İçeriğe geç

Satranç Kitap Alıntıları – Stefan Zweig

Stefan Zweig kitaplarından Satranç Kitap Alıntıları sizlerle.

Bize hiç bir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.
Sözcüklerle anlatılamayacak bu durum dört ay sürdü. Eh, dört ay, yazması kolay: Altı üstü birkaç harf! Söylemesi de kolay: dört ay, iki hece! Çeyrek saniye içinde dudaklar böyle bir sesi çabucak uyduruvermiş: dört ay! Ama boşlukta, zamansızlıkta geçen bir dört ayın ne kadar sürdüğünü hiç kimse ne bir başkasına, ne de kendine anlatamaz, ölçemez, gözünde canlandıramaz; insanın çevresindeki bu hep aynı hiçliğin, bu hep aynı masa, yatak, leğen ve duvar kâğıdının ve hep aynı suskunluğun, insana bakmadan yemeğini içeri iten hep aynı gardiyanın, insanı çıldırtana kadar boşlukta dönüp duran hep aynı düşüncelerin insanı nasıl yiyip bitirdiğini ve yıktığını kimse kimseye anlatamaz.
Sonunda yalnızdım we artık asla yalnız olmayacaktım !
İnsanın konuşacak kadar zekaya, ya da susacak kadar akla sahip olmaması büyük bir talihsizliktir
Çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir.
Dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde HİÇLİK kadar ağır bir baskı uygulayamaz .
..oysa burada etrafında hep aynı şeyler vardı, hep aynı korkunç aynılık.
Çünkü kendimle yalnız kaldığım ana, neyi daha akıllıca cevap vermeliydim ve bir dahaki sefere ne söylemeliyim ki dikkatsiz bir sözle çağırdığım kuşkuyu tekrar yok edebileyim diye tekrar canlandırmaya çalışıyordum.
..ardından sorular başlardı, gerçek ve sahte olanlar, açık seçik ve sinsi olanlar, bir şeylerin üstünü örtmek için sorulanlar ve tuzak sorular..
İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu; düşünüyor, düşünüyor, düşünüyordu ta ki şakakları zonklayana kadar hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız… Yalnız…
Ama düşünceler bile her ne kadar temelsiz görünse de bir dayanak noktasına ihtiyaç duyar, yoksa onlar da döne döne ve mantıksızca kendi etrafında uçuşmaya başlar; onlar da hiçliği kaldıramıyorlar.
Fakat unutmamamız gerekir ki, ben normal olan her şeyden zorla çekip çıkarılmıştım.
Burada dikkatimi dağıtacak, sanrılarımı sonlandıracak ya da beni sağlıksız yinelemelerimden kurtaracak hiçbir şey yoktu. Bu da tam olarak onların niyetlendiği şeydi;…
Beklersiniz, beklersiniz, beklersiniz, düşünür, düşünür, düşünür, kafanız acıyana kadar düşünürsünüz. Hiçbir şey olmaz. Yalnız bırakılmışsınızdır. Yalnız, yapayalnız.
Fakat düşünceler bile, ne kadar güçsüz görünürse görünsünler, bir şeyleri düzeltmeye gerek duyarlar, aksi halde sapmaya ve kendi etrafında amaçsızca dolanmaya başlarlar, onlar da boşluğa tahammül edemezler.
Bir insan kendini nasıl sınırlarsa o kadar sonsuzluğa yakındır.
İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.
Eğildi ve gitti, aynı geldiği gibi tevazu ve esrarlı tavrıyla.
Şah! Şaha şah!
Dünyayı değiştiremiyorsan dünyanı değiştir.
İnsanın kendisine karşı oynaması, kendi gölgesinin üzerine atlamak kadar çelişkilidir.
Besbelli ruhumuz için yorucu ve tehlike olabilecek şeyleri kendiliğinden yok eden gizemli güçler var beynimizde.
Ama ne kadar soyut görünürlerse görünsünler, düşüncelerin bile sağlam bir zemine ihtiyacı vardır.
Bir kitabı sadece kafamda canlandırmanın bile aynı zamanda hem heyecanlandırıcı hem de uyuşturucu bir etkisi vardı.
Bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerine hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
İnsan bekler, bekler, bekler,
şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür.
Yeryüzünde beni sorguya çekmeyen, bana acı vermeyen bir insan kalmış mıydı hala gerçekten?
İçimdeki bir şey haklı çıkmak istemekteydi, ama ne yazık ki kendisiyle tek savaşabileceğim, içimdeki öteki Ben’di.
"
Oysa burada insanın çevresinde hep o aynılık vardı, hep o değişmeyen korkunç aynılık vardı.
İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu.
aylardır ustaca bir biçimde yalnızlığın işkencesinden geçiyordum, birikmiş olan çılgınca öfkesini çoktandır herhangi bir şeye boşalt mak isteyen bir insandım.
İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiç bir şey olmaz . Bekleyip durur insan . Hiçbir şey olmaz. İnsan bekliyor , bekliyor , bekliyordu ; düşünüyor , düşünüyor , düşünüyordu ta ki şakakları zorlayana kadar … Hiçbir şey olmuyordu . İnsan yalnız kalır Yalnız … Yalnız…
İnsan bir yukarı bir aşağı yürüyordu ve düşünceleride yanında bir aşağı bir yukarı yürüyordu, bı yukarı bir aşağı , mütemadiyen.
İnsanoğlunun kendini bağımsızca rastlantının her türlü despotluğunun dışında tutan ve zafer taçlarını yalnızca tine ya da daha çok zihinsel yeteneğin belirli formuna sunan tek tek oyun satrançtır.
…İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu. İnsan tekrar tekrar bekliyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor, düşünüyor, düşünüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız. Yalnız."
…Bize hiçbir şey yapmadılar -sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz."
…bir iş ne kadar açık ve seçikse o kadar iyidir."
Savaşacağım tek şey içimdeki diğer bendi.
Sizler yeni bir gün doğumunu bekleyebilirsiniz, benim buna gücüm kalmadı…
İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu.
Bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
Benim kim olduğumu biliyorsunuz, sizlerin kim olduğunuz ise beni ilgilendirmiyor.
Çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir.
İçimde bir şey haklı çıkmak istiyordu ve içimdeki öteki Ben’ den başka yok edebilecek bir şeyim yoktu.
Bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir, özellikle dünyaya sırt çevirmiş gibi gözüken bu tür insanlar özel malzemeleriyle kendilerine karıncalar gibi tuhaf ve gerçekten bir defaya özgü küçük bir dünya modeli inşa ederler.
…Fakat şu yeryüzünde benim gibi,yani hiçliğin kölesi olan biri kadar kullanılmamış ve yararsız zamana sahip olan biri var mıydı?
Dünyaya geldik ve bir hiçliğin ortasında bulduk kendimizi. Evet, büyüdük, çalıştık, eğlendik, nadir de olsa mutlu olduk ama yaşadıklarımızın hepsi bir hiç olacak. Ve bir hiçliğin içerisinde yaşadığımızı bilmek, insan ruhuna vurulmuş en büyük darbedir.
Ama ne yazık ki kendisiyle tek savaşabileceğim, içimdeki öteki Ben’di
Fakat kitapla birlikte cehennemime geri döndüğüm an,ne andı! Sonunda yalnızdım ve artık asla yalnız olmayacaktım!
benim kim olduğumu biliyorsunuz, sizlerin kim olduğunuz ise beni ilgilendirmiyor.
İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hala"
İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana denk düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız… Yalnız…"
Yeryüzünde bana acı vermeyen bir insan kalmış mıydı?
İçimde bir şey haklı çıkmak istiyordu ve içimdeki öteki Ben’den başka yok edebilecek bir şeyim yoktu..
Yani satrançta kendi kendine karşı oynamak istemek, kendi gölgesinin üstünden atlamak gibi bir paradoks demektir.
Bize bir şey yapmadılar, sadece büsbütün bir hiçliğin içine bıraktılar, çünkü bilindiği üzere dünyada hiçbir şey hiçlik kadar böylesi bir baskıyı insan ruhuna uygulayamaz.
Stefan Zwigh, yazarlığının yanı sıra çok usta bir psikolog…
Sizler yeni bir gün doğumunu bekleyebilirsiniz, benim buna gücüm kalmadı…"
İçimde bir şey haklı çıkmak istemekteydi, ama ne yazık ki kendisiyle tek savaşabileceğim, içimdeki öteki Ben’di
Dünyadaki hiçbir şey hiçlik kadar büyük bir baskı yapmaz insan ruhunda…

Stefan Zwaig

Bize hiç bir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz."
Sizler yeni bir gün doğumunu bekleyebilirsiniz,benim buna gücüm kalmadı…"
…Fakat öte yandan kimse,belli bir zamanın mekânsızlıkta, zamansızlık içerisinde ne kadar sürdüğünü anlatamaz, ölçemez,somutlaştıramaz,ne bir başkası için ne de kendisi için.
Ama aşk gibi satranç için de bir eş gereklidir.
Çünkü satranç insanoğlu tarafından icat edilen oyunlar arasında sadece şansın zorbalığına karşı koyan ve zafer kupalarını sadece zekâya ya da daha çok yeteneğin belirli bir türüne veren tek oyundu.
… kapkara okyanusun sağırlığında bir kafesin içindeki dalgıç gibi yaşıyordum, dünya ile arasındaki iplerin koptuğunu bilen ve kafesin asla o sessiz derinlikten yukarıya çekilmeyeceğini hisseden bir dalgıç gibi.
Savaşacağım tek şey , içimdeki diğer bendi …
böylesine boş bir kafanın bunca çabuk gelen bir ünden sarhoş olmaması düşünülebilir miydi?
Düşüncelerimi yutucak, yutucaktım,ta ki boğulana ve sonunda onları kusmaktan başka çare bulamıyana kadar…
İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu. İnsan tekrar tekrar bekliyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor,
düşü nüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu.
Yalnız. Yalnız.
İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana denk düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.
Ama ne kadar soyut görünürlerse görünsünler, düşünceler de bir dayanak noktasına gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar.
Bir aşağı bir yukarı yürürdü insan, düşünceleri de onunla birlikte bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı yürüyüp dururdu.
Tek bir fikre saplanıp kalmış monoman insanlar oldum olası ilgimi çekmiştir çünkü bir insan kendini ne kadar sınırlarsa sonsuzluğa o kadar yakındır."
Herkese yürümüşsün caddeler boyu , bana gelince yorulmuşsun.
Dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz…
İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu. İnsan tekrar tekrar bekliyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor, düşünüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız. Yalnız.
Bize hiç bir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.
_evet, gülümsüyordu, iyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ_,
…bir insanın bir başka insanla insanca konuşması, benim için artık düşünülebilir bir olasılık olmaktan neredeyse çıkmıştı.
Yeryüzünde beni sorguya çekmeyen, bana acı vermeyen bir insan kalmış mıydı hâlâ gerçekten?
İçimde bir şey haklı çıkmak istemekteydi.
Ben her türlü normallikten kaba güç kullanılarak koparılmıştım…
Bize hiçbir şey yapmadılar. Sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır baskı uygulayamaz.
Kim benimkisi kadar ölçüsüz bir tutkuya ve sabra sahipti?
Şanssızlık, insanı alıngan; sürekli acı ise adaletsiz kılar.
Sonuçta düşüncelerin de, ne kadar herhangi bir özden yoksunmuş gibi görünürlerse görünsünler, bir destek noktasına ihtiyaçları vardır, aksi takdirde dönmeye ve anlamsız bir biçimde kendi etraflarında çember çizmeye başlarlar; onlar da hiçliğe dayanamazlar.
…kendi Ben’ imin çevresinde ve dahası bedenimde mutlak anlamda hiçlik inşa edilmişti.
Sizler yeni bir gün doğumunu bekleyebilirsiniz, benim buna gücüm kalmadı…
Beynimi tazelenmiş,dahası sürekli düşünme disiplini ile yeniden bilenmiş gibi hissediyordum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir