İçeriğe geç

Sarı Çiçeği Koklayan Kedi Kitap Alıntıları – Çetin Çetintaş

Çetin Çetintaş kitaplarından Sarı Çiçeği Koklayan Kedi kitap alıntıları sizlerle…

Sarı Çiçeği Koklayan Kedi Kitap Alıntıları

Nereye gidersen git, kalbini de götür. demiş bu yüzden Konfüçyüs. Kalbini de götür ki gözünün görmediğini, gönül gözün görsün. ❤
Elimde olan her şeyi yürüdüğüm yola verdim. Birazını bile kendime saklamadım. Biraz bile yoldan daha az kendim olmadım. Ve yaşam üzerime yağmur bulutlarından düşen sayısız damlalar kadar mutluluk ve lütuf yağdırdı. Adanmak..
Adanmak bir oyun değildir.
Adanmak insanın kendisi olmasıdır.
Adanmak bir şeylere tapmak değil, tapınmanın üzerinde olmaktır. Adanmak yaptığın şeye dönüşmektir, olduğun hale kabul getirmektir.
Bazen de olan şeylere karşı memnuniyetsizliği taşıyabiliriz. “Keşke olmasaydı!” dediğimiz kim bilir neler var.. Zamanda geriye gidebilseydin, yine o gün aynı kişi olarak orada olsaydın, aynı şeyi seçerdin.. Seçimin değişmezdi. Çünkü o günkü senin elinden gelen oydu. Bugünkü senin, o günkü senden beklediği seçim oydu. 7 yıl önceki olaya istersen 1000 kez tekrar git, o günkü sen 1000 kez daha aynı seçimi yapmaya devam edecek.
Nefes alıyor olmamız bizi yaşıyor kılmaz.
Aslında hiçbir zaman kaybolmuyoruz. Hayatın hiçbir noktasında, bulunduğumuz noktadan başka bir yerde olmayı beklemiyorduk Yaptığımız hiçbir şeyi, vardığımız sonuçlardan farklısını bekleyerek gerçekleştirmedik. O sekleyen adımlar, aslında hayallerimizin nihai amaçlarımızla dans etmeyi bilememesindendi Bunu bilmek, bazen geçtiğimiz noktaların içimizi sızlatmasına, düştüğümüz yanlışların eksik hissettirmesine sebebiyet verse de; zamanın tüm noktalarının kesiştiği o yerde, yanlışın doğrusunu aramadığı bir yer var. Kusurun, namütenahi olduğu Geçtiğimiz noktaların geride kalmadığı, olmaya çalıştığımız o hâllerin, ulaşmaya çalıştıklarımızın mütenahi kaldığı
Kalbinin sesini duysan tanıyabilir misin?
Hiçbir acı , hiçbir mutluluk sonsuza kadar kalıcı değil. Öyleymiş gibi , hislerin içinde sıkışma.
Bugün bu yaşamdaki son günün olsaydı, yine böyle mi yaşardın ? Bugün yaptığın her şeyi yine yapar mıydın ? Ertelediğin her şeyi yine erteler miydin ?
Sığınağa çekilmek yerine , ürettiğin hisleri ya kontrol et ya da onların sorumluluğunu al. Çünkü yaşam , beklemeye alınamayacak kadar hızlı.
Gelecek, geçmiş olmaya hazır olduğunda , şimdinin kapısı açılır.
Zamanda geriye gidebilseydin , yine o gün aynı kişi olarak orada olsaydın,aynı şeyi seçerdin Seçimin değişmezdi.Çünkü o günkü senin elinden gelen oydu.
Ne demiş sevgili Konfüçyus:’Her şeyin içinde güzellik vardır, ama bunu herkes göremez.’
Belki de asıl putperestlik böyle bir şeydir Kendi yarattığımız benliği var etme çabasında, asıl oluşumuzu hükümsüz kılmak Her şey olabilecekken, bir şeyde sıkışıp kalmak
Öyleyse insanın yaşamakta olduğu zaman, sadece şu andır. Diğer bütün zamanlar, şu ana gelmiş ve gitmişlerdir.
Gelecek, geçmiş olmaya hazır olduğunda, şimdiden kapısı açılır.
Elimize aldığımız her bir parçayı bir yere koymaya çalışırız.Çünkü her şey yerli yerindeyken mutlu olacağımızı sanarız. Bırak dağınık kalsın ! Bırak hayat gelsin bildiği gibi ! Bize düşen sadece yaşamak.. Yaşamaktan daha büyük ne yapabilir insan?
Doya doya yaşamak, nelere sahip olduğumuzla belirlenmez,kendimize sahip olup olmadığımızla belirlenir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Şöyle dur bir bak hayatına.. Hep aynı yollardan geçmedin mi? Hep aynı sorunlar ; farklı yüzlerle , yine yeniden kendini göstermedi mi?
Bir savaşın içinde olmak seçimdir, hangi tarafta olduğunsa şans.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kimse duyduğunu yanlış anlamaz, herkes ihtiyacı olan şekilde anlar.
Ne de olsa insan, çoğu zaman kendinin, kendi davranışlarının bile güzelliğini kaçırır.
Acı, toprakta yetişen otlar gibidir; toprak olduğu sürece varlığa öyle ya da böyle gelecektir. Bazen duygusal olarak, bazen fiziksel olarak
Kulağından gireni kalbine indiren insan, ne güzel insandır İnsan, ona ne konuşmaya doyar ne de onu duymaya
Zihin acıya tabidir, kalp değil. Kalp, zihnin kaldıramayacağı kadar bir acıya maruz kaldığında durur.
Ölüm, bir yolun tamamlanmasıdır. Bu yol mesafe ile değil, süre ile ölçülür.
Gökyüzü bulutlu olacakmış diye sabah doğmamazlık etmez Her sabah tam olduğu yerde, olması gerektiği gibi, çıkar ortaya.
Bir kumaşa sürülen çiçeğin bıraktığı koku, o kumaşın geçici niteliğindir.
Her insan orijinaldir, evrende bir eşi daha yoktur.
Gözler, beni senin içinde eritir, seni benim içimde. O güzler
Tüm evrene açılan ve tüm evreni içinde saklayan.
Adanmak yaptığın şeye dönüşmektir, olduğun hâle kabul getirmek
İnsanın yaşamakta olduğu zaman , sadece şu andır .
Gelecek, geçmiş olmaya hazır olduğunda ,şimdinin kapısı açılır .
Kendim olmaktan korkarsam ,kim olacağım?
Bugün yaşadıkların sana ağır geldiyse merak etme, birazdan tüm bu hayatta kalmak için dünya sana sarılacak ve sen onun kollarında bir gece daha kendinden geçeceksin Yeniden bu dünyada yürümeye hazır olduğundaysa, gözlerini açacaksın.
Her şeyin içersinde güzellik vardır ,ama bunu herkes görmez.
Bu dünyada olabileceğim en iyi şey ,kendim olmak ; kendi bireyselliğimi , orijinalliğimi ortaya koymak . Çünkü ben dediğim şeyden bir tane daha yok .Bu yüzden eşsiz bir şeye sahipken başka bir şey olmaya çalışmak neden ? Kendim olmazsam kim olacağım ??
Görünenin ardındaki görünmeyeni görünür kılan kalp ; acının varlığını yok etmez , acının varlığını inkâr da etmez , acı dediğimiz her şeyi kabul eder.
Kalbin sesi ancak diğer her şey sustuğunda duyulabilir. Tüm evren sessizliğe büründüğünde,o büyülü ses tüm evreni doldurur.
Kulağından gireni kalbine indiren insan ,ne güzel insandır İnsan , ona ne konuşmaya doyar ne de onu duymaya
Kalple yaşamak ,eyleme tabi olmamak demekse öyleyse artık kalbimi dinleyerek hareket edeyim diyebilirsin . Peki duyduğun kalbin olduğuna nasıl emin olabilirsin ?
Kalbinin sesini duysan tanır mısın ?
Her seçim, her eylem yeni bir varoluş hali doğurdu ; bir öncekine bağımlı ,bir sonrakine gebe bir varoluş hali .
Ölüm geldiğinde tüm duyular gücünü yitirir . Artık geriye ne zevk kalır ne acı Ölüm geldiğinde uğruna yaşanmış her şey manasız kalır .
Kimsenin hikayesi, kimsenin doğruları ; senin kendi yaşam yolculuğunda attığın adımların hakkını vermeye yetmeyecektir.
Kedi, Venüs’tür. Venüs, güzellik ve sevginin sembolüdür. Bu metafor, yaşadığımız her anı, güzelliği ile görebilmemizi ifade eder. Soluduğumuz her anı, sevginin süzgecinden geçirerek içimize doldurmayı
Nerede olduğunu bilmeden nereye yol alacağını kestiremez insan
Olanın içinde güzelliği görmek gibi , olmayanın içinde de güzelliği görmek mühimdir.
Gözler, beni senin içinde eritir ,seni benim içimde .
Gözler..
Tüm evrene açılan
ve tüm evreni içinde saklayan .
Önce yaratımı anlamak gerekir.
Varlığı oluşturan temel niteliklerin anlaşılması ile varlığın vizyonu, temeline doğru genişler. Ardından bu niteliklerin nasıl bir düzen içerisinde çalıştığını bilmek gerekir ki hareket düzenine aykırı bir varoluş hâliyle savaşa girmek yerine, hareketin doğasının içine yerleşerek anlayışa çekilebilelim.

Yaşam yolunda insanın tek bir vazifesi vardır: kendi olmak. Diğer her şey bunun üzerinden filizlenir.
Peki nedir insanın kendi olması? Bunun üzerine konuşacağız.

Her şey bir sebepten olur veya olmaz. Olanın içinde güzelliği görmek gibi, olmayanın içinde de güzelliği görmek mühimdir.
Nedir olanın içindeki güzelliği görmemizi sağlayan?
Nedir bu güzellikleri gölgede bırakan?
Düzeni anladıktan sonra, yaşamımıza vuran gölgeleri kaldırmak üzerinde duracağız.

Sonra soracağız: Peki neredeyim?
Bu yaşamın neresinde olduğumuz, mühim bir soru. Keza, nerede olduğunu bilmeden nereye yol aldığını kestiremez insan.
Nereye doğru yol aldığından daha önemli bir şey varsa o da nerede olduğundur. Hoş, bu ikisi birbirinden ayrılamaz, mutlak bir birlikteliğe sahip olsa da; yine de insan için öncelik, mevcut olduğu yerdir. Çünkü insan, henüz olduğunu idrak etmediği bir yeri, uzağında bilir.

Bu kitapta, yaşam felsefesinin içine derinlemesine gireceğiz. Bu kitapta, size doğrular veya yanlışlar anlatmıyorum. Bu kitapta, içinden geçtiğim bir yaşamı anlatıyorum. Birlikte içinden geçmekte olduğumuz bir yaşamı

Bu kitaptaki her harf, en az cümleleri kadar misyon taşıyor Okuyan için her bir harf, içine bilgi yüklenmiş diskler gibi bilgiden bilgiye açılıyor.

Üzerine düşünerek, yazarak, çizerek okuyun. Böylelikle bilgi, dört bir formunu bulsun.

Sevgiyle kucaklıyorum.

Çünkü insan, henüz olduğunu idrak etmediği bir yeri, uzağında bilir.
Zamanı bütünsel algılayabilen biri, günlük yaşamı çok da ciddiye almaz. İçinde bulunduğu hallerin, zamanın bir yerinde bittiğinin ve kendinin çoktan bugünkü konunun uzağında başka hallere dönüştüğünün farkında olur. Ve bu farkındalık boyutunda insan, her zaman aklını başına getiren bir tutum içerisinde olur. Gereksiz dramlarla ilgilenmez.
Yaptığın seçimler,o anlarda elinden gelenin en iyisiydi.Bu yaşam yolunu,yapmış olduğumuz seçimleri değiştirmek için yürümüyoruz,ama olmuş olan sayesinde,şu anda yapmakta olduğumuz seçimlerde farkındalık kazanıyoruz.
Önemli olan; hayatta çok şeye sahip olmak değil, az şeye ihtiyaç duymaktır.
Hayatın hiçbir noktasında,bulunduğumuz noktadan başka bir yerde olmayı beklemiyorduk
Yaptığımız hiçbir şeyi,vardığımız sonuçlardan farklısını bekleyerek gerçekleştirmedik.
Kendimizden uzaklaştığımız ölçüde yoğundur acı ve rota yeniden kendimize çevrilsin diye çıkar ortaya.
Bir kadının, eril enerjisini bastırması veya yok sayması;onun fiziksel gücünü düşüreceği gibi,bir şeyleri yapabilme becerisi de azalır,hatta yok olabilir.
İnsanın kabul görme ve sevilme arzusu,insanı kendi olmaktan alıkoyar.Kendin olamadıktan sonra,kabul görecek olan da sen olmazsın zaten.
Yaptığımız eylemlerin başkaları tarafından nasıl göründüğü,nasıl deneyimlendiği önemli olmaksızın o eylemleri gerçekleştirdiğimizde;kendimizleyizdir.Yaptıklarımızın ve yapacaklarımızın başkaları tarafından nasıl göründüğünü düşündüyümüzdeyse,artık onların gözünden kendimizi yaşamaya başlarız.
Sen kendin olmaktan çekindiğin sürece,etrafındakiler seni bildikleri bir “ben” içine yerleştirmeye çalışmaya devam ederler.
Kendimizi ait hissettiğimiz zümrelerin düşüncelerine sahip çıkıp,”onlar”gibi olmaya çalıştıkça,kendi bireyselliğimize gölge düşürürüz
Canımızı hoyratça mı kullandık, yoksa bu canla doya doya mı yaşadık?
Doya doya yaşamak, nelere sahip olduğumuzla belirlemez, kendimize sahip olup olmadığımızla belirlenir.
Zamanda geriye gide bilseydin,yine o gün aynı kişi olarak orada olsaydın,aynı şeyi seçerdin Seçimin değişmezdi.Çünki o günkü senin elinden gelen oydu.Bugünkü senin,o günkü senden beklediği seçim oydu.
Kalbinin sesini duysan tanır mısın?
kimse duyduğunu yanlış anlamaz, herkes ihtiyacı olan şekilde anlar. o ihtiyacı da bizim anlatmak istediğimize denk düşmeyebilir. o zaman anlaşılmaz kalmak onun için yapabileceğimiz en iyi şeydir.
insanın kabul görme ve sevilme arzusu, insanı kendi olmaktan alıkoyar.
Yürüdüğümüz bazı yolların vardığı yer, beklediğimiz manzaralara sahip olmayabilir. Olmaması da hayırlıdır. Bazen başaramadığımız bir şey sayesinde ne yollar açılır önümüze Niyet ettiğimiz her şeyi gercekleşsin diye niyet etmiyoruz. Bazı niyetler o yolu yürümek için de değerli..
Peki yaşam şu anda, tam burada yaşanıyorsa ben neredeyim?
Asıl ilgilenmemiz gereken şey, tam şu anda hayat var mı? Nefes alıyor olmamız bizi yaşıyor kılmaz. Tam şu anda yaşamda mıyım? Tam şu anda bulunduğum anı tüm hücrelerimle deneyimliyor muyum? Asıl buna cevap vermeliyiz.
Maddeye doldurduğumuz can kadar azalırız.
Mutluluk, dışarıdaki şartlara bağlı olduğu sürece geçicidir.
Yaşamaktan daha büyük ne yapabilir insan?
Elimize aldığımız her bir parçayı bir yere koymaya çalışırız. Çünkü herşey ‘yerli yerindeyken’ mutlu olacağımızı sanırız. Bırak dağınık kalsın! Bırak hayat gelsin bildiği gibi! Bize düşen sadece yaşamak..
Yaptığın seçimler, o anlarda elinden gelenin en iyisiydi. Bu yaşam yolunu, yapmış olduğumuz seçimleri değiştirmek için yürümüyoruz, ama olmuş olan sayesinde, şu anda yapmakta olduğumuz seçimlerle farkındalık kazanıyoruz.
Dharma, yaşamdaki nihai yolumuzdur. Dharma’yı evden çıkıp bir yere gitmek için kat ettiğimiz yol gibi düşünebiliriz. Eve geri dönmek için bu yolu tekrar yürümemiz gerekir. Dharma işte bu yoldur.
İnsan, bu yaşamda bir yolcuysa Dharma’sı da onun nihai yoludur. Bu yol yürünmediğinde kişi kaybolur.
Birey olmak, kendi niteliklerimizi ortaya koyarak var olmaktır. Birey olamamaksa üzerimize sürülen o çiçeğin niteliklerini kendi niteliklerimiz sanmak ve o nitelikler üzerinden varlıkta kalma çabasında olmaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir