İçeriğe geç

Sarsıntı Kitap Alıntıları – Arda Erel

Arda Erel kitaplarından Sarsıntı kitap alıntıları sizlerle…

Sarsıntı Kitap Alıntıları

”Bugün toplumlardaki kadın-erkek eşitsizliği, ayrımcılıklar, ötekileştirmeler, iş dünyasındaki erkek gücü, ülkedeki torpille tırmanılan kariyer basamakları, artan ırkçılık, erkek egemenlik, homofobi cehaletten ibaret anlayışsız dünyanın bir çocuğun gelebileceği güzel bir yer mi yoksa bir cehennem mi olabileceğini bana sıkça düşündürüyordu. ”
”Kendime göre bir aşık, dünyaya göre suçlu bir psikologtum. Onlara göre günahkar, kendime göre azizdim. ”
”Beni sevmeye ellerimden başlamıştı ‘
Çünkü insan sorularının cevaplarını kendi içinde taşıyan bir kutuydu; ben sadece o kutuyu açıyordum.
Size bıçağı dokuz santim saplayanın altı santim geri çekmesi bir lütuf değildir.
_“Çünkü eğer ben kendi hayatımın arkasında durabiliyorsam, herkesin karşımda durması önemsizdi.”_
“Bazen bir kere kırılınca, bin kere iyileşmem gerekiyormuş gibi hissediyorum.”
Ülkede herkes, yaratılanı yaradandan ötürü sevdiğini söylerken, sıra eşcinsellere gelince durum böyle olmazdı. Nasıl da ikiyüzlüydü bu “insan” denen varlık… Nasıl da acımasızdı. Sevgilerinin sınırı nereye kadardı acaba? Sadece kendilerine benzeyenlere yetecek kadar mı?
Başkalarına söylediğin şeyler, kendi yapmak istediğin ama yapamadığın şeyler mi oluyordu acaba ? “Onu aklından çıkar artık yeter,” derdim mesela. Halbuki ben kendi aklımdan öylece kolay çıkaramazdım. “Amma da büyüttün,” derdim. Halbuki büyüttüğüm şeylerin kendim bile farkında olamazdım… Belki bu her zaman geçerli değil ama sanırım genelde böyle.
“İnsanlar kendi isimlerine bile hapisler.”
“Toparlanmak için bazen dağılmalısın!.”
“İnsanların farkındalık vakitlerinin haberi önce kendilerine gelirdi.”
“Zaman, kavramlara yüklediğim anlamları da değiştiren bir yolculuktu benim için.”
“Zaten duymak istediklerimizi duymak için bir ömür harcamıyor muyduk?
‘’ Nasıl da iki yüzlüydü bu insan denen varlık Nasıl da acımasızdı.Sevgilerinin sınırı nereye kadardı acaba? Sadece kendilerine benzeyenlere yetecek kadar mı?’’
Zaman, kavramlara yüklediğim anlamları da değiştiren bir yolculuktu benim için.
Bazen bir kere kırılınca, bin kere iyileşmem gerekiyormuş gibi hissediyorum.
İnsan en çok söyleyemediklerinde saklanıyor.
Kopmalıyız iş işten geçmeden
Alışkanlık betermiş hepsinden
Korkuyorum her biten günden
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
O sıcaklığın adı o zamanlar aşktı benim için, belki şimdi olsa adı sadece hoşlanmak olurdu. Zaman, kavramlara yüklediğim anlamları da değiştiren bir yolculuktu benim için.
Kaburga kemiklerimin arasında kalbime doğru saplanan paslı çiviler var, hayal kırıklarım dinamit yerleştirilip yakılması beklenen koca bir bina gibi üzerime devriliyor. Ruhum her gün belli aralıklarla çeşitli intiharlar serpiştiriliyor.
Hayat ileriye bakarak yaşanır,geriye bakarak anlaşılır.
Çünkü eğer ben kendi hayatımın arkasında durabiliyorsam herkesin karşımda durması önemsizdi
Mücadele etmek zorunda değilsin, sadece sana verilen hayatı yaşamayı öğrenmek zorundasın derdim. Çünkü insan mücadeleyi değil, yaşamayı öğrendiğinde rahatlıyor.
Korku,kötülük yapan insanların hissetmesi gereken bir duyguydu,aşkı bulan insanların değil
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
İnsan en çok söyleyemediklerinde saklanıyor.
Kendine dürüst insan, bir süre zorlansa da sonunda bir çok şeyden kurtulur.
“Hayat ileriye bakarak yaşanır , geriye bakarak anlaşılır .”
Herkesin deneyiminin, yargılarının ve inançlarının farklı olduğu bir dünyada, mutlak doğru aramak çok zordu.
bazı insanlar vardır yaşadıkları halde artık sizin için yokturlar,dışarıda da görmezsiniz,çevrenizde de konuşmazsınız
ama unutma ki toparlanmak için bazen dağılmalısın.
Beni sevmeye ellerimden başlamıştı
Eğer daha iyiye giden bir yol varsa, mutlak en kötüye bakıştan geçmektedir.
~Thomas Hardy
Zaman, kavramlara yüklediğim anlamları da değiştiren bir yolculuktu benim için.
bazen bir kere kırılınca bin kere iyileşmem gerekiyormuş gibi hissediyorum.
bazen hiç konuşmadan gitmek gerekir.
insanın taşıyamayacağı en büyük ağırlık da buydu.birine,taşımaması gereken anlamlar yüklemek.
çünkü iki kişi birbirine ihtiyaç duyduğunda sözcükler susar sarılışlar konuşurdu.
Zihnim durmadan konuşup beni o kadar yoruyordu ki dünyada cevabını bulabildiğim o kadar az kapı vardı ki
Bu dünyada, geçmiş, şimdi ve gelecek hiçbir zaman birbirinden ayrılamıyordu. Bundan artık emindim
“Ben eğer kendi hayatımın arkasında durabiliyorsam, herkesin karşımda durması önemsizdi.”
Ben ölmüyordum ki
Yani ölemiyordum.
Yaşamakla cezalandırılmışım.
Hayat ileriye bakarak yaşanır geriye bakarak anlaşılır
Fark ettim de, bu ara diyemediklerimde ne çok saklanıyordum.
İnsan birinin boynuyla tanışacak kadar onunla yakınlaşmışsa onun kalbindeki eve kadar girmiştir, diye düşündüm.
Aslına bakarsan buraya her zaman kötü durumda olanlar gelmez .Ama genelde insanlar hep çok kötü durumdayken gelirler. Mühim olan iyi durumdayken de buraya gelmektir ama psikoloğa gitmeyi çok kötü bir şey zanneden bir toplumda yaşıyoruz.
Sanki yaz gitmişti ilişkimizin üzerinden Sadece ara ara bulutların arasından güneş görünüyordu ,sonra yine her yeri bulutlar kaplıyordu
Oysa insanlar bazen sadece sever, tanımaya gerek duymazlardı
Çünkü eğer ben kendi hayatımın arkasında durabiliyorsam, herkesin karşımda durması önemsizdi.
Seni iyi hissettiren yerlere uç!
Çünkü hayat, sen ne planlarsan planla bazen bazı kararları kendi almak ister. Sen kontrol edemezdin, kontrol ettiğini zannettiğin de bile akışa kapılıp giderdin.
paramparça hissediyorum.
İnsan en çok söyleyemediklerinde saklanıyor
Nasıl da ikiyüzlüydü bu insan denen varlık Nasıl da acımasızdı. Sevgilerinin sınırı nereye kadardı acaba? Sadece kendilerine benzeyenlere yetecek kadar mı?
İlk defa birini kaybetmek istemiyorken, kaybedişime ağladım.
Aslında dünyada hiçbir şeyin bir anlamı yoktur. Aradığımız şeylere biz anlamlar yükleriz.
Oysa ben bazen şarkılardan da cevaplar gelebileceğine inanırdım.
Haklı olmak değil, mutlu olmak istiyorum.
Gözleri sözlerinden daha çok konuşuyordu. Hiçbir kelime kalmasa aramızda beni yine de anlayacak gibiydi.
İnsanı hep büyük beklentiler yıkar.
İçselleştirdiğiniz şeyleri sorgulayın. Başkasının size yönelttiği bazı şeyler, onların da kendileriyle alakalı yarattığı başka çözümlemeler olabilir. Konu her zaman siz değilsinizdir.
Hepimiz bir şeyleri bastırmıyor muyuz hayatımızda?
Ama can acımadan bazı şeyler anlaşılmıyordu.
Eğer daha iyiye giden bir yol varsa, mutlak en kötüye bakıştan geçmektedir.
Bazen bir kere kırılınca, bin kere iyileşmem gerekiyormuş gibi hissediyorum.
Bazen hiç konuşmadan gitmek gerekir. Bazı olaylar bunu gerektirir. Bu olay da benim için sadece gidilmesi gereken bir şeydi. Konuşulması gereken bir şey değil. Ve ben de öyle yaptım, gittim
Herkesi ilk başlarda iyi biri sanmaz mıyız zaten?
*Hâlbuki, dağılmalar toparlanmadan önce gerçekleşir. Toparlanmanın öncesi hep yıkımdır.
Hiçbir şey olmamış gibi yapmak, çok şeyi halının altına süpürmektir.
İşin garibi, onun üzülecek olması canımı acıtmıyordu. Ama onun üzülecek olmasına üzülmeyecek olmam canımı acıtmıştı.
Herkesi ilk başlarda iyi biri sanmaz mıyız zaten?
Kopmalıyız iş işten geçmeden alışkanlık betermiş hepsinden korkuyorum her bir günden.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir