William Golding kitaplarından Serbest Düşüş kitap alıntıları sizlerle…
Serbest Düşüş Kitap Alıntıları
İnsanoğlu sadece bir vücut ve anlık tepkilerden ibaret bir yaratık değildir. Çeşitli hatıraların ve duyguların, fosillerin ve kervanların inanılmaz bir karışımıdır.
Keşke ben bu dünyayı hafife alabilseydim!
Bir şeyi yeteri kadar istersen alırsın ama buna karşılık başka bir şeyi feda etmeyi göze alman lazım. Herhangi bir şey olabilir bu. Ama istediğini elde ettiğin zaman bu asla tam olarak beklediğin şey olmaz ve eninde sonunda yaptığın fedakarlıktan dolayı pişmanlık duyarsın.
Eğer sorunlar varsa, çözümleri de kendi içlerindedir.
Oysa bir yarayı yaralanandan başka kim bağışlayabilir ki?
Bizim bildiklerimiz, gördüklerimiz ya da öğrendiklerimiz değil, fark edebildiklerimizdir.
Benim hayatımın bir böcek gibi yavaş yavaş ilerlemekten başka bir anlamı olmayacak mı? Bir böcek gibi sürekli sürünüp kaçacak mıyım? Uzaklara da gidebilirim. gidebilir miyim? Mümkün mü bu sahiden?
Aslına bakılırsa bu “belki”, çağımızı temsil ediyor olabilirdi. Zira hiçbir şeyden emin değildik.
Anlamak ve anlaşılmak istiyorum
Sanat kısmen iletişim demektir, ama sadece kısmen. Geri kalanı keşiftir. Ben her zaman bir keşif insanı oldum.
İnsanoğlu sadece bir vücut ve anlık tepkilerden ibaret bir yaratık değildir. Çeşitli hatıraların ve duyguların, fosillerin ve mercanların inanılmaz bir karışımıdır.
Hiçbir şeye sahip olmayan birine çok az şey versen dahi mutluluktan çılgına döner.
Ama ben varım ve yaşıyorum.
Bizim yalnızlığımız hücrede ya da sürgünde yaşanan yalnızlığa benzemiyor. Bizim yalnızlığımız, gördüğü şeyi bir atom fırınında oluşan yansımalar gibi algılayan, uzaktan kumandayla hisseden, sözcüklerin yabancı bir lisan dinler gibi sadece fonetik olarak duyan o karanlık şeyin yalnızlığı. İletişim kurmak artık bizim için hem bir tutku hem de çaresizlik.
Özgürlüğümü ne zaman kaybettim? Bir zamanlar özgürdüm. Seçme gücüne sahiptim.
Dünlerim benimle birlikte yürüyor. Onlar adımlarını bana uyduran ve omzumun üzerinden beni izleyen gri yüzler.
Pazar meydanında, sayfalarının köşeleri katlanmış ve rengi soluk mora dönmüş kitapların şükranlarını sunarcasına dolup taştığı tezgahlar boyunca yürüdüm.
Her şey izafiydi, hiçbir şey mutlak değildi.
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Bizim bildiklerimiz, gördüklerimiz ya da öğrendiklerimiz değil, fark edebildiklerimizdir.
Delilik nedir ki zaten? Deli taklidi yapan bir adam aynı anda akıllı olduğunu iddia edebilir mi?
Bizim hikayemizde senin aldığın rolü hiç oynanmamış kabul edebilmek için elimden geleni yapacağım…
Ama biz ne masumuz ne de hain.Biz suçluyuz…
İnsanların acımasız olabileceğini düşünmezsin…
Evrenin içindeki sorunlar çözümsüz olsaydı, bu rasyonel bir evren olmazdı.
Biz sana işkence etmeyiz.Biz senin kendine işkence etmeni sağlarız.
Dünya gerçekten dışarıdan bakan göze göründüğü gibi mi, yapılanlar yanına kar kalırsa her şeyin yapılabildiği bir yer mi ?
Dünyada benim suçum olmayan bir şey var mıydı ?
Ucuza eğitiliyorduk ve hiç yoktan eğitim alıyor olmamıza şükretmek zorundaydık.
Bir insan nasıl aynı anda hem dinleyip hem konuşabilir?
Şu anda üzerinde kıvrılıp yattığın bu nefret noktasının bizim için en yüksek nokta olduğunu mu düşünüyorsun ?
Zira bir adam bir şeyi bilip bilmediğinden bile nasıl tam olarak emin olabilirdi ki ?
Hiçbir şey görmeyen gözler, kısa süre sonra hiçbir şeyden yorulmazlar artık.
Biz hep iki yabancı olarak kaldık…
Ama deli numarası yapan bir adamın akıl sağlığı tamamen yerinde olabilir mi?
Ben nasıl oldu da karanlıktan bu kadar korkar oldum?
Siyah kullanarak resim yaparken, kaosu incelerken , bu tür yerlerin Belsen kadar gerçek olduğunu hatırlamam lazım.
Ben bile kendimi anlayamıyorum.
Masuma yapılan kötülük affedilmez çünkü masum, kötülük olduğunu anlayamadığı şeyi affedemez…
Sanat kısmen iletişim demektir, ama sadece kısmen. Geri kalanı keşiftir. Ben her zaman bir keşif insanı oldum.
Çevremizdeki dünya bir kemerin altından, ahlak, aile ve mahremiyet gibi unsurların yer almadığı fırtınalı bir kargaşaya doğru kayıp gidiyordu.
Cesaret yoksa zafer de olmaz.
Bir duygu ne derece yoğun olabilirdi? Neredeydi bunun derecesini ölçen alet?
Ben çocukken masumdum ve masumiyetin ne olduğunu bilmiyordum; dolayısıyla mutluydum ve mutluluğun ne olduğunu bilmiyordum.
Herkes gibi ben de dünyanın ve yaşamın tutarlı bir resmini aradım.
Masuma yapılan kötülük affedilemez çünkü masum, kötülük olduğunu anlayamadığı şeyi affedemez.
Affetmek, iyileşmeye doğru atılan olumlu bir adımdır; bir ışık patlamasıdır.
İletişim kurmak artık bizim için hem bir tutku hem de çaresizlik.
Mahallenin uzman psikoloğuydum ben.
Aşk dediğin şey delilikten başka bir şey olamaz.
Bağıra bağıra ağladım, kabuklarını çatlatıp çıkan tüm duygularla ağladım…
Hemen hemen özgürdüm, ama tamamen değil.
Eğer ne olacağını bilseydim, o elimi önceden keser atardım.
Benim kendi yaşam sürecimdeki bir yerden yabani otlar gibi fışkıran kendi yetersizliklerim , kendi suçlarım var…
Samanyolu yanımdan süzülüp geçti, şarkı söyleyen yıldızların yeşil ışıkları büyüdü ve onların dışında her şey yok oldu.
İnsanoğlu sadece bir vücut ve anlık tepkilerden ibaret bir yaratık değildir. Çeşitli hatıraların ve duyguların, fosillerin ve mercanların inanılmaz bir karışımıdır.
Yaşamak hiçbir şeye benzemez, çünkü her şeyi içine alır.
Sanat kısmen iletişim demektir, ama sadece kısmen. Geri kalanı keşiftir. Ben her zaman bir keşif insanı oldum.
Bu hastalık sadece bana mı ait, yoksa hepimiz mi acı çekiyoruz?
Özgürlüğümü ne zaman kaybettim?
Bir zamanlar özgürdüm. Seçme gücüne sahiptim.
Bir zamanlar özgürdüm. Seçme gücüne sahiptim.
Oysa bir yarayı yaralanandan başka kim bağışlayabilir ki ?
Bizim yalnızlığımız hücrede ya da sürgünde yaşanan yalnızlığa benzemiyor.
Özgürlüğümü ne zaman kaybettim? Bir zamanlar özgürdüm…
İletişim kurmak artık bizim için hem bir tutku hemde bir çaresizlik.
Ama ben neyi arıyorum? Ben, sorumluluğun başlangıcını, karanlığın başlangıcını, kendi başlangıç noktamı arıyorum.
Insanoğlu sadece bir vücut ve anlık tepkilerden ibaret bir yaratık değildir. Çesitli hatıraların ve duyguların, fosillerin ve mercanların inanılmaz bir karışımıdır.
Ben, onların bir toplamıyım. Nereye gidersem gideyim bu anıların yükünü yanımda götürüyorum.
Bu hastalık sadece bana mı ait, yoksa hepimiz mi acı çekiyoruz?
Evrimleşmeyi bekliyoruz- belki onu dahi beklemiyoruz.
Çıkarını gözetmeden seversen, zarar görmezsin.
Yaşamın tesadüfi bir süreç olduğunu ve kötülüğün cezasız kalabileceğini hatırladım.