İçeriğe geç

Şantaram Kitap Alıntıları – Gregory David Roberts

Gregory David Roberts kitaplarından Şantaram kitap alıntıları sizlerle…

Şantaram Kitap Alıntıları

Korkaklık dediğimiz genellikle gafil avlanmanın bir başka adıdır, cesaret ise genellikle hazırlıklı olmaktan ibarettir.
Bir çocuğun elinden başka hiçbir şey insanın avucuna bu kadar güzel bir şekilde oturup insanda böylesi bir koruma içgüdüsü oluşturamaz.
Bence hepimiz, her birimiz geleceği kazanmalıyız. Gelecek de önemli olan her şey gibi kazanılmalı. Eğer onu kazanmazsak bir geleceğimiz olamaz. Onu kazanmaz ve hak etmezsek, sonsuza kadar şimdide yaşamak zorunda kalırız ya da daha da kötüsü geçmişte yaşarız.
Hapishaneler güneşi, ayı ve yıldızları elinden alır. Hapishane bir cehennem değildir ama içinde cennete dair bir şeyde bulunmaz.
” İnsan haddini bilmeli. Sonuçta uygarlık seviyesi neye izin verdiğimizle değil, neyi yasakladığımızla belirleniyor. ”
Hapis hayatı yıllarca günbatımından, gündoğumundan veya gece vakti gökyüzünün görüntüsünden mahrum kalmak anlamına gelir. Her gün öğlenin erken saadetinden sabahın geç saatlerine dek tam on altı saat bo­ yunca bir hücrede kilitli kalmaktır. Hapishaneler güneşi, ayı ve yıldızları elinizden alır. Hapishane bir cehennem değildir ama içinde cennete dair bir şey de bulunmaz. Bu da yeterince kötüdür.
“İnsan haddini bilmeli. Sonuçta uygarlık seviyesi neye izin verdiğimizle değil, neyi yasakladığımızla belirleniyor.”
Bir süreliğine gerçekten ama gerçekten mutlu olacağını bilsen ama baştan itibaren de bu mutluluğun hüsranla biteceğinin ve sana acı vereceğinin farkında olsan, yine de o mutluluğu yaşar mısın, yoksa ondan kaçar mısın?
Geçmiş, iki aynanın arasında durmadan yansıyıp duruyor. Parlak ayna başardığımız işleri ve dile getlrdiğimiz sözleri yansıtırken karanlık olan yapmadığımız ya da söylemediğimiz şeyleri temsil ediyor.
Acelesi olmayan bir adam hiçbir yere kolay kolay gidemez.
Mutluluk o kadar güçlü ve garip ki bizi bir mikrop gibi hastalandırıyor. Acı çekerek de mutluluk hastalığından kurtuluyoruz.
Birini sevmek çok büyük bir kibir ve dünyada çok fazla sevgi var.
Kaçak yaşarken geçirdiğiniz her günü, hayatınızın tamamını yaşarmış gibi yaşıyorsunuz. Özgür olduğu­ nuz her dakika mutlu sonla biten bir kısa hikaye gibi.
Hayattaki hiçbir şey başarısızlıktan daha öğretici,kederden daha berrak değildir.
Bence akla gereğinden fazla değer veriliyor. Akıllı olacağıma zeki olurum daha iyi. Tanıdığım akıllı insanların çoğu bana baş ağrısından başka bir şey vermiyor. Ama şimdiye dek sevmediğim zeki bir adam veya kadınla karşılaşmadım.
Bizi biz yapan bağışlayıcılığımızdır. Bağışlayıcılık olmasaydı, ırkımız sonu gelmez intikamlarla kendi kendini yok ederdi. Bağışlayıcılık olmadan tarih olmazdı. Bu umut olmadan sanat da olmazdı, çünkü her sanat eseri bir açıdan da bağışlayıcılığın yansıtılmasıdır. Hayalgücü olmadan sevgi de olmazdı, çünkü her çeşit sevgi aynı zamanda bağışlayacağınıza ya da bağışlanacağınıza dair verilmiş bir sözdür. Yaşıyoruz, çünkü sevebiliyoruz. Seviyoruz, çünkü affedebiliyoruz.
Bir süreliğine gerçekten ama gerçekten mutlu olacağını bilsen ama baştan itibaren de bu mutluluğun hüsranla biteceğinin ve sana acı vereceğinin farkında olsan, yine de o mutluluğu yaşar mısın, yoksa ondan kaçar mısın?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yok yere beklemek insanı öldüren bir şeydir , değil mi ?
Dünyadaki her şehrin kalbinde bir köy vardır.Köyü anlamadan şehri hiçbir zaman anlamazsın.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Başlanğıcda əhəmiyyətsiz görünən bu sayaq təsadüfi razılaşmaların köməyi ilə birləşdirdiyi daşlardan qalalar quran talenin, şübhəsiz, vasitəçilərə ehtiyacı vardır.
İnsan haddini bilmeli.Sonuçta uygarlık seviyesi neye izin verdiğimizde değil ,neyi yasakladigimizla belirleniyor.
Korkumuz ve dileğimiz tamamen aynı şeye dönüştüğünde o rüyaya kabus deriz.
Dünya beni geri kazanmaya çalışıyor ama bu bir işe yaramıyor. Sanırım her şeyi unutup affedebilen biri değilim.
Arkadaşlık bir ilaçtı ve bazen karaborsaya düşebiliyordu.
Acı çekmek sevgimizi, özellikle de Tanrı’ya olan sevgimizi test etmenin bir yoludur.
İnsanlar başkalarına söylediklerinden çok kendilerine yalan söyler ve başkalarına da gerçeği söylediklerinden daha çok yalan söylerler
Yolsuzluğun bir yönetim şekli olmasının en kötü yanı gayet iyi işlemesidir.
Zengin arkadaşlarım fakirlerden, fakir arkadaşlarım polislerden, benim gibi yabancılar ise herkesten korkardı.
Onlar için doğru kişi bendim. Benimle aynı ya da benimkinden daha iyi bir ilkyardım eğitimi olan biri, suç işlediği ve firar ettiği için gecekonduda yaşamak zorunda kalmazdı. Yoksulluk içinde yaşamaya razı olan suçlular ise böyle bir eğitim alamazdı. O ilk sabah, her şeyin birbiriyle bağlantısını, yani espriyi anlayamamıştım, dolayısıyla da kaderim beni güldürmemişti.
Onunla yaptığım ilk sohbetlerden birinde, Eğer kader seni güldürmüyorsa o zaman espriyi anlamadın demektir, demişti Karla.
Yok yere beklemek insanı öldüren bir şeydir, değil mi? Şimdi ise insanlar en azından bir şey için bekliyor.
Kaçak hayatın gerçeklerinden biri de sevdiğiniz insanların güvendiklerinizden daha çok olmasıydı.
Onların hamısı azad idi. Bura azadlıq şəhəriydi .
Əhatəmdəki hər şey qeyri adi və sarsıdıcı olsa da gülümsəyə bilirdim
Sevmemen gereken biriyle baş başa kalmak her zaman çok büyük bir aptallıktır.
– Affedemeyeceğin birini sevmek çok kötü.
– Sahip olamayacağın birini sevmek kadar kötü değil.
Bütün hayatım boyunca böyleydim. Negatif alan. Her zaman içimi doldursun, bana bir amaç versin diye birini, bir şeyi bekledim ..
Erdem ne yaptığımızla ilgilidir, o nur ise onu nasıl yaptığımızla. Onurlu bir şekilde savaşabilirsiniz. Cenevre Sözleşmesi bu nedenle vardır. Ama barışı onursuz bir şekilde de sağlayabilirsiniz. Onur, alçakgönüllü olmaktan geçer.
Çok komik bir şey En çok güvendiği adam, bütün dünyada güvendiği tek kişi, deli bir katil çıktı ve bizi sattı.
Hayatı, bir zar gibi firlatıp atan, her türlü tehlikeyi göze alan adamın bakışıydı bu. Ertesi gün ya özgür ya ölü adamlar olacaktık.
Tabii o zamanlar sevginin tek yönlü bir yol olduğunu bilmiyordum. Sevgi de saygı gibi aldığınız bir şey değil, verdiğiniz bir şeydir.
Bunu söylememiş olmayı dilerdim. Hayatımda yapmamış ya da söylememiş olmayı dilediğim yüz şey arasında bu ettiğim laf listemin en başlarında yer alır. Kurtarılacak olma umudunun onu nasıl hayatta tuttuğunu farkedememiştim.
Bir başka dünyayı daha kaybetmiştim.
“Ben de burada rüyalar gördüm. Peygamber’i gördüm. Biz Müslümanlar eğer rüyamızda Peygamber’i görürsek bundan bahsetmemeliyiz. Bu çok güzel, harikulade bir şeydir. İnananlar böyle rüyalar görür fakat ne gördüğüm üzü anlatmamız yasaktır.”
“Burada yapmaktan en çok hoşlandığın iş ne?” diye sordu.
“ En sevdiğim iş Kulağa çılgınca gelecek, bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama sanırım atlarla ilgilenmek.”
Sevgi yüzünden savaşa gitmek aptakaydı. Kadirbhai ne bir aziz ne de bir kahramandı, bunu biliyordum. Benim gerçek babam bile değildi. Fakat o saniyeler süren sevgi dolu bakışıyla onu hem bu savaşta hem de başka savaşlarda izleyeceğimi anladım. Bu sadece intikam için hayatta kalmaktan ve öç almak için geri dönmekten daha aptalca sayılmazdı.
Henüz olasılıklarla dolu olan dünya, bizim için giderek küçülüyor, an be an bir merminin bıraktığı kan kırmızısı nokta halini alıyordu.
Lisa’yı sevebilirdim. Belki de onu zaten biraz seviyordum ama bazen bir kadına yapabileceğiniz en kötü şey onu sevmektir. Ben hala Karla’yı aşıktım.
-İnsanlar yolda yürürken bana bakıyor, çünkü farklıyım.
-Sen nereye gidersen git insanlar sana bakacaktır.
Bir zamanlar bir mücahit bana kaderin karşımıza üç öğretmen, üç arkadaş, üç düşman ve üç büyük aşk çıkardığını söylemişti. Fakat bu on iki şey her zaman gizliydi ve bunların ne olduğunu onları sevene, bırakana ya da onlarla savaşana kadar anlamazdık.
İlk başlarda birini gerçekten sevdiğimizde en çok korktuğumuz şey onun bizi sevmekten vazgeçmesidir. Elbette aslında korkmamız gereken ölseler de, gitseler de onları sevmekten vazgeçememektir. Seni hala tüm kalbimle seviyorum Prabaker. Seni hala seviyorum. Ve bazen sevgili dostum , sana veremediğim bu sevgi nefesimi kesiyor. Şimdi bile kalbim zaman zaman sensiz hiçbir pırıltısı, kahkahası ve uykusu olmayan bir kederin içinde boğuluyor.
Bir erkek iyi bir kadının kalbini, saygısını ve güvenini kazanınca gerçek bir erkek olur. Bunu başarıncaya kadar tam bir erkek sayılmazsın.
Bir silaha sahip olup ona ihtiyaç duymamak, ihtiyaç duyup da sahip olmamaktan iyidir.
Basit olan gerçek şudur ki bir hayatı kurtarmak için mücadele etmek bir hayatı sona erdirmek için dövüşmekten çok daha iyi ve sağlam bir nedendir.
İlk bıçak dövüşümde ölümcül mücadeleye girecek iki çeşit insan olduğunu öğrendim . Yaşamak için öldürenler ve öldürmek için yaşayanlar. Öldürmeyi sevenler kavgaya büyük bir hiddet ve coşkuyla girebilir ama yaşamak için savaşan ve hayatta kalmak için öldüren kadın ya da erkek bu kavgadan genellikle galip çıkan taraf olur. Eğer öldürmeyi seven taraf kavgayı kaybetmeye başlarsa dövüşme nedeni de zayıflamaya başlar. Eğer hayatta kalmaya çalışan taraf kaybetmeye başlarsa dövüşme nedeni her zamankinden de güçlü olmaya başlar.
Geçmişi reddedebiliriz fakat onun işkencesinden kaçamayız, çünkü geçmiş kim olduğumuz gerçeğiyle birlikte bizi ölünceye kadar adım adım takip eden bir gölgedir.
“Şu sizin planınız tehlikeli mi?”
“Şey ”
“Peki, yasalan çiğnemek gerekiyor mu?”
“Şey ”
“Ben de öyle düşünmüştüm . O zaman oraya gidene kadar bana bir şey anlatma. Zaten yeterince derdim var.”
“ Hala öyle misin?”
“ Hala nasılım?”
“Hala bir anarşist misin?”
Bu, cevaplaması zor bir soruydu. Çünkü bir zamanlar olduğum adamı, şu an dönüştüğüm adamla karşılaştırmam gerekiyordu.
Sana söylemedim değil mi, gecekonduda birlikte çalışırken seninle gurur duymuştum. Korkmuştun, endişeliydin ama bana her zaman gülümsedin ve uyuyup uyandığım her zaman yanımda oldun. Orada yaptığın şeye, hayatımda gördüğüm her şeyden daha çok hayranlık duydum . Ve ben kolay kolay hayran olmam .
“Aşktan da, tıpkı nefretten nefret ettiğim gibi nefret ediyorum. Fakat bu, ikisine de inanmadığım anlamına gelmez.”
“İnsanlar aşka olan inançlarını yitirmedi, aşık olma istekleri bitmedi. Sadece artık mutlu sona inanmıyorlar. Aşka, aşık olmaya hala inanıyorlar ama Ama aşk maceralarının hem en hem en hiçbir zaman başladığı gibi mutlu sonla bitmediğini biliyorlar.”
Bütün dünya, bütün insanlar,
Benim için hiçbir şey ifade etmiyor
Bizi insan yapan anlam arayışıdır.
Abdullah kavganın niçin çıktığım bana anlatmadı, ben de ona hiç sormadım. Yıllar sonra bundan bahsederken beni o gün sevmeye başladığını söyledi. Beni kavgaya katıldığım için değil, neden kavga ettiğimizi bile sormamamdan ötürü sevmişti. Buna, hakkımda bildiği her şeyden daha çok hayranlık duymuştu.
İnsanlar paranın bütün kötülüklerin kaynağı olduğunu söyler, ama bu doğru değildir. Para bütün kötülüklerin kaynağı değildir. Asıl kötülük paranın kaynağıdır. Temiz para diye bir şey yoktur.
İnsanların bize yapabilecekleri en kötü şey bizi utandırmaktır. Ve diğerlerinin yaptığı zulümler, en çok da içimizdeki, dünyayı sevmek isteyen yanımıza zarar verir. Küçük düşürüldüğümüzde hissettiğimiz utancın bir kısmı da insan olmaktan duyduğumuz utançtır.
“Elbette öylesin!” dedi. “Dünyadaki herkes batıl inançlıdır.”
Aslında içten içe önceki sevgilisi öldüğü için rahatlamıştım. Yarışmam gereken biri yoktu. O zamanlar ölü sevgililerin en güçlü rakipler olduğunu bilmeyecek kadar gençtim.
“Belki öyle ama ondan bıkabilirsin. Birini sevmek çok büyük bir kibir ve dünyada çok fazla sevgi var. Bazen cennetin kimsenin başka birini sevmediği, bu yüzden de herkesin mutlu olduğu bir yer olduğunu düşünüyorum .”
‘Beni en çok korkutan bu çılgınlık mı, yoksa insanların buna dayanma gücümü, emin değilim,” dedi Karla.
Etrafımdaki yüzlere baktım. Hepsinde merhamet ve korku vardı. Bazılarının gözlerinde de akıllarından geçen şeyden duydukları utanç vardı. Tanrı’ya şükür Tanrı’ya şükür yıkılan ev benimki değil.
Karla’ya o kız arkadaşımın bana her şeyle ilgilendiğimi ama hiçbir şeye bağlanmadığımı söylediğinden bahsetmedim. Bu laf hala acı veriyor, içime dert oluyordu. Ama bir yandan da doğruydu.
Karla’ya baktım ve diğer kadınlarla birlikte güldüğünü görünce oldukça şaşırdım. Karla tanıdığım en güzel kadındı. O çölün şafak sökerkenki hali gibiydi. Bu güzellik gözlerimi büyülüyor, beni nefes bile almak istemediğim bir sessizliğin içine süriıklüyordu.
“Biz olmayan insanlarız,” dedi Prabaker neşeyle. “Bunlar da, içinde bizim yaşamadığımız, olmayan evler.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir