Lev Tolstoy kitaplarından Saxta Kupon kitap alıntıları sizlerle…
Saxta Kupon Kitap Alıntıları
Herkes hep mutlu olmak ister, mutsuzluğu yaşamadan .
Oysa düşünsene, hiç gece olmasaydı güneşin tadını çıkarı`mıydı insan.
Tolstoytt.
Oysa düşünsene, hiç gece olmasaydı güneşin tadını çıkarı`mıydı insan.
Tolstoytt.
Bir şeyleri değiştirmemek daha iyi, nasıl yaşıyorsa öyle devam etmeli insan.
Dalından şüpe etiğin, ağacın gölgesinde sokulmayacaksın.
Paulo Coelho
Paulo Coelho
Kırılmış bir kalbin hesabı
Bu dünyada ağır gelir .
Hz Mevlana
Bu dünyada ağır gelir .
Hz Mevlana
Ne güzel olurdu harikalarla dolu bir dünyada daha uzun yaşasaydık. Neyse, bu mesele bizi aşar
İnandığı tek şey, bütün insanların onun inandıklarına inanmaya mecbur oldukları idi.
Ben yaşayan hiçbir insanı öldürmedim, peki o zaman bu kötü insanlar beni neden öldürüyorlar? Ben kimseye zarar vermedim ki
Çağırdıkları doktor göğsünü kontrol etti ve kafasını salladı.
Bayım, sahip olmadığınız birçok şeye ihtiyacınız var.
Her zaman böyle değil midir zaten?
Bayım, sahip olmadığınız birçok şeye ihtiyacınız var.
Her zaman böyle değil midir zaten?
Onlara acımadın mı?
Hayır. O zaman bilmiyordum.
Peki ya şimdi?
Stepan hüzünlü bir tebessümle gülümsedi. Şimdi, dedi, Beni diri diri yaksalar bile yapmazdım.
Fakat neden?
Çünkü bütün insanların kardeş olduğunu öğrendim.
Hayır. O zaman bilmiyordum.
Peki ya şimdi?
Stepan hüzünlü bir tebessümle gülümsedi. Şimdi, dedi, Beni diri diri yaksalar bile yapmazdım.
Fakat neden?
Çünkü bütün insanların kardeş olduğunu öğrendim.
Çoyev’in ona anlattığı İsa’nın öğretisinin temelindeki tek basit gerçeği görüyordu: bütün insanlar kardeşti ve herkesin mutlu olabilmesi için herkesin birbirini sevmesi ve birbirine acıması gerekiyordu.
Ruhunun selameti için sabretmek şart.
Canının kıymetini bileceksin, o zaman gör bak, bütün sıkıntılarından kurtulacaksın.
Başkalarının kendisi için ne düşünecekleri, ne söyleyeceklerine aldırmadan, kendi hayatını, kendi geleceğini düşünmeliydi.
Her şeyin başı para olduğu düşüncesi kuvvetle yerleşiyordu kafasında.
Hayır, babam da olsa onu sevmiyorum. Bilmiyorum herkeste bu böyle mi, ama ben onu sevmiyorum.
Yabancı: Ben de köylülerin yaşamının iyileştiğini sanıyordum.
Köylü: Çok iyi yaşamaya başladılar, günlerce aç oturuyorlar.
Yabancı: Çok para harcadıklarını görünce, öyle sanmıştım.
Köylü: Çok iyi yaşamaya başladılar, günlerce aç oturuyorlar.
Yabancı: Çok para harcadıklarını görünce, öyle sanmıştım.
Mariya Semyonovna emekli maaşını almış evine dönerken, yolda tanıdık bir öğretmenle karşılaştı. Karşı kaldırımdan seslendi tanıdığı:
-Nereden geliyorsunuz böyle, Mariya Semyonovna, aylığınızı mı aldınız?
-Nereden geliyorsunuz böyle, Mariya Semyonovna, aylığınızı mı aldınız?
Kanıtlanması gerekmeyen bir aksiyona dayandığı için, fikirleri inanç kavramının özüne yönelik değildi; sadece onun zahiri görünüşlerine yapılan itirazları çürütmeyi hedefliyordu.
Kötüler her yerde var.
Haklısın kardeş,ama onları yargılamak bize düşmez.
Haklısın kardeş,ama onları yargılamak bize düşmez.
Yalnızlık artık ağır gelmiyor, aksine onu mutlu ediyordu.
Kendisine bir hakikat malum olduğunda, Tolstoy onu diyalektik ya da daha derin düşünce düzeylerine referansla bastırmak, çarpıtmak, açıklamak ya da “aşmak” yerine bu hakikat onu olmadık yerlere götürse de, tutkuyla inandığı şeyleri hükümsüz kılsa da, hakikatin peşine düşmekten çekinmez. Tolstoy’un gözünde hakikat en büyük erdemdir. Birçok düşünür ve yazar böyle beyanatlar verip hakikati kutsamıştır, Ancak Tolstoy ender rastlanan bir türdür: Sahip olduğu her şeyi (mutluluk, dostluk, sevgi, huzur, ahlâki ve entelektüel kesinlik ve nihayet bütün hayatı) hakikatin sunağında kurban etmiştir. Buna karşılık hakikatin ona verdiği şey şüphe, güvensizlik, kendini küçümseme ve çözümsüz çelişkiler olmuştur.
Tolstoy bir ucunda olguların, doğanın ve varolan şeylerin, öbür ucunda görevlerin, adaletin ve varolması gereken şeylerin; bir ucunda masumiyetin öbür ucunda eğitimin; bir ucunda kendiliğindenlik (spontanlık) iddialarının öbür ucunda yükümlülüklerin; bir ucunda insanları zorlamanın adaletsizliğinin öbür ucunda insanları kendi hallerine bırakmanın adaletsizliğinin yer aldığı kutuplar arasında ömrü boyunca yalpalamıştır.
İyi yazarı iyi kılan öncelikle toplumsal, bireysel, maddi ve tinsel hakikati görmesi ve bundan kaçılamayacağını gösterme becerisidir.
Rousseau, Kant ve Doğanın Kanunu’na inanan diğer düşünürler gibi Tolstoy da insanın her yerde, her zaman bazı temel maddi ve ruhsal ihtiyaçlarının olduğuna inanıyordu. Bu ihtiyaçları giderildiği zaman insan, doğanın amacına uygun ve uyumlu bir yaşam sürebilir. Ahlâki, estetik ve manevi değerler nesnel ve ebedidir; insanın içsel uyumu bunlarla doğru ilişkiler kurabilmesine bağlıdır.
Tolstoy bir şeyi sırf tahrip etmiş olmak için tahrip etme arzusu asla duymamıştır. Onun yegâne arzusu hakikati herkesten fazla bilmektir. .Tolstoy da kendi çağına, hatta başka herhangi bir çağa özgü yaygın akımlara dahil edilemez. Tek dahil edilebileceği grup, yıkıcı ve meydan okuyucu sorularına asla cevap alamayan ya da kabul edilmez cevap alanların yanıdır.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Aleksandr, bir şeyi istemiyorsa kendini tutmalı ve söz vermemeli insan, ama söz verdi mi de tutmalı dedim.
“ Seni ağır ceza ile yargılıyorum. “
“ Anlamamazlıktan. “
“ Nasıl yani ? “
“ Yargılıyorsanız anlamıyorsunuz. “
“ Anlamamazlıktan. “
“ Nasıl yani ? “
“ Yargılıyorsanız anlamıyorsunuz. “
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
“ Herkesin merhametli olması gerekir..! “
“ Bir şeyleri değiştirmemek daha iyi, nasıl yaşıyorsa öyle devam etmeli insan..! “
Dünya hep günahlarla doludur, zaten böyle olması gerekiyor ; ancak günahlara yol açan insanlara yazık ki başlarının dertte olacağı kesindir.
Onların bize geçen haklarına karşı ödenmesi imkânsız borcumuzun en azından bir kısmını ödemek yerine, gerçek bilgiye susamış aç toprağa dikenli yabani otlar ekerek, sinsi, kasıtlı kandırmalarla, bu sevimli, her iyiliğe açık, çocuklar gibi saf ve temiz insanların akıllarıni karıştırıyoruz.
Bir şeyi istemiyorsa kendini tutmalı ve söz vermemeli insan, ama söz verdi mi de tutmalı.
İçtiğini itiraf etmek hoşuna gitmediği belliydi, ama yalan söylemek istemiyordu.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Onlar kendi yollarından gidiyorsa, sen de kendi yolundan git.
Toprak da insanlar da Tanrıya aittir ; işle, ek, biç, kime ne.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
İçsen de içmesen de bir şey değişmeyecektir. Toprak yeterli değil. Toprak yeterli olsaydı, onla da, onsuz da iyi yaşamak mümkün olurdu.
Zenginler canlarının istediği haksızlığı yapıyorlar. İnsanlar çoğalıyor, toprak yetmiyor, masraflarda artıyor.
İnsan her şeyden önce kendi canını düşünmeli.
Rus insanı hiçbir zaman yalnız olmaz ( sadece kötü bir şey yaptığında, kendini ben diye tekil ifade eder.) Rus insanı biz derken, aile, birlik, cemaat gibi grupları kasteder.
Keşke ölüm olmasaydı. Ne güzel olurdu harikalarla dolu dünyada daha uzun yaşasaydık. Neyse, bu mesele bizi aşar
Yapacak bir şey yok ! Güç her zaman bizden yana olmaz. Ne yapalım ? Şimdi de onların devri. Böyle ölmek gerekiyormuş anlaşılan,diye geçirdi içinden.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Bana ne büyük acı verdiğini biliyor ! Hayatımın sonuna doğru bu ne korkunç, ne ağır bir darbe ! Bu çile ömrümü de kısaltacaktır. Zaten bu azabı çekmektense ölmek daha iyidir. Ve bıtün bunlar bir serserinin güzel gözleri için.
Bu bakış ve tebessümlerde birbirlerinin sadece iç dünyalarını değil, tüm insanlığın ortak olduğu en yüce ve önemli sırlarını paylaşıyorlardı.
Artık küçük zevkleri ve önemsiz şeyleri değil, gerçek hayatı yaşamak istiyordu. Ama bulamıyordu. Hafızasında kalan en iyi anı, bir zamanlar duyduğu aşk idi.
Sadece üst tabakaya bakıp, onun baş döndürücü cazibesine kapılarak, asıl yapması gerekeni yapamadığını, bu hayatın derinliklerinr nüfuz edemediğini işte o dönemde çok iyi anlamıştı.
Kadın masumiyeti dedikleri batıl inançtan başka bir şey değilmiş demek, diye geçirdi içinden : Aksine, onlar utanma nedir bilmiyorlar, utanma duygusu da yok onlarda.
Bir zamanların sevimli yaratığının, şimdi nefret duymadan hatırlayamadığı bir yaratık haline geleceği kimin aklına gelirdim.
Seninle üzerinde konuşabileceğim tek şey, tam da benimle konuşmak istediğin konudur.
Kendine acı. Senden daha kötü bir zalim yoktur, tüm mukaddeseta karşı küfür halindesin
Ee kardeş, artık vedalaşalım. Anlaşılan ölüm vaktim geldi. Çok korkardım, ama şimdi hiç korkmuyorum. Sadece bu işin çabucak olup bitmesini istiyorum.
Stepan hazin bir tebessümle, Şimdi beni ateşte yaksalar bile o yaptıklarımı yapmam, dedi.
– Neden bir daha yapmazsın ?
– Çünkü insanların kardeş olduklarını anladım.
– Ben senin kardeşin miyim şimdi ?
– Tabi ki kardeşimsin.
– Sana kürek cezası veriyorum, gene de kardeşin miyim ?
– Bilerek, anlayarak yapmıyorsunuz bunu.
– Bilmediğim, anlamadığım nedir ?
– Neyi yargıladığınızı bilmiyorsunuz.
– Neden bir daha yapmazsın ?
– Çünkü insanların kardeş olduklarını anladım.
– Ben senin kardeşin miyim şimdi ?
– Tabi ki kardeşimsin.
– Sana kürek cezası veriyorum, gene de kardeşin miyim ?
– Bilerek, anlayarak yapmıyorsunuz bunu.
– Bilmediğim, anlamadığım nedir ?
– Neyi yargıladığınızı bilmiyorsunuz.
Yalnızlık artık ağır gelmiyor, aksine onu mutlu ediyordu.
İncil’de en önemli yasanın elle yapılmış sahte ilahlara tapmamak, ibadetlerini içtenlikle yapmak olduğunu söyledi.
Esas hoşuna giden, diğer kadınların önem verdiği değerlerin kendisinin umurunda olmadığını göstermekti.
Din adamlarının telkinlerini niçin kabul etmedikleri sorulduğunda ise kitapta yazılan ayetleri okudular : Karşılıksız aldınız, yine karşılıksız veriniz, diyor dinimiz, papazlarsa para almadan iyilik dağıtmıyorlar.
Bu yaptıklarının ödülünü öte dünyada göreceğini kitaplardan öğrenmiş olmalısın.
En doğrusu yaşadığın hayatı değiştirmeden sürdürmektir.
Günahtır bu yaptığınız. Bir köylünün atı, tıpkı kardeşi gibidir ve siz onu bundan mahrum bırakıyorsunuz. Beylerden çalsaydınız neyse. O köpekler buna müstahaktır.
Kendinizi hiçbir zaman benim yerime koyarak düşünmediniz, sahtekâr olmak zorunda kalacağım anlaşılan. Bu da sizin için önemli değildir herhalde.
Böyle olsun istemezdim, ama ödeyeceğime şeref sözü vererek bir arkadaşımdan borç para almıştım. Namuslu biri olarak başka türlü davranamam üç rubleye daha ihtiyacım var, söz, artık fazlasını istemeyeceğim ama sadece bunu lütfen baba.
Tolstoy hakkında daima iki şey söylenmiştir: Tolstoy olağanüstü başarılı bir kurmaca yazarı ve kötü bir düşünürdür. Bu, ispatı lüzumsuz görülen bir aksiyom olmuştur.
Bir nesneden sanatsal bir gerçek yaratmamız için, onu hayatın gerçeklerinin pençelerinden kurtarmamız gerekir. Bunu yapmak için de, Korkunç İvan’ın adamlarını tetikte kalmaları için silkelemesi gibi, o nesneyi de güzelce silkelemek gerekir.
Başkalarınınkini ve kendi ruhunu öldürüyorsun, bunu nasıl yaparsın?
– Zaten kötü insan her yerde yok mu?
– Bu konu da haklısın kardeşim ama insanları yargılamak bize düşmez.
– Bu konu da haklısın kardeşim ama insanları yargılamak bize düşmez.
Elveda Kardeşim.
Bana seninle baş başa konuşma imkanı ver.
Anne ve babanı bırak ve peşimden gel.
Zaten kötü insan her yerde yok mu?
Bu konuda haklısın kardeşim ama insanları yargılamak bize düşmez.
Bu konuda haklısın kardeşim ama insanları yargılamak bize düşmez.
Yalnızlık artık zor gelmiyor, aksine onu mutlu ediyordu.
bütün insanlar kardeştir ve birbirlerini sevip sahip çıkmaları gerekiyor, böyle olursa herkes mutlu olur.
Konuşmak yasak, kapa çeneni.
Bana bak, yaramazlık yapmak yok!
kendine zulüm ediyorsun. Of of!
birilerine- çocuk, yaşlı, hayvan demeden- iyilik yapmak onu hep mutlu ederdi.