İçeriğe geç

Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum Kitap Alıntıları – Kürşat Başar

Kürşat Başar kitaplarından Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum kitap alıntıları sizlerle…

Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum Kitap Alıntıları

&“&”

Bazen sözcükleri unutuyorum. İnsan sözcükleri istediği gibi bir araya getiremediğinde ölmek istiyor.
Belki bir gün, suskunlukların, tutsak edilmiş düşlerin kişiyi nasıl böyle dönülmez sınırlara sürüklediğini anlarsın.
Bizim gibi birbirine benzeyen, bizim gibi hayatın yalnızca kaçamaklarını yaşamak isteyen zayıf insanlar asla birlikte olamaz.
Bazen sözcükleri unutuyorum. İnsan sözcükleri istediği gibi bir araya getiremediğinde ölmek istiyor.
Olmayacak bir şeyin peşindeyiz.
Kalbimden akan bu kanla da yaşayabilirim, ama bir tek sen olursan.
Sana bir adım bile gelinmemesine rağmen bin adım koşmazdın mesela,
yıllar geçmesine rağmen beklemezdin..
Her seferinde umudunu toplamakla uğraşmazdın, 
ve her seferinde kırıklarını alıp yeni bir hayal yaratmak peşine düşmezdin..
Suskunluklardan cümleler yaratmazdın kafanda,
Konuşulanları da tek tek irdelemezdin.
vazgeçmemek için bu kadar direnmezdin, 
Vazgeçildiğine de asla içlenmezdin.
Sen olsaydın yapmazdın biliyorum..
kimse için asla kendinden vazgeçmezdin.
“Nereye gideceğimizi okların gösterdiği bir dünyada, bir yere gitmek gerekmeyen düşleri önemsemenin kime zararı var? Ben düşlerimi, onlarla karışan anılarımı seviyorum, kendi kendime kurduğum dünyaları seviyorum, onları ancak böyle dünyaları olan, düş ülkeleri kuran, düşlerimi sevecek birine anlatabilirim. Beyaz giysili, sabah erken kalkan, haberleri merakla bekleyen yüzlere değil.”
“Gerçekten öyle mi, hayat yalnızca ara sıra gizlenmemiz gereken rüzgârlarla mı dolu, eğer onlardan korunabilirsek bunca acıdan da korunabilir miyiz?”
“Zaman hiçbir şeyi silmiyor, ağır bir örtü gibi, ara ara kimi anları örtüyor yalnızca.”
Hep böyle değil miyiz, alabildiğine uzanan dokunulmamış kar örtüsünün üstünde aldırışsızca koşup bozmuyor muyuz?
Zaman hiçbir şeyi silmiyor, ağır bir örtü gibi, ara ara kimi anları örtüyor yalnızca.
Güzel kalan yaralar vardır.
Sen de benim, artık ancak izi belli olan,
Zaman zaman yanlış bir dokunuş
Ya da mevsimsiz bir yağmurla
Sızlayan ama hep güzel kalan yaramsın…
Sen olsaydın yapmazdın, biliyorum. Ama herkes senin gibi her zaman sahici olanı, yaşamını küçük mutluluklarla dolduracak, ölümün görüntülerinden kendini uzaklaştıracak, sonradan yürekte yerleşip kalan o saplanmaları duymayacağı bir yaşamı önceden kurgulayamıyor. Belki bir gün, suskunlukların, tutsak edilmiş düşlerin kişiyi nasıl böyle dönülmez sınırlara sürüklediğini anlarsın.
Göğsümde küçük bir çocuk uyuyor..
Beni hiç anlamıyorsun, tenimde, tenimin altında bir yerlerde, o şarkıdaki gibi saklıyorum onu, bir düşte elimden tutuyor ama çok çok uzakta, göremiyorum bile, nasıl olup da görünmeyecek kadar uzaktayken elini tutabildiğime şaşıyorum.
Sen olsaydın yapmazdın, biliyorum. Ama herkes senin gibi her zaman sahici olanı, yaşamını küçük mutluluklarla dolduracak, ölümün görüntülerinden kendini uzaklaştıracak, sonradan yürekte yerleşip kalan o saplanmaları duymayacağı bir yaşamı önceden kurgulayamıyor. Belki bir gün, suskunlukların, tutsak edilmiş düşlerin kişiyi nasıl böyle dönülmez sınırlara sürüklediğini anlarsın.
Oyunları hiç sevmiyorum. Oyunların hep kuralları var, oyunların olduğu her yerde, bir kadınla bir erkek arasında hep çatışmalar, uzayan sıkıntılar, yok etmeler var. Bütün oyunlar birinin kazanması için kurulmuş, ben artık bu oyunlardan korkuyorum, ne olursa olsun birinin kaybedeceğini biliyorum.
Güzel kalan yaralar vardır. Sen de benim artık ancak izi belli olan, zaman zaman yanlış bir dokunuş ya da mevsimsiz bir yağmurla sızlayan ama hep güzel kalan yaramsın – ne benzetme ama. Ne zamandır onla birlikte yaşamaya çalışıyorum, bunu öğrenmeye. Senin imgen, yaşamda değil de, kimi şiirlerde bulabildiğim bir boyut veriyor bana.
Sonsuza dek yanımda kalacağını sandığım şiiri kaybettim.
Sana ne çok yazıyorum ama hiçbirini yollamıyorum, yazar yazmaz her şey eskiyor sanki, sözcükler uzaklığa ve zamana dayanıklı değil.
Bedenime, belleğime, eğer varsa önceden belirlenmiş yaşam çizgime kazınmış bir hüzünle dolu, kendimi böyle uzaklara dalmış yakalayıp aptallığıma şaşarak, bazen aynada yüzüme bakıp alay ederek… Her zaman yalnız olduğum halde nasıl olup da başkaları gibi kendi başıma hayat kuramadığıma şaşıyorum.
Bazen sözcükleri unutuyorum. İnsan sözcükleri istediği gibi bir araya getiremediğinde ölmek istiyor.
Kişinin geçmişine ait hiçbir izi biriktirmemesi gerektiğini söyledi. Birkaç gün sonra telefon ettiler ve onun bir kez daha ölmeyi denediğini söylediler diyor, "bu kez başardığını".
Yol açtığı bütün savaşları yine o renkli kâğıt parçalarının kazandığı bir dünyada adaletten söz edilebilir mi?
Öyle anlık karşılaşmalarla başlayan aşklar, geleceği unutturan rastlantılar, bütün bir hayatın ansızın bambaşka bir biçime dönüşmesi ancak filmlerde oluyor. İşte hep birisi bir istasyonda iniyor ve onu sarışın bir kız karşılıyor.
Zaman hiçbir şeyi silmiyor, ağır bir örtü gibi, ara ara kimi anları örtüyor yalnızca.
O, hiç hatırlamadığım akşam gelir aklıma, avaz avaz ağlayan bir bebek, kırılmış eşyalar, yalnızlık, uğruna her şeyi bıraktığınız bir aşkın sonu.
Koskoca bir yaşamdan geriye kalan, saklanmaya değer bulunan ayrıntılar; bir çekmeceye sığacak kadar az. Belki de asıl saklanmaya değer olan anları hiç düşünmeden yaşamıştı, o anlardan bir anı, bir anmalık toplamamıştı.
Hiç tanımadığım birine neden kimsenin bilmediği düşleri anlatayım ki? Nereye gideceğimizi okların gösterdiği bir dünyada, bir yere gitmek gerekmeyen düşleri önemsemenin kime zararı var? Ben düşlerimi, onlarla karışan anılarımı seviyorum, kendi kendime kurduğum dünyaları seviyorum, onları ancak böyle dünyaları olan, düş ülkeleri kuran, düşlerimi sevecek birine anlatabilirim, beyaz giysili, sabah erken kalkan, haberleri merakla bekleyen yüzlere değil.

Hadi, gidip haberleri dinleyin" diyorum. "Bu dünyada neler olup bittiği beni hiç ilgilendirmiyor. Haber olmaya değer bulunan hiçbir şey ilgilendirmiyor beni, savaşlar, katiller, kurbanlar, paralar, özgürlük hareketleri, yıkılan sistemler, dağılan ülkeler, ünlü erkekler, güzel bacaklı kadınlar, seks skandalları, son krallar, en hızlı arabalar, ödüller, başarılar, dedikodular, garip bir biçimde birbirine benzeyen, kimi zaman sakin, kimi zaman öfkeli konuşan liderler ve önlerindeki mikrofonlar, kamera şakaları, yarışmalar, onların dayanılmaz yanıp sönen ışıkları, eğlence saatleri, hava durumu, silah kaçakçıları, gizli örgütler, dürüst insanlar beni ilgilendirmiyor.”

Kaybettiği bir şeyi arayan ve bunun ne olduğunu bile bilmeyen gizemli roman kahramanı olmaktan sıkılmıştım.
Evet yabancı düşmanlığı vardı, her yerde, bir ülkeden ötekine geçtiğinizde. Ama ben kendimi her yerde yabancı hissediyordum, bu dünya yabancıları sevmiyordu, bilim kurgu filmlerinde bile uzaydan gelenleri yok ediyorlardı.
Orada bir kitap okudum, içinde sessizliğin tarifleri vardı, çok güzeldi, ben oraya gidiyorum.
Sanki hala bir yerlerde beni bu yeryüzünde tutan bir şey vardı, anılar mı, dönünce bulunacak bir yüz mü, bir ev, bir sokak, kısaltılmış cümlelerle anlaşabildiğimiz insanlar mı?
o da sabahları uyandığında ölümü ve yalnızlığı duyuyor muydu?
Koskoca bir yaşamdan geriye kalan, saklanmaya değer bulunan ayrıntılar; bir çekmeceye sığacak kadar az. Belki de asıl saklanmaya değer olan anları hiç düşünmeden yaşamıştı, o anlardan bir anı, bir anmalık toplayamamıştı.
Hep böyle değil miyiz, alabildiğine uzanan dokunulmamış kar örtüsünün üstündealdırışsızca koşup bozmuyor muyuz?"
En iyisi onun istediğini yapmaktı, ona dokunmak.
Hala pazar günlerini ve gazeteleri sevmiyorum.
Bazen çocukluğu hatırlarken düşlerle karıştırdığımı fark ediyorum.
Çocukluk anılarına düşleri eklediğimi ya da birinin yerine ötekini koyduğumu,hangisi doğru acaba, bilmem, hem çok mu önemli?
Sana ne çok yazıyorum ama hiçbirini yollamıyorum,yazar yazmaz herşey eskiyor sanki,sözcükler uzaklığa ve zamana dayanıklı değil.
Telefon çalıyor,burada mı,anılarda mı, anıların telefonunu açıyorum,çocukluğumla konuşuyorum…
kendini bir başkasına dilediği gibi anlatmak için duyduğu delice bir istek, sözcükleri seçmeden, aklına geldiği gibi, hissettiği gibi, hiç korkmadan, çekinmeden, bütün örtüleri kaldırarak… Böyle biri yok muydu?
Ben düşlerimi, onlarla karışan anılarımı seviyorum, kendi kendime kurduğum dünyaları seviyorum, onları ancak böyle dünyaları olan, düş ülkeleri kuran, düşlerimi svecek birine anlatabilirim, beyaz giysili, sabah erken kalakan haberleri merakla bekleyen yüzlere değil.
Zaman hiçbir şeyi silmiyor, ağır bir örtü gibi, ara ara kimi anları örtüyor yalnızca.
Bazen sözcükleri unutuyorum. İnsan sözcükleri istediği gibi biraraya getiremediğinde ölmek istiyor.
önceleri sevinçle gülümseten sonra birdenbire içimin burkulduğu bir öyküye nasıl dönüştüğünü hatırlamıyorum.
“Ben de bir bıçakla gölgemi kessem, bu lanetli ruhtan kurtulabilir miyim?”
“Beni asla benim onu sevdiğim gibi sevmeyeceğini biliyordum.”
“Bir trende geçmişimizden ve o toprakların, dünyanın geçmişinden söz ederken birkaç saat sonraki gelecekte bizi nelerin beklediğini bilmiyordum, umrumda bile değildi, kim bilebilir ki, diye düşünüyordum. İşte o biliyordu , onu karşılamaya gelen kız biliyordu, böyle anlık karşılaşmalarla başlayan aşklar, geleceği unutturan rastlantılar, bütün bir hayatın ansızın bambaşka bir biçime dönüşmesi ancak filmlerde oluyor. İşte hep birisi bir istasyonda iniyor ve onu sarışın bir kız karşılıyor.”
“Bütün mutlulukların,kederlerin ötesindeyim çünkü,ağlamanın ya da gülmenin bildik anlamlarını taşımadığı bir yerde…”
Kalbimden akan bu kanla da yaşayabilirim ama bir tek sen olursan
Yıllar geçince biz de evlenecek miydik , çocuklarımız mı olacaktı , onların da aynı cümleleri ezberlemelerini , aynı marşları söylemelerini mi izleyecektik , bütün bunlara hiç ses çıkarmayacak mıydık , biz de bu ikiyüzlü topluluğun bir parçası mı olacaktık ?
…birini ancak öldükten sonra başka birine dönüştürebilir insan ,…
Yol açtığı bütün savaşları yine o renkli kağıt parçalarının kazandığı bir dünyada adaletten söz edilebilir mi ?
Bazen sert bir rüzgar esebilir "demişti ,"o zaman boynunu eğmekten utanma , yeniden başını kaldıracağını , yalnızca rüzgarın geçmesini beklediğini düşün ."
Koskoca bir yaşamdan geriye kalan , saklanmaya değer bulunan ayrıntılar ; bir çekmeceye sığacak kadar az . Belki de asıl saklanmaya değer olan anları hiç düşünmeden yaşamamıştı , o anlardan bir anı , bir anmalık toplamamıştı .
Hiç tanımadığım birine neden kimsenin bilmediği düşleri anlatayım ki ? Nereye gideceğimizi okların gösterdiği bir dünyada , bir yere gitmek gerekmeyen düşleri önemsemenin kime zararı var ?
“sözcükler uzaklığa ve zamana dayanıklı değil.”
“garip ama gerçek,” diyor, “bana yaklaştığında, her keresinde, yıldızlarla doluyor gökyüzü.”
“zaman hiçbir şeyi silmiyor, ağır bir örtü gibi, ara ara kimi anları örtüyor yalnızca.”
“… işte şu fotoğrafta okunuyor içinden geçenler: ‘olmayacak bir şeyin peşindeyiz.’”
“onun yokluğu bütün güzel şeylerin, sevgilerin, dokunmaların, kahkahaların, koskoca bir dünyanın, görüntülerde olmayan bir dünyanın yokluğu demekti.”
“öylesine yaşamımıza girmiş, anlaşılmaz rastlantılarla bizden bir parça olmuş, bir başka yerde değil de burada, bir başkası değil de ben olmamı sağlayan birkaç insan, birkaç anı, birkaç sözcük…”
Tıpkı o şarkıdaki gibi, birdenbire karşıma çıkıyor, yavaş yavaş beni öldürüyor…
“Kalbimden akan bu kanla da yaşayabilirim, ama bir tek sen olursan.”
Bizim gibi birbirine benzeyen, bizim gibi hayatın yalnızca kaçamaklarını yaşamak isteyen zayıf insanlar asla birlikte olamaz.
Kimi zaman ölmeyi düşündüğüm oluyor ama başaramayacağımı biliyorum, yüksek bir yerden atlayamam, kendime acı veremem, kendimi acı veremeyecek kadar çok seviyorum. Hem ne zaman ölmek istesem, kimi eski resimler, bir şarkı ya da bir mektup kurtarıyor beni.
Güzel kalan yaralar vardır. Sen de benim artık ancak izi belli olan, zaman zaman yanlış bir dokunuş ya da mevsimsiz bir yağmurla sızlayan ama hep güzel kalan yaramsın.
Bir aşk öyküsü için yanlış yerdeydik.
Bazen sözcükleri unutuyorum. İnsan sözcükleri istediği gibi bir araya getiremediğinde ölmek istiyor.
Kendini bir başkasına dilediği gibi anlatmak için duyduğu delice bir istek, sözcükleri seçmeden, aklına geldiği gibi, hissettiği gibi, hiç korkmadan, çekinmeden, bütün örtüleri kaldırarak… Böyle biri yok muydu?
Bazen sert bir rüzgar esebilir, o zaman boynunu eğmekten utanma, yeniden başını kaldıracağını, yalnızca rüzgarın geçmesini beklediğini düşün.
Yaşam, sessiz anlaşmalarımızla kurulmuyor, bizi, yaşamlarımızı bir biçimde belirleyen şey, önceden görsek bile değiştirmemize izin vermiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir