Elif Şafak kitaplarından Şemspare kitap alıntıları sizlerle…
Şemspare Kitap Alıntıları
&“&”
Yürüyemeyeceğini iki taraf da gayet iyi bildiği halde başlar bazı aşklar. Hep bile bile lades" kimi sevdalar…
&”Türkiye’nin özgürlük,adalet ve eşitlik ilkelerini özümsemiş bir ülke olması herkesin ortak temennisi.&”
&”Her köhne kalıp gibi insana kıyan töreler de değişebilir,değişir.&”
&”Dünyayı değiştirmeyi başkalarına bırakıyoruz.Ruhu ve kalbi genç olanlara.&”
&”İnsan,şu hayatta bir şey öğrenecekse şayet,kendisine benzemeyenden,kendisi gibi olmayanlardan öğrenir.&”
&”İnsan,insanı incitsin diye değil,muhabbetle sevsin diye yaratılmış.&”
&”Hoşça bak zatına ,hoşça bak cümle kainata.&”
Demem o ki dostlar, vazgeçebilmek lazım. Eğer bir yol sizi mutlu etmiyorsa onda körü körüne sebat etmek yerine, nefsimizi kendimize rehber kılmak yerine, bırakabilmek lazım.
Vazgeçebilmek insana netlik getirir. Zihnimizi, kalbimizi, gereksiz karmaşadan arındırır. Bir berraklık kalır geride. Hüzünlü bir durgunluk. Ama bir o kadar sakin, âlimane. Demem o ki dostlar, vazgeçebilmek lazım.
Vazgeçebilmek bir erdemdir.
Vakit dediğin yaratılır, yeter ki iste olsun.
Belki de tüm seyahatler bir huzursuzluğun yansıması. Bir tutunamama hali.
&”Hani Hazreti Mevlana demiş ya:&”Kanatlarla geldin bu aleme,öyleyse sürünmek niye?&”
&”Özgürlüğün olmadığı yerde aşktan söz edilebilir mi hala?&”
&”Ve biz kadınlar kendimizi bozuk akçe gibi harcamadan sevemez miyiz dahi bir adamı?&”
Beyin dediğimiz bir kastır. Kullandıkça gelişir. Kullanılamazsa durağanlaşır. Sorgulamayan, düşünmeyen, okumayan beyin yerinde sayar. Kendi potansiyelinin ancak binde birini açığa çıkarabilir.
Söylenenlerin bir önemi yoktur. Söyleyenin bir önemi vardır.
Empati önemlidir. Kendin gibi olmayanı dinleyebilmek, okuyabilmek, anlayabilmek.
Lafa gelince yüceltilen ama hayat boyu hakları yenen, geri planda tutulan, kendilerini ailelerine adamış, çocuklarının ve torunlarının iyiliği için çabalayan, kocalarının her mevsimini, bin bir halini görmüş ve yaşamış ve kabullenmiş ve affetmiş kadınlar…
Kanatlarla geldin bu âleme, öyleyse sürünmek niye?
Mevlana
Mevlana
Bireysel farklılıkları hoş görmeyen, çoğulluğu teşvik etmeyen ortamlardan ne sanat çıkar ne felsefe ne demokrasi.
Kırk fırın ekmek yesek, kırk defa kalp ağrısı çekip kırk kez salya sümük ağlarken kendi kendimize kallavi yeminler etsek bile akıllanmaz, uslanmayız. Gene gider ilk fırsatta yanlış erkeklere âşık oluruz; yeniden tepetaklak yuvarlanırız, her yanımız yara bere.
Kadın kendi dünyasındaydı. Dünyasında sadece iki kişiye yer vardı. Peçeteleri açıp açıp katladı. Bardakların yerini değiştirip salatayı nane yapraklarıyla süsledi. Yeter ki iş olsun. Göz ucuyla adama baktı. Ne diyecek, merak etti. Bekledi. Bir çift güzel söz, bir tatlı iltifat. Fark edilmeyi, önemsenmeyi bekledi. Birden yorgun hissetti.
&”İstanbul’u uzaktan özlemenin ağırlığını ancak yaşayan bilir.&”
&”…Şimdi hakiki okurlarla buluşma zamanı.&”
&”Ne zaman bir romanı bitirsem yuvarlanıveririm. Meğer bir uçurum açılmış ruhumda, yazıya-edebiyata çekildiğim tüm bu zaman zarfında,sessizce büyümüş,derinleşmiş,oraya düşerim.&”
&”Keşke ara ara kapsamlı bir tadilata girişsek benliğimizde. Keşke daha fazla ertelemeden ve samimiyetle içimize. Oradaki yanlışları,hırsları,kabuk tutmuş yaraları,tamahkarlıkları tek tek bulup ayıklayabilsek.&”
&”Hiç düşünür müyüz etrafımızdaki, en yakınımızdaki insanların enerjisi bizi nasıl etkiliyor?&”
&”Ben ne vakit böyle oldum?Hangi dönemeçte yitirdim inancımı ,iyimserliğimi ,cesaretimi, girişkenliğimi?Ben ne zaman vazgeçtim aşkı aramaktan? İçsel yolculuklardan? Değişimden?Öğrenmekten? Büyümekten? Sahi ne zaman?&”
&”…ruhunun dibini bulamazsınız,öylesine derin.Bir saklı cevherdir,ilk bakışta belli olmayan.Uçsuz bucaksız bir denizdir kıyılarına varılmayan.&”
Âcizliklerimiz ve dirayetlerimiz hep ama hep iç içe… Belki de budur insan olmanın ve insan olamamanın anlamı.
Aile bir muamma, bir duygusal yumak ki çöz çözebilirsen. Hem böylesine sevgi ve şefkat dolu, hem bunca yara bere ve arıza. Aynı çatı altında bu kadar yakınken nasıl bu kadar uzak düşüyoruz? Ailenin bir ferdinin yüreğinde fırtınalar koparken, diğeri ne hisseder? Bir odanın kapısı kapandığı zaman, o kapının ardında anne çocuğunun ya da çocuk annenin ne yaşadığını biliyor mu?
Birilerinin arkandan konuşmasından daha beter bir şey varsa o da kimsenin senin hakkında konuşmamasıdır. Söylenenlerin bir önemi yoktur. Söyleyenin önemi vardır."
Uzaktaki birinin dedikodusunu yaparken aslında kendi hayatımızdır masaya yatırdığımız. Bir deşseler kim bilir neler çıkar altından. Hepimizin içinde var ya terk etme arzusu ya terk edilme korkusu. Hepimizin etraftan, aileden kendi özel hayatlarımızdan bir şeyler edinmişliği var. Yaralarımız, berelerimiz ve görünmez dövmelerimizle yaşıyoruz şu hayatı. Bir başkasına kızarken acaba bizi eskiden incitmiş olan herkese mi kızıyoruz? Birine kırık not verirken yoksa geçmişimizde bizi hırpalayan her ilişkiyi mi sınıfta bırakıyoruz?"
Tartıştılar. Peş peşe gelen ithamlar. Aslında söylemek istemedikleri şeyler söylediler, kastetmedikleri kelimeleri inatla sahiplendiler. Sırf geri adım atmamak için. Sırf eğilmemek, bükülmemek için. Eğilip bükülmeyen sonunda kırılır, düşünmediler. Eğilmeyen bükülmeyen sonunda kırar, düşünmediler."
Tereddüt, insana zorluk çıkarır, acı çektirir, bazen azap verir. Halbuki bilmez ki ikiz kardeşinin ismi İnanç’tır."
Yürümeyeceğini iki taraf da gayet iyi bildiği halde başlar bazı aşklar. Hep bile bile lades" kimi sevdalar.
&”Şu anı bilebiliriz sadece,koca bir ömre dair edilen her taahhüt,özünde zorlama.
Tereddüt inancın da,özgüvenin de,aşkın da olmazsa olmazı.
Şüpheye ve çelişkiye yer vermeyen aşklar,yalan aşklar!&”
Tereddüt inancın da,özgüvenin de,aşkın da olmazsa olmazı.
Şüpheye ve çelişkiye yer vermeyen aşklar,yalan aşklar!&”
&”Nasıl da tahammülsüz davranıyoruz aşk söz konusu oldu mu şüphenin kırıntısına dahi.&”
&”Tereddüt eder insan bazı bazı.Şüpheye düşer sevdiğinden de sevildiğinden de.Güneş olmadan gölge,şüphe olmadan aşk olur mu?&”
Halil Cibran’ın etkileyici nice sözünün arasında gözlerden kaçan bir saptaması var.&”Tereddüt,insana zorluk çıkarır,acı çektirir,bazen azap verir der&” ve ekler:&”Halbuki bilmez ki ikiz kardeşinin ismi İnançtır.&”
&”Oldum olası mutlakıyetçi/mükemmeliyetçi insanların yanında içime kapanır;arızalı.yaralı,şaşkın,mütevazı,hafif derbeder ve elinde olmadan zikzaklar çizen,düşe kalka şu hayatta arayış olan insanların yanında açılır,dinlenir,coşarım.&”
&”Bir ben vardır dışarıda ,görünürde,sosyal hayatta;bir ben vardır içeride,hep ama hep eşikte.&”
Biz kadınlar güzel yama yapar ,leke çıkarır, kırıkları onarır, hep -mış *gibi yaparız.
&”Yürümeyeceğini iki taraf da gayet iyi bildiği halde başlar bazı aşklar. Hep &”bile bile lades&” kimi sevdalar.&”
&”Taş yerinde ağırdır&” diyor gülümseyerek. &”Bizim bir ağırlığımız kalmadı bu dünyada.&”
Vicdanlarımız unuttu mu insanlığı…?
Kadınların sesi yok. Ama bu demek değil ki kendileri de yok. Demek değil ki, hikâyeleri de yok…
Ne yazık ki, sokakta kadınlara laf atan ama kendi kız kardeşlerine yan gözle bakılınca kanına dokunan bir erkeklik modeli var. Ve gene ne yazık ki, biz kadınlar yetiştiriyoruz onları. Doğdukları andan itibaren “Koçum, sultanım, aslanım…” diye diye…
Bedenim bir yerde kalmış, zihnim bir yere savrulmuş gene…
Ben ne zaman vazgeçtim aşkı aramaktan…? İçsel yolculuklardan ?Sahi ne zaman…?
Utangaç insanlarda tuhaf bir cesaret vardır, suskunlarda geniş bir kelime hazinesi…
Dışarıdan güçlü ve akıllı görünen insanların aslında ne çok hataları, günahları, eksikleri var. En ilkeli, en sağlam karakterli görünenlerimizin bile, hatta belki en çok onların…
Aile bir muamma, bir duygusal yumak ki çöz çözebilirsen. Hem böylesine sevgi ve şefkat dolu, hem bunca yara bere ve arıza…"
Kalabalıklar arasında bile yalnızlık. Roman, sanatların en yalnızıdır. Tek başına yazılır. Tek başına okunur. Bu sayede zaten, kalpten kalbe köprüler kurabilir.
Diyelim ki, “Başarı A olsun” der. O zaman A eşittir X artı Y artı Z. Bu denklemde X çalışmaya tekabül eder. Yani X eşittir emek. Y ise oyundur. Hayatı sevmek, sevilmek, kıymet bilmek. Ve “Z” der Einstein, “insanın dilini tutmasına denk gelir.” Dolayısıyla başarının formülü: Bol bol çalış, bol bol sev, bol bol oyna, aman dilini tut, kem söz etme kimse hakkında!
“Vazgeçebilmek insana netlik getirir.”
Bendeki yazar cesurdur, delidir, içine kapanıktır, hikayelere müptela, harflere aşıktır.
Vicdandır bize en lazım olan, en vazgeçilmez, en elzem, yeter ki vicdan…
Eğilip bükülmeyen sonunda kırılır, düşünmediler.
Eğilmeyen bükülmeyen sonunda kırar, düşünmediler.
Eğilmeyen bükülmeyen sonunda kırar, düşünmediler.
Herkesin birbirine benzediği ortamlardan sanat çıkmaz. Edebiyat çıkmaz, Felsefe çıkmaz, yaratıcılık çıkmaz aynılık, sadece kendini doğurur, tek bir sesini yankıları ile geçer zaman.
Ben de bir şehir delisiyim aslında, neyse ki kimse farkında değil."
Hani Hazreti Mevlâna demiş ya: Kanatlarla geldin bu âleme, öyleyse sürünmek niye?"
Aynılaşmış toplumlardan, cemaatlerden, yapılardan ürkerdim oldum olası. Bireysel farklılıkları hoş görmeyen, çoğulluğu teşvik etmeyen ortamlardan ne sanat çıkar ne felsefe ne demokrasi.
Sevdiğimizi aslanlar gibi, kaplanlar gibi savunuyoruz, sadece dış dünyayı değil, en çok da kendimize karşı kendi yüreğimize.
Eğilip bükülmeyen sonunda kırılır, düşünmediler.
Eğilmeyen bükülmeyen sonunda kırar, düşünmediler.
Eğilmeyen bükülmeyen sonunda kırar, düşünmediler.
Öyle kelimeler vardır ki, istesen bile hafife alamazsın.
Vazgeçebilmek, bazen en güzeli!
Yalnız çocukların, tek başına kalabilen gençlerin ve genelde yalnız olan insanların empati gücü, sürekli sosyalleşenlere kıyasla daha yüksek çıkıyor.
…Erkek çocuklarımızı kız çocuklarımızdan farklı yetiştiriyorsak, onlara bir nebze bile üstün ve ayrıcalıklı davranıyorsak, bir toplumsal adaletsizlik ve eşitsizliğin devamına katkıda bulunuyoruz demektir. Ama bilerek ama bilmeyerek.
Seni seviyorum ama şu anda değil. Seni görmek istiyorum ama bugün değil.
Tereddüt, insana zorluk çıkarır, acı çektirir, bazen azap verir.
Hepimizde var değişmesi gereken önyargılar
Vazgeçebilmek, bazen en güzeli