezildiği zaman veren değerli tütsülere benzer; gerçek mutluluk çok çok kötülüğü, mutsuzluk da erdemi doğurur.
Kutsal Kitap’ta da söylendiği gibi: Eski yol üzerinde durur, çevremize bakarız, doğru yolun, iyi yolun nerde olduğunu görünce, ordan yürürüz.
İkiyüzlülük tabansızlara yaraşan bir davranış yolundan başka bir şey değildir; çünkü gerçeğin ne zaman söylenmesi gerektiğini bilmek, yeri gelince de söylemek, güçlü kafa isteyen bir iştir; dolayısıyla, küçük politikacılar büyük ikiyüzlülerdir.
İnsan ruhunun acımayı bilmesi, Tanrının istemine sığınması, gerçeğin ekseni çevresinde dönmesi, hiç kuşkusuz yeryüzünde erişilmiş bir cennettir.
İnsan kimi yüzler görür, parçaları inceleyince hiçbirini güzel bulmaz, ama parçalardan oluşan bütün güzeldir.
Eksiksiz bir güzellik olmaz, en güzellerde bile bir uyum aksaklığı vardır.
İşe biraz yalanın karışması her zaman daha büyük bir haz verir.
Çetin işler görürken, insan hiçbir zaman ektiğini hemen biçeceğini düşünmemeli, ilkin işi kotarmalı sonra yavaş yavaş sonucu beklemeli.
Yaşlılarla gençlerden bir arada yararlanmak en yerinde iş olur, böylece bu iki çağın da karşılıklı iyi yönleri eksik yönleri giderir, gelecek için daha iyi olur bu, çünkü yaşlılar iş başındayken gençler onlardan çok şey öğrenebilir.
Gözden kaçırılmaması gereken bir nokta, insan yüreğinde bir tek duygunun bile ölümü alt edecek güçten yoksun olmadığıdır; dolayısıyla ardında savaşı kazanabilmesine yardımcı olacak bunca dayanağı bulunan insan için ölüm hiç de korkulacak bir düşman değildir. Öç, ölümü yener; sevgi küçümser; onur özler; üzüntü koşa koşa gider ona; korku ise onu önceden benimser
Öç, ölümü yener; sevgi küçümser; Onur özler; üzüntü koşa koşa gider ona; korku ise onu önceden benimser…
“İyice ölçüp biçtikten sonra bir kimsenin yalan söylediğini ileri sürmek, onun Tanrı’ya karşı gözüpek, insanlara karşı ise ödlek bir kişi olduğunu söylemektir, çünkü yalan Tanrı ile yüz yüzedir, ama insanla yüz yüze gelmekten ürker.”
yalanın tutunmasına yol açan şey, insanların gerçeği bulmak için göze almaları gereken güçlükler ile emek, ya da bir kez bulunduktan sonra gerçeğin insan kafasına yükleyeceği zorunluluklar değil, yalanın kendisine duyulan doğal ama cılk bir sevgidir.
Cum non sis qui fueris, non esse cur velis vievere.
“Eskiden olduğun gibi değilsen, artık yaşamak istemeni gerektirecek bir şey kalmamıştır.”
“Eskiden olduğun gibi değilsen, artık yaşamak istemeni gerektirecek bir şey kalmamıştır.”
Aristoteles: “Dost, insanın ikinci benliğidir.”
“cor ne edito” – “Yüreğini yeme!”
Biraz sert söylemek gerekirse, içini dökecek arkadaşı olmayan kişi, kendi yüreğini kemiren bir yamyamdır.
Biraz sert söylemek gerekirse, içini dökecek arkadaşı olmayan kişi, kendi yüreğini kemiren bir yamyamdır.
Bir Roma atasözü der ki: “Magna civitas, magna solitudo”(“Büyük kent, büyük yalnızlık.”)
Büyük kent büyük yalnızlık
Sevginin olmadığı yerde kalabalık, insanı yalnızlıktan kurtarmaz.
“Çelişen yalanlardan büyük sonuçlar çıktığı da olur”.
-Antiochus
-Antiochus
Okuyorsan, ne karşındakileri susturmak, bilgiçlik satmak için, ne her okuduğuna körükörüne inanmak, ne de konuşmalarına konu bulmak için, ama incelemek, düşünmek için oku.
Ama şu da kesin bir gerçektir: yerine düşerse güzellik ışığı, erdemleri aydınlığa çıkarır, kötülükleri ise bastırır.
Evet, ağırlıklara bakarken savaşı bile yitirdiği olur bir ordunun.
Gerçekten de insana başka birinin öğüdünden gelecek ışık, kendi kavrayışıyla yargısının, duygularla, alışkanlıklarla körelmiş buğulu ışığından daha duru, daha parlaktır.
Çünkü sevginin olmadığı yerde kalabalık, insanı yalnızlıktan kurtarmaz, çevredeki yüzler bir resim galerisindekinden öteye geçmez, konuşmalar bir zilin çınlaması gibi kalır.
İnsanın kafasında boş düşünceler, böbürlenmeler, yanlış değerlendirmeler, tatlı kuruntular, bütün bu gibi şeyler çıkarılacak olursa, çoğu kimsenin kafasında geriye, kendilerinin bile hoşlanmayacağı, üzüntü, tedirginlik dolu zavallı cılız şeylerin kalacağını bilmeyen var mıdır?
İyilik adını verdiğim şey bir alışkanlık, huy güzelliği ise iyilik eğilimidir.
Her şeyin başlangıcına dön, işlerin nerede nasıl yozlaşmış olduğunu incele, bu arada zamandan ders al; geçmişten en iyi bugünden de en uygun şeyleri öğren.
İyilik yapmak, insan için doğru, yerinde bir amaçtır, çünkü iyi düşünce Tanrı’yı hoşnut etse bile, insanlar için eyleme dökülmedikçe tatlı bir düşten ötete geçemez.
İnsanın, özgürlüğü pahasına bir güçlülük ardında koşması, ya da başkalarından güçlü olmaya çalışırken kendi üzerindeki gücünü yitirmesi, yadırganacak bir özlemdir.
İnsan yaradılışında başkalarını sevmeye gizli bir eğilim, bir akış vardır.
Mutluluk kaygıdan, sıkıntıdan, mutsuzluk da dirlikten umuttan uzak değildir.
Kuşkusuz, bir inancı benimsemeyi boyunduruk altına girmek sayan, gerek düşüncelerinde gerekse davranışlarında özgür kalmak isteyen kişiler vardır.