Edip Cansever kitaplarından Seçme Şiirler kitap alıntıları sizlerle…
Seçme Şiirler Kitap Alıntıları
bir renk değildir mavi huydur bende
ve benim yetinmezliğimdir
ve herkesin yetinmezliğidir belki
Ya şu belli belirsiz acı tam gülümserken
Nasıl da kaplayıvermiş
Bir mask gibi yüzümün bütün anlamını
Ah nasıl yitirdim ben gülen aslanı..
.
Eh ben de neyim ki zaten, yıllardır
Kağıttan bir gemi gibi suların akışına kapılmış
Umarsız, sevgisiz, başıboş
Yaşamışım yazgının o hileli zarını..
*
Ki yaşam denen şeyde
– geç algıladım –
Gittikçe gittikçe bir kirlilik vakti..
*
Bugün de ince, bugün de kırıldı kırılacak
Bugün de
Tam nerede kalmışsam
*
Ölüm
Sen en güzelsin bu saatlerde..
*
Unuttum.
Kaç yıllık sesim bu benim
Nasıldı acaba eskiden..
*
Sıkılmak iyi baylar
Biz hazır tuttukça böyle
İçi yangında alev alev
Dışı buz tutmuş kalplerimizi..
Bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar..
*
Ey yalnızlığımı kuşatan yalnızlık..
*
Gitmek! yazmışım defterime çoktan
Rıhtımlar, güz halatları, daha bir sürü şey
Şuramda darmadağınık..
*
Dediler ki, içkiden öldü, yalan!
Sevgisizlikti onu aramızdan çekip çıkaran.
*
Neden olmasın..
Üstüme pek uymayan bu yalnızlığı ben
Taşımışım bir yolcu gibi çocukluğumdan bu yana.
*
İnsan bazen ağlamaz mı bakıp bakıp kendine..
*
içerde üç beş kişi
Yalnızlık üç beş kişi
Bir kadeh rakı söylerim kendime
Bir kadeh rakı daha söylerim kendime
– Söyle be! ne zamandır burada bu gemi
– Denizin değil hüznün üstünde.
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerinden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından..
Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
Bir renk değildir mavi huydur bende..
Ve benim yetinmezliğimdir
Ve herkesin yetinmezliğidir belki..
*
Yüreğimde bir sancı keskin bir akasya kokusundan
Avuçlarımda bir yanma
Büyüyen bir ürpertiyim sanki, kayıp gidiyorum üstünde sabahın..
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün,
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
*
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile..
*
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
*
Bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz
Söyle, nerde Göğe bakma durakları , nerde..
*
Köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük.
Su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde
Şöyle yazdı
Her şey sonraya kaldı.
*
Sahi ne kadar da çok severmişiz
Yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
Sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
İstersen bu gece burada kal, dedik
Sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
Sık sık görüşelim, olmaz mı, dedik
İyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
Ortada
Her zamanki gibi bir karanfil kaldı
Başıboş bir sandalım ki artık bir kıyıya varsam
Çocuğumsun ki deniz ölümsüz bir ölü olsam..
*
Sanki böyle kalmışsak ne çıkar karanlıkta
Yaşarız yaşanırsa azıcık ayrıntılarda..
*
Bir de kahverengi alevlerden yapılma.
Başka değil, yokluğu görmek için
Kirli ağustos! gözkapaklarımı da yaktım sonunda.
Zamanla değil, bir yerde
Benim olmayan bir şeyle yaşlanıyorum..
Kalbim, sersemliğim benim
*
Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de..
*
Yüzünüz yüzlerine benziyorsa, giysiniz giysilerine
Ansızın bir hastanın kendini iyi sanması gibi
Gücünüz yetse de azıcık bağırsanız
Bir yankı durmadan yalnızsınız
Durmadan yalnızsınız.
Oysa ben her türlü kıpırtının ardından
Bir böcek, bir ışık ve yoksullar gibi korkarım
Ya da bir yolculukta bunalmış gibi
Varıp da farkına uzaklığının
*
Çocuğu çocukluyor bu düdüğün kırmızısı
Annemi çağırıyor on kulaçlık bir iplik
Başımı iğiyorum su kovasına.
Ne kadar balık düşünüyorsam o kadar balık..
*
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan.
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu? bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Bir anı gelecek bir başka anının yerine.
İnsan bazen ağlamaz mı bakıp bakıp kendine?
Daha korkuncu da var utancı bilerek yaşatmak
Gördük hepsini işte, daha da görüyoruz.
Sanki herkes kuşkuyla bakacaktır yüzünüze
Bir yerlere gidelim.
Yoruldum artık kendimden.
Artık kimse denizi bilmiyor.
Dirseklerini masaya koyuşundan belli
Gelip geçen bir günü bitirmek istemediğini
Sevda bir umut buldu sende.
Ey bir yolcu listesinde bir ölüyü arayan
Artık kimse gözlerini bilmiyor.
Şunu imzala
Bir mektup, bir telgraf alındısı değil
Unutulmuş bir sevdadır kapını çalan
Ve sevimsiz bir terlik gibi duran odan
Kimse artık bir şey giymek istemiyor.
Sonra bir pencereden kendine
Ay ışığı gibi vuran sen
Ne sana ne başkasına benziyor.
Ve işte bir dip balığı su boşluğunda
Çırparaktan yüzgeçlerini
Hiç kimseye uymayan bir mevsim öneriyor
yaşadığı da.
Herkes biraz var
o kadar…
Elimi suya uzatıyorum, siz misiniz?
Siz misiniz, belki de hiç konuşmuyorum.
Belki de kim diye sorsalar beni
Güneşe, çarşıya, kadehe uzatacağım ellerimi
Belki de alıp başımı gideceğim
Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
Nereye, ama nereye olursa gitmenin
Hüzünle karışık bir ağrısı.
Üstüme pek uymayan bu yalnızlığı ben
Taşımışım bir yolcu gibi çocukluğumdan bu yana.
hiç yaz gibi değil bu mevsim.
Yaz, ben gibi değil.
Ya ağustoslar bozuldu. .
Ya ağzımın tadı. .“