İçeriğe geç

Sarnıç Kitap Alıntıları – Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik Abasıyanık kitaplarından Sarnıç kitap alıntıları sizlerle…

Sarnıç Kitap Alıntıları

Ben her arkadaşa asılır, Alın Sait Faik’i, okuyun, iyi insan olursunuz. demişimdir..
Sana gel diyorum
Bekliyorum..
Düşünmüyordu..
Düşünmemek ona nadiren nasip olurdu. Düşünmeden oturmak
Otobüsün camına kafasını dayadı. Yine hayal etti. Hayal etmek kadar güzel şey yoktu. İnsanı yapan eden hayal etmekti..
-Ölüm, dedi. Bugün, yarın hepsi bir (Durdu, biraz sonra) Hepsi bir değil ama dedi, ne yaparsın?.. (Yine düşündü.) Hayatta bir gün bir gündür, dedi..
Bir şeyler anlatmak ihtiyancındayım. Vapurdan kimseler çıkmayınca kaleme kağıda sarılıyorum..
İnsanları sevmek, hayatı sevmek ne iyi şey..
Dünyada en sevmediğim şey sabahtı..
Her kulübemsi insan bir saraydır..
Bazı çocuklar o kadar güzeldiler ki..
Çok uğraştım, çok yoruldum..
İnsan, dedi, aslını unutmamalıdır..
Bu insanlar benden ne istiyorlardı..?
Tokları açlar doyurdu ve açlar öldüler..
Gidenin arkasından gözyaşı dökülmezdi. Gidenlerden pek azı geri dönmezdi..
Artık kimse kimseye acımıyordu. Herkes herkesi seviyordu..
Kış, saadetimizi tamamlamak için geliyor. Bahar, aşkımızı tazelemek için..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Vurulanla vurulduğum, ölenle öldüğüm günler oldu..
Önümüzde hayat Her gün bir başka uykuya, yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hayal etmek kadar güzel şey yoktu. İnsanı yapan eden hayal etmekti.
Hayatta bir gün bir gündür, dedi.
Önümüzde hayat Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz.
Gidenin arkasından gözyaşı dökülmezdi. Gidenlerden pek azı geri dönmezdi.
– Size ay ışığı ne gibi bir arzu verir ?
Cevap beklemeden:
– Bana, diyorum. Ağlamak arzusu verir.
Tam iki senedir insanlardan kaçıyordum. Ne sevincim, ne kederim belliydi. Yalancıktan seviyordum. Dilim paslı, uykum berbattı.
– İnsan, dedi, aslını unutmamalıdır.
Çalışan bir insan için kış bir ılık su, yaz bir serin vantilatördür.
Her şey sinirlerini uyuşturuyor; her şey onu kendi iç âlemine sürüklüyordu.
Bu dünya insan için kâfiydi. Bu dünyada insan en güzel, en büyük, en bahtiyar olacak mahluktu. O halde, niçin sokakta çıplak çocuklar, aç gezenler, işsiz delikanlılar, titreşen köylüler, yalnız namazlarını ve torunlarını seven ihtiyarlar vardı ?
Kimdim, neydim, kimi seviyordum ?
Önümüzde hayat Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk.
Birdenbire ellerimi öpmeye başladı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Şimdi yalnız kıpkırmızı küçük kulaklarını, ensesinin çukuruna düşmüş dumanlı kumral saçlarını görüyorum. Bir an içinde değişivermiştim. Bir başka insandım. Bütün muhakemelerim altüst olmuş, fikirlerim değişmişti. Bu anda benden her şey yapılabilirdi. Bu ellerimin öpüldüğü birkaç saniyede benden bir dünya istenebilirdi. Ben bu dünyayı yaratacak kadar kuvvetliydim.
Ön avlusu, aynı zamanda burunları, kolları kırık heykellere süslü bir müze bahçesi, ancak son sınıf taleberiyle muallimlerin gezindiği bir yer olan liseyi, bir gün ardımıza dönüp bakmadan başkalarına bıraktık. Bir daha buraya ömrümüzün sonuna kadar talebe olarak giremeyeceğimizi bile bile. Sanıyorduk ki, mütemadiyen bir güzel şeyi geride bırakacak, bir daha ona sürünemeyecek, onun içine giremeyecek, bir anı daha yaşayamayacaktık.
Önümüzde hayat Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan bir nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu.
Önümüzdeki hayat Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu
Ay ışığı, kulübe ile sarayı birbirinden nasıl farksız yapiyorsa insanları da başka türlü yapamaz ki. Her kulübemsi insan bir saraydır.
Fırsat buldukça, canım sıkıldıkça, kafamın içine bir başka benlik sokuldukça insanları sevmek için; bir uzlet içinden, bir yoksuzluk ve kimsesizlik içinden; bir varlığın ve kimsenin karışıklığını daha iyi duyabilmek içim daima melankolik köşeler arardım.
Ben sessiz açlardandım. İsyan duymuyordum. Kimseye karşı sesimi yükseltecek kudreti kendimde bulamıyordum
Önümüzdeki hayat Her gün bir başka uykuya yatıp başka bir rüya göreceğiz.
Halbuki zaman, ağır ağır akan bir nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk.
Önümüzde hayat Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Hâlbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu.
Herkes, her şey pırıl pırıldı.
Ama neden her zaman küçük, mütevazı köşeler aradım?
Otobüsün camına kafasını dayadı. Yine hayal etti. Hayal etmek kadar güzel şey yoktu. İnsanı yapan eden hayal etmekti.
Mahalle kahvesinde yirmi lira maaşlı posta müvezzileri, balıkçılar, dostsuz mütekaitler , zebun ve sessiz kahvecilerle altı kol iskambil oynadım. Dünya benimdi!

Yine öyle zaman oldu ki, bir partiden insanlar, öteki taraftan olanları yağlı iplere geçirdiler. Her ikisine de acıdım. Vurulanla vurulduğum, ölenle öldüğüm günler oldu.

Kimdim, neydim, kimi seviyordum?

Her barınacak, her çorbası tüten, her sobası yanan evde bir kederin, bir bilinmez yarının korkusunu gördüm.

Önümüzde hayat Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk.
Hayal etmek kadar güzel bir şey yoktu. İnsanı yapan eden hayal etmekti.
Ölüm, dedi. Bugün, yarın hepsi bir.
Hayal etmek kadar güzel şey yoktu. İnsanı yapan eden hayal etmekti.
İtalyancanın bu yirmiye kadar sayılan sayısında bulduğum ahengi tarif edemeyeceğim. Hiçbir lisanda sayı bu kadar güzel sayılamaz. Undiçi, dudiçi, trediçi
Otobüsün camına kafasını dayadı.
Yine hayal etti.
Hayal etmek kadar güzel şey yoktu.
İnsanı insan eden hayal etmekti.
İyi giyinmek, iyi konuşmak, bir iki lisanda espri yapabilmek, dans etmek, insanın insan olması için kâfi değilse bile lazımdır
Önümüzde hayat Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık bize akmıyor, dalgalanıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu
İnsanları seven, çok seven, onlar için bir şeyler yapmak isteyen bir insan olmak ihtirası doğuyor içimde
İnsanları sevmek, hayatı sevmek ne iyi şey
“ Alın Sait Faik’i okuyun, iyi insan olursunuz..! “

– Agop Arad –

“ Artık her şeyi biliyordu..! “
Bir küçük insan zerresi halinde bu sabah, bütün insanları, çocukları, kuşları, yemişleri, sefilleri ve açları beyhude bir sevgiyle seviyor, kederlenmeye zaman kalmadan birdenbire bir sıçrayışta ayağa kalkıyorum. Ve bekliyorum. İlk vapurdan bin bir yabancı çıkıyor. Bir dost çehresi bulamıyorum. Bir şeyler anlatmak ihtiyacındayım. Vapurdan kimse çıkmayınca kaleme kâğıda sarılıyorum.
Ama ne olursa olsun, ben uzaktan, istediğim gibi, dedikodusuz, riyasız bir dünya görüyorum ya: Ay ışığı, kulübe ile sarayı birbirinden nasıl farksız yapıyorsa insanları da başka türlü yapamaz ki. Her kulübemsi insan bir saraydır.
“ Ben bitaraf adam olamıyorum..! “
Fırsat buldukça, canım sıkıldıkça, kafamın içine bir başka benlik sokuldukça insanları sevmek için; bir uzlet içinden, bir yoksuzluk ve kimsesizlik içinden; bir varlığın ve kimsenin karışıklığını daha iyi duyabilmek için daima melankolik köşeler aradım. O zaman küçük kumruların gezindiği cami sundurmalarında düşünür; İstanbul’a bu köprülerin ve sefillerin ve vapurların birbirini düşündüğü, birbirini çağırdığı İstanbul’a bakar kalırdım.
İstanbul hâsılı bir âlemdi. Yiyen, içen, gülen doluydu. Yemeyen, içmeyen, gülmeyen de bir köşeye çekilmiş; yemiyor, içmiyor, gülmüyordu.
“Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum.”
Bu dünyada insan en güzel, en büyük, en bahtiyar olacak mahluktu. O halde niçin sokakta çıplak çocuklar, aç gezenler, işsiz delikanlılar, titreşen köylüler, yalnız namazlarını ve torunlarını seven ihtiyarlar vardı.
Bu dünyada insan en güzel, en büyük, en bahtiyar olacak mahluktu. O halde niçin sokakta çıplak çocuklar, aç gezenler, işsiz delikanlılar, titreşen köylüler, yalnız namazlarını ve torunlarını seven ihtiyarlar vardı.
Bir tezgahta tülbent dokuyan narin bir kıza aşık oldum. Onun ayaklarını ellerimin içine aldım. Onu Paltomun içine saklayarak kış geceleri tenha sokaklarda yürüdüğüm zaman saadeti, ilk defa vücuduma bir 36.5 derece hararetle sindirdiğimi hissettim.
“ Bir kuyuya düşer gibi düşmüştü..! “
“ Sahici olmak her şeyini bir saat gibi kurmak demekti..! “
“ Onlara, yalan, hülya, rüya, masal lazımdı..! “
Bu çok yakın mazide tokları açlar doyurdu. Ve açlar öldüler.
İyi giyinmek, iyi konuşmak bir iki lisanda espri yapabilmek, dans etmek, insanın insan olması için kâfi değilse bile lazımdır.
“ Anladım ki istenmiyorum..! “
“ … her gün bitmiş bir insan yeniden şehrin uğultusuna karışır..! “

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir