Muhyiddin İbn Arabi kitaplarından Şeceretü’l Kevn kitap alıntıları sizlerle…
Şeceretü’l Kevn Kitap Alıntıları
– Peki bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?
– Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez.
– Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez.
Hangi kadın olursa olsun, onun kalktığı yere şeytan oturur.
Sonra, her kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur, ve onu, bakanlara güzel gösterir.
Sonra o kadına bazı emirler verir. Meselâ
-“Elini kolunu dışarı çıkar, göster.” Der. O da bu emri tutar, elini kolunu açar gösterir. Bundan sonra o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.
Sonra, her kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur, ve onu, bakanlara güzel gösterir.
Sonra o kadına bazı emirler verir. Meselâ
-“Elini kolunu dışarı çıkar, göster.” Der. O da bu emri tutar, elini kolunu açar gösterir. Bundan sonra o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.
Her kim, talâk üzerine yemin ederse, günahkâr olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun; isterse doğru bir şey üzerine olsun.
Her kim, talâkı ağzına alırsa, taa hakikat belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu hâlleri ile, kıyamete kadar meydana getirecekleri çocukları, hep zina çocuğu olur.
Ağza alınan o talâk kelimesi yüzünden, hepsi cehenneme girer.
Her kim, talâkı ağzına alırsa, taa hakikat belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu hâlleri ile, kıyamete kadar meydana getirecekleri çocukları, hep zina çocuğu olur.
Ağza alınan o talâk kelimesi yüzünden, hepsi cehenneme girer.
Resûlullah (sa) Efendimiz iblise şöyle sordu:
“Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?..”
Şeytan anlattı:
“Müttaki bir gence ki, varlığını Allah yoluna vermiştir.”
“Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?..”
Şeytan anlattı:
“Müttaki bir gence ki, varlığını Allah yoluna vermiştir.”
Onlar sandılar ki, ben: haddi ve hududu olmayan varlığı alırım. Heyeti ve şekli bilinmeyen mukaddes zatı taşırım. Keyfiyeti, şekli bizce tamamen meçhul olan zatı kuşatırım.
Yâ Muhammed, hele bir bak; ‘O’ ki zatı için bir hudud, sıfatları için bir sayı yoktur. Benim gibi bir muhtaca nasıl muhtaç olur. Bana nasıl yüklenir.
Rahman, ki onun bir ismidir. İstiva da sıfatıdır, naatidir. Gerek sıfatı, gerekse naati onun zatîna bağlıdır. ‘O’ ki böyledir. Benimle nasıl bitişir ve nasıl ayrılır?
Ne ‘O’ benden bir parçadır, ne de ben ‘O’nun dışında bir şeyim.
Yâ Muhammed, hele bir bak; ‘O’ ki zatı için bir hudud, sıfatları için bir sayı yoktur. Benim gibi bir muhtaca nasıl muhtaç olur. Bana nasıl yüklenir.
Rahman, ki onun bir ismidir. İstiva da sıfatıdır, naatidir. Gerek sıfatı, gerekse naati onun zatîna bağlıdır. ‘O’ ki böyledir. Benimle nasıl bitişir ve nasıl ayrılır?
Ne ‘O’ benden bir parçadır, ne de ben ‘O’nun dışında bir şeyim.
Kulun durumu ancak niyetinden ibarettir.
Her kim Rabbına; adım adım varılacağını sanarsa, hataya düşmüş olur.
Allahü Taâlâ Âdem’i (as) yaratmayı murad etti. Melek’ül Mevt’e; yer toprağından bir kabza alıp getirmesini için emir verdi. Bu emirin gereğini yapmak için Melek’ül Mevt yere indi.
Bu meleğin toprak alması için geldiği sıralarda, iblis de yerde bulunuyordu. Allahü Taâlâ ona: Bir kısım meleklerle beraber hilafet vermişti. Haliyle orada bir müddet kaldı. Hem de Allah’a kulluk ederekten..
Melek’ül Mevt her ne hâl ise, aldığı torağa iblis ayağı ile basmıştı.
Vaktaki Âdem’in (as) çamuru bu şekilde elde edilen toprakla yoğuruldu. Sureti o topraktan meydana geldi. İşte o zaman durum meydana çıktı.
Nefsanî huyların cümlesi, iblisin ayak bastığı yerden alınan toprağın bir mahsulü oldu. Durum bu olunca nefis kötülükler kesbetmeye başladı. Çünkü tıneti bozuktu. Toprağına şeytanın ayağı değmişti.
Bu meleğin toprak alması için geldiği sıralarda, iblis de yerde bulunuyordu. Allahü Taâlâ ona: Bir kısım meleklerle beraber hilafet vermişti. Haliyle orada bir müddet kaldı. Hem de Allah’a kulluk ederekten..
Melek’ül Mevt her ne hâl ise, aldığı torağa iblis ayağı ile basmıştı.
Vaktaki Âdem’in (as) çamuru bu şekilde elde edilen toprakla yoğuruldu. Sureti o topraktan meydana geldi. İşte o zaman durum meydana çıktı.
Nefsanî huyların cümlesi, iblisin ayak bastığı yerden alınan toprağın bir mahsulü oldu. Durum bu olunca nefis kötülükler kesbetmeye başladı. Çünkü tıneti bozuktu. Toprağına şeytanın ayağı değmişti.
Sağ elimizde beş parmak yaratıldı. Bu Hazret-i Resûl ve onunla beraber dört halifeye delâlet eder.
Yani: Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye.
Yani: Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye.
İyi düşün ki o, özene özene bu kâinatın içinden çıkarılmıştır.
Ve kâinat onun için yaratılmıştır.
Ve kâinat onun için yaratılmıştır.
Her şey bir nasip meselesidir ve bu nasip de:
—KÜN (OL)
kelimesinin sırrında saklıdır. O dairenin noktası etrafında döner.. Ve o kelime tohumunun aslına bağlı ve sebatı üzerinedir.
—KÜN (OL)
kelimesinin sırrında saklıdır. O dairenin noktası etrafında döner.. Ve o kelime tohumunun aslına bağlı ve sebatı üzerinedir.
Zatıma mir’at edindim zatını,
Bile yazdım adın ile adımı
Bile yazdım adın ile adımı
Kulun durumu, ancak niyetinden ibarettir.
Ruhun,insandaki batınî elçisi; iradedir. Zahirî elçisi de,dil.
Allah-ü Taâla, Âdem (s.a)’in yaratılması için yeryüzünden bir avuç toprak aldıracağı zaman, Kâbe dışında kalan yerlerden de aldırdı.
Şayet onun; yani insanoğlunun nur mayesi ; zulmet mayesine galip gelirse Ve bunun bir sonucu olarak ruhaniyeti cismaniyetini alt ederse Meleklerden daha faziletli olur.Feleki geçer ötelere gider.
Arşı vücuda getirmesindeki hikmet, kudretini izhardır. Zatına bir mahal olsun diye değil.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
De ki; bize ancak Allah’ın yazdığı isabet eder. (9/51)
– ( ) Baktım, varlığın tümü bir ağaçtır
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kainatta olagelen hadiselerden her ne ki, zuhûra geliyorsa Ki onlar: Artma ve eksilme, gayb ve şehadet alemine ait işlerden biri, küfür ve iman, yapılan amellerin verdiği temiz ve pak haller, sahir olan en güzel sözler, bir şeyi arzu etmek ve zevk almak, marifet makamlarının hoş ve tatlı halleri, mukarrebûn zümresinin yakınlık dallarında yeşeren manevi yapraklar, mütteki zatların erdiği makamlar, sıddıkların dereceleri, ariflerin münacatları ve muhabbet ehli zatların müşahadeleri İşte bütün bu sayılanlar, o habbenin; yani o tohumun, yani: Kün (Ol) emrinin birer meyvesidir ki; meydana getiren bizzat kendisidir.
Zeval ve fenaya maruz bütün güzel mahlukatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakış, tahsin ve san’at ,tezyin ve ihsan ve tenvir-i daimîyi görür. O zeval ve fenayı ,tezyid-i hüsün , tecdid-i lezzet ve teşhir-i san’at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.
Kalb idaresi sineye ne sarkıtırsa dil ondan anlatmaya başlar .Tıpkı bir tercüman gibi ..
Zeval ve fenaya maruz bütün güzel mahlukatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakış, tahsin ve san’at ,tezyin ve ihsan ve tenvir-i daimîyi görür. O zeval ve fenayı ,tezyid-i hüsün , tecdid-i lezzet ve teşhir-i san’at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.