İçeriğe geç

Seçme Şiirler Kitap Alıntıları – Emily Dickinson

Emily Dickinson kitaplarından Seçme Şiirler kitap alıntıları sizlerle…

Seçme Şiirler Kitap Alıntıları

Ölene dek sarsın Güzellik beni
Güzellik acısın bana isterim
Ama bugün versem son nefesimi
Gözünün önünde öleyim derim –
Bir Kalbi kırılmaktan koruyabilsem
Yaşamış olmayacağım boşuna
Bir Hayatı Acıdan kurtarabilsem
Bir Ağrıyı dindirebilsem ya da

Ya da bayılan bir Ardıç Kuşunu
Koyabilsem yeniden Yuvasına
Yaşamış olmayacağım Boşuna.

En soğuk ülkede işittim onu –
Ve en yabancı Denizde –
Ama – ne Cefalar çekti de – yine
İstemedi – tek kırıntımı bile.
Bir Dünya yitirdim – geçen gün!
Buldu mu Kimse?
Onu Yıldız Dizilerinden bileceksiniz
Alnına bağlanmış çepeçevre.
“Su, susuzlukta öğretilir o.
Kara- geçilen Okyanuslarla,
Taşıma- sarsıntıyla-
Barış, anlatılan savaşlarıyla-
Sevgi, hatırada kalanla-
Kuşlar, karla.
___________________
Water is taught by thirst.
Land- by the Oceans passed.
Transport- by throe-
Peace, by it’s battles told.
Love, by memorial mold-
Birds, by the snow.”
Bir Orkide yüreği taşıyana –
Bataklıklar pembedir Haziranla.
To wait an hour is long
If love be just beyond
To wait eternity is short
If love reward the end
A word is dead, when it is said
Some say
I say it just begins to live
That day
Ben Ölüme uğrayamadığım için
İncelik gösterip O aldı beni –
Öyle tuhaf bir yaratıktır ki geçmiş
Yüzleşmek onunla
Esriklikle sonuçlanabilir
Ya da utançla

Silahsız çıkan varsa karşısına
Kaç derim ona
Cephanesi azalsa da
Hâlâ karşılık verebilir.

Aşk yaşamdan önce gelir.
Ölümden sonra.
Mezarda bir Çukur
O korkunç Yeri
Bir Yuva yapar –

#8212;

A Dimple in the Tomb
Makes that ferocious Room
A Home –

Yaz göğünü görmek, bir
Kitaba asla girmese bile Şiirdir –
Ele geçmez Gerçek Şiirler –
#8212;
To see the Summer Sky
Is Poetry, though never in a Boot it lie –
True Poems flee –
Kendime ait bir Süsenim olması
Bir Saadettir başlıbaşına –
Kaybettiğim Alem her neyse, Rabbim,
Sürekli kıl beni bunda!
#8212;
To own a Susan of my own
Is of itself a Bliss –
Whatever Realm I forfeit, Lord,
Continue me in this!
Umut garip bir icattır –
Yüreğin bir Buluşu –
Sürekli hareket halinde ama
Yine de hiç aşınmaz –

#8212;

Hope is strange invention –
A Patent of the Heart –
In unremitting action
Yet never wearing out –

Yaralanmış niçin idir aşkın
Bütün söyleyebildiği –
İki heceden yapılmışsa da
Kırar en koca kalpleri.

#8212;
Love’s stricken why
Is all that love can speak –
Built of but just a syllable,
The hugest hearts that break.

Batarsa eğer Teknem
Başka bir Denizedir –
Ölümlüğün Giriş Katı
Ölümsüzlüktür –

#8212;

If my Bark sink
‘Tis to another Sea –
Mortality’s Ground Floor
Is Immortality –

Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bulmaktır birinci Yasa
İkincisi kaybetmek
#8212;
Finding is the first Act
The second, loss
Benim Ülkemle – Ötekiler arasında –
Bir Deniz var –
Ama Çiçekler – aramızda –
Elçilik yapar.

#8212;

Between My Country – and the Others –
There is a Sea –
But Flowers – negotiate between us –
As Ministry.

On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Soto ! Kendini keşfet!
Kendi içinde bulacaksın
Keşfedilmemiş Kıta yı –
Hiç yerleşimcisi olmadı Aklın.
#8212;
Soto! Explore thyself!
Therein thyself shalt find
The Undiscovered Continent –
No settler had the Mind.
Bu şirin çiçekler beni utandırıyor,
Keşke arı olsaydım dedirtiyor –
#8212;
The lovely flowers embarrass me,
They make me regret I am not a Bee –
Ben hiç Fundalık görmedim.
Denizi de görmedim hayatımda –
Yine de biliyorum bir Funda neye benzer
Ve nasıl bir şey olmalı bir Dalga –

Ben ne Tanrı’yla konuştum
Ne de Cenneti ziyaret ettim –
Yine de tam biliyorum orayı
Verilmiş gibi sanki Biletim –

#8212;
I never saw a Moor.
I never saw the Sea –
Yet know I how the Heather looks
And what a Billow be –

I never spoke with God
Nor visited in Heaven –
Yet certain am I. of the spot
As if the Checks were given –

Çok kez düşünmüşümdür Huzurun geldiğini
Huzur çok uzaktayken –
Kazazadeler – Kara gördük sanır ya hani –
Denizin Ortasındayken –

Ve gevşetirler uğraşlarını – ama anlarlar
Benim gibi umutsuzca –
Nice hayali Kıyılar vardır –
Hayali bir Liman ya da –

#8212;

I many times thought Peace had come
When Peace was far away –
As Wrecked İMen – deem they sight the Land –
At Centre of the Sea –

And struggle slacker – but to prıve
As hopelessly as I –
How many fictitious Shores –
Or any Harbor be –

Topladım Gücümü Elime –
Ve Dünyaya karşı durdum –
Gücüm yoktu Davud – kadar –
Ama ben – iki kat daha cesurdum –

Nişanladım Taşımı – ama –
Sonunda Ben yere düştüm –
Calut muydu o – çok mu büyüktü –
Yoksa ben kendim – çok mu küçüktüm ?

#8212;
I took my Power in my Hand –
And went against the World –
‘Twas not so much as David – had –
But I – was twice as bold –

I aimed my Pebble – but Myself
Was all the one that fell –
Was it Goliah – was too large –
Or was myself – too small?

Bir Boşluğu doldurmak için
Boşluğu açan Şeyi sok oraya –
#8212;-
To fill a Gap
Insert the Thing that caused it –
Ben Ölüme uğrayamadığım için –
İncelik gösterip O aldı beni –
Sadece Bizi taşıyordu Araba –
Bir de Ölümsüzlüğü.

Yavaş yavaş gidiyorduk – Onun acelesi yoktu
Ve ben de bırakmıştım bir yana
İşimi ve boş vaktimi,
Bakıp kibarlığına –

#8212;

Because I could not stop for Death –
He kindly stopped for me –
The Carriage held just Ourselves –
And Immortality.

We slowly drove – He knew no haste
And I had put away
My labor and my leisure too,
For His Civility.

Bir sözcük ölür, söylendiğinde,
Denir –
Ben derim ki dünyaya o gün
Gelir

#8212;
A word is dead, when it is said
Some say –
I say it just begins to live
That day

Vahşi Geceler – Vahşi Geceler!
Seninle olsaydım eğer,
Lüksümüz olurdu
Vahşi geceler!

Boşuna – rüzgarlar-
Limandaki bir Kalbe—
İşi yok Pusulayla –
İşi yok Haritayla!

Cennette kürek çekmek –
Deniz – Ah!
Demir atabilseydim bir – bu gece
Sana!
#8212;
Wildy nights – Wild nights!
Were I with thee
Wild nights should be
Our luxury!

Futile – the winds –
To a Heart in port –
Done with the Compass –
Done with the Chart!

Rowing in Eden –
And -the Sea!
Might I but moor – tonight –
In thee!

Öyle küçük bir şeydir ki ağlamak –
İç çekişi öyle kısa bir şey ki –
Yine de – bu boyutlarda – İşlerle
Ölürüz bir erkekler ve kadınlar!

#8212;

It’s such a little thing to weep –
So short a thing to sigh –
And yet – by Trades – the size of these
We men and women die!

Zavallı küçük Yürek!
Unuttular mı seni?
Aldırma sen! Aldırma sen!

Gururlu küçük Yürek!
Bıraktılar mı seni?
Kalender ol sen! Kalender ol sen!

Kırılgan küçük Yürek!
Ben kırmayacağım seni
Güvenir misin bana? Bana güvenir misin?

Neşeli küçük Yürek!
Kahkahaçiçeği gibi!
Rüzgar ve Güneş – donatır giysin!

#8212;
Poor little Heart!
Did they forget thee?
They dinna care! They dinna care!

Proud little Heart!
Did they forsake thee?
Be debonnaire! Be debonnaire!

Frail little Heart!,I would not break thee –
Could’st credit me? Could’st credit me?

Gay little Heat –
Like morning Glory!
Wind and Sun – wilt thee array!

Küçük Irmaklar – bir denize boyun eğer.
Benim Hazar’ım – sana.

#8212;

Least Rivers – docile to some sea.
My Caspian – thee.

Yürek! Onu unutacağız!
Bu gece – sen ve ben!
Sen verdiği sıcaklığı unutabilirsin –
Işığı unutacağım ben!

İşini bitirdiğinde, ne olur söyle
Ki hemen başlamalıyım!
Çabuk ol! yoksa sen oyalanırken
Ben onu hatırlarım!

#8212;

Heart! We will forget him!
You and I – tonight!
You may forget the warmth he gave –
I will forget the light!

When you have done, pray tell me
That I may straight begin!
Haste! lest while you’re lagging
I remember him!

Yakınmayacağım o halde,
Uçmuş olsa bile
Bilirim benim Kuşum
Uzak bir ağaçta
Parlak bir şarkı bana
Dönecek.

#8212;
Then will I not repine,
Knowing that Bird of mine
Though flown
Shall in a distant tree
Bright melody for me
Return.

Tek bir kalbi bile kurtarabilsem kırılmaktan,
Yaşamamış olurum boşu boşuna.
Tek bir ömrün ağrısını dindirebilsem,
Yahut hafifletebilsem acısını,
Ya da baygın bir nar bülbülüne yardım edebilsem
Dönmesi için yuvasına,
Yaşamamış olurum boşu boşuna.
Su, susuzlukla öğretilir o.
Kara – geçilen Okyanuslarla.
Taşıma – sarsıntıyla
Barış, anlatılan savaşlarıyla
Sevgi, hatırada kalanla
Kuşlar, karla.
Yürek! Onu unutacağız!
Bu gece – sen ve ben!
Sen verdiği sıcaklığı unutabilirsin –
Işığı unutacağım ben!
Heart ! We will forget him!
You and I – tonight!
You may forget the warmth he gave –
I will forget the light!
Pişmanlık uyanık hafızadır
Eşlikçileri ayakta
Bitmiş eylemlerin varlığıdır
Pencerede ve kapıda
Bir ölüm darbesi, yaşam darbesidir bazılarına
Onlar ki ölmeden önce yaşamıyorlardı
Onlar ki öleceklerdi yaşasalardı
Ama ölünce, canlılıkları başladı.
Karşıma çıkan her acıyı
Tartıyorum kısık, inceleyen gözlerle –
Benimki kadar ağır mı –
Yoksa daha mı hafif diye.

Uzun süredir mi katlanıyorlar acaba –
Yoksa yeni mi başladı?
Benimkinin tarihini veremem –
Sanırım çok eski bir sızı –

Yaşamak zor mu geliyor onlara –
Uğraşmaları gerekli mi –
Seçme şansları – olsa –
Ölmeyi yeğlemezler mi?

Bir boşluğu doldurmak istiyorsan
Ona yol açan şeyi koy içine –
Başka bir şeyle
Tıkarsan – genişler daha fazla –
Uçurumu kapatamazsın
Havayla.
Bir sözcük
Ölür söylenince,
Diyor bazıları.

Ben diyorum ki asıl
O gün başlar
Yaşamı.

Mantığım diyor ki, hayat kısa –
Ve acı – mutlak –
Ve yaralı pek çok kişi,
Ama ne olmuş yani?

Mantığım diyor ki, ölebiliriz –
En büyük hayat gücü
Alt edemez çürümeyi,
Ama ne olmuş yani?

Mantığım diyor ki, cennette –
Her şey eşitlenecek bir şekilde –
Bir denklem sunulacak yepyeni –
Ama ne olmuş yani?

Bir boşluğu doldurmak istiyorsan
Ona yol açan şeyi koy içine –
Başka bir şeyle
Tıkarsan – genişler daha fazla –
Uçurumu kapatamazsın
Havayla.
Yüreğim ! Unutacağız onu !
Sen ve ben – bu gece !
Sen verdiği sıcaklığı unut
Işığı unutacağım ben de !
The flesh surrendered, cancelled,
The bodiless begun;
Two worlds, like audiences, disperse
And leave the soul alone.
Çiçeğimde gizliyorum kendimi,
Göğsünde taşıdığın çiçekte,
Bilmeden taşıdığını beni de
Ve melekler biliyor ötesini.

Çiçeğimde gizliyorum kendimi,
O vazonda soldukça,
Bilmeden hissediyorsun beni
Neredeyse bir kimsesizliği.

You left me boundaries of pain
Capacious as the sea,
Between eternity and time,
Your consciousness and me.
I had no time to hate, because
The grave would hinder me,
And life was not so ample I
Could finish enmity.

Nor had I time to love; but since
Some industry must be,
The little toil of love, I thought,
Was large enough for me.

I asked no other thing,
No other was denied.
I offered Being for it;
The mighty merchant smiled.
Mezarda bir Çukur
O korkunç Yeri
Bir Yuva yapar –
Yaz göğünü görmek, bir
Kitaba asla girmese bile, Şiirdir –
Ele geçmez Gerçek Şiirler –
Umut garip bir icattır –
Yüreğin bir Buluşu –
Sürekli hareket halinde ama
Yine de hiç aşınmaz –

Bu elektrikli parçanın
Hakkında bir şey bilinmez
Ama benzersiz ivmesi onun
Sahip olduğumuz her şeyi süsler –

Ölümden sonraki Sabah
Bir Evdeki Koşuşturma
Yeryüzündeki işlerin
En ağırbaşlı olanı –

Kalbin Silinip süpürülmesi
Ve Sonsuza dek bir daha
Kullanmak istemeyeceğimiz
Sevginin kaldırılması.

Bir saat beklemek – uzundur –
Eğer Sevgi hemen ardındaysa –
Sonsuzluğu beklemek – kısadır –
Eğer ödül Sevgiyse en sonunda –
Soto! Kendini keşfet!
Kendi içinde bulacaksın
Keşfedilmemiş Kıta yı –
Hiç Yerleşimcisi olmadı Aklın.
Ben ne Tanrı’yla konuştum
Ne de Cenneti ziyaret ettim –
Yine de tam biliyorum orayı
Verilmiş gibi sanki Biletim –
Grand go the Years,
In the Crescent above them –
Worlds scoop their Arcs –

Heybetle geçer Yıllar,
Üzerlerindeki Hilalde –
Dünyalar Kemerlerini oyar –

Ölümden sonraki Sabah
Bir Evdeki Koşuşturma
Yeryüzündeki işlerin
En ağır başlı olanı-

Kalbin silinip süpürülmesi
Ve sonsuza dek bir daha
Kullanmak istemeyeceğimiz
Sevginin kaldırılması

Bir kalbi kırılmaktan koruyabilsem
Yaşamış olmayacağım boşuna
Bir hayatı acıdan kurtarabilsem
Bir ağrıyı dindirebilsem ya da

Ya da bayılan bir ardıç kuşunu
Koyabilsem yeniden yuvasına
Yaşamış olmayacağım boşuna

”Umut ” o tüylü şeydir-
Ki ruha tüner-
Ve şakır durur sözsüz bir ezgiyi-
Ve hiç durmaz- hep öter
Küçük Irmaklar – bir denize boyun eğer.
Benim Hazar’ım – sana.

Bir Dünya yitirdim- geçen gün!
Buldu mu Kimse?

Kitap gibi Fırkateyn yok götüren
Uzak illere bizi
Ne de Küheylan bulunur bir Sayfa
Şahlanan şiir gibi-
En fakir bile geçer bu Kapıdan
Ayakbastı gerekmez-
İnsan ruhunu taşıyan bu Araba
Fazla bir şey istemez!

Bir sözcük ölür, söylendiğinde
Denir-
Ben derim ki dünyaya o gün gelir.

Bir bela mı Ölümsüzlük
İnsanları bunca sıkan?

Mezarda bir Çukur
O korkunç Yeri
Bir Yuva yapar –

Bir sözcük ölür, söylendiğinde,
Denir-
Ben derim ki dünyaya o gün
Gelir
Batarsa eğer teknem
Başka bir denizedir-
Ölümlülüğün giriş katı
Ölümsüzlüktür-
The web of life is woven –
So martyrs albums shown!

Örülür hayatın ağı işte böyle
Gösterilir şehitler albümlerinde!

The maple wears a gayer scarf –
The field a scarlet gown –
Lest I sh’ d be old fashioned
I’ll put a trinket on.
.
Then will I not repine,
Knowing that Bird of mine
Though flown
Shall in distant tree
Bright melody for me
Return.

Yakınmayacağım o halde,
Uçmuş olsa bile
Bilirim benim kuşum
Uzak bir ağaçta
Parlak bir şarkı bana
Dönecek.

Fast in safer hand
Held in a truer Land
Are mine –
And though they now depart,
Tell I my doubting heart
They’re thine.
Bir bela mı ölümsüzlük
İnsanları bunca sıkan?
Bir saat beklemek – uzundur-
Eğer sevgi hemen ardındaysa
Sonsuzluğu beklemek – kısadır-
Eğer ödül sevgiyse en sonunda
Bir orkide yüreği taşıyana –
Bataklıklar pembedir Haziranla.
Arzunun kusursuz hedefi-gelmez daha yakına-bozmasın diye gerçeklik büyüyü ruhundaki
Mezarda bir Çukur
O korkunç Yeri
Bir Yuva yapar –
Nasıl da sıkıcıdır – Birisi- olmak!
Nasıl da göz önünde – tıpkı bir Kurbağa-
Adını söylemek – Haziran boyu –
Hayran bir Bataklığa!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir