İçeriğe geç

Servet Yaratmak Kitap Alıntıları – Lester C. Thurow

Lester C. Thurow kitaplarından Servet Yaratmak kitap alıntıları sizlerle…

Servet Yaratmak Kitap Alıntıları

Bütün coğrafi alanlar yeryüzündedir, ama pek çoğu küresel ekonomiye dahil olmayacaktır. Becerilere ve altyapıya sahip olmayan hiçbir ülke küresel oyunu oynayamaz. Oynamayan ülkeler oynayanların gerisinde kalacaklardır.
Hızlı büyüme rekabet gücü olan maaşlar gerektirir. Başlamanın en kolay yolu doğrudan yüksek maaşlara ya da yüksek sosyal refah sistemine saldırmak değildir. Başlamanın yolu,| sosyal refah sistemini finanse eden bordro vergilerini kaldırmaktır.
Ekonomiyi yeniden ateşlemenin anahtarı borçların silinmesi ve halledilmesidir. Bu olmadan başka hiçbir şey işe yaramaz.
Bir grup insan nereden geldikleri konusunda bilinçli değillerse, nereye gideceklerini kestirmeleri de çok güçtür.
Japon sistemi iş hayatında çok düzenlidir. Ömür boyu süren istihdam herkes için kariyer basamakları ve iş-sırasında-eğitim sağlar. Öte yandan, kendi işini kurmak için ayrılanlara hain gözüyle bakılır ve bunların ne malları satın alınır, ne de başarısız olurlarsa başka şirketlerde iş bulabilirler.
Amerikan sistemini yakından inceleyen kimse kargaşanın ya da merkezi kontrol yokluğunun sistemin içinde varolduğunu görmezden gelemez. Öğretmenlere, öğrencilere neler öğreteceklerini ya da onların neler öğrenmeleri gerektiğini bildiren bir ulusal ders programı ya da ülke çapında mezuniyet sınavı yoktur. Ortalama Amerikan liseleri dünyanın geri kalanıyla kıyaslanabilecek nitelikte öğrenciler yetiştirmez, ancak aykırı düşünen az sayıda öğrenciyi de ezmezler.
Servetler finans piyasalarında kazanılır, ama finans piyasaları tarafından yaratılmaz. Finans piyasaları teknolojik, gelişimsel ya da sosyolojik dengesizlikleri ortadan kaldırmanın değerini sermayeye dönüştürür.
Büyük servet edinmek en iyi, şartlı bir piyangoyu kazanmak gibi görülebilir. Şans gereklidir. İnsanın doğru zamanda doğru yerde olması gerekir. Büyük servetler ikinci ve üçüncü sanayi devrimleri gibi, değişim dönemlerinde oluşturulur. Önemli olan, varolan dengesizliklerden (teknolojik, sosyolojik ya da gelişimsel) yararlanmaktır. 1950’lerde, 1960’larda ve 1970’lerde aynı ölçüde yetenekli işadamları bu kadar zengin olamamışlardır. Yetenek tek başına yeterli değildir
Şans gereklidir. Yetenek, hırs ve azim kendi başlarına zengin olmaya yetmez.
Borca girmek insanın zenginliği kendininkinden hızlı artanlardan geride kalmamasının bir yoludur. Borç sayesinde tüketim gelirden hızlı artar. Ne var ki, geride kalmama çabası; genelde borçlunun başını derde sokar.
Deneyimlerimiz bizlere ayrıca daha çok yol yapmanın trafik tıkanıklığını gidermediğini göstermiştir. Daha çok ve daha iyi yollar yapılınca kenarlarına daha çok evler yapılır ve daha çok insan yollara çıkar. Daha iyi yollar insanların işe giderken daha geç çıkmalarına neden olur ve en yoğun saatlerdeki trafik tıkanıklığı sürer.
İnternet de bunun çağdaş bir örneğidir. İlk başta nükleer saldırılardan kurtulmak üzere tasarlanmış askeri üsler arasında bir iletişim sistemi olarak kuruldu. Kullanılması için büyük kasa IBM bilgisayarları gerektiğinden, siviller için çok pahalıydı. Güçlü orta boy bilgisayarların geliştirilmesiyle başka bilimsel amaçlar için de kullanılabilecek bir iletişim sistemi haline geldi.
Bütün toplumlarda bazı araçlar kamu tarafından yapılır. Örneğin, bütün askeri teçhizat kamuya aittir. Kendi ordusu olmayan ve kendi ordusunu kontrol etmeyen bir ülkeye ülke denemez.
Büyüme sağlayamayan bir kapitalizm varlığını sürdüremez.
Bireylerin paralarını istedikleri her yere harcamaya hakları vardır. Hiçbir birey bir başkasının harcama biçimini aptalca olarak niteleyemez. Bireyler kendileri hata yapıp tercihleriyle tutarlı olmayan bir şeyi satın aldıklarını söyleyebilirler, ancak başka kimse onları yanlış yapmakla suçlayamaz.
Kapitalizmin yatırım hesaplarıyla göreceli olarak, bütün büyük uygarlıklar aslında araçlara aşırı yatırım yapmışlardır. Kapitalist şirketler genelde yatırımların üçle beş yıllık bir dönemde kendilerini geri ödemesini isterler. Büyük uygarlıklarsa bu sınırların çok ötesine yatırım yapar ve genelde sonsuza dek ayakta kalması öngörülen sermaye yatırımlarına (piramitler, Parthenon tapınağı, Roma yolları, Angkor Wat, Maya tapınakları, ortaçağ katedralleri) yönelirler.
Daha fazlasını istemek ve elde olanla yetinmemek insanlığın bir gerçeğidir ve aslında kapitalist sistemi yürüten de budur.
İnsanlar meraklı oldukları için yalnızca meraklarını tatmin amacıyla da araçlar yapıp bu araçların yaşam standardına nasıl katkıda bulunabileceğini sonradan düşünürler.
Bilgiyi geliştirmek petrol kuyusu açmaya benzer. Entelektüel açıdan meraklı kişiler yeni ve büyük petrol yataklarını arayabilirler. Bu belirsiz, son derece riskli bir etkinliktir ve tehlikeli kuyulara muazzam yatırımlar yapmayı gerektirir.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
İster coğrafi, ister bilimsel olsun, bütün araştırmalar için, sosyal desteğe gereksinme vardır. Ferdinand ve İsabella olmasalardı, Kolomb Amerika’yı keşfedemezdi. Hükümetin otuz yıl boyunca verdiği parasal destek olmasaydı, İnternet Amerika’da kurulamazdı.
Düzene her şeyden çok değer veren bir toplum yaratıcı olamaz; ancak doğru ölçüt düzen olmadan da yaratıcılık kara deliğin içinde kaybolur gider.
İnsanların yetenekleri dünya çapında düzenli bir biçimde dağılmış olsa da, yaratıcılık öyle değildir. Bu süreç çok daha fazla sayıda, yüksek zekâ düzeyine sahip insan gerektirir. Eğitimsiz ve meraksız insanlardan oluşan toplumlardan yeni teknolojiler doğmaz. Genelde en yeni buluşçu toplumlar kişi başına geliri en yüksek olanlardır.
Üçüncü sanayi devrimiyle toprağın ve enerjinin yerine artık bilgi geçmektedir.
Yetişmek için taklit etmek, ilerlemenin en hızlı yoludur.
Düşünceler çoğu zaman insanlar onları kullanmak istemediği için kullanılmadan kalır. Bir şeyin olası olması, onun gerçekleşeceği anlamına gelmez. Gerçek anlamda yeni bir fikri pazara getirmek için büyük bir azim gereklidir ve uzun gecikmeler olur.
Hiçbir ülkenin uluslararası kredilerle finanse edilmesi gereken bir ticaret açığıyla sonsuza dek gidemeyecek olması uluslararası ekonomide kural olmasına rağmen, bu kural ABD için geçerli olmamıştır. Bunun nedeni, ABD’nin dünyanın rezerv para birimine sahip olmasıdır.
Kapitalistler yaradılış olarak korkaktırlar ve servetlerinin tehlikeye girdiğini hissettikleri anda gemiyi terk ederler. Bu içgüdü kapitalistlerin genlerine işlemiştir. Onlar sermayelerini korumak üzere yetiştirilmişlerdir. Sistemin istikrarı başkasının sorunudur.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Denizcilere kahramanların gemiyle beraber battıkları öğretilir.
DÖRDÜNCÜ KURAL: Bütün örgütler için bilgeliğin başlangıcı kendi genetik zaaflarının getirdiği sınırları bilmek, tanımak ve kabullenmektir. Kaşarının sırrı kaynakları bu zaafların önemli olmadığı yerlerde kullanmaktır.
Ancak o sırada Intel mikroişlemciyi keşfetti. Büyük bir teknolojik atılım şirketi yeniden ayağa kaldırdı. Intel, DRAM pazarını hiçbir zaman ele geçiremedi ama eski hatalarından ders alıp hem dünya çapında bir mikroişlemci üreticisi, hem de sürekli rakiplerinin bir adım önünde giden olağanüstü bir tasarımcı olmayı başardı.
Ekonomik kalkınmanın ikinci aşaması ilerdekileri yakalamak için kopya çekmeyi gerektirir. ABD on dokuzuncu yüzyılda İngiliz kumaş fabrikalarını, çelik fabrikalarını ve kömür madenlerini önce taklit etti, sonra uyarladı, sonra da geliştirdi. Benzer biçimde, yirminci yüzyılda Japonya, Amerika’nın elektronik tüketim malları gibi sektörlerdeki teknolojisini önce taklit etti, sonra uyarladı, sonra da geliştirdi.
Bir zamanlar nasıl zengin olunacağını öğrenmiş olmak bile bir bölgenin zengin kalacağını garanti etmez. Tarih boyunca aynı coğrafi alanlar yoksulken zenginleşmiş, sonra yine yoksullaşmıştır.
Servet piramidi sosyal örgütlenmeyle başlar. Sosyal örgütlenme piramidin temelindeki büyük taşları oluşturur.
Bireyler, şirketler ve ülkeler arasındaki artan ekonomik eşitsizliği azaltmak isteyenler için en önemli konu bilgiye dayalı ekonomide bir servet piramidinin nasıl inşa edildiğini öğrenmektir.
Tıpkı yüz yıl önceki ikinci sanayi devriminde olduğu gibi, üçüncü sanayi devrimi de büyük servetlerin doğmasına ortam hazırlamaktadır. Yeni teknolojiler değişim anlamına gelir. Değişim de dengesizlik demektir. Dengesizlik koşulları büyük ka zanç ve hızlı büyüme fırsatları sunar.
Bazıları nefret edecek, bazıları bayılacaktır, ama biyoteknoloji kaçınılmaz olarak bitkilerin, hayvanların ve insanların kısmen kul yapısı olacağı bir dünyaya giden yolu açmıştır. Bu süreç genetik hastalıkların tedavisiyle başlayıp daha büyük, daha akıllı, daha güzel, daha iyi insanların yaratılmasına kadar gidecektir.
Temsili hükümet kavramı (seçmenlerin görüşlerini milletvekilleri ve senatörler aracılığıyla süzmek) sömürge sonrası Amerika’daki ulaşım ve iletişim sistemlerinin yavaşlığını telafi etmek için ortaya atılmıştı.
İKİNCİ KURAL: Başarılı işletmeler kendilerini kurtarmak için yok etmeye hazırlıklı olmalıdırlar. Yeniyi başarılı olmadan önce kurmak istiyorlarsa, eskiyi hâlâ başarılıyken yıkmaya gönüllü olmalıdırlar. Eğer onlar kendilerini yok etmezlerse, başkaları onları yok edecektir.
Sağlık hizmetleri konusunda son zamanlarda yaşanan hızlı değişimleri bir düşünün. Yüz yıl boyunca kâr amacı gütmeyen hastanelerin ağırlıkta olduğu sağlık sektörü on yıl içinde kâr amaçlı sağlık sigortası şirketlerinin kontroluna girmiştir.
Çok farklı iş olan çiçekçiliği ele alalım. Günümüzün elektronik teknolojisiyle kesme çiçekçilik ne çiçekleri yetiştirenlerin, ne de satanların elindedir. Bu sektör, çiçekleri dünya yüzündeki en ucuz yerde yetiştirip en pahalı yerde satmak üzere küresel bir lojistik sistemi kuran Hollandalıların elindedir.
İşlerin yalnızca evden yapılabileceğini söylemek, herkesin evde çalışmak istediği anlamına gelmez. Evde yalnız başına çalışmak, bunu yapanların deyişiyle son derece soyutlayıcı bir olgudur. İnsan kalkıp çevredekilerle ya da su veya fotokopi makinesinin başındakilerle iki çift laf edemez. İnsanlar yaradılış olarak münzevi değildirler. Birlikte çalışmaktan hoşlanırlar. Arkadaşları da iştedir.
Üçüncü sanayi devriminin eski endüstri üzerindeki etkisinin güzel bir örneği de petroldür. Eskiden şansa ve gözükaralığa (bkz. Devlerin Aşkı filmindeki James Dean) bağlı olan petrol endüstrisi artık beyingücüne dayanmaktadır.
Yeni şirketler kendilerini kurtarmak için yıkmak zorunda olmama avantajına sahiptirler.
Dengesizlik büyük fırsatların yanısıra, büyük tehlikeleri de beraberinde getirir. 1960’taki en büyük yirmi beş şirketin ancak dördü 1998’de de listeye girebildi. Çoğu başka şirketlerle birleşmiş, ikisi de kapanmıştı. Teknolojik atılımlar olmuş, ekonomik ortam değişmiş ve onlar başarılı bir biçimde uyum sağlayamamışlardı.
İnsanın parasını dikkatle biriktirip normal istikrar koşullarında yatırım yapması yaşlılıkta rahat etmesini sağlayabilir; ama hiçbir zaman gerçekten zengin olmasını sağlamaz.
BİRİNCİ KURAL: Hiç kimse para biriktirerek zengin olmamıştır. Zenginler büyük dengesizliklerin varolduğu durumlara yatırım yapma fırsatlarını görürler.
Sonunda Almanya’nın bilimsel alanda ve mühendislikte liderliği kaybetmesine yol açan etken, savaş kaybetmenin fiziksel yıkımı değil, uygulanan ırkçı politikalar oldu. Fiziksel hasar giderilebilirdi. İnsan kaybıysa giderilemezdi. Einstein’ları, Fermi’leri ve onların entelektüel haleflerini hep Amerika kazanmıştı. Bu şekilde küresel teknolojik ve bilimsel liderliği de ele geçirdi.
Almanya sistemli araştırma ve geliştirmeyi bulduktan sonra, yirminci yüzyılın ilk yarısında bilimsel ve teknolojik liderliğini korudu. Ancak klasiklere dayalı seçkinci eğitimden (Eski Yunanca, Latince) kitlesel teknolojik eğitime geçmekte en çabuk davrananlar Amerikalılar oldu.
Küreselleşmeyle birlikte hükümetler halka yardım etmek üzere ekonomileri kontrol etme güçlerini büyük ölçüde elden kaçırmakta ve politikacılar da önemlerini yitirmektedir.
Büyük servet sahipleri önemlidir, onları pohpohlamak gerekir. Saygıyı hak eder ve beklerler. Kazanan onlardır.
Büyük servetler insanların zamanın kumlarında ayak izlerini bırakmalarına olanak tanır. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki milyarderleri herkes bilir: Rockefeller, Morgan, Carnegie, Mellon. O dönemdeki Amerikan başkanlarını ise pek az kimse hatırlar. Büyük serveti olanlar tarih kitaplarına geçer. Onlar günümüzün ölümsüzleridir.
Monopoli oyunu gerçeğe dönüşür. Şirketler alınıp satılabilir. Büyük servet sahipleri çevrelerindeki fiziksel ve sosyal ortamı kontrol edebilirler. Serveti olmayanlarsa ortama uyum sağlamak zorundadırlar.
Zenginlik insana daha çok tüketim malı alabilme olanağı ve daha da önemlisi, istediğini yapabilme gücü verir. Büyük servet insana başka insanları çalıştırma, kovma, terfi ettirme ve yetki alma gücünün yanısıra, işletme açma, kapama ve bir yerden bir yere taşıma olanağını da sağlar.
Zengin olmayanlar teselli olarak servetin mutluluk getirmediği yolunda masallar uydururlar:
Herkes zengin olmak ister. Zengin olanlar da -ne kadar zengin olurlarsa olsunlar- istisnasız daha da zengin olmayı isterler.
El Dorado! İspanyolları Güney, Orta ve Kuzey Amerika’nın büyük bölümünü fethetmeye sürükleyen, efsanevi altın kent.
Karun! Dünyanın ilk en zengin adamı. Daha sonra gelecekler için büyük servetin ölçüsü oldu. Sayılar için sonsuzluk neyse, zenginlik için de Karun odur. Dünyanın en zengin adamı olmak, Karun kadar zengin olmaktır.
Ulusal hükümetlerin kapsamı, etkisi ve gücü azaldıkça, küresel şirketlerin rolü büyümektedir. Gitgide ülkeleri birbirlerine karşı kullanabilmektedirler. Büyük küresel şirketler fabrikalarını kendilerine nakit ödeme, teşvik ve vergi indirimi olarak en iyi koşulları sunan ülkelere kaydıracaktır
Kıta Avrupası’ndakiler günümüzde olan biteni kovboy kapitalizmi şeklinde nitelemektedirler. Küresel ekonomi tıpkı ekonomik anlaşmazlıkların (sığır hırsızlıklarının) Tombstone kasabasının meydanında düelloyla halledildiği Eski Batı’ya benzemektedir. Tıpkı Eski Batı’da olduğu gibi, güçlüler zayıfları verimli ekonomik alanlardan, altın madenlerinden sürmekte ve çöllerle bozkırlardaki özel bölgelere yerleşmeye zorlamaktadır.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir