Emile Zola kitaplarından Sel kitap alıntıları sizlerle…
Sel Kitap Alıntıları
&“&”
Ölüm ağır ağır geliyordu.
Beklemek beni öldürüyor.
Aileler kenetlendiğinde,insanın büyüdüğü yerde yaşayıp ölmesi kadar güzel şey yoktur!
Beni çocuk gibi aciz bırakan bu yaşama küfürler ettim.
Aileler kenetlendiginde ,insanin büyüdüğü yerde yaşayip ölmesi kadar güzel şey yoktur.
Sağlam duran tek bir baca kalmıştı; ben de bütün gücümle, ölümden korkan bir hayvan gibi ona sarılmış olmalıydım. Sonrası hiçlik, hiçbir şey, kara bir boşluk, bilinmezlik.
Bense, kayaya kök salmış, kurumuş bir ot gibi hayatta kalmıştım.
Bütün bunların arasından hiçbir şey görmeden yürüyüp geçtim. beni kedere boğan kendi yıkımlarım, kendi ölülerim vardı.
Demek hepsi yalanmış. Demek ki güneş batarken, akşamın dinginliğinde, o tatlı ve sakin çehresiyle yüzümüze bakıp yalan söylüyormuş.
Kendi aramızda sık sık geçmişteki yoksul günlerimizi anıp dururduk."
Sonrası hiçlik, hiçbir şey, kara bir boşluk, bilinmezlik.
Kendi aramızda sık sık geçmişteki yoksul günlerimizi anıp şakalaşırdık.
Ölüm, eve giriyordu
İmkânsızı denemek zorundaydık.
Bense,kayaya kök salmış,kurumuş bir ot gibi hayatta kalmıştım.
Sonrası hiçlik, hiçbirşey, kara bir boşluk,
bilinmezlik…
bilinmezlik…
Bense,kayaya kök salmış,kurumuş bir ot gibi hayatta kalmıştım.
Tanrı adil degildi. Ona karşı bir yanlışımız olmamıştı; o ise her şeyimizi elimizden almıştı!
Ölüm ağır ağır geliyordu.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Bir güldü mü kahkahası köyün öbür ucundan duyulurdu.
“Göreceksin. Onu seviyorum. Onu kurtaracağım!”
Sabahın kör saatinde bile ne kadar da tatlı ve güzeldi!
1arzum vardı, sadece tek 1 arzu…
Aileler kenetlendiğinde, insanın büyüdüğü yerde yaşayıp ölmesi kadar güzel şey yoktur.
Beni kedere boğan kendi yıkımlarım, kendi ölülerim
vardı…
vardı…
Korku, aklını yitirmesine neden olmuştu. Bir lütuftu
bu….
bu….
Bir lütuftu bu; sabahın güzelliğiyle sihirli bir varlık gibi görünüyordu.
Sonrası hiçlik, hiçbirşey, kara bir boşluk,
bilinmezlik…
bilinmezlik…
Ben niye yaşayayım?
Bu acının tesellisi yok
Güneş, bizim abimiz.
&‘İçim ürperdi, ölüm eve giriyordu.’
Bu acının tesellisi yok.
Korku aklını yitirmesine neden olmuştu… Bir lütuftu bu.
İnsanın büyüdüğü yerde yaşayıp ölmesi kadar güzel şey yoktur !
sonrası hiçlik, hiçbir şey, kara bir boşluk, bilinmezlik.
aileler kenetlendiğinde, insanın büyüdüğü yerde yaşayıp ölmesi kadar güzel şey yoktur!
Yeterince çektim,iyi geceler…
Beni kedere boğan kendi yıkımlarım, kendi ölülerim vardı…
1arzum vardı, sadece tek 1 arzu…
… Su beni sevdiklerimin yanına götürmeyecek zalimlik etmişti…
… Sonrası hiçlik, hiç1şey, kara1boşluk, bilinmezlik…
İnsanın büyüdüğü yerde yaşayıp ölmesi kadar güzel şey yoktur !
“ Hiçlik, hiçbir şey, kara bir boşluk, bilinmezlik… “
İmkânsızı denemek zorundaydık.
“ Beklemek beni öldürüyor… “
Ölüm ağır ağır geliyordu
Demek hepsi yalanmış! Demek ki güneş batarken, akşamın dinginliğinde, o tatlı ve sakin çehresiyle yüzümüze bakıp yalan söylüyormuş.
Su beni sevdiklerimin yanına götürmeyerek zalimlik etmişti.
Ölüm eve giriyordu…
Tanrı adil değildi.
“Onun deliliği bana da sirayet etti, ben de gülmeye başladım. Korku aklını yitirmesine neden olmuştu. Bir lütuftu bu…”
Aileler kenetlendiginde ,insanin büyüdüğü yerde yaşayip ölmesi kadar güzel şey yoktur.
O korkunc gece çoktan sonsuz ıstırap ve gözyaşıyla dolmuştu bile.
Önce piposunu fırlattı ve, iyi geceler! Yeterince çektim!" deyip suya daldı.Tekrar su yüzüne çıkmadı. İyi bir yüzücü değildi ve muhtemelen sevdiklerimizin ölümüyle yaşadığımız yıkıma duydugu üzüntü yüzünden kendini bırakmıştı.
Sırayla yukarı çıkarken lambaları söndürmeyi unutmuştuk.İskambil kartları masada yayılı duruyordu.Oda çoktan bir metre suyla dolmuştu.
Kayaya kök salmış, kurumuş bir ot gibi hayatta kalmıştım. Yüreğim olsa ben de Pierre gibi, Yeterince çektim! Iyi geceler!" der kendimi Garonne’a atardım.
Sağlam duran tek bir baca kalmıştı; ben de bütün gücümle, ölümden korkan bir hayvan gibi ona sarılmış olmalıydım. Sonrası hiçlik, hiçbir şey, kara bir boşluk,bilinmezlik.
Diğer herkes ölmüştü. Kundaktaki bebekler, evlenmek üzere olan kızlar, genç evliler, yaşlı evliler. Bense, kayaya kök salmış, kurumuş bir ot gibi hayatta kalmıştım.
Demek hepsi yalanmış! Demek ki güneş batarken, akşamın dinginliğinde, o tatlı ve sakin çehresiyle yüzümüze bakıp yalan söylüyormuş.
Hoş mizacı müthiş cesaretinden geri kalmıyordu; etrafını saran dehşetle mücadele etmek için gülüp duruyordu.
Aileler kenetlendiğinde,insanın büyüdüğü yerde yaşayıp ölmesi kadar güzel şey yoktur."
Tanrı adil değildi. O’na karşı bir yanlışımız olmamıştı. O ise her şeyimizi elimizden almıştı!
Tanrı adil değildi. O’na karşı bir yanlışımız olmamıştı. "
Ölüm ağır ağır geliyordu.
İmkânsızı denemek zorundaydık.
Tanrı adil değildi. O’na karşı bir yanlışımız olmamıştı; O ise her şeyimizi elimizden almıştı!
Diğer herkes ölmüştü! Kundaktaki bebekler, evlenmek üzere olan kızlar, genç evliler, yaşlı evliler. Bense, kayaya kök salmış, kurumuş bir ot gibi hayatta kalmıştım. Yüreğim olsa ben de Pierre gibi, Yeterince çektim! İyi geceler!" der kendimi Garonne’a atardım.
“ Hiçlik, hiçbir şey, kara bir boşluk, bilinmezlik… “
“ Beklemek beni öldürüyor… “
Korku aklını yitirmesine neden olmuştu. Bir lütuftu bu; sabahın güzelliğiyle sihirli bir varlık gibi görünüyordu.
Garonne Nehri’nin gümbür gümbür sesi kükreyip duruyordu; ama ben ona öyle alışıktım ki, bana sessizliğin sesi buymuş gibi geliyordu.
Elimde yalnızca onlar var, bu iki güzel çocuğun resmi -sudan şişmiş; şekilleri bozulmuş; morarmış suratlarında aşklarının verdiği cesareti taşıyan iki çocuğun resmi. Onlara bakıp ağlıyorum.
Bir lütuftu bu; sabahın güzelliğiyle sihirli bir varlık gibi görünüyordu.