George Orwell kitaplarından Savaş Günlükleri 1 kitap alıntıları sizlerle…
Savaş Günlükleri 1 Kitap Alıntıları
“Eğitimli insanların çoğu, soyut sözcüklerin sıradan insanları ne kadar az etkilediğinin hiç farkında değil.”
“Bir devrimin başlaması özgürlük, eşitlik gibi fikirlerin geniş çapta yayılmasıyla olur. Sonra tüm diğer egemen sınıflar gibi ayrıcalıklarını korumak isteyen bir oligarşi ortaya çıkar. Böyle bir oligarşi, özgürlük ve eşitlik fikirlerini kaçınılmaz olarak yeniden canlandıran başka yerlerdeki devrimlere ister istemez düşman olmak zorundadır.
“Herkesin giderek daha fazla fakirleştiği, uzun, bunaltıcı, tüketici bir savaşla karşı karşıyayız.”
“İnsanlar, inandıkları bir dava uğruna savaşırken tereddüt etmez.”
“İnsanın en çok içini karartan, bu aşamada başımıza geleceği kesin olan felaketler değil, zayıf karakterli insanlar tarafından yönetildiğimizi bilmek..”
“Sürekli delinmez bir aptallık duvarıyla mücadele ettiğinizi hissediyorsunuz.”
“Vergi konusunda hiç kimse vatansever değil.”
İnsanlar siyasi tablo değişir değişmez inançlarını değiştirmeye bütünüyle hazır; her vakaya siyasi tercihler uyarınca inanılıyor ya da inanılmıyor.
Kimse dürüst değil ve herkes kendi ilgi alanlarının dışındaki herkese karşı bütünüyle vicdansız. Tüm bunların en çarpıcı yanı, duygudaşlığın siyasi menfaatler uyarınca musluk gibi açılıp kapatılabilmesi.
Kimse dürüst değil ve herkes kendi ilgi alanlarının dışındaki herkese karşı bütünüyle vicdansız.
İnsanlar, inandıkları bir dava uğruna savaşırken tereddüt etmez.
Ölmek istediğimden değil; sağlığımın bozuk olmasına ve çocuğumun olmamasına rağmen, uğrunda yaşayacak çok şeyim var.
Bu cehennem gürültüsünde yazmak neredeyse olanaksız .(Elektrikler az önce gitti . Neyse ki birkaç mumum var .)
insanlar siyasi tablo değişir değişmez inançlarını değiştirmeye bütünüyle hazır; her vakaya siyasi tercihler uyarınca inanılıyor ya da inanılmıyor.
insanların temel varsayımı, dünyanın düzgün işlemesini herkesin istediği ve çarkların dönmeye devam etmesi içinde herkesin elinden geleni yapacağıdır. İktidar sahibi olanların çoğunun dünyanın tamamını zerre umursamadıklarının ve yalnızca küplerini doldurma peşinde olduklarının farkında değiller.
Savaşın en korkunç özelliklerinden biri, bütün savaş propagandasının, bütün yaygaranın, yalanların ve nefretin daima savaşmayan insanlardan kaynaklanması. Tüm savaşlarda bu aynı; askerler savaşıyor, gazeteciler yaygara koparıyor ve gerçek vatanseverler, son derece kısa propaganda turları hariç, cephedeki bir siperin yanına bile yaklaşmıyor. Uçağın savaş koşullarını değiştirdiğini düşünmek kimi zaman beni avutuyor. Belki de, bir dahaki büyük savaş çıktığında, eşi benzeri görülmemiş bir manzarayla karşılaşabiliriz: vücudunda kurşun deliği olan bir şoven.
Bu savaşta insanın en çok içini karartan, bu aşamada başımıza geleceği kesin olan felaketler değil, zayıf karakterli insanlar tarafından yönetildiğimizi bilmek Sanki hayatınız bir satranç karşılaşmasına bağlıymış ve oturup o karşılaşmayı izlemek zorundaymışsınız, en aptalca hamlelerin yapıldığını görüyormuşsunuz ve önlerine geçmekten acizmişsiniz gibi.
Çok yakında, silah mı, yoksa yiyecek mi ithal etmemiz gerektiği sorusuyla karşı karşıya kalacağız. Krizin en kötü aşamasının yaz aylarında gelecek olması bir lütuf; ama insanlar savaşın görebildikleri kadarıyla hiçbir amacının olmadığını düşündüklerinde ve zenginler eski hayatlarını sürdürdüklerinde, ki zor kullanarak gereken yapılmazsa sürdüreceklerdir elbette, halkın açlığa katlanmasinı sağlamak müthiş zor olacak.
Bir gazeteden hava saldırısı betimlemesi (ironik değil): Bombalar devlet kuşu misali yağıyordu.
Ve anahtar uymuyor, zil çalmıyor
Ama biz hepimiz Tanrı Kralı Korusun diye ayağa kalkarız.
Ama biz hepimiz Tanrı Kralı Korusun diye ayağa kalkarız.
İnsanların top ateşiyle öldürülmüş bir attan parçalar kesip almak için nasıl evlerden fırladığını, ardından yeni top mermileri tarafından püskürtüldüğünü, sonra tekrar geldiğini anlattı.
Kışın karakteristik savaş dönemi sesi: yağmur damlalarının miğferinizdeki müzikal tıpırtısı.
anlaşmayı öyle bir süsleyebilirdim ki, dünya tarihindeki en büyük zafer olduğunu düşünürlerdi. Onlara yedirebilirdim.
Her sabah bir yıl öncesinin gazeteleriyle ateş yakmanın ve yanıp kül olan iyimser manşetleri bir an için görmenin kelimelerle ifade edilemeyecek bunalımı.
Londra’nın merkezindeki insanlara nasıl davranmaları gerektiğini öğretecek gerçek bir saldırı iyi olabilirdi. Şu anda herkes aşırı derecede budalaca davranıyor, taşımacılık hariç her şey durduruluyor ama hiçbir önlem alınmıyor. İlk on beş saniye boyunca büyük bir telaş başgösteriyor, düdükler çalıyor ve çocuklara içeri girmeleri haykırılıyor, sonra insanlar sokaklarda birikmeye ve bakışlarını beklenti içinde gökyüzüne dikmeye başlıyor. Anlaşıldığı kadarıyla insanlar gündüzleri bombaları duyana kadar sığınaklara inmeye utanıyor.
Bir yazarın durumunda gerçekten belirleyici olan şeyin, yani bu kâbus sürüp giderken kitap yazmanın imkânsızlığının, resmi açıdan hiçbir ağırlığı olamaz Hükümete karşı hiçbir vicdani sorumluluk duymuyorum ve yapabilseydim vergi kaçırırdım. Ancak, gerekli görürsem, İngiltere için seve seve canımı verebilirim. Vergi konusunda hiç kimse vatansever değil.
Bu akşam Baker Caddesi’nin üzerinde bir balıkçılın uçtuğunu gördüm. Fakat bu, bir-iki hafta önce gördüğüm şey kadar imkânsız degil: Lord’s kriket sahasının orta yerinde serçe öldüren bir kerkenez. Tahminime göre, savaşın başlamasının, yani trafiğin azalmasının Londra’nın merkezindeki kuş yaşamını artırma eğiliminde olması mümkün.
Savaş başlar başlamaz gaz maskesi taşıyıp taşımamak toplumsal ve siyasal anlamlara sahip oldu. İlk birkaç gün, benim gibi gaz maskesi taşımayı reddeden insanlara dik dik bakılıyordu ve taşımayanların solcu olduğu varsayılıyordu.
Gerekirse ölmek daha iyi ve yurtdışına giderek pek istenmediğin yerlerde başkalarının lütfuyla yaşamaktansa ölmek belki de propaganda açısından daha başarılı olur.
Bir devrimin başlaması özgürlük, eşitlik vb. fikirlerin geniş çapta yayılmasıyla olur. Sonra tüm diğer egemen sınıflar gibi ayrıcalıklarını korumak isteyen bir oligarşi ortaya çıkar. Böyle bir oligarşi, özgürlük ve eşitlik fikirlerini kaçınılmaz olarak yeniden canlandıran başka yerlerdeki devrimlere ister istemez düşman olmak zorundadır.
İls ne passeront pas
Savaş, medeni yaşamın basitçe tersine çevrilmesi; sloganı, Kötü, sen benim iyim ol, ve modern yaşamın iyiliklerinin o kadar büyük bir bölümü aslında şer ki, her şey hesaba katılınca savaşın zararlı olup olmadığı tartışmalı.
Şurası açık ki, niyet daima bölmek, hatta bölenleri de bölmek.
İnsanın en çok içini karartan, bu aşamada başımıza geleceği kesin olan felaketler değil, zayıf karakterli insanlar tarafından yönetildiğimizi bilmek
Kötü, sen benim iyim ol,
Tüm iktidarlar paranoyakların elinde.
Sanırım er ya da geç hepimiz kendi mezar taşlarımızı yazıyoruz.
Haberlerin doğruluğuna gelecek olursak; muhtemelen aleni yalanlardan çok, gerçeklerin bastırılması söz konusu.
Fakat insanın yapıp denize attığı iyilik, tuhaf yerlerde yeniden karşısına çıkabiliyor.
Kimse dürüst değil ve herkes kendi ilgi alanlarının dışındaki herkese karşı bütünüyle vicdansız.
Fakat insanın yapıp denize attığı iyilik, tuhaf yerlerde yeniden karşısına çıkabiliyor.
Eğitimli insanların çoğu, soyut sözcüklerin sıradan insanları ne kadar az etkilediğinin hiç farkında değil.
Kötü, sen benim iyim ol,
Kimse dürüst değil ve herkes kendi ilgi alanlarının dışındaki herkese karşı bütünüyle vicdansız.
Sanki hayatınız bir satranç karşılaşmasına bağlıymış ve oturup o karşılaşmayı izlemek zorundaymışsınız, en aptalca hamlelerin yapıldığını görüyormuşsunuz ve önlerine geçmekten acizmişsiniz gibi.
Bu sabah saat üç civarı bir bombardıman uyarısı. Kalkıp saate baktım, ardından kendimi hiçbir şey yapamayacak gibi hissettim ve derhal tekrar yatıp uyudum.
ne biçim bir hareket tarzı bu- mecbur kalana dek asla doğru düzgün bir eylem gerçekleştiremiyorsun ve dünyanın geri kalanı dürüst niyetlerin olabileceğine inanmayı çoktan bırakmış.
1 Eylül
Geçenlerde kendime bir asker kepi aldım Gördüğüm kadarıyla, yedi numaradan büyük kepler çok zor bulunuyor. Anlaşılan bütün askerlerin küçük kafalı olmasını bekliyorlar. Bu durum, Paris’te yüksek mevkilerden birisinin, orduya katılmak isteyen R.R’ye [Richard Rees] söylediği sözlerle uyum gösteriyor: “ Aman tanrım, cephede Zeki insanların olmasını istediğimizi sanmıyorsunuz, değil mi?”
Geçenlerde kendime bir asker kepi aldım Gördüğüm kadarıyla, yedi numaradan büyük kepler çok zor bulunuyor. Anlaşılan bütün askerlerin küçük kafalı olmasını bekliyorlar. Bu durum, Paris’te yüksek mevkilerden birisinin, orduya katılmak isteyen R.R’ye [Richard Rees] söylediği sözlerle uyum gösteriyor: “ Aman tanrım, cephede Zeki insanların olmasını istediğimizi sanmıyorsunuz, değil mi?”
İnsanlar, inandıkları bir dava uğruna savaşırken tereddüt etmez.
Sanırım er ya da geç hepimiz kendi mezar taşlarımızı yazıyoruz.
Savaşın en korkunç özelliklerinden biri, bütün savaş propagandasının, bütün yaygaranın, yalanların ve nefretin daima savaşmayan insanlardan kaynaklanması Tüm savaşlarda bu aynı; askerler savaşıyor, gazeteciler yaygara koparıyor ve gerçek vatanseverler son derece kısa propaganda turları hariç, cephedeki bir siperin yanına bile yaklaşmıyor
Bugünlerde insan her söylenende, her yapılanda art niyet arıyor ve sözlerin, görünüşte geldikleri anlam hariç her anlama gelebileceğini farz ediyor.
Kimse dürüst değil ve herkes kendi ilgi alanlarının dışındaki herkese karşı bütünüyle vicdansız. Tüm bunların en çarpıcı yanı, duygudaşlığın siyasi menfaatler uyarınca musluk gibi açılıp kapatılabilmesi.
İnsanların böyle bir şey yapması, hatta yaptıklarını ilan etmesi beni çok şaşırtmıyor. Beni asıl etkileyen şey, diğer insanların bu tür olaylara tepkisinin yalnızca anın siyasi modası tarafından yönlendirilmesi
Her tarafta giderek büyüyen bir hayal kırıklığı yaratan sürekli duraksamalar dışında hiçbir şey olmuyor.
İnsanın yapıp denize attığı iyilik, tuhaf yerlerde yeniden karşısına çıkabiliyor.
Metro istasyonlarından geçerken hep reklamlardan, gözlerini dikip aptal aptal bakan yüzlerden ve cart renklerden, lüzumsuz lüks ürünleri ve zararlı ilaçları tüketerek emek ve materyali boşa harcamaya insanları ikna etmek için gösterilen hummalı çabadan iğreniyorum.
Gözlerini gerçeklere kapama konusunda belirli bir yeteneği ve kişisel dostlarını asla hayal kırıklığına uğratmak istememe gibi bir zayıflığı varmış.
Cephede zeki insanların olmasını istediğimizi sanmıyorsunuz değil mi?
Kendi gazetelerimiz ihanet etmediği sürece, halk Avrupa’dan yapılan çağrılara pek aldırmayacaktır
İnsanlar bu tür bir barışı kesinlikle bir tuzak olarak görmezler mi, diye sordum.
H.P.:Yok canım, anlaşmayı öyle bir süsleyebilirdim ki, dünya tarihindeki en büyük zafer olduğunu düşünürlerdi. Onlara yedirebilirdim.
Bu elbette doğru. Her şey insanların önüne hangi biçimde koyulduğuna bağlı.
H.P.:Yok canım, anlaşmayı öyle bir süsleyebilirdim ki, dünya tarihindeki en büyük zafer olduğunu düşünürlerdi. Onlara yedirebilirdim.
Bu elbette doğru. Her şey insanların önüne hangi biçimde koyulduğuna bağlı.
Bombalar devlet kuşu misali yağıyordu.
Londra’da faşizme karşı mücadeleyle ilgili genel türden propaganda afişlerinin yokluğu göze çarpıyor. Keşke birisi Enformasyon (Propaganda) Bakanlığı’na İspanya İç Savaşında kullanılan afişleri, hatta Franco’nunkileri gösterse. Ancak nasıl olur! Bu insanlar, öznel olarak faşizm yanlısıyken ve neredeyse İtalya’nın savaşa girdiği ana dek Mussolini’ye yağcılık yapmışken, faşizme karşı ulusu nasıl uyandıracak?
Hitler, yoksul adamın dostu olma numarasını yitiriyor. Onunla anlaşmaya fiilen istekli olanlar; bankerler, generaller, piskoposlar, krallar, büyük fabrikatörler vs vs Hitler organizasyonu, hala işçi sınıfının üzerinde iktidarını muhafaza eden kapitalist sınıfının korkunç saldırlarından biri.
Kimse dürüst değil ve herkes kendi ilgi alanlarının dışındaki herkese karşı bütünüyle vicdansız.
Belli ki, skandallar belirli bir boyutu aştığında görünmez hale geliyor.
Sanırım er ya da geç hepimiz kendi mezar taşlarımızı yazıyoruz.
Bütün propaganda yalan, hatta doğruyu söylediğinizde bile öyle. Neyi neden yaptığınızi bildiğiniz sürece bunun bir sorun teşkil ettiğini düşünmüyorum
Herkesin giderek daha da fakirleştiği,uuzn, bunaltıcı, tüketici bir savaşla karşı karşıyayız.
İnsanlar, inandıkları bir dava uğruna savaşırken tereddüt etmez.
Churchill’in hitabeti, eski tarzda, gerçekten iyi; ama konuşma tarzından hoşlanmıyorum. Hiçbir zaman kesin bir şey söylemeyi becerememesi, söylemek istememesi ya da söylemesine izin olmaması çok yazık!
Bu savaşta insanın en çok içini karartan, bu aşamada başımıza geleceği kesin olan felaketler değil, zayıf karakterli insanlar tarafından yönetildiğimizi bilmek Sanki hayatınız bir satranç karşılaşmasına bağlıymış ve oturup o karşılaşmayı izlemek zorundaymışsınız, en aptalca hamlelerin yapıldığını görüyormuşsunuz ve önlerine geçmekten acizmişsiniz gibi.