Lev Tolstoy kitaplarından Savaş ve Barış (4 Cilt Takım) kitap alıntıları sizlerle…
Savaş ve Barış (4 Cilt Takım) Kitap Alıntıları
&“&”
Yaşamın mutluluğu vereceğin karara bağlı."
Kumarbaz değildi. Kazanç tutkusu yoktu. Onur ve gurur denen şeyden yoksun olduğu için, herkesin kendi hakkında besleyeceği düşüncelere aldırmıyordu.
Ama her zaman dediğim gibi, adına &‘zaman’ ile &‘sabır’ denen iki asker var ya bunlarla boy ölçüşecek kimse yoktur. Bunlar her şeyin üstesinden gelecektir.
İnsanlardaki kusurların sadece iki kaynağı olduğunu söylerdi: Tembellik ve batıl inanç. Ve sadece iki erdem olduğunu söylerdi: çalışma ve akıl.
Sadeliğin , iyiliğin ve doğruluğun olmadığı yerde yücelik de yoktur..
Asıl zor ve kutsal olan hayatı acılarıyla , suçsuz yere çekilen acılarla sevmektir..
İnsan her şeyi öğreniyor."
Herkes savaşa girme kararını kendi verseydi, hiç savaş olmazdı."
Özgürlük ve eşitlik" bunlar anlamını uzun süre önce kaybetmiş süslü sözler.
Sağlığım nasıl olabilir.. duygusal olarak bu kadar acı çekerken? Bu devirde duyguları olan birinin iyi olabilmesi mümkün mü?"
Eğer acı çekmek diye bir şey olmasaydı, insan kendi sınırlarını bilemez, kendi kendini tanıyamazdı.
Ama Helen, tam bir büyük insan gibi, hemen kendisini haklı, başkalarını da haksız duruma soktu ; haklı olduğuna gerçekten de inanıyordu çünkü.
“Herkes savaşa girme kararını kendi verseydi, hiç savaş olmazdı.”
Hiçbir şey insanı gözyaşları kadar rahatlatamaz.
İnsan anlamak, gözlemlemek, çıkarım yapabilmek için her şeyden önce yaşayan bir varlık olarak kendinin farkında olmalıdır…
Ama bu çeşit eğlenceler, birkaç dakika sürüyordu; oysa bu insanlar sekiz saatten fazla bir zamandır yiyeceksiz ve işsiz olarak bir türlü dinmeyen bir ölüm korkusu içinde yaşıyor, solgun, somurtmuş yüzleri gittikçe daha da somurtkan oluyor, daha da sararıyordu.
Başarısızlık da eklenince bütün bunlar, ona, ilk kez gereksiz ve korkunç görünüyordu.
mutlu olmak için mutluluğa inanmak gerekir."
“Mən bu riyakarlığı görürəm və anlayıram, lakin bütün bu gördüklərimi və anladıqlarımı onlara necə söyləyim? Mən yoxlamışam, həmişə də görmüşəm ki, mənim başa düşdüklərimi onlar da başa düşürlər, ancaq onu görməməyə çalışırlar.”
Nikolay diqqətlə bacısına baxdı:
— Bir dayan. Heç bilirsən sən necə gülməlisən! — O, bacısının da üzündə bir yenilik, fövqəladəlik, füsunkar bir zəriflik görürüdü ki, əvvəlləri bunu heç sezməmişdi. — Nataşa, bir bax, əfsanələr aləmini xatırladır, deyilmi?
— Bir dayan. Heç bilirsən sən necə gülməlisən! — O, bacısının da üzündə bir yenilik, fövqəladəlik, füsunkar bir zəriflik görürüdü ki, əvvəlləri bunu heç sezməmişdi. — Nataşa, bir bax, əfsanələr aləmini xatırladır, deyilmi?
İnsan anlamak , gözlemlemek , çıkarım yapabilmek için her şeyden önce yaşayan bir varlık olarak kendinin farkında olmalıdır .
“Aldırma ahbap : Çile bir saat sürer , yaşam bir asır..!
“Həyat bütün sevincləri ilə öz ağuşunu açıb mənim qarşımda durduğu halda, mən niyə bu dar, qapalı çərçivə içində əlləşib-vuruşaram, mən nədən qorxuram?”
Hayatının hiçbir görünür amacı yoktu , görünür olan tek şey çeşitli alışkanlıklarını ve becerilerini yerine getirme ihtiyacıydı .
Yiyordu , içiyordu , uyuyordu , uyanıyordu ama yaşamıyordu … Hayat onda hiçbir etki bırakmıyordu …
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Güzellik için sevilmez , sevdiğin güzeldir .
Ayrılık ne kötü ve korkunç bir şey! Kendi kendime varlığımın yarısının sen olduğunu ve aramızdaki uzaklığa rağmen, kalplerimizin görünmez bağlarla bağlı olduğunu söylüyorum. Ama kadere isyan ediyor ve çevremdeki eğlencelere ve çekici şeylere rağmen, ayrıldığımızdan beri, kalbimin derinliklerindeki gizli kederin üstesinden gelemiyorum.
…Niçin üç ay önceki gibi senin sakin, hassas görünüşünden güç alamıyorum? Çok sevdiğim bu görünüşünü, sana mektup yazarken karşımda görüyorum.
…Niçin üç ay önceki gibi senin sakin, hassas görünüşünden güç alamıyorum? Çok sevdiğim bu görünüşünü, sana mektup yazarken karşımda görüyorum.
&‘ Onun kafasını kurcalayan tek şey şuydu: Hayatın amacı nedir? Niçin yaşıyoruz? Bu dünyada ne yapıyoruz? " Bunu her gün belki bin defa kendi kendine soruyordu ama cevap vermeyeceğini de biliyordu. Onun için ya eline bir kitap alarak ya kulübe, arkadaşlarından birine giderek aklından bu soruları uzaklaştırmaya çalışıyordu. &‘
Nefret ediyorsan değiştir hayatını ,temizle kendini temizlenme sürecinde bilgeliğe ulaşacaksın İnsanın kendini sorgulamasını sağlayan mutluluğu dışarda veya başkalarında değil kişinin kendisinde bulacağını anlatan çok anlamlı sözler
Her şey eskisi gibi , alışıldık ve sakin ..,
“ Tek korkunç olan ,” dedi , “kendini ebediyen, ıstırap çeken bir insana bağlamak . Bu sonsuz bir işkence .”
Asıl zor ve kutsal olan hayatı acılarıyla , suçsuz yere çekilen acılarla sevmektir .
Mutluluk dakikalarının peşinden koş, kendini sevmek, sevilmek için zorla! Dünyadaki tek gerçek bu, gerisi anlamsız.
Tek bilebileceğimiz hiçbir şey bilmediğimiz. Ve insan bilgeliğinin en üst noktasıdır bu.
Mutluluğu tutkularda değil kendi yüreğinizde arayın… Mutluluğun kaynağı dışarıda değil içimizdedir…
İnsan bir harekete giriştiği zaman bu hareketi için her zaman bir amaç belirler .
Biz sevdiklerimizi bize yaptıkları iyiliklerden çok bizim onlara yaptığımız iyiliklerden dolayı severiz."
Çünkü insan mutlu oldu mu kötülüğe, kedere, yıkıma da inanmaz.
İnsan aklı olayların nedenlerini bir bütün olarak anlayamaz. Ama nedenleri arayıp bulma ihtiyacı insanların ruhunda vardır .
Mutluluktan ağlamayı o kadar istiyorum ki …
Aziz dostum, hiçbir zaman mümkün olmayacak şey düşündüklerimizi her yerde her zaman olduğu gibi söylemektir
Zafer kazanmak barut kokusu almayanlara herhalde çok kolay geliyordur" diye düşündü.
…sevmediğimiz zaman uykuda gibiyiz…"
İnsanları bize yaptıkları iyilikler kadar değil bizim onlara yaptığımız iyilikler kadar severiz…"
Bizleri bir an sevince boğmaları için ne kadar acı çekmemiz, ne denli derin endişelere katlanmamız gerektiğini düşünüyorum da! Şimdi bile! Aslında, korktuğumuz kadar sevinemez durumdayız. Hepimiz sonu gelmeyen bir tasalanma içinde yaşıyoruz.
Onu yargılama yetkisini kendimde görmem, başkalarının da bu hakka sahip olduklarını düşünmelerini istemem…"
Ah, kendimizi teselli etmek için dinimiz de olmasaydı hayat ne kadar hazin olurdu…"
En zor şey her şeyin anlamını yüreğinde birleştirmektir …
Acı çekmek olmasaydı insan sınırlarını , kendini bilemezdi .
İnsan ölümden korktukça hiçbir şey elde edemez . Ölümden korkmayan her şeye sahip olur .
Sık sık düşünüyorum, hayatın mutluluğu ne kadar adaletsiz dağıtılmış.
Ne için fedakarlıkta bulunmak istediğiyle ilgilenmiyordu;fedakarlıkta bulunmak ona yeni bir keyif veriyordu.
Kadın o kadar iyi yüreklidir ki kan görmeye dayanamaz ama o dana önüne sosla servis edildiğinde afiyetle yer."
İnsanlar yaptıklarını düşünürlerse en çok böyle, evlerinden ayrılıp yeni bir yaşayışa doğru atılmak üzere oldukları zaman düşünürler.
Beklemesini bilen için her şey zamanında olur..
&‘İnsanlardaki kusurların sadece iki kaynağı olduğunu söylerdi: Tembellik ve batıl inanç. Ve sadece iki erdem olduğunu: Çalışma ve akıl…’
&‘Bu dünyada ödül beklemenin imkânsız olduğunu, bu dünyada onurun da adaletin de olmadığını hiç unutmayacağım…’
Sık sık düşünüyorum, hayatın mutluluğu ne kadar adaletsiz dağıtılmış.
Sık sık düşünüyorum, hayatın mutluluğu ne kadar adaletsiz dağıtılmış.
Sağlığım nasıl yerinde olabilir… Vicdanım abi çekerken? His sahibi birinin sakin kalması mümkün mü zamanımızda…
Biliyor musun azizim,insan birini sevmiyorsa uyuyor demektir. Alt tarafı neyiz ki? Toprağız. Ama,birini sevince Tanrı gibi oluruz,dünyanın yaradılışındaki insanlar gibi tertemiz kesiliriz.
Dua edemiyor , ağlayamıyordu , dünyevi kaygılar onu ele geçirmişti..
— Bizim işimiz vəzifəmizi yerinə yetirməkdir, düşünmək deyil, vuruşmaqdır, vəssəlam, — deyərək sözünə nəticə verdi.
Yine aynı hayata benzemeyen hayat , yine aynı eskiden daha kolay gelen koşullar .
“Peki başka ?” diye soruyordu .
Ama başka bir şey yoktu . Hayatta hiçbir mutluluk kaynağı yoktu ve hayat geçip gidiyordu .
Ama başka bir şey yoktu . Hayatta hiçbir mutluluk kaynağı yoktu ve hayat geçip gidiyordu .
Pişmanlık gözyaşları , geri getirilemez , saf zamanların hatıralarının gözyaşları , çok mutlu olabileceği gençliğini boşuna mahvetmiş olmaktan kaynaklan hüsran gözyaşları …
“Bu, Andreydir! — deyə kınyaz qızı Marya düşündü. — Yox, bu ola bilməz, bu fövqəladə bir şey olardı”. O, bu cür düşündüyü anda xidmətçinin əlində şam tutaraq dayandığı meydançada kınyaz Andreyin üzü və bədəni göründü. Onun əynində xəz palto vardı, paltonun yaxası qarlı idi. Bəli, bu, Andrey idi, lakin onun bənizi solmuşdu, özü də arıqlamışdı, üzünün ifadəsi dəyişərik qəribə bir şəkildə yumşalmışdı, üzündə həyəcan və təlaş da görünürdü. Knyaz Andrey pilləkənlə yuxarı qalxıb bacısını qucaqladı.
Ve insan yaşamı sonsuzlukla karşılaştırıldığında sadece bir an olduğuna göre onu da zehir etmeye değer mi?
Bu dünyada ödül beklemenin imkansız olduğunu, bu dünyada onurun da adaletin de olmadığını hiç unutmayacağım.
İnsan bilinçli olarak kendisi için yaşar ama tarihsel, evrensel hedeflere ulaşılması için bilinçsiz bir alet olarak hizmet eder."
Ayrılık ne korkunç şey!Birbirimizden ne kadar uzakta olursak olalım yüreklerimiz çözülmez bağlarla bağlı ,
diyorum ama boşuna!Yüreğim yazgıma karşı ayaklanıyor.Dört bir yanım oyun ,eğlence dolu.Öyleyken ayrıldığımızdan beri yüreğimin derinliklerine çöken hüznü ,bir türlü gideremiyorum.Ne olurdu üç ay önce olduğu gibi şimdide senin gözlerinden o tatlı sakin derin bakışlı gözlerinden yine manevi güç alabilseydim!O kadar sevdiğim o gözleri ,şimdi şu satırları yazarken hayalimde canlandırıyorum .
Bedenimiz bir yaşama makinesidir. Yaşamak için yapılmıştır. Bırakın yaşasın. Varsın o makine de kendi kendini savunsun. Bunu, onu ilaçlara boğarak yaptığınızdan daha iyi yapacaktır tek başına. Bedenimiz bir süre işlemesi gereken kusursuz bir saat gibidir. "
Şimdi şaka edebilirim, dahası ne değin çok şaka edersem, ne değin sakin olursam, siz de o değin bana güvenebilir, sakin olabilir ve dehama şaşırabilirsiniz."
Kendilerine söylenen her saçma söze gene aynı biçimde, &‘Yaşasın İmparator’ diye bağıracaklardı. Onların artık &‘Yaşasın İmparator’ diye bağırmaktan ve. Moskava’da utku kazanmış insanlar olarak hak ettikleri besine ve dinlenmeye kavuşmak için savaşmaktan başka hiçbir şeyleri kalmamıştı yapacak.